Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN - MERKAD-İ FATİH'İ ZİYARET İNCELEMESİ

Her kuşesinde dehrin nâm-ı bekaa-nisârın
Şâyestedir denilse âlem senin mezarın.

Kaldın cihanda bir ân, her ânın oldu bir devr
Mülk-i ezeldi güyâ tahtında hemcivârın.

Sensin ol Padişah ki bu ümmet-i necibe
Emsâr bahşişindir, ebhâr yâdigârın.

Bir dem yüzün gülünce âlem bahâr olurdu,
Misl-i küsûf, her câ, zahirdi iğbirarın.

Bir yıldırımdı nizen, peyveste ka'rı-ı hâke
Bir bürc-i Hak-nümâdır, ermiş göğe minârın.

Her dem sana açıktır, ebvâb-ı arş-ı Rahmet
Türbendir en azimi fethettiğin diyârın!

Gösterdiğin meâli ehrâmdır müselsel,
Kûhsârlar umûmen bâlin-i ihtizârın.

İster idin ki olsun düşmenle yâr yekdil,
Devrân idi rakıybın, Allah idi nigârın

Açtı sana cenâhın cânân-ı sermediyyet
Etti onu derâgûş cân-ı cihansipârın

Methinde, şâirâna ilhâmlar gerektir
Târifi yerde bitmez arşa çıkan kibârın
ABDÜLHAK HAMİD

RAHMET GÖĞÜNÜN KAPILARI

Yukarıdaki beyitler, Abdülhak Hamid'in, "İlhâm-ı Vatan” adlı kitabında bulunan Merkad-i Fâtih-i Ziyaret" (Fâtih'in türbesini ziyaret) adlı ünlü şiirden alınmıştır. Tamamı daha uzun olan bu ihtişamlı şiirin sadece on beyti seçildi.

Bence Abdülhak Hâmid'in en kudretli eserlerinden biri olduktan başka, Fatih Sultan Mehmed'i de, şânına lâyık debdebede ve felsefi derinlikle anan en güzel şiirdir. Yazık ki dili eskimiştir. Okurken hayli lügat karıştırmak gerekecek.

Ne var ki, bu şiirin bilhassa seçtiğimiz mısralarında, kelimeler üstü bir dirilik vardır. Bu dirilik, üç esasa dayanıyor ve bu üç değer, her halde eskiden yeniden, bütün şiirleri canlı kılan hünerler oluyor:

Biri; bu §iiri’bo1 bo1 Farsça, Arapça karışığı da olsa, Türkçe'nin zevki ve gür ahengi üzerine ”aruz"un da ihtişamla katıldığı bu âhenk kurtarmaktadır.

İkincisi; bu şiirde tasavvurlar, hayaller Hamid'in bu alanlardaki kudretini gösterecek ölçüdedir. Usta bir sanatkâr bakışı, bu hayalleri teknik imkânlarla daha da zenginleştirip - beyit beyit -hikâye eder gibi filme alabilir. Şairin büyük Hükümdara yakıştırdığı hayaller, televizyon ve film ekranlarında somut güller gibi açabilir.

Üçüncüsü Abdülhak Hamid'in bütün şiirlerine hâs olmakla beraber, bilhassa bu ”Ziyâret"e yığdığı (teksif ettiği) zekâ aydınlığı nükteler ve çoğu "tezat”lara dayalı felsefi derinleşmelerdir.
Bir unsurları şimdi o şiirin yukarıdaki 10 beyti üzerinde araştıralım. Fâtih huzurundaki duygu ve düşüncelerini; dediğini ve demek istediklerini, bugünün yeni bakışlarına arz edelim:

1- Hâmid, Fâtih’in kabrini ziyarette, önce gönül dolusu hayranlığını sunmaktadır: (Sen yalnız bu kabirde değilsin) ’’Senin ölümsüzlük saçan" (bekaa-nisar) nâmın, dünyanın her köşesin-dedir. Bu bakımdan: Âlem senin mezarındır, denilse yeridir.

2- "Sen bu dünyada sadece bir an (çok az zaman) kaldın" fakat her ânın bir "devir" oldu. Senin tahta oturduğun devletle komşun (sınırdaşın- hemcivarın) olsa olsa Allah'ın ezel (başlangıcı olmayan zaman) vatanı (mülkü) idi.

3- "Sen o padişahsın ki bu aziz millete, ülkeleri (karalar=emsâr) bahşiş... Denizleri (ebrâr) de yâdigâr diye vermişsin" Bu beyit, Fâtih’in milletimize kazandırdığı İstanbul’u ve daha pek çok karalan denizleri anmaktadır.
4- Bu beyit Fatih Sultan Mehmed'in çağındaki büyük kudret ve nüfuzunu dile getiriyor: "Bir dem yüzün gülünce âlem bahar olurdu (dünyanın her yanında barış çiçekleri, sevinç havalan belirirdi) Fakat millet ve din adına bir de öfkelendin miydi, o zaman güneş tutulmuş gibi (küsûf) hiddetinin belirtileri, dünyanın her yanından görülürdü.
5- "Mızrağın, (nize) toprağın en derinliklerine saplanmış (ka'r-ı hâke peyveste) bir yıldırım idi. Camiinin minaresi ise, başı göğe ermiş, Allah’ı gösteren bir burçtur"(bir burc-ı Hak-nümâ). Bu beyitte Fatih'in toprağa nakşolmuş savaşçı şahsiyeti ile göklere yükselmiş, dindar ve kültürlü şahsiyetinin tezadı ortaya konulmaktadır.

6- "Rahmet (iyilik, Tanrı) arşının kapılan (ebvâb) sana her an açıktır. Fethettiğin ülkelerin en büyüğü ise, içinde yattığın türbedir."

7- "Meydana getirdiğin eserler (gösterdiğin meâli) sıra sıra ehramlar gibidir. Şu cihanın dağları ise (kühsârlar umumen) senin dinlendiğin (son nefesinde, ihtizar haline baş koyduğun) yastıklardır".

8- Bu beyitte Fâtih'in, barışçı, birleştirici, insanlığı Allah yoluna götürücü gayretleri anlatılmaktadır: "Sen isterdin ki düşmanlarınla dostların bir tek gönül (yekdil) gibi olsunlar. Bu konuda sevgilin (nigârın) Allah idi; devran (felek) ise rakıybın idi. "Dünya barışını gerçekleştirmene zaman elvermedi.

9- Nihayet günün yetti: "Ebediyet adlı sevgili (cânan) senin için kanatlarını açtı. Cihanın fedâ olduğu cânın (cânı cihansipârın) ise o meleği kucakladı. (Canını ebediyet denen meleğin kollarına attın.)

10- Bu son beyitte, Fâtih’i methetmenin kolay olmadığını, bunu her şairin yapamayacağını belirtiyor: "Seni övmek için şairlere, ilhamlar gerektir. Çünkü arşa çıkmış olan bir büyüğün (kibarın) anlatılması, yerde bitmez."

Ahmet Kabaklı, Tercüman, 6 Haziran 1976

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi