Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

EDEBİYAT-I CEDİDE (SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI)

Edebiyat-ı Cedide, II.Abdülhamit (hük. 1878-1909) devrinde, Servet-i Fünun dergisi çevresinde toplanan sanatçıların Batı edebiyatı yolunda meydana getirdikleri bir edebiyat hareketidir.

Bu edebiyat, 1896’dan 1901’e kadar sürmüştür. Recai-zâde Mahmut Ekrem, 1895 sonunda, Malûmat adlı bir dergide yazan Muallim Naci izleyicileriyle kafiyenin göz için mi, kulak için mi olduğu tartışmasına girişmiş ve bu gazeteye karşı cevaplarının bir kısmım Ser­vet-i Fünun dergisinde yayınlamıştır. Servet-i Fünun, Recai-zâde'nin Mekteb-i Mülkiye’den öğrencisi olan Ahmet İhsan Tokgöz tarafından 1891 yılından beri çıkarılmakta idi. Recai-zâde, bunu bir edebiyat dergisi hâline getirmek için Ahmet İhsan‘la anlaşmış ve kendisinin Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) den öğrencisi olan Tevfik Fikret’i derginin “kısm-ı.edebî ser-muharrirliği” ne getirmiştir. O sırada Mektep ve başka dergilerde yazan ve Recai-zâde tarafını tutan başka gençlerin de 1896’da bu dergi çevresinde toplanmasıyla “Edebiyat-ı Cedide” topluluğu meydana gelmiştir.

Edebiyat-ı Cedide’nin başlıca özellikleri şu noktalar üzerinde toplanabilir:

a. Edebiyat-i Cedide sanatçıları Batı uygarlığına, özellikle Fransa’ya hayranlık göstermişler, Türkiye’nin Avrupalaşma yoluyla yükseleceğine inanmışlar, orada sanat, bilim, ne buldularsa Türkiye’ye aktarmaya çalışmışlar; laik bir zihniyeti benimsemişler ve daima dindışı şiirler yazmışlardır.

b. Devlet ve siyaset konularına dokunmak, vatan, hürriyet, istikIâl, inkılap v.b. gibi, sözcük ve kavramları kullanmak yasak olduğu için, açıkça toplumsal yazılar yazmak olanağı bulunamamış, ancak aşk, merhamet v.b. gibi suya, sabuna dokunmayan temalar üzerinde dolaşılmıştır. (Edebiyat-ı Cedide sanatçıları bu yüzden, daha sonraki devirlerde, memleketi yansıtmamak ve ulusal olmamakla suçlandırılmışlardır).

c. Çağdaş Fransız edebiyatı örnek tutulmuş, hikâye ve romanda Realizm ve Naturalizm, şiirde Parnasizm ve Sembolizm akımlarının etkisi altında kalmıştır; Parnasyenlerin etkisiyle, “sanat sanat içindir” görüşü benimsenmiştir. (Fikret, “toplum için sanat” anlayışıyla de eserler vermiştir).

ç. Tanzimat sanatçılarının tersine olarak, halka seslenmek düşünülmemiş, havasa mahsus bir edebiyat meydana getirilmiştir ; kendilerinin de söylediği gibi ; “Servet-i Fünun edebiyatı umuma avâma mahsus değildir”.

d. Bu düşünüşün bir sonucu olarak, dil konusunda da Tanzimat sanatçılarından daha geri bir anlayışla, konuşma dilinden büsbütün uzaklaşılmış yazı dilinde o zamana kadar kullanılanlardan başka, Arap ve Farsça sözcükleri karıştırarak Türkçe’de kullanılmayan birtakım yeni sözcükler (nahcir [av], şegaf [çılgınca sevgi], tirâje [alâimisema, gökkuşağı] v,b.) bulunup çıkarılmış; Batı ede­biyatından alınan yeni kavramlar Fars dilinin kurallarıyla kurulmuş birtakım yeni isim ve sıfat tamlamaları (sâât-ı semen-fâm [yasemin renkli saatler], lerziş-i bârid [soğuk titreme], v.b...) ve yeni bileşik sıfatlar (tehi-baht [boş talihli], şikeste-reng [kırık renkli], v.b...) ile karşılanmış: aynen Fransızca’da görü­len birtakım yeni deyim ve söyleyişler de (el sıkmak, dest-i izdivacını talep etmek v.b.) Türkçe’ye aktarılmış, nesirde Fransızca’nın sözdizimi Türk diline uydurulmaya çalışılmıştır.

