SAYFA:4 / 30-40
31-EYLÜL-İDRİS NEBİ KARAKUŞ
İki karpuz bir koltuğa
Sığar bir gün meraklanma
Mavi bulut boz toprağa
Yağar bir gün meraklanma
Can evime döktü ateş
Dost dediğim gerçek kalleş
Karanlığa elbet güneş
Doğar bir gün meraklanma
Laf söylersen paşa, beye…
Sürülürsün dokuz köye
Bu gidişle onuncuya
Koğar bir gün meraklanma
Dümbüklerin uysal kulu
Çanağından yemez yalı
Ana bunlar doğru yolu
Eğer bir gün meraklanma
Altın değil paslı demir
Kolumuzu saran zincir
Zalimleri elbet bir bir
Boğar bir gün meraklanma
Duyulmuyor Hakk’ın sesi
Terazinin bilmem nesi
Bizden yana ber kefesi
Cöğer bir gün meraklanma
Kadıya mülk oldu ki hak
Rüşvet keseye doldu bak
Millet inek edip-bırak
Sağar bir gün meraklanma
Zehir kattı aşımıza
Burun soktu işimize
Piç belayı başımıza
Yığar bir gün meraklanma
Zaman geçer, devran döner
Bunlar başımızdan iner
Millet biraz daha dener
Döğer bir gün meraklanma
İdris Nebi eski kafa
Oynamadı bir tarafa
Dizilirsek aynı safa
Değer bir gün meraklanma
EYLÜL SONU - YAHYA KEMAL BEYATLI
Günler kısaldı. Kanlica'nin ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta gecen sonbaharları.
Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yazlar yavaşça bitmese, Günler kısalmasa...
İçtik bu nadir içkiyi yıllarca kanmadık...
Bor böyle zevke tek bir omur yetmiyor, yazık!
Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılısın ıstırabı zor.
Hiç dönmemek olum gecesinden bu sahile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden biter bile.
EYLÜL... - AHMET TELLİ
Eylül, gülleri soldurarak
duyurdu bu yıl kendini
Böyle olacağını bile bile
şaşırttı bizi yinede
Daha bir demet kır çiçeği
alıp koymadık vazoya
Güller mi unutturdu bize sevinci
yoksa aşındırdık mı kimi duyguları
Şöyle bir akşam
söyleşemedik dostlarla
erkenden kapandı perdeler
yorgun muydu çocuklar da
Her gün yağmalanan
talan edilen sevincimiz
kurudu galiba büsbütün
su yürümüyor dallara
Ama kırpıntı, bir küçük
uç uç böceğinin her nasılsa
konuvermesi balkona
uyarıyor bizi irkilterek
Bu kahrolası tarraka
bitecek gibi değil sokaklarda
Çekip kapıyı çıkmak en iyisi
dalmak caddelere, varoşlara
Belki o zaman eylül
şaşırtmayacak bizi
bulup çıkaracağız çünkü
evrenin öteki yüzünü
EYLÜL -SEFA KAPLAN
azâdeler ne bilir ey gül
hüzün bahçelerinde gezinir şimdi eylül
fecrin yapraklarına ara-sıra dokunan
selamsız sabahsız solgun sesiyle
kuytu ormanlarda milatsız bir kuş zaman belki bülbül
çünkü eylül
sisden ve buğdan gülüşlerin kaybolduğu
gümüş gelinliğiyle muzdarip bir leylâ’dır
akşam mecnunlarının üst üste boğulduğu bir avuç kül
bir avuç kül
al perçemli bir akşam bu dallarda titrerken
bu sevdanın alnına dolunaylar dokunur
ve alevden gece akrep aynalarında
yakıp söndürmektedir bir milyon cam billûr
gözlerimde bir bulut-çılgın kasımpatılar
ilkel bir teşrifatla sığındı odalara
beyhude bir gemide yol alırken gençliğim
uğradığı her mevsim gönlümde ayrı yara
ben yürüdüm halbuki - yaşamak buysa eğer
ömrümü işlenmemiş bir suça nakışladım
eylül şaşkınlığımın diğer ismiymiş meğer
ya da öbür yüzüyle sevdiğim ince kadın
nedir kederin hey cânım hani sevmelerin
vehmin alacasında savrulan bulutlar mı
kirpiklerin kar mavisi kuşanmış acıları
rehin bırakılacak başka sevdalar var mı
bu mevsim bir kördüğüm-garip bir hülya gibi
tezyinli avuçlarla üstünden geçiyorum
hasretin pervanesi oyalarken kalbimi
masallarım bir çocuk uykusuna süzülmüştür
kirpikleri hâleli altın ninnileriyle
biliyorum bu eylül ölümden öte düştür
azâdeler ne bilir ey gül
hangi ömre nihâyet bahçede gezen eylül
35-EYLÜL OLUYOR - SÜREYYA BERFE
Küçük bir basamağı
bütün varlığıyla geçmeye çalışıyor
yeni yürüyen bir çocuk;
bütün gücüyle, bütün acemiliğiyle, bütün
sevimliliğiyle.
Basamak duvar oluyor, set oluyor.
Ana-babalar denizde, eğlencede yemekte.
