Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 

SABAHATTİN ALİ’NİN ÖYKÜLERİ

Edebiyatın farklı pek çok türünde eser verse de öykücü olarak anılan Sabahattin Ali'nin beş öykü kitabı vardır: Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya ve Sırça Köşk.

Sabahattin Ali öykülerinde, zorluklarla mücadele eden küçük insanın günlük dertlerini anlatır. Öykülerinin konularını da yaşamdan seçer: aşk, düşkün kadınlar, hapishane ve mahkûmlar, hastane ve doktorlar, işçiler, memurlar, aydınlar. İlk öykülerinde küçük insanın başından geçenleri anlatır-ken, zamanla bozuk düzenin eleştirisi ve bu düzenin değiştirilmesi gerekliliği de öykülerin bir parçası haline gelir.

Kendisinden önce Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Kenan Hulusi Koray, Sadri Ertem gibi yazarlar Anadolu'yu anlatmışlarsa da; Sabahattin Ali, gerçeği kavrama ve ifade etmede kendisinden önceki yazarların yapamadığını yapmış, gerçeği olduğu gibi, yorumlamadan, duygularını katmadan ele almış, olguları olay düzeniyle -olay ölçüsünde- anlatmıştır. Böylece, öğreten, belleten, düzelten ya da acıyan, şefkat gösteren, taraf tutan yazarlardan olmamıştır. Nâzım Hikmet'in şu tespiti bu nedenle son derece doğrudur: "Evet, Türkiye orta sınıflarının, köylüsünün, fukarasının hayatını bizde anlatan ilk yazar Sabahattin Ali değildir. Fakat bunu büyük bir ustalıkla ve inkılâpçı, halkçı, gerçekçi bir görüşle yapan ilk hikâyecimiz, romancımız odur." 

Benimsediği dünya görüşü doğrultusunda "halkçı sanat" anlayışını savunan Sabahattin Ali, öykülerinde romantik konular işlese bile, duygularını gizlemiş, nesnel sayılabilecek yalın ve açık bir anlatımı benimsemiştir. Halk için yazmakla popülist olmak arasında ince ayrımı her zaman gözetmiş, kendi deyişiyle "samimi bir realizm" le Türk edebiyatının en beğenilen öykülerini kaleme almıştır.

Sabahattin Ali'nin öykülerinde "olay" önemli bir yer tutar ve öykülerin yapısı klasik olay düzenine dayanır: giriş- gelişme-düğüm-çözüm. Varlık dergisinde kendisiyle yapılan bir söyleşide öykü anlayışı ve öykülerinin yapısı hakkında kısa bir açıklama yapmıştır: "Hikâye yazmak hayli güç bir iştir. Güçlüğü nisbetinde nankördür. Şiir insanda yarattığı lirik heyecanının derecesi kadar uzun ömürlü olur, fakat epik eserin hayatı yarattığı insanların hakiki bilgisine, canlılığına tâbidir. Hikâyede ise insan yaratmak pek zor, bazan imkânsızdır. Hikâyenin merkez sıkleti vaka, (anekdot) olduğuna, ve vakalar pek çabuk aktüel olmaktan çıkacağına göre, hikâyelerin uzun ömürlüleri parmakla gösterilecek kadar azdır. Garba baksanız, orada bile bugün ayakta durabilenler Boceado, Poe biraz da Çekof'dur..." 

Maupassant tarzı öykücülüğü benimseyen Sabahattin Ali öyküleriyle bu anlayışı geliştirir. Bu türde yazan öykücülerden farklı olarak, kahramanları sınıfsal ilişkileri içinde, yaşayan "gerçek" kişilerdir. Bir tezi savunmak için değil, bir olayı yaşatmak ve yaşatırken okurda kalıcı değişiklikler yaratmak arzusuyla yazdığı öykülerde merak unsuru hep üst düzeydedir, merak yavaş yavaş başlar ve sona doğru artar.

Bütün bu özellikleriyle Sabahattin Ali, Türk öykücülüğünde Orhan Kemal, Kemal Tahir, Samim Kocagöz, Yaşar Kemal'le sürecek yeni bir çığırın öncüsü olmuştur. Sabahattin Ali'nin açtığı bu çığır, "toplumcu gerçekçilik", "eleştirel gerçekçilik", "romantik ve psikolojik gerçekçilik"in iç içe geçtiği, inşam anlama ve kavramada natüralizme yaklaşan özellikler taşımaktadır.