e. Benzetmelerle yüklü olan süslü bir dille yazmak, yerli yersiz ah!, oh! gibi ünlemlere fazla yer vermek., ve bağlacını sık sık kullanmak, bir düşünceyi kuvvet­lendirmek veya ondan dönmek maksadıyla söz arasına evet evt!, hayır hayır! gibi sözcükler sıkıştırmak, ikide bir güzelim!, meleğim! gibi hitaplarda bulunmak Edebiyat-ı Cedide üslubunun başlıca zayıf, yapmacıklı yanıdır.

t. Edebiyat-ı Cedide sanatçıları çoklukla şiir. mensur şiir, hikâye, roman, fıkra ve makale türlerinde yazmışlar, tiyatro türünde eser vermemişler, ancak Meşrutiyetten sonra birkaç piyes denemesine girişmişlerdir.

g. Edebiyat-ı Cedide nazmında, şiirin konusu genişletilmiş, en basit günlü olay, gözlem ve duygular dahi şiir malzemesi olarak kullanılmıştır; yalnız aruz veznine değer verilmiş, Tanzimat sanatçılarının tersine olarak, hece yazan hiçbir zaman ciddiye alınmamıştır (hece vezni ile yalnız çocuk şiirleri yazılmıştır) ; kafiyenin göz için değil, kulak için olduğu kabul edilmiştir;

Divan edebiyatı nazım biçimleri büsbütün bırakılıp Fransız şiirinde görülen nazım biçimleri benimsenmiş, ya sona, terza-rima ( Fikret: Şehrâyin) gibi Batı edebiyatının klasik biçimleriyle, ya da büsbütün serbest biçimlerle ve serbest müstezatlarla yazılmıştır; vezin zoruyla, sözcüklerin tabiî söylenişlerinin bozulmamasına gayret edilmiştir; nazım nesre yaklaştırılmıştır (Fikret, v.b.) konu ile vezin arasında bir ahenk ilgisi aranmıştır.

h. Hikâye ve roman türünde teknik kuvvetlenmiş (mesela, süs için yazılan gereksiz tasvirler ve konu dışı bilgi vermeleri vak’anın yürüyüşü durdurulmamış, serde yazarın kişiliği gizlenmiştir) ; Fransız realist ve natüralist yazarlarının eserleri örnek tutulmuş; bunun sonucu olarak, hep hayatta görülen ya da görülmesi olanağı bulunan olay ve kişiler anlatılmıştır; vak’alar çok defa İstanbul’da geçirilmiştir. (Abdülhamit devrinde memlekette gezi özgürlüğü olmadığı için, yazarlar memleketin İstanbul dışındaki yerlerini tanımıyorlardı).

 

Edebiyat-ı Cedide’nin başlıca sanatçıları şunlardır:

Şairler: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Hüseyin Siret Özsever, Hüseyin Suat Yalçın, A. Nadir (Ali Ekrem Bolayir), Süleyman Nesip (Süleyman Paşa-zâ­de Sami), İbrahim Cehdi (Süleyman Nazif), H..Nâzım (Ahmet Reşit Rey), Faik Ali Ozansoy, Celâl Sahir Erozan, v.b...

Nesirciler: Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Müftüoğlu Ahmet Hikmet, Safve­t Ziya. v.b...

Bu devirde, ayrı bir sanat anlayışı yüzünden Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katılmayan sanatçıların en önemlileri şunlardır:

Şairler: Eşref, v.b...

Nesirciler: Vecihi, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Rasim, Safvet Nehizî, v.b...

