Kullanıcı Oyu: 2 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

YAHYA KEMAL’İN "BİTMEMİŞ ŞİİRLER"İ

Yahya Kemal’in sekiz çili nesir yazıları ve KENDİ GÖK KUBBEMİZ, ESKİ ŞİİRİN RÜZGARİYLE, RUBAİLER adlı şiir kitaplarından sonra... Müsvedde halinde veya yarım kalmış veya yeri gelerek bir beyit, bir mısra halinde söylenmiş parçaları da, ’’Yalıya Kemal Enstitüsü” tarafından, BİTMEMİŞ ŞİİRLER adiyle yayımlandı. (İst. Fetih Cemiyeti, Çarşıkapı)

Bu kitapta derlenen şiirlerin bir kısmı, şairin Agâh Kemal(ilk) ismiyle yazdığı, belki sağ olsaydı, hiç de gün ışığına çıkmasına razı olmayacağı, ilk taklit ve heveskârlık manzumeleridir. ’’Servetifünûn Tarzı Şiirler” başlıklı bu bölümde, henüz 18-20 yaşlarındaki şair, ayırt edilmeyecek şekilde, Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin havalarındadır. Dilde süslülük, mecaz bereketi, hisli âşıkane duygular, kendisinin sonradan iyice reddettiği kıvamdadır.

Kitabın ilk bölümünde ise, Yahya Kemal şiirinin, (Frenkvâri deyişle) ’’mutfağına giriyoruz.’’ Sonradan mükemmellikle lamama erdirip yayımladığı, klasik değerde, şiirlerinden bazılarının safhaları burada görülüyor.

Edebiyat araştırıcıları ve yüksek şiirin ne bitmez çileler, emeklerle yazıldığım öğrenmek isteyen şairliğe hevesli ciddi gençler için, bu neşirler, şüphesiz, mektep değerinde örneklerdir. Yahya Kemal, bir mısraı olgunlaştırmak için, çok kere, dört beş tane müsvedde yapmış; onları beğenmeyip yenilemiştir. Mükemmel olduğuna kani olmadığı mısraı yayımlamamıştır.

Fakat bu müsveddelerin, mükemmel şekillerini, evvelce okumuş olan bizler, itiraf edelim ki, hazırlanış sırasındaki aksaklıklarını hayli yadırgıyor, hatta ’’bozuluyoruz.” Oğul balının lezzetini tatmış adama, birtakım otlar, çiçek yığınları, balmumları, arılar, petekler göstererek: ”Bak, bunlar ilerde bal olacak’’ demek gibi bir şey bu.
Yahya Kemal’in bu yeni kitabında, insanı asıl duygulandıran parçalar, ’’bitmemiş, yarım kalmış” şiirlerdir. Bunlar gönüllere fânilik acısı çökertiyor. Şair ölmeseydi, bunları tamamlayacak, olgunlaştıracaktı. ’’Kendi Gök Kubbemiz”de bulunan ölmez şiirleri arasına, daha niceleri eklenebilecekti.

Bu bitmemiş şiirleri arasında, kimi mısra, kimi beyit, kimisi kümeler halinde, mükemmel hale gelmiş olduğu hissini verenler var. Bu parçalardan bir kısmı tarih ve kahramanlar üzerine, bazısı da ’’hikmet ve felsefe” söyleyen şiirlerdir.

Tarih ve kahramanlık söyleyen şiirlerinden meselâ, Gaazi Selim Giray” adlı yarım şiirin, iki ayrı müsveddesinden bütünlediğim şu parçayı sunuyorum:

En sevdiğim Kırım Hanı Gaazi Selim Giray
Eğlencesiydi bâde, şiir, beste, ok ve yay.
Tâli geçirdi cedleri tahtında hanlığa
Bir geçmesiyle verdi şeref kahramanlığa
İmdâda yıldırım gibi gelmiş bu harb eri
Doldurdu Yıldırım Beyazıd'dan kalan yeri.
* * *
Benzerdi şevk içinde kopan bir kasırgaya
Cenk ortasında giydiği zencirli tolgaya
Her göz diken görürdü zafer şehsuvarını
Kaç kere gezdi böyle, geniş Rus diyarını
Lâkin "Üçüncü Kosva"da küffarı bastığı,
Kalkan kılıç ve tolgayı tâ arşa astığı,
Bir nakledilse öğrenilir dâsitan nedir?
Bir bozgun ortasında yiğitlik ve şan nedir?

Yine, hemen hemen kıvama ermiş denebilecek, oldukça da mana ve şekil büyüklüğü sezilen bir şiiri var. İnsanoğluna, rindler ve ergin kişiler tonunda "hikmet" söylüyor. İnsancıl ve bilinen bir gerçeği, deftere yazılacak, dilde lezzetle kalacak bir üslûpla söylüyor:

Kederler, insanı vaktinden önce yıpratıyor
Bu doğru! Kış günü solgun güneş çabuk batıyor.
Kederliler demesin: "Ömrümüz hederdir hep"
Cihanda bizleri insan eden kederdir hep.
Kederler olmasa insanlaşır mı insanlar!
Coşar mı doğruluğun hasretiyle vicdanlar?
Zulüm görürsek adâlette zevki anlıyoruz...
• ••
Hayat uzardı fakat duygusuzlaşırdı beşer,
Coşar mı merhametin cuşişiyle insanlar?

