Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

3. Konu Cümlesi Ortada

Metinde konu/ana fikir cüm­lesinin başta veya sonda bulunmadı­ğı durumlarda, metnin ortalarına bakmak gerekir. Bu durumlarda konu/ana fikir cümlesi metnin orta­sında olup onu iki iki bölüme ayırır.

Konu cümlesinden önce gelen cüm­leler genellikle ana fikre hazırlık yapan giriş özelliği gösterir. Bu yar­gılar konuya/ana fikre hazırlık ya­par, ana fikir sunulduktan sonra da onu destekleyici başka yargılarla devam edilir. Eğer bu cümleler metnin genelinde ifade edilen fikirleri birbirine bağlamaktadır. Konu cümle­sini takip eden paragraf ve/veya cümleler ise genellikle ana fikri açıklar, örnekler, onunla ile ilgili daha fazla ayrıntılara yer verir. Bu tür metinler­de yazarın anlatım planı, özelden genele ve genelden özele anlatım tek­niklerinin ikisini bir arada kullanmaya dayanır.

 

Örnek: 3

BİLGİSAYAR YALNIZLIĞI

Bilgisayar meraklılarının konuşmalarına hiç tanık oldunuz mu bilmem. Programlardan, oynadıkları oyunlardan, bilgisayar dünyasındaki yeni gelişme­lerden öyle heyecanla söz ederler; bunları öyle ballandıra ballandıra anlatırlar ki siz, bilgisayar denen nesnenin harikulade, efsanevî bir yaratık olduğuna inanma­ya başlarsınız. Çok geçmeden, karşınızdaki adamın, elindeki makinenin âşığı, mahkûmu ve mecburu olduğunu anlarsınız. Övgüleri ve tasvirlerinin parlaklığı, sevgilisinin meziyetlerini nazmeden Divan şairinin marifetlerinden pek aşağı kalası değildir. Anlayacağınız, bilgisayar onlar için mağrur bir sevgili, her nazma katlanılır bir 'Galaca Dilberi'dir.

Meraklılarının meftunu oldukları bu ‘medeniyet harikası’nı hafife aldığımız sanılmasın. O, insanoğlunun işini kolaylaştıran, zamanını bereketlendiren ve hafızasının yükünü hafifleten hatırı sayılır bir ’yardımcı'dır. Artık 'modern' insa­nın ikinci eli, gözü kulağı olmuştur bilgisayar. Ama bütün marifetlerine rağmen bir makinedir o. Makine ise, olsa olsa kölesi olur insanın. Ahmet Haşim, bir yazısında "Zamanımızın kölesi makinedir" der. "İnsan, daha az çalışmak, daha az yorulmak ve manevi zevklere de hasretmek üzere ilaha çok boş zaman kazanmak için makineyi icat etmiştir."

Bilgisayar âşıkları, ellerinin altındaki aleti, işlerini kolaylaştıran bir 'köle' olarak görmüyorlar gibi geliyor bana. Marifetlerinin çokluğu, bu 'alet'i bir tekno­loji ürünü olmaktan çıkarıp, meraklılarının gözünde 'olağanüstü güçlerle do­nanmış harikulade yaratık' mevkiine yükseltmiş adeta. Denilebilir ki, makine "efsanevî"leştikten sonra insan, yavaş yavaş onun kölesi olmaya durur. Hayranlık bir çeşit 'kutsamaya dönüşür. "Manevî zevklere hasretmek için boş zaman ka­zandıracak olan araç", zamanı bütün bütün tüketen bir canavar olur. Gönlünü, hayallerini ve zamanını makinesine hasreden bilgisayar meftunu, sınırsız işlem kabiliyetleri karşısında şaşkına döner. Bu şaşkınlık ona, "bütün işlerini tuşlara dokunarak halledebilme" gücüne sahip olduğu havasını verir, işte burası, onun insanlar arasından el ayak çekip kendi dünyasının duvarları arasına kapandığı yerdir. Bilgisayarı ve o... Haşim'in 'O Belde' şiirindeki meşhur dize ne güzel gider buraya: "Bir sen, bir ben, bir de o mâi deniz..."

Teknolojinin ürünü olan araçlar, insanı insandan uzaklaştırmaya başladığı anda efendiliğini ilan etmiş olur. Ne yazık ki onların insana dokunan elleri, gü­lümseyen yüzleri ve sıcak kalp atışları yoktur.

Aklı başında bilgisayar kullanıcılarına, hatta bu makineye ’ölçülü' bir aşkla bağlı olanlara sözümüz olamaz. Fakat bilgisayarı 'insanüstü' bir nesne konumuna çıkarıp bütün zamanını onun başında geçirenlerin, eşyanın soğuk ve derin yal­nızlığına düştüklerini; hayallerini işletmek yerine, çağdaş bir köleliği benimse­diklerini söyleyebiliriz.

Hele çocuklar! Bir yaşa kadar çocuklar bilgisayardan uzak tutulmalıdır ka­naatimce... Daha sokak oyunlarının o baştan çıkarıcı zevkini tatmadan, tabiatın harikulade dilini çözüp kuşların, balıkların ve çiçeklerin adını bile bellemeden; arkadaş edinmeyi, sevmeyi, paylaşmayı, şarkı söylemeyi öğrenmeden günlerini loş odalarda, sözde zekâ geliştirici bilgisayar oyunlarıyla geçirmemeli çocuklar. Hayalleri gelişmeli önce, tabiatı ve insanı tanımalılar. Koşup oynamayı, acı çek­meyi, mutlu olmayı öğrenmeli; sınırsız gökyüzü mavisini görmeli, çiçek kokularını, suyun ve rüzgârın sesini hissetmeliler...

Çocuklarına iyilik yaptığını sanarak, dünyayı henüz tanımaya başladıkla­rında, onları bilgisayar karşısına oturtan anne babalar ne büyük bir günah işlemiş olurlar! Şüphe yok ki bir zaman sonra sevgisiz, geçimsiz; paylaşmayı, affetmeyi, gülüp mutlu olmayı bilmeyen çocuklar bulurlar evlerinde. Yalnız, yapayalnız çocuklar...

Jean J. Rousseau ne güzel söyler: "Salıverin çocuğu tabiata!” Bilgisayarların örtüsünü örtün siz de. Salıverin çocukları gün ışıklarına, salıverin oyunlara, şar­kılara ve kalabalıklara. Bilgisayar? Tanrılaştırmayın onu, zamanı gelince bir 'köle' olarak kullansın çocuklar. Şimdilik tabiatla, kitaplarla, insanlarla doldursunlar dünyalarını...

(Ali Çolak, 1999, s. 47-49)

SON EKLENENLER

Üye Girişi