“Sanat için sanat” anlayışıyla hareket ederek yalnız aydın kimselere seslenen Edebiyat-ı Cedide sanatçılarına karşılık, bunlar Ahmet Mithat geleneğini sürdürerek “halk için sanat” görüşünü benimsemişler, geniş halk topluluğuna seslenmişlerdir.

 

RECAİZADE MAHMUT EKREM

  • 1847 yılnda İstanbul'da doğdu. Özel öğrenim gördü. Mekteb-i İrfan'ı bitirdi. Çeşitli devlet memurluklarında bulundu. Öğretmenlik yaptı. Şûrâ-yı Devlet ve Meclis-i Âyân üyeliği, Evkaf ve Maarif Nazırlığı yaptı. Tasvir-i Efkâr gazetesinin yönetiminde bulundu. Hayattayken üç oğlunun ve özellikle de Nijad'ın ölümü, onu yıktı, hayata küstürdü. Sanat için sanat anlayışını savundu. Eski-yeni edebiyat tartışmalarının merkezinde yer aldı. 1914 yılında öldü.

ESERLERİ

  • Nağme-i Seher, Yadigâr-ı Şebâb, Zemzeme, Pejmürde, Nijad Ekrem ve Nefrin adlı şiir kitapları bulunmaktadır. 

Yâr her sudan hüveydâdır şeb-i meh-tâbda

Can ü dil mest-i temaşadır şeb-i meh-tâbda

İLGİLİ İÇERİK

EDEBİYAT-I CEDİDE (SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI)

Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATININ OLUŞUMU

11.SERVET-İ FÜNUN'DA ŞİİR

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI BULMACA

11.SINIF SERVET-İ FUNUN ŞİİRİ SLAYTI

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI

SERVET-İ FÜNUN SANATÇILARI


EDEBİYAT-I CEDİDE (SERVET-İ FÜNUN) (1896-1901)

  • Servet-i Fünun, daha önce Ahmet İhsan tarafından çıkarılan bir fen dergisidir. Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret’i getirir.
  • Tanzimat’la birlikte başlayan edebiyatı Avrupa ruhu ve tekniği içinde yenileştirme hareketi, 1896-1901 yılları arasında, Servet-i Fünun dergisi etrafında, Recaizade önderliğinde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmıştır.
  • Bu nesli Ali Ekrem, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir, Hüseyin Suat oluşturur. Sonradan Halit Ziya da bu gruba katılmıştır.
  • Dönem, 2. Abdülhamit’in istibdat dönemidir. Dönemin bu özelliği sebebiyle edebiyatçılar içe dönük davranmış, kişisel konuları, içliliği, aşkı, karamsarlığı, hayal kırıklığını, tabiat güzelliklerini, melânkoliyi ve üzüntüyü işlemişler; toplumsal sorunlara değinmemişlerdir. Adeta yüksek zümre edebiyatı gibidir. Bunda Recaizade’nin büyük etkisi vardır.
  • Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız edebiyatının özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatına adapte etmeye çalışmışlardır. Fransız realizmi örnek alınmıştır.
  • Tanzimat döneminde başlayan ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak sade Türkçe'ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapça ve Farsça kelimelere yeniden itibar edilmeye başlanmıştır.
  • Tanzimatçıların birinci dönem sanatçıları, sanat toplum içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’ın ikinci dönemindeki gibi sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmişlerdir.
  • Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade tarzı ise Avrupai'dir.
  • Şiirde aruz vezni kullanılmakla birlikte, nazım şekillerinde ve konularda büyük yenilikler yapılmıştır. nazmı nesre yaklaştırmışlar, beyit bütünlüğü yerine konu bütünlüğünü esas almışlardır. Bir cümle birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir.
  • Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima gibi şekiller ve serbest müstezat çokça kullanılmıştır.
  • Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir.
  • Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarılı örnekler verilmiştir.
  • Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, modern kısa hikayenin ilk örnekleri bu dönemde şekillenmiştir.
  • Roman ve hikâyede olaylar ve kişiler tamamen İstanbul'a, seçkin tabakaya aittir.
  • Romanda realizmden, şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir.
  • Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete...
  • Şiir, roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatırat türlerinde başarılı eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları,
  • Şiirde Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif;
  • Roman ve hikâyede Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur.
  • Servet-i Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler verenler arasında Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar İstanbul'u anlatan romanları ile yeni Türk edebiyatını desteklemişlerdir.
  • Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasıyla topluluk da dağılır.

