-3-
ŞAİRİN ÖLÜMÜ -VASFİ MAHİR KOCATÜRK
Ne bir damla gözyaşı, ne yerde yaslı bir mum;
Hazin, loş odalarda ölümü sevmiyorum.
Bir çığ sesiyle nasıl inlerse bir uçurum
Benim öyle verecek kalbim son nefesini...
Titreyen dallarını açıp göklere kadar,
Hıçkıracak ney gibi sülün boylu kavaklar,
Talihimin göğsümde hapsettiği canavar
Derin çıtırtılarla kıracak mahpesini...
Ardımda binbir gönül, ıstırabımdan derin,
Matemini tutacak bir mukaddes kederin;
Ölümün gösterecek dünyaya ölümlerin
Hem en şereflisini, hem en mukaddesini...
Gözlerim çektiğimi ifşa etmese bile
Kalbimden ayrılınca ruhum gelecek dile:
Yüzbin yıllık kâinat hummalı bir vecdile
Dinleyecek ilk defa ıstırabın sesini...
Her gün bir parça daha fazla yalçınlaşarak
Bir uçurum olunca bana sevdiğim kucak,
Fırtınalı göklerden ölümüm andıracak,
Yıldırımla vurulmuş kartalın düşmesini.
AYAKLAR -AHMET MUHİP DIRANAS
Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden
Ayakları dışarda örtüden.
Ölmüş herkes gibi ölen insan,
Yalnız ayaklar kalmış yaşayan
Ardından ölüme düşen başın
İki kardeş bakakalmış şaşkın.
Burada ansızın susup kalmış,
Koyunları başıboş bırakmış.
Der ki, bu ayakları görenler,
Başım değilmiş düşünen meğer
Ayaklarım, az gide uz gide,
Ayaklarım, ümitler peşinde!
Yolcu ölmüş; işte ayaklar hür!
Yolcu ölmüş; ayaklar düşünür...
HER ŞEY UZAKTADIR- AHMET MUHİP DRANAS
Uzaktadır her şey; gökyüzü, deniz,
Her an peşimizden koşan gölgemiz,
Özlenen limanlar, yanan yıldızlar.
Uzaktadır her şey; anneler, kızlar...
Uzaktadır her şey, hep... yalnız ölüm,
Her yerde, her an yakınımız, ölüm.
RABBİM NİHAYET SANA -ZİYA OSMAN SABA
Rabbim, nihayet sana itaat edeceğiz...
Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı,
Belki bir sabah vakti, belki gece yarısı,
Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz...
Ben artık korkmuyorum, her şeyde bir hikmet
Gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar.
Belki de bir bahçeyi müjdeliyor şu duvar,
Birer ağaç altında sevgilimiz, annemiz.
Gece değmemiş sema, dalga bilmeyen deniz,
En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz
Ümitler içindeyim, çok şükür öleceğiz...
ÖLÜMDEN SONRA- CAHİT SITKI TARANCI
Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.
Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bizi arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.
CENAZE-RIFAT ILGAZ
Omuzlanınca tabutun
ilk defa kurtuldu ayakların topraktan;
pek muhteşem oldu medreseden çıkışın.
Bir dilim ekmeği çok görenler
yüzüne bakmayanlar sağlığında
dikildiler yol üstüne
bir selamla ödediler bütün borçlarını...
Üzülme, gelmiyor diye çelenkler peşinden,
mevsimsiz oldu ölümün...
Ne olurdu, bir kış daha bekleseydin,
bahar gelir çiçekler açardı...
Ölümün kimseyi sevindirmedi,
atsız arabasız kalktı cenazen.
Zaten alçakgönüllü bir adamdın,
herkesten uzak yaşadın cami avlusunda.
Ölümün de gürültüsüz olsun!