BİTMEMİŞ ŞİİRLER'e alınan, herhalde ilgi çekici ve eğlenceli bir kısım parçalar da Yahya Kemal’in, bir münasebetle manzum nükte halinde söylediği... Veya gülüşmek için dost meclisinde bıraktığı yahut hiciv ve alay kastiyle yazdığı bazı kıt’a, mısra ve beyitlerdir.

Böyle esprili beyit mısra ve kıt'alar, Divan edebiyatı ve "şair meclisleri" var olduğundan beri mevcuttur. Ne yazık ki, birçoğu mizah pırıltısı olan o parçalar, yazıya geçmeyip, hafızalarla göçüp gitmiştir.

Çok sonraları Orhan Veli ve arkadaşları bir "nükte-şiir" çığırı açtıklarını zannetmişlerdir. Oysa bu, nükteye düşkünlüğü tabii olan şair ve edip meclislerinde ezelden beri devam üzredir. Ne var ki, bunları, ciddiye almamışlar ve kitaplarına koymamışlardır.
Nitekim bu kitaba alınanlar da, Yahya Kemal'in, nükte olarak söylediği teyit ve mısraların belki yüzde biridir. Bizim daha hafızamızda bulunduğu halde buraya alınmamış olanlar vardır. Dostlarının çoğu göçtüğü için, bugün arlık onları bulup toplamak da kolay olmayacaktır.

Ne var ki, bu tür manzum nüktelerin geleceklere hitap ve geniş kitlelerce anlaşılmak bakımından bazı handikapları (engelleri) vardır. Çünkü bunların çoğu, şahıslar için veya öyle dostlar arasında, yine o günün havası, esprisi içinde söylenmiş olurlar. Bu bakımdan söylendikleri anın sıcaklığı içinde anlaşılmaları da zordur.

Şimdi bu çeşit kıt'a, beyit ve mısralardan, bazılarını kısa açıklamalarla takdime çalışayım:

"Koyu mavilikte
Bir uzak yıldızdı
Nice semâvilikte
Nice milyon senedir yalnızdı."

Şu da, keyifli bir hiciv beyti:

"Âdem’e hürmet etmez birçok harâmizâde,
Uçkur çözer harama, şeyhül-haremden evvel.”

Türkçenin inceliğiyle, ansızın rastlanılmış bir güzel hanıma hayranlık söyleyen şu mısralara bakınız:

"Ne güzel kayık! Hanım iğnesi
Ne güzel hanım! Bu kimin nesi?
Yaşı on beş olmalı mutlaka
Otuzunda yok bile annesi."

Şu beyit, bilemem hangi kusurlu, külüstür varlığı veya insanı anlatmaktadır acaba?

"Bir gelir âleme bir böyle*külüstür sanırım.
Hâlikin bir daha halketmesi güçtür sanırım."

Şu beyit, 2. Dünya Harbi sıralarında Çekoslovakyalı diktatör Beneş’in hâkim olduğu Prag şehrini anlatıyor:

"Bir şehr idi gündüzün güneşsiz,
Tek semtini görmedim Beneş’siz"

Şu da, tek parti devrinde başbakan olan, zeybek oyunlarıyla ünlü bir zatı oynatıyor:

"Bazan vekil olur ki oynar çelik çomakla
Alt üst eder cihanı bir zeybek oynamakla."

Rahmetli Hamdullah Suphi Tanrıöver’i, hareket halinde şu tesbitine bakınız:

" Hamdullah, Hamdullah... durdu,
Elinde Türk Yurdu...

Yahya Kemal, bir gün sinirleri bozuk, zamanın ünlü ruh hekimi ve usta hikâyeci, Fahri Celâl Göktulga’yı arıyor. Onu bulamayınca, telefonu açıp şu beyti söylüyor:

”Şuurun ihtilali tecennün raddesinde
Arar Fahri Celâl’i Lâmartin Caddesinde.”

İşte şair Hamâmizade İhsan’a yöneltilmiş bir şaka:

"Gel ey Hamâmizade
Şenlensin göbek taşı.”

Boğazda Yalıya Kemal, Peyami Safa ve adı geçen Ihsan beyle bir gün sohbetler, yiyip içmeler arasında, bir Rum garsonun hizmetinden çok memnun oluyorlar. Yahya Kemal:
- Daima öyledir, Türk Fatihlerine, en güzel hizmeti Rumlar vermişlerdir, dedikten sonra, şu beyti söylüyor:

"Beş asrı geçirmiş Boğaz'ın manzarasında
Gün geçti Peyâmi'yle Hamami arasında."

Ahmet KABAKLI, Tercüman, 15 Ağustos 1976

SON EKLENENLER

Üye Girişi