 

Dönemin Sanatçıları

Tevfik Fikret (1867-1915)

  • Recaizade ve Hamit’in tesiriyle batılı şiire yönelmiştir.
  • Servet-i Fünun’un şiirdeki en önemli temsilcisidir.
  • İlk şiirlerinde ferdî konuları (aşk, acıma, hayal kırıklığı...) işler topluluktan ayrı yazdığı şiirlerde toplumsal konulara yönelir. Bu anlayışla yazdığı şiirlerinde temalar, hürriyet, medeniyet, insanlık, bilim, fen ve tekniktir. Sis, Halûk’un Vedaı, Tarih-i Kadim, Halûk’un Amentüsü adlı şiirlerinde bu konuları işler.
  • Sanatının bu ikinci döneminde dinlere de cephe alır, kutsal olan her şeye karşı çıkar, hatta İstanbul'a dahi küfreder (Sis).
  • Fikret, aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. Serbest müstezadı geliştirerek serbestçe kullanmıştır.
  • İlk dönemde dili oldukça ağırdır.
  • Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır. Ahenge büyük önem verir. Şiirlerinde şekil bakımından parnasizmin etkisi görülür.
  • “Şermin”, onun çocuklar için ve heceyle yazdığı şiirlerden oluşan bir eseridir.
  • Eserleri: Rübab-ı Şikeste, Halûk’un Defteri, Rübabın Cevabı, Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru

 

Cenap Şahabettin (1870-1934)

  • Servet-i Fünun’un Tevfik Fikret’ten sonra en önemli şairidir.
  • Asıl mesleği doktorluktur. İhtisas için gittiği Fransa’da tıptan çok şiirle ilgilenerek sembolizmi yakından takip etmiş ve bu akımdan etkilenmiştir.
  • Şiirde kelimeleri müzikal değerlere göre seçerek kullanır.
  • Dili oldukça ağırdır. Bilinmeyen Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar kullanır. Duygu ve hayal yüklü tamlamalar kurar.
  • Serbest müstezadı çok kullanmıştır.
  • Aynı şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanmıştır.
  • Aşk ve tabiat değişmez konularıdır.
  • Sanatı, sanat, hatta güzellik için yapmıştır.
  • Bolca semboller kullanmış, tabiatla iç dünyanın kompozisyonunu çizmiştir.
  • Düz yazıları da vardır:
  • Hac Yolunda, onun gezi yazısıdır.
  • Suriye Mektupları ve Avrupa Mektupları da gezi türündedir.
  • Diğer nesirleri:
  • Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri (kendi vecizeleri)
  • Tiyatro eserleri: yalan (dram), Körebe (komedi)

 

Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945)