ÇÜRÜMEK ÜSTÜNE- BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
Her şey çürüyor canım kardeşim bu dünyada
Hâtıralar bile
O hâtıralar ki kafatasından muhkem bir yerde saklıdırlar
O hâtıralar ki tüyden hafif gök mavisinden duru
Etten kemikten uzaktırlar
Bambaşka bir zaman içre yaşar dururlar
Gel demeden gelir git demeden giderler
Nur topu gibi açıldıkları olur bazan
Sonra sızım sızım sızlarlar
Her şey çözülüp gidiyor canım kardeşim bu dünyada
Birbiri içinde birbiri ardısıra
Bazan yakında bazan uzakta
Bir tad dudakta bir ses kulakta
Sen toprakta çürürsün canım kardeşim
Ben ayakta
ÖLÜME YAKIN -ORHAN VELİ
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hali;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acayip, kuşların hali.
Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
- Akşamüstüne doğru, kış vakti -
Benim de sevdalar geçti başımdan.
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
Zamanla anlıyor insan dünyayı.
Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayri?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz...
Orhan Veli Kanık
( 1914 - 1950 )
GECEYE KARŞI MÜDAFAA- FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
Bu adam ölmüştür ama,
Düşmedi toprağa henüz vakit.
Hayatını devrettik ağaçlara
Kalbi kimlere ait.
Bu adam ölmüştür ama,
Başucundan ayrılamadık.
Sonsuz kederinde gecelerimizin
Nedendir hâlâ bu beyazlık.
Bu adam ölmüştür ama
Henüz durmadı nehir.
Ve nasibi muhteşem kuşlar gibi
Onu götürebilir.
AĞIR HASTA -FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
Üfleme bana anneciğim korkuyorum
Dua edip edip, geceleri.
Haytayım ama ne kadar güzel
Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.
Niçin böyle örtmüşler üstümü
Çok muntazam, ki bana hüzün verir.
Ağarırken uzak rüzgarlar içinde
Oyuncaklar gibi şehir.
Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum
Ağlıyorsun, nur gibi.
Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha
Duvardaki resimlerle, nasibi.
Anneciğim, büyüyorum ben şimdi,
Büyüyor göllerde kamış.
Fakat değnekten atım nerde
Kardeşim su versin ona, susamış.
ÖLÜM NOKTÜRÜNÜ -NURULLAH GENÇ
seninle karşılaşıp solduğum andı ölüm
yüzüne baktığında tutuşup yandı ölüm
çoğaldıkça çoğalan bir sevda ülkesinde
ellerine dokundun; sana inandı ölüm
o efsunlu, yağmurlu, hercai gözlerinden
uçan kelebekleri mutluluk sandı ölüm
akkor dudaklarından ağı düştü içime
yollarında yürürken sanki insandı ölüm
viran eylediğin gün yorgun hayallerini
ayrılıkla, hüzünle, aşkla sınandı ölüm
bir ömür vuslatını bekledi boynu bükük
bilmem ki aşk uğrunda neden kınandı ölüm
süründü yıllar yılı karanlık köşelerde
benim gibi kıvrandı, kahra dayandı ölüm
her akşam tufanında harap oldu güneşim
gece baygın bir rüya, gündüz hülyandı ölüm
sensizliğin en ağır fermanıydı içimde
dudaklarımdan sızan bir damla kandı ölüm
ölüm seni sevmektir bir celladın elinde
bilmem hangi yürekte böyle sultandı ölüm
ÖLÜM –NURULLAH GENÇ
Gecenin dudağından karanlık emiyorum
Gündüzün cesedini hicrana gömüyorum
Gözlerim parça parça, kırık aynalar gibi
Yüreğim, cehenneme dönüşen bahar gibi
Yarasa kanatları bürümüş mehtâbımı
Kör bir papağan gibi açmışım kitabımı
Okuyorum; boşluğu sömürüyor ellerim
Kurşun kurşun beynime saplanmış emellerim
Nereye gittiğimi bilmeden yürüyorum
İstikbâle bir avuç hayal götürüyorum
Yüreğim, cehenneme dönüşen bahar gibi
Gözlerim, parça parça kırık aynalar gibi
Gecenin dudağından karanlık emiyorum
Gündüzün cesedini hicrana gömüyorum