Tahtıravalli inip kalkıyor,
salıncağın etekleri rüzgârda
Renklerle, ışıklarla cıvıldıyor bahçe.
Yeni yürüyen çocuk basamağa bakıyor:
Çok uzaklara bakıyor sanki, çok uzaklara.
Eylül oluyor sevimliliği, gücü, acemiliği
Bir anlık Eylül oluyor.
Ne Ağustos'u tanırım artık ne de Ekim'i.
Fuzuli bir kalabalıktan dönmüşüm. Aklım ermiyor.
Suç arıyor, suçlu arıyor yatalak gece.
Ben mi çağırdım seni buraya?
Işıklar altına, karanlığa ben mi çağırdım?
Ben mi gönderdim ne olduğunu bilmediğin
günler arasına?
Sonradan acıyan geçmişindeki gizleri anlatmaya
ben mi gönderdim?
Haziran'mış o çocuğun geçemediği basamak. Kimse
söylemedi.
Süt yumuşaklığıyla geldi; sustu, konuştu. Geçmedi.
Mart bitiyor nerdeyse. Hepsi düşüyor cemrelerin. Düştü
ama,
bağışla beni bahar, yine Eylül oluyor.
Çünkü, kum ve köpük alıyor çocuğu,
aşılıyor basamağı, basamakları
Hayal bile edemeden
gecelerin insanı şaşırtan yerlerini.
Kum, utançtan kayaların kuytularına çekiliyor.
Köpük, boğulup kayboluyor denizin derinliklerinde.
Çocuk, ağlayarak uzaklaşıyor bütün bahçelerden.
Asık yüzlü, suskun bir sabah geliyor.
Herkes buluyor
kendine yakışanı ve yakışmayanı.
Kim kımıldasa hafifçe, Eylül oluyor.
Soluyor işte demin ışıyan gün,
bulutlar çöküyor üstüne.
Yapraklarını döküyor
akarsuların kıyısındaki ağaçlar.
Ağır ağır terkediyor hayvanlarını en sabırlı,
en dayanıklı kır.
Elele tutuşuyor gizlenen iki yürek
Dolaşıyorlar saklamaların, tehlikelerin yollarında.
- Ne konuşmuştuk en son?
- ...
- Hatırlamak istemiyorum. Eylül oluyor...
EYLÜL YORGUNU - HASAN AKAY
Rüzgâr mı getirdi yoktu az önce
Dağlardan yürüyen suskun akşamı
Akşam ki etrafı sarıp örtünce
Eritir ufukta donuk zamanı
Vicdanım dünlerden gel yap sorgunu
Kafeste kuş gönlüm-eylül yorgunu
Resimler çizilir gözleri yaşlı
Silinir bulutlar göğe değince
Sevinç bir içimde, hüzün o başlı
Kanatır yüreği yere eğince
Dağlarda çimenler yağmur vurgunu
Yürümez topraklar-eylül yorgunu
Haykırış küçülür varmaz kulağa
Gönül seslerini duyan mı olur?
Bakışla da gidemezken uzağa
Yıldızı geceden sayan mı olur?
Muştular yağmursuz bulutlar durgunu
Gecede esen yel-eylül yorgunu
Sessizlik hükümdar gece tahtında
Adımlar kısaldı,tutuk nefesler
Bir sarı yaprak var umut bahtında
Girmiş damarına endişe eser
Yalnızlık,gün senin çevir burgunu
Şiirler, şarkılar - eylül yorgunu
Eylül mü sen misin büken boynumu
Uçuşan yapraklar, göçen kuşlar mı?
Sildirmez gözümden ömür sonumu
Ey bahar bir daha çağın başlar mı?
Yalan baharların gönlüm dargını
Kavuşmak ümidi... Eylül yorgunu...
ŞUBAT-FAZIL AHMET AYKAÇ
Söylerken ey fırtına,
Sen dağlara türkünü,
Çekti şubat sırtına
Eski beyaz kürkünü.
Giydi şimdi yamaçlar
Pamuk tüylü bir kalpak.
Bu soğukta çırçıplak
Fakat gene ağaçlar.
Tipi dağa çağırdı
Kurdu, kuşu, çakalı.
Bir gecede ağardı
Yerin saçı, sakalı.
Kışın akla ne sığar,
Ne de yarar işleri;
Saçakların şimdi var
Buzdan yapma dişleri.
AYLAR VE MEVSİMLER -MUSTAFA ECEVİT
Ocakla başlar her yıl.
Ocak bir kış ayıdır.
Aralık ile şubat
Onun arkadaşıdır.
Mart ayıyla birlikte
İlkbahara başlarız.
Ağaçlar çiçek açar
Doya doya koklarız.
Nisan, mayıs ayında
Dağ taş yeşile döner.
Yavaş yavaş yaklaşır
Güneşli sıcak günler.
Haziran ile adım
Atarız artık yaza.
Ağustosa gitmeden
Uğrayalım temmuza.
Sonbaharın içinde
Eylül, ekim, kasım var
Bir yılda on iki ay
Dört tane de mevsim var.
İLGİLİ İÇERİK
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER
19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ
- << Önceki
- Sonraki