Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

AZRAİL’LE PAZARLIK – CAN DÜNDAR

Kendiniz için nasıl bir ölüm isterdiniz? Kirli bir duvar dibinde gözleriniz ve elleriniz bağlıyken cesaretle göğsünüzü şişirip "Ateş" sesini bekleyerek mi?

Üzerinde koca bir elmasın parıldadığı zarif bir yüzüğün gizli haznesindeki zehri iştahla yudumlayarak mı?

Yoksa soylu bir düellonun 10.adımında göğsünüze saplanan tek bir kurşunla yere devrilerek mi?

Nedense insan, bir otoyolda karşıdan karşıya geçerken gelen kalleş bir ölümü yakıştıramıyor kendisine... Ya da zengin bir sofrada boğaza kaçan bir kurbağa bacağından ölmeyi düşünemiyor.

Çekoslovakya'ya Prag baharını yaşatan Alexander Dubçek'e Sovyet tanklarından kurtulmuşken, trafik kazasında ölmeyi yakıştırabilmiş miydik?

Sivas cehenneminden sağ çıkan Aziz Nesin'in bir Temmuz sıcağına teslim olmasını hazmedebildik mi?

Ya Adalet Ağaoğlu'nu bankta otururken "arkadan vuran" bir Azrail’e kurban verseydik, bu, "O'nun şanına uyar mıydı?"

Fol dergisi, son sayısında "Doğum ve Ölüm" konusunu işliyor. "Uzun Ölümler" başlıklı ilk yazının altındaki imza ise Adalet Ağaoğlu'na ait..
.
İnanılır gibi değil ama, Adalet Ağaoğlu, Azrail’le randevusundan bir kaç hafta önce yazdığı "son yazı"sını "ölüm" konusuna ayırmış. "Sanki Bir ölmüşlük yaşamış ta bunları başkasına anlatmak için hortlayıp, masa başına geçmiş gibi" Azrail’i anlatıyor. "Ölüm düşüncesinin en fazla ölümsüzleri kovaladığını, ölümsüzlerin şanlarına uygun bir ölüm arzuladıklarını" belirttikten sonra "Ama ölümsüzler çoğu zaman hemen hiç istemedikleri bir biçimde ölürler. Asıl, kepazelik buradadır" diyerek ölümle ilk randevusunu anlatıyor.

"Bir gece kısmet kendiliğinden ayağıma geldi: Ağzım burnum akmadan, temiz bir ölümle ölmek isteğime bir yanıt gibi, hayatımın en büyük armağanıyla karşılaştım. Karakış... Gecenin kim bilir kaçı; ikisi mi, üçü mü? Bu topraklarda bunca yılı birlikte kullandığımız erkek yanı başımda mışıl mışıl uyurken, kanım, canım sıfırlara doğru süzülüp gitti. Hemen kokusunu aldım. Bu, beklediğim gibi bir ölümdü... Yaklaştım, yaklaştım fakat operanın son aryasında ölüm müziğinin son notasına davulun tokmağı vurmadan, içgüdüsel bir direnişe geçtim, içgüdü, yerini yavaş yavaş bilinçe bıraktı: Yanı başımda uyuyan erkek pek becerikli değildir. Cenaze nasıl kaldırılır bilmez. Bu havada gecenin bu saatinde ne yapacağını şaşırır. Ben yine gideceğim yere gideyim ama, bunu sabaha erteleyemez miyiz? Hadi, lütfen, hadi, gece değil sabah öleyim, kırk yıllık hayat yoldaşıma karakışın bu saatinde bir hainlik etmeyeyim şimdi. Ölüm, sabaha, sabaha...

Azrail’imle pazarlığım çetin geçti. Sonuçta ısrarla çağırdığım ruh geri döndü. Gövdem ise ölesiye bitkin, serili kaldı. İşte buna sevdiğinin hatırı için yaşamak, deniyor."

Bu satırları yazdıktan bir kaç hafta sonra, deniz kenarındaki bir bankta, korku filmlerinin o kara cübbeli Azrail’i, elinde orakla başucuna dikiliverdi. Adalet Ağaoğlu'nun... Ama bu da ölümsüzlere yakışır bir "güzel ölüm" değildi. Yine yaptı pazarlığını Azrail’le ve yine çok uzaklardan çağırdığı ruhu geri döndü. Bu topraklarda 40 yılı birlikte tükettiği erkeğe gülümseyerek yendi ölümü...

Aynı günlerde o topraklarda 12 can, gönüllü yapıştılar Azrail’in ellerine, cılız bedenlerini yenilmesi zor bir silaha dönüştürerek...

Aynı günlerde uzak bir toprakta ölüm, gencecik askerlerle, aynı yaşta "isyancılar"ı kanlı bir pusuda ya da sessiz bir uykuda yakaladı.

"Nasıl bir ölüm isterdiniz" sorusuna "savaşarak" yanıtını veren gencecik bedenler Azrail’le randevulaşıp, ölümü davet ettiler.

Sevdikleri yaşasın diye öldüler...

Yaşam, en çok onlara yakışırdı oysa... Coşku dolu düğünlerde hayattan yana türkülerle evlenmeliydiler; ölümü kutsayan sloganlarla gömüldüler. Yeni ölümler için yeminler edildi mezar başlarında; Azrail’e övgüler düzüldü.

Ya siz...?

Azrail’le pazarlık, şansınız olsa nasıl bir ölüm istersiniz?

Sizden sonrakiler daha iyi yaşasın diye bir ranzada açlıktan kanınız çekilerek ya da uzak bir dağbaşında karanlığı delen bir kurşunu bekleyerek ölebilir misiniz?
O ölenlere seyirci kalarak yaşayabilir misiniz?

Genç bedenlere kıymaması için Azrail’le savaşabilir misiniz?

Herkes "Yaşasın ölüm" sloganları atarken "Sabaha kalsın" diyebilir misiniz?
Ölümü yenebilir misiniz?
Can Dündar

SON EKLENENLER

Üye Girişi