Kahramanların doğayla ilişkisi, kendilerini doğanın bir parçası saymaları ve doğadan uzaklaştıkça mutsuz olmaları ("Ses"te kahraman doğadan aldığı güç ve yalınlıkla türküsünü söyleyebilmekte, doğadan kopunca bu yeteneğini kaybetmektedir, "Bir Orman Hikâyesi"nde orman köylülerin koruyucusudur, orman yok olunca onların hayatı da yok olacaktır) natüralizmin habercisi sayılabilecek bir doğacılık, doğallık belirtisidir.

İlk öyküsünden son öyküsüne kadar karakteristik çizgiler taşıyan, olay eksenli bir yapı kuran Sabahattin Ali'nin öykü kitaplarına tek tek bakıldığında yapısı değişmese de öykülerinin konu ve anlatım olanakları açısından zamanla geliştiği görülecektir:

Değirmen

1926-29 yılları arasında yazılmış öykülerden oluşan kitabın ilk bölümünde (Değirmen, Kurtarılamayan Şaheser, Viyolonsel, Birdenbire Sönen Kandilin Hikâyesi vb.) Sabahattin Ali'nin olağanüstü ve düşsel bazı motifleri ve olayları ele aldığı görülmektedir. Bu öykülerin dili dönemine göre sade olsa da anlatım şairanedir. Betimlemelere ve benzetmelere fazlaca yer verilmiştir.

İkinci bölümdeki öyküler (Bir Delikanlı Hikâyesi, Bir Orman Hikâyesi, Kazlar, Bir Firar, Kanal vb.) yeni bir anlatıma yönelişin habercisidir. Bazılarında romantik öğeler bulunsa da bunlar Sabahattin Ali öykücülüğünün karakteristik özelliği "gerçekçiliği"yle yoğrulmuş, çarpıcı öykülerdir.

Kağnı 

Biri dışında hepsi 1935-36 arasında yazılan öykülerin çoğu köy ve hapishane yaşantılarını anlatmaktadır. İlk kitaptaki acemiliklerden, şairane söyleyişten ve süslü anlatımdan uzaklaşan Sabahattin Ali, özellikle "Kağnı", "Apartman", "Düşman" öykülerinde sınıf kavramına, ekonominin insan hayatındaki belirleyici özelliğine göndermeler yapar. Hayatın içinden gözlem yoluyla devşirilen olaylar, sorgulayan ve eleştiren birer öyküye dönüşür.

Ses

1936-37 yıllarında yazılan, pek çoğu, işçi ve köylülerin yaşamlarıyla ilgili öykülerdir. "Ses", "Köpek", "Sıcak Su" gibi öykülerde Sabahattin Ali'nin yurt sevgisini açıkça görmek mümkündür. Anadolu köylüsünü yabancı bir seyyah gözüyle kaleme alan yazarları konuşmalarında sıkça eleş-tiren Sabahattin Ali, "Ses"te Anadolu'nun çileli, çaresiz ve kimsesiz insanlarını çok içten ve yalın biçimde dile getirmektedir.

Yeni Dünya

1936-42 yıllarında dergilerde yayımlanan öykülerden oluşan kitap Sabahattin Ali'nin ustalık ürünüdür. Öykücülüğünün temeli olan klasik olay yapısı değişmez; ama dil çok daha yalın ve pürüzsüzdür. Dış dünyaya ait gözlemler, kahramanların iç dünyasıyla çok başarılı bir şekilde buluşturulur ve ortaya derinlikli öyküler çıkar. "Asfalt Yol", "Bir Konferans" öykülerinde eleştirilerine mizahi bir üslup sinmiştir.

Sırça Köşk

1944-47 yılları arasında yazılan öykülerden oluşan kitap Sabahattin Ali'nin son öykü kitabıdır. Bu öykülerinde Sabahattin Ali artık "kent"e bakmakta, halkı sömüren tüccarları, doktorları ve sözde aydınları eleştirmektedir. "Böbrek", "Cankurtaran", "Dekolman" hastane öyküleridir ve bu öyküler konu bakımından Türk edebiyatında ayrıcalıklı bir yere sahiptir.

Kitabın sonundaki dört masaldan "Bir Aşk Masalı" aşk öyküsüdür, diğer üçü "Sırça Köşk", "Devlerin Ölümü" ve "Koyun Masalı" alegorik anlatımlı eleştirel öykülerdir. Özellikle "Sırça Köşk"te Sabahattin Ali içinde yaşadığı çağı, iktidarı ve giderek tehlikeli bir hal alan faşizmi çok sert eleştirir. Siyasi olarak daha sert bir söylemin habercisi olan bu masallar, etkisini kısa sürede gösterir, 1947'de yayımlanan Sırça Köşk Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılır.

Sabahattin Ali'nin gerçeği ve acıyı katıksız bir yalınlıkla anlatan öyküleri, modern tragedya olarak değerlendirilebilecek ölçüde etkileyicidir.

Sevengül Sönmez

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi