Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

PARÇADA KONU NASIL BULUNUR?

1. Konu Cümlesi Başta

Bu tür metinlerde yazar metinde işleyeceği konuyu ve/veya konunla ilgili düşüncesini genellikle ilk cümlede açıklar. Konuyu ve onunla ilgili ana düşüncesini, ileri sürdüğü tezini metnin girişinde söyledikten sonra bunu tanımlayan, açıklayan ve örnekleyen ayrıntıları sıralar. Metnin ba­şında yer alan konu/ana fikir cümlesi, anlatılanların ne ile ilgili olduğunu, metnin geri kalan kısmında okuyucuyu ikna etmek için ana fikrini destek­leyici yardımcı fikirlere yer verir. Bu tür metinlerde yazar ana fikri genelden-özele doğru izlediği bir anlatım planı ile okuyucuya aktarır. Bu anlatım biçimi genellikle bilgilendirici/öğretici metin türlerin de görülür.

Örnek: 1

AŞİNASIZ

Bize mekânları da, şehirleri de sevdiren, ortamın insanlarına duyduğumuz bağlılıktır. Sevdiğimiz insanlar çekilip gitsin yaşadığımız yerlerden, yabancı bir gezgin gibi kalıveririz ortalıkta. Bin yerinden bağlı bulunduğumuz sokaklar, semtler ve şehir, merhaba çakmaz olur yüzümüze.

Doğrusu bu ya, bugünün şehirlileri, sokağa çıktığında selam verip ayaküs­tü eğleşecek, hal hatır sorup yârenlik edecek âşinalar bulmakta pek şanslı değil­dir. Hep göçebe ve hep bir şehrin yabancısı olarak yaşamak, ne âşinalar ne de kalıcı dostlar kazandırır onlara. Şehirlilerin çoğu, birer mutsuz yabancıdır...

Ne zamandır, bir kasaba yaşamını özlüyorum biliyor musunuz? Herkesin birbirini tanıdığı; sokaklarında, çarşılarında yürürken adım başı selâmlaşılan, her dükkânın önünde bir sigara içimi durulup laflanan; yürüyüşlerin, alışverişlerin koşuşturmayla değil, âsûde ve hakiki bir zevkle yapıldığı küçük şehir ve kasaba yaşamına hayranlığım ve özlemim her gün biraz daha artıyor.

Aynı şehri, aynı semti, sokağı ve hatta aynı apartmanı paylaştığınız insan­larla büsbütün 'bağlantısız' yaşamak, adamakıllı yoruyor insanı. Bir sokak boyun­ca kimseye selam vermeden yürüdüğünüzü fark ediyor ve ürperiyorsunuz. Bak­kalla, manavla, kasapla, kırtasiyeciyle bütün ilişkiniz, "Hayırlı işler!" ve "İyi gün­lerden öteye gitmiyor. Ne korkunç, bu iyi niyet sözleriniz bile çoğu zaman karşılıksız kalıyor. Aldığınız ekmeğin, sütün, elmanın, domatesin, gazetenin hatırı kadar olsun bir muhabbet kurulmuyor aranızda. İlişkiniz, yalnızca paranın el değiştirmesiyle sınırlı kalıyor.

Sokakta biri selam verip hâlinizi hatırınızı sorsun istiyorsunuz. Biriyle şa­kalaşmak, birinin kapısının önünde çömelmek, birisiyle hayatı paylaşmak... Ol­muyor bütün bunlar. Yalnızlığınızla baş başa geçiyorsunuz sokakları; o kişisel cennetinize, eve atıyorsunuz kendinizi. Orada, uzak ve meçhul bir adada yaşar gibi kendi maceranızı yaşıyorsunuz.

Muzaffer Tayyip Uslunun dizeleri tam da içimin türküsünü söylüyor. Ne zaman okudum bu şiiri, bilmiyorum. Fakat hafızamın kuytusunda tazecik duruyor:

"Ben seviyorum insanları

Bana benziyor hepsi

Meselâ sokakta birisi

Sigarasını yakıyor sigaramdan

Bir başkası meselâ

Durup bakıyor arkamdan

Saatlerce

Kim bilir kime benzetmiş beni

Ve akşam karanlığında

Dönerken evime

Uğurlar olsun diyor bir ses

Eyvallah diyorum hemşerim."

 

Küçük bir şehir, bir kasaba özlemi git gide büyüyor içimde. Oralarda in­sanların, sokakta dertleşerek - bu ‘dertleşmek’ kelimesine bayılıyorum- içlerini dökerek daha mutlu yaşadıklarına inanıyorum. Aşinaların, dertleri yarı yarıya unutturduğuna inanıyorum. Konuşan ve dertleşen insan, sokaklar boyu yalnızlı­ğını sürükleyen insandan daha huzurlu olmalıdır. Orada, sokaktan gelen sesler de gürültüler de yabancı değildir insana. Onlar da yumuşar ve sevdirir kendini. Ve yaşama sevincinin bir parçası olur ne varsa.

 

Edip Cansever’in şiiri, âşinâlar içinde yaşayan ‘adam’ı anlatıyor olmalıdır:

"Adam yaşama sevinci içinde

Masaya anahtarlarını koydu

Bakır kâseye çiçekleri koydu

Sütünü yumurtasını koydu

Pencereden gelen ışığı koydu

Bisiklet sesini, çıkrık sesini

Ekmeğin havınım yumuşaklığını koydu."

Bahar geldi ya, insanın her zaman, her yerde, herkesle konuşup yârenlik edesi geliyor. Sevincini de, üzüntüsünü de, memleketin gidişatını da konuşmak, paylaşmak istiyor biriyle. Hele sokakta, dükkânda, çarşı ortasında... Sokaktaki adamla, ayaküstü girişilen sohbetlerin tadına doyum yoktur.

Hey de hey! Onlar âsûde zamanlardı ki çokça muhabbet vardı...

(Ali Çolak, 2000, s.33-35)

SON EKLENENLER

Üye Girişi