  • Servet-i Fünun’un roman ve hikâyede en ünlü edebiyatçısıdır.
  • Süslü, sanatlı ve ağır bir dili ve üslûbu vardır.
  • Batılı anlamdaki ilk romanları yazmıştır.
  • Realizmden etkilenmiştir.
  • Romanlarında aydın kişileri anlatır. Mai ve Siyah’taki Ahmet Cemil, Servet-i Fünun sanatçısının temsilcisidir. Kahramanları yaşadıkları çevreye uygun anlatır ve ruh tahlillerine önem verir.
  • Hikâyelerinde Anadolu hayatına ve köy ve kasaba yaşayışına, romanlarında yalnız İstanbul'a yer verir.
  • Anı ve mensur şiir türünde eserleri de vardır.
  • Romanları: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Sefile...
  • Hikâyeleri: İzmir Hikâyeleri, hikâye-i Sevda, Kadın Pençesi, Onu Beklerken, Aşka Dair...
  • Hatıraları: Saray ve Ötesi, Kırk Yıl, Bir Acı Hikâye
  • Mehmet Rauf (1875-1931)
  • Servet-i Fünun romanının ikinci önemli ismidir.
  • Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserleri vardır.
  • Romantik duyguları, hayalleri ve aşkları işlemiştir. Sosyal hayata pek yer vermemiştir. Arzu, ihtiras ve aşk maceraları temel konularıdır.
  • Romanlarında psikolojik tahlillere önem vermiştir.
  • Dili sadedir.
  • En önemli eseri Eylül’dür. Roman edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman olarak bilinir. Konusu yasak aşktır. Şahıs sayısı azdır. Psikolojik tahliller başarılıdır.
  • Romanları: Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi, Define, Son Yıldız, Kan Damlası.
  • Hikâyeleri: Son Emel, Bir Aşkın Tarihi, Üç Hikâye, Hanımlar Arasında, Menekşe.
  • “Siyah İnciler” ise mensur şiirlerinden oluşur.

 

Dönemin Bağımsız İsimleri

 

Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944)

  • Roman ve hikâye türünde eserleri vardır.
  • Natüralizmin temsilcisidir.
  • Sade bir dil kullanmıştır.
  • Tipleri yetiştikleri çevreye göre konuşturur. Psikolojilerinde çok iyi bir şekilde verir. Kişileri toplumun şartlarına göre değerlendirir. Romanlarında aptal, şöhret düşkünü, aşırı ihtiraslı, batıl inançlı gibi uç tipler vardır.
  • İstanbul'un iç mahallelerinin günlük hayatını hikâye ve karikatürize der. Sokağı edebiyatta işleyen yazar olarak bilinir.
  • Gözleme ve tasvire önem verir.
  • Romanlarında sosyal tenkide de yer verir.bu tenkidi mizah yollu yapar.
  • Şık ve Şıpsevdi adlı romanlarında batı hayranlığını konu edinir.
  • Romanları teknik olarak zayıftır. Sık sık olayla ilgisi olmayan, gereksiz bilgiler verir. Bazen kendisi de olaylara müdahale eder.
  • Eserleri: Şık, İffet, Tesadüf, Şıpsevdi, Mürebbiye, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani, Cadı, Kesik Baş, Kadınlar Vaizi, Tünelden İlk Çıkış.

 

Ahmet Rasim (1864-1932)

  • Ahmet Mithat tarzını devam ettirmiştir.
  • Pek çok konuda ve türde eserleri vardır.
  • Bütün hayatını gazeteciliğe adamıştır.
  • Makale ve fıkra yazmış; çeviriler yapmıştır.
  • Türkçesi yerli ve temizdir.
  • Hayatın komik ve ibret verici yanlarıyla ilgilenmiştir.
  • Roman ve hikâyelerinde İstanbul'a, özellikle Beyoğlu’na ait konular işlemiştir. Romanlarının başlıca konuları, aile sarsıntıları ve ülke meseleleridir.
  • Günlük hayattan renkli ve fotoğraf zevkiyle kesitler sunmuştur.
  • 130’dan fazla eseri vardır.
  • Roman ve hikâyeleri: İlk Sevgi, Güzel Eleni, Endişe-i Hayat, İki Günahsız Sevda,
  • İnceleme, makale, fıkra, hatıra: Gülüp Ağladıklarım, Muharrir Bu Ya, Şair-Muharrir-Edip, Şehir Mektupları
  • Aynı zamanda 65’e yakın şarkısı olan bir bestekârdır.

 

İLGİLİ İÇERİK

EDEBİYAT-I CEDİDE (SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI)

Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATININ OLUŞUMU

11.SERVET-İ FÜNUN'DA ŞİİR

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI BULMACA

11.SINIF SERVET-İ FUNUN ŞİİRİ SLAYTI

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI

SERVET-İ FÜNUN SANATÇILARI

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi