Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

-9-
ÖLÜ- FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

Hangi mahallede imam yok,
Ben orada öleceğim.
Kimse görmesin ne kadar güzel,
Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.

Ölüler namına, azade ve temiz,
Meçhul denizlerde balık;
Müslüman değil miyim, hasa,
Fakat istemiyorum, kalabalık.

Beyaz kefenler giydirmesinler,
Sızlamasın karanlığım havada.
Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
Ki bütün azalarım hülyada.

Hiçbir dua yerine getiremez,
Benim kâinatlardan uzaklığımı.
Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
Çılgınca seviyorum sıcaklığımı…
Fazıl Hüsnü Dağlarca

 

ÖLÜMÜ DÜŞÜNMEK- MUZAFFER TAYYİP USLU


Mümkün mü ağlasın annem
Mezarımın başucunda
Ben sesimi çıkarmıyayım
Hayırsız bir evlat gibi

Bir bulut uçsun da
Ben başımı kaldırmıyayım
Yağmur dindikten sonra
Gezinmiyeyim caddelerde

Ah, mümkün mü bir güzel kadın
Geçsin de yanımdan
Ben seyretmiyeyim
İçimi çekerek


ÖLÜ KALMIŞ BİRİ YAŞIYOR HER İKİSİ -EDİP CANSEVER

Hatırlanmasıydın sanki
Su üstü düzgünlüğünde bir yakılın
Anısını kaybetmiş bir çakılın
Oeııiz diplerinde seğirtirkenki.

Şimdi sen öldükten sonraki güzelliğindesin
Sırtın denizi yalayan gemi ipleri gibi
Biçilmiş bir çayırdır yarı kapalı duran gözlerin
Güneşin altında
Hızım süzüyorken asfalt yolun
Bir gidiş de olabilir bu bir bekleyiş de.

Ben doğduğum günkü kadarım
Sense bir ölüm sonrası güzelliğinde
Basaraktan geçeceğiz yeniden
Yeniden yeniden yeniden
Daha öfkeli
enikken bıraktığımız ayak izlerimize.

 

ÖLÜ MÜ DENİR- EDİP CANSEVER ŞİİRLERİ

Ölü mü denir şimdi onlara
Durmuş kalpleri çoktan
Ölü mü denir şimdi onlara
Kımıldamıyor gözbebekleri
Ölü mü denir peki
En büyük limanlara demirlemiş
En büyük gemiler gibi
Kımıldamıyor gözbebekleri
Ölü mü denir şimdi onlara.
Suratları gergin
Suratları kararlı
Belli ki çok beklemişler
Kabuğundan çıkan bir portakal gibi gelen sabahı
Suratları gergin
Bir savaş alanına benziyor suratları
Dudakları nemli
Son defa kendi etini öpüp
Yani son defa gerçek bir insan etini
Hazla kapanmışlar öyle
Geçirmiyor gövdeleri soğuğu
Geçirmiyor sıcağı da
Ve ikiye ayrılmış bir nehir gibi bacakları
Akıyorlar sonsuza
Ölü mü denir şimdi onlara.
Kimse hüzünlü olmasın
Sırası değil huğunun daha
Bir gün bir şehrin alanında
Bir mermer yığınının gözlerine
Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı
Hüzünlensin yasayanlar o zaman
Sırası değil huğunun daha.
Öylesine sıkılmış ki yumrukları
İyice sıkılsın yumruklar
Saklansın diye bir armağan gibi bu katilik
Öylesine sıkılmış ki yumrukları
Kimse hüzünlü olmasın
Kimse hüzünlü olmasın diye
Sırası değil huğunun daha.
Unutulsun bir gövdeye duyulan hasret
Unutulsun bu alışılmış duyarlık
O kadar sade, o kadar kalabalık ki
Unutulmaya değer onların insan gövdeleri
Ve unutulmalı mutlaka
Dolsunlar diye yüreklere
Dolsunlar damarlara.
Ölü mü denir
Ölü mü denir şimdi onlara

 

ÖLÜMÜN KONUMU - EDİP CANSEVER

Ölüsünün ağzında bir düzlüğün ölüsü
Ben kendimi isterim her yerdeki bir yerde
Ayak bileklerimin üstünde iki kıvrım
Unuttuğum bir şey var, onun içinde
Ve yadırgadığım. Ben kendimi taşırım
İçinde olmadığım bir güne
Bir yaprak biçiminde - boşluksa tırtıl -
Bir de işte tek kalmanın acısı, bir de
Nemli toprakta yüzükoyun
Yokluğuma kar biriktiren yazla birlikte.

İmgesiyim ölümün.


ÖLÜM -ERCÜMENT UÇARI

Önce hafiften bir sızı dolaştı vücudumda
Hafif aşkı andırır bir sızı
Ayaklarım yavaşça soğumaya başladı
O saat anladım
Bu yüzün bu kirpiklerin artık benim olmadığını
O saat ölümün bir kız gibi çıkageldiğini
Geç de olsa anladım

Sonra seni düşündüm
Kusursuz bir mayıs günü
Seni bekletmenin ne demek olduğunu
Kanım vücudumda ağır ağır dönüyordu
Ağır ağır bir perde iniyordu hayata

Her yokluk bu gözümün kapanmasında
Bu canım gökyüzü var bu ağaç bu kuş yeryüzünde
Bu parmaklarımın doyasıya gelin olduğu şehir
Karım henüz çiçeği burnunda

 


ECELDEN ÖTE -TALÂT SAİT HALMAN

Başlarken umutsuz yüreğin son seferi
Özlem avutur yarım kalan sevgileri
Aşk cennete ermekle sönüp gittiği an
Bir başka ecel doğar ölümden ileri


BAŞKA ÖLÜM

Bir başka ölüm var ilk ölümden sonra,
Başkaldırıyor bücür ve aç tanrılara.
Bir başka ölüm var son ölümlerden öte,
Hiç girmeyecek sığ ve ucuz bir mezara.


YAMAN ÖZLEM

Dün ölmeyi özledim - ecel itti beni;
Aşk yorgunu bir yolcu geçip gitti beni.
Sonsuz yaşamak isteyenin harcı ölüm;
Yokluk, yaman özlemiyle eskitti beni.


GÖMÜT

Önderler uyurken sayısız er gömülür;
Destanlara yalnız apoletler gömülür.
Sultanları aydınlatan avizelere
Açlıktan ölen gözdeki son fer gömülür.


ÖLMEYİ ÖĞRENMEK

Kör tanrılar öğrenmeyecek ölmesini,
Bir ekmeği âdil ve eşit bölmesini.
Her tanrı, günahlarla cezalarla sağır,
Hiç duymayacak bir ulu aşkın sesini.

DURGUN ECEL

Yüzgeç, sevi bilmeyen kulaçlarla ölür;
Orman, öpmez olmuş ağaçlarla ölür...
Cennet coşarak yaşar, yaman çıldırarak;
Sevdaya deva bulmuş ilâçlarla ölür.


ÖZGÜ ÖLÜM

Ölmek, sevecen bir ufka sürmektir atı.
Yarsın bize hiç açılmasın Tanrı katı...
Biz gölde, ağaçta, kuşta sonsuz yaşarız;
Heykellerin olsun ölümün saltanatı.


BİR ELİŞİ TANRISI İÇİN AĞIT -ECE AYHAN

Peki nasıl oldu da hatırladı denizde boğulduğunu
nasıl oldu da peki anlatamıyorum biliyorsun

Öyle ölüme düşkündü ki biyoloji sıfır
bir şarkı yiyor şimdi şapkalarını orospular eksiliyor

Ama yok ne olur ağlama böyle ama yok
şunun şurasında tramvaysız, çocuk olmak turunç olmak

Kantocu peruz sahiden yaşadı mı patron?


BEN KANDAN ELBİSE GİYDİM HİÇ DEĞİŞTİRSİNLER İSTEMEZDİM- SEZAİ KARAKOÇ

Kendinden bir şeyler kattın
Güzelleştirdin ölümü de
Ellerinin içiyle aydınlattın
Ölüm ne demektir anladım

Yer değiştiren ben değildim
Farklılaşan şendin
Sendin bana gelen aynalarla
Sendin bana gelen şendin

Artık ölebilirdim
Bütün İstanbul şahidim
Ben kandan elbiseler giydim
Bundan senin haberin var mı


ÖLÜM VE ÇERÇEVELER – SEZAİ KARAKOÇ

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Garip bir yolculuk, tren ve geyve
Bir hançer bölüyor, ah... rüyalar
Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve..

Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Gece kar yağacak sabaha kadar
Toprakta et, kemik çatırtıları...
Yarı ölüleri bir korku tutar,
Değince bir taşa kafa tasları,
- Ölüler ki yalnız tırnakları var,
Ve yalnız burkulmuş diz kapakları...

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı,
Esmer delikanlı, hatıra ve kan.
Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları,
Sızıyor bir kapı aralığından,
Lambalar yanıyor hafif ve sarı

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Açıyor elini göğe bir kadın
Uzuyor, uzuyor altın saçları
Uğrunda ölünen güzel kızların
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Çocuklara açar mağaraları
Güngörmemiş kuşlar ve örümcekler
İlân-ı aşktan dil balıkları
Aşina suları çabuk terkeder.
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Bakıyor ateşe, küle böcekler.
Köpekler parçalar kanaryaları
Mektupları bir boz ağaç kurdu yer
Baykuşlar ötüyor harabelerde
Yanıyor lambalar hafif ve sarı

Bir kaza kurşunudur her yerde
Süvarisiz şaha kalkan atları
Bir ruhun ışığı vardır göklerde
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Ötüyor baykuşlar harabelerde.

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer
Bekledi arzuyla karanlıkları
Anneler, babalar, erkek kardeşler:
Tâ içinden duyar ani bir ağrı
Bir hüzün şarkısı tutturur gider
Anneler, babalar, erkek kardeşler...

Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş
Bir neşe şarkısı tutturur gider
Birinci, ikinci, üçüncü sarhoş
Kurşunlar sıkılır göklere doğru
Serçe yavruları havada titrer
Lambalar yanıyor hafif ve sarı...
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
İnce yelkenleri alıyor yeller
Titretir kalpleri ve bayrakları
Gemiden toprağa uzanan eller...
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Bir yosun köküne hasret kalacak
Gizli hazineler, su yılanları...
İnce yelkenleri alıyor yeller
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Beyaz pelerinli hür tayfaları
Kendine bağlar siyah kediler
Titriyor gönüller ve kara bayrak
Bir yosun köküne hasret kalacak
Gemiden toprağa uzanan eller
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Garip bir yolculuk, tren ve geyve
Bir hançer bölüyor, ah... rüyaları:
Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve...
RE

 

ÖLÜM VE ABLAM-AHMET NECDET

Ölüm ölümdür benim canım ablam.
Bilirsin: Soğuktur yüzü.
Döşümüze düşen kara bir güneş
Geceye çevirir gündüzümüzü.

Ölüm ölümdür benim güzel ablam,
Görürsün: Çürür her ağaç,
Dalından kopan bir yaprak gibi
Toprağa karışır bir tutam saç.

Ölüm ölümdür benim tatlı ablam,
Duyarsın: Tükenir sözün gözü,
Yine de söyler dilsiz bir ağız
Sakladığı o gizi.

Ölüm ölümdür benim şirin ablam,
Koklarsın: Gölgesiz bir çiçek.
Çırpındıkça aynasında zamanın
Kanar o gül, kanar dikensiz yürek!

Ölüm ölümdür benim gülüm ablam.
Girersin: Evin kapılı,
Birinden çıkıp da İkincisine
Taşıyarak öncül ü ve ardıl'ı.

Ölüm ölümdür benim eşsiz ablam,
Varırsın: Neye mi, nereye mi?
Hiç kimsenin gülü, de bana artık:
Yoksa hiçbir şey'e mi?

ÖLÜM ve ZAMAN - HİLMİ YAVUZ

şiir ne? sonbahar içinde sonbahar
hoca kesik kesik yürüyordu
bir sur, bir suret, bir sure
çelebiyse uça uça yürümüştü
gökyüzü boydan boya tennure...
seviştik: bir gövde, bir karşı-gövde
sevişmek kendini erguvan
diye bilse de olur, bilmese de...

aşklar belli belirsiz yükseliyor

yollar belli belirsiz yükseliyor

yollar yakut uzaklıklardır
ve onlara ulaşmak, kim bilir
ne kadar, ne kadar zor...
yunus yana yana yürüdüydü
 mevlânâ döne döne
bense kana kana yürürdüm
bir şair, neydi adı, şöyle diyor:

bir gülün biraz daha gül,
bir hüznün biraz daha hüzün
                    oluşu gibiydik
ayrıyken de, birlikteyken de...
yaşadık: bir kayboluşun kayboluşu

şiir belli belirsiz yükseliyor

aşkları kendimle bezedim
ben aldım şiirin yılkısını
                     ben ürettim..
ve 'bir yazın kendi içine doğuşu...
(ya da, ona benzer bir şeyler)
                        diyebilmek...
yürüdüm: dile gelmek-
gelmemek arası bildiğim yerde
Ölüm! Sözün alçalan kışı
Ölüm! toplananın dağılışı:
Kitap, hüzün ve gövde...

Ölüm belli belirsiz yükseliyor


BİR AĞAÇ ÖLÜSÜ-ÖZDEMİR İNCE

Kaç akılsız taşkının, kaç bulanık selin dölüyüm,
bir boşluk gibi kaldım işte bir yol kıyısında,
yanımda birkaç kedi ölüsü, gözleri açılmamış yavrular.

Bir yaşlı kadın bulsa beni, güneşte kurutsa
ve ocağa atsa en sağır soğuğunda önümüzdeki kışın,
konuşsa benimle, ellerini görsem, kemiğe yapışmış derisini.

Mutluyum bu yazgımdan, ne mutlu, ne mutlu bana,
bir darağacı olmadım gözyaşı ve kan kokan siyaset meydanında,
karyolasına çakılmak isterdim misk kokulu gelinin,

tabut da olabilirdim genç bir ölüye, olmadım ama.

Böyle düşünüyor dünkü sellerin sürüklediği yaşlı ağaç
ve dilini şaklatıyor turunç reçeli yemiş gibi.


ÖLÜMDÜ ADI -ÜLKÜ TAMER

Ölümdü adı onu ilk gördüğümde,
Sonraları da hiç değişmedi;
Kalesinden gösterdiler bir şehrin onu,
Onu gördüm ve ormanı gördüm uzakta,
Ne yapsam değişmeyecekti adı.

Bir kılıç verdiler bazı savaşlar için,
Arkasından bir ev kurdular bana;
Bir kazma verdiler bazı savaşlar için,
Arkasından bir ev kurdum onlara;
Akşamları çiçeklerle uğraştım biraz,
Yaşlanır, çiçek olurdu bazı komşularım,
Akşamları yemek yerdim bazılarıyla;
Biz toplandıkça büyürdü ölüm, adı ölümdü,
Şehir büyüdükçe azar, çıkardı çarşılara.

Adı ölümdü çünkü onuu yarattığımız zaman,
Her akşam kanardı dudaklarındaki kuş
Ölümdü adı ona her gece taşındığımda
Alışkın olduğum bir darağacından,
Gülerken boğazının karanlık boşluğuna
Ölümdü, sokaklarında dolaşırdı şehrin,
Saat kulesini getirmişti uykularıma.

O kadar ölümdü ki, o kadar da çalışkan.
Kimseler kurtaramazdı beni ölümden başka

 

ÖLÜMDEN KONUŞACAKTIK-METİN ALTIOK

Evet sırasıdır ölümden konuşacaktık,
İntiharın ebruli ipliğiyle
Bir düğün gecesinde senin
Yakası işlemeli giysinden.
Kapı kapı dolaşıp, etamin ve goblen
Örtüler satan bohçacı ölümden.
Boynuna taktığın eğri taneli
İki sıra inciden konuşacaktık,
Seni ürküten tren sesinden,
Ayı gölgeleyen tekinsiz gecede
karşımıza apansız çıkıveren
O ihtiyar dilenciden.
Gel ölümden söz etmeden önce
Bir şeyler içelim seninle.

Buğulu bir bardağın içinde,
Buzlu ve limonlu bir votkayla birlikte
Konuşalım ölümden.
Bir Samanyolu olsun masamızın üstünde.
Hadi gel konuşalım,
Sulanmış bir taşlığın serinliğinde.
Akşamsefaları içinde.
Bir masa birkaç sandalye
Ve ikimiz ölümden konuşalım,
Senin ağzında gül. benimkinde menekşe.

Yarına var mısın söyle?
Doğacak çocuğa, çığlığa, ishak kuşuna.
Rüzgârın savurduğu tonuma,
Kavağın pamuğuna var mısın,
Bir ağacın kavına,
Deri değiştirmesine yılanın,
Kozadan çıkan kelebeğin,
Hatmiye, kekiğe, atkestanesine?
Hadi gel öyleyse ölümden konuşalım.
Belki de tümüyle aykırıdır gerçeğe,
Ama ne olursa olsun biz yine

Ölümden konuşalım seninle.
Ölüm de vardır yaşadığımız her şeyde.
Bir bardak çatlarsa durduğu yerde,
Bir aşk ansızın biterse,
Ayna kırdırca yüzünle birlikte,
Zamanıdır konuşmanın ölümden.
Bir çiçek olağanüstü güzellikte
Açıvermişse bir sabah,
Bir topal aksamadan yürümüşse,
Hadi gel ölümden konuşalım;
Yüzünü al basmış hasetçiden
Ve onun elindeki kum değnek bile
Filizlenir bizim sevgimizden.

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

TASNİF DIŞI ŞİİRLER

SON EKLENENLER

Üye Girişi