YUNUS EMRE- TELVİN AÇIKLAMASI
Hak bir gönül verdi bana
Ha demeden hayrân olur
Bir dem gelir şâdi olur
Bir dem gelir giryân olur
Bir dem sanasın kış gibi
Şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar
Hoş bağ ile bostan olur.
Bir dem gelir söyleyemez
Bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker
Dertlilere derman olur
Bir dem çıkar Arş üzere
Bir dem iner tahtesserâ
Bir dem sanasın katredir
Bir dem taşar umman olur.
Bir dem cehalette kalır
Hiç nesneyi bilmez olur.
Bir dem dalar hikmetlere
Calinus-u Lokman olur.
Bir dem div olur yâ peri
Viraneler olur yeri
Bir dem uçar Belkıys ile
Sultan-ı ins ü cân olur
Bir dem varır mescidlere
Yüz sürer anda yerlere
Bir dem varır deyre girer
İncil okur, ruhban olur.
Bir dem gelir İsa gibi
Ölmüşleri diri kılar
Bir dem girer kibr evine
Fir'âvn ile Hâman olur.
Bir dem döner Cebrail'e
Rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir gümrâh olur
Miskin Yunus hayrân olur.
YUNUS EMRE
İNSANIN HALLERİ-I
Bu yazımızda Yunus Emre'nin çok dikkate değer, fakat az tanınmış bir şiirini görüntü aynasına koyup bir inceleyelim. "Musammat gazel” (aynı zamanda iç kafiyeli) olarak düzenlenmiş fakat (her beyit bir kıtla şeklinde okunursa) aynı zamanda. Aynı zamanda bir ilahi sayılacak olan bu şiirin her beytinde ayrı cihanlar görelim. Aynı zamanda şiirin tamamındaki emsalsiz psikolojiye dikkatle eğilelim.
Yüce boşluk hissi veren uçurum duyguları gündelik somut (müşahhas) köy kelimeleri ve herkesin bildiği, eşya, tabiat, teşbih unsurları ile anlatabilmek, Yunus Emre'nin eşsiz sanat ve hüneridir.
"İslâm Tasavufu"nun TELVİN adı verilen değişme, başkalaşma, renkten renge giyme halleri, bu şiirin her beytinde şaşırtan tezatlar, manzaralar halinde göz önüne serilmektedir:
1- Allah, Yunus'a öyle bir gönül vermiş ki, "ha demeden hayran olmakta, kendinden geçip aşka, hayrete düşmektedir. Güzellikler onu sarsmakta, kâinatın her şeyinden ayrı ayrı duygulanmaktadır. Bu duygular onu kâh sevinçli (şâdi) kâh ağlamaklı (giryan) kılmakta, fakat asla ilgisiz bırakmamaktadır.
2- Yunus'un gönlü, bir bakarsınız, zemheri olmuş gibi bomboş, verimsiz, soğuk, donuk.. Bir bakarsınız: içine müjdeler sevinçler (beşâret) doğmuş gibi yemyeşil, verimli bağ ve bustan (bahçe) gibi rengârenk, sımsıcak olmaktadır.
3- Bu gönül, duygulu insan gönlü.. Bir dem gelir, ağzını açmak dahi istemez; en basit düşünceyi anlatamaz, cahil gibi, şerh edemez; fakat bir dem de gelir ki dilinden inciler dökülmeye başlar; söylediği sözler dertlere derman olur, insanları kurtarır.
4- Gururda, tevazuda da hiç kararı yoktur. Bir dem en yüce Varlık'a karışarak kendisini Arş'ın (en yüksek gök katı) üstüne çıkmış sanır. Bir de bakarsınız, güven dengesi bozulmuş, kendisini toprağın da altında (taht-es serâ) görüyor. Kâh bir katre gibi küçülmüş, büzülmüş, yılgın.. Kâh da, ummanlar gibi taşmaktadır; etrafa feyiz yücelik saçmaktadır.
5- Bir dem sanki hiçbir şeyi bilmeyen kara cahildir. Biraz sonra hikmetlere dalmakta, Calinus ve Lokman gibi, Tanrıdan ilhamlı hekimler misali, etrafa şifalar, hikmetler yağdırmaktadır.
6- Yunus'un gönlü, bazı zaman devler, periler gibi, görünmezlikler, viraneler, sefaletler, karanlıklar içinde sürter durur. Bazen da olur ki, Süleyman'ın tahtı üzerinde Saba melikesi Belkıs gibi uçmakta, saltanatın son doruğunda, insan ve cinlere, bütün canlılara hükmetmektedir.
7- Bu gönül, şüpheler, taşkınlıklar, oluşlar içinde, halden hale, kapristen kaprise geçer: Bakarsınız, en koyu Müslüman: Mescitlere kapanır üst üste namazlar ile yerlere yüz sürer. Bakarsınız, garip şaşılacak bir değişme ile manen kiliseye (deyr) girer, İncil okur, rahip olur.
8- Bir dem Allah'a o kadar yakın olur ki, onun verdiği güçle, Hz. İsa gibi, bir nefes edişte ölmüşleri diri kılar. Bir dem de bakarsınız, isyana, kibre, imansızlığa kapılmış; Allah'a en uzak yaratık; Firavun ve onun veziri Hâman gibi kötülük ve kibir evine girer, zâlim olur, can yakar, ruh öldürür. . .
9- Fakat bu aşağılatıcı kibir halinde çok kalmaz, Cebrail gibi ferahlık ve İlâhi müjde taşıyıcı olur, her çevreye (mahfile) iyilik, iman saçar. Fakat çok geçmez, yine bakarsınız yolunu kaybetmiş (gümrah) olur. Velhasıl miskin (sessiz, yılgın, kendini horlayan) Yunus, yine hayrandır. Her zaman şaşkınlık, hayret, kararsızlık içindedir.
Bu şiirde beyit beyit (kıt’a kıl'a) ruh halleri değişen, kimi şahıslaşıp, kimi efsaneleşip, kimi manzaralaşan unsurları ortaya koymaya çalıştık. Bunun ötesinde şiirin derinliğine, “öteler”ine geçmek ayrı bahis.
Zaten Yunus Emre'yi, kendine has ermişliği, tasavvufu ve "hâli" içinde şerh etmek değme kişinin harcı değil. Ayrıca bu şiirdeki gibi tasavvufi keyfiyet'ler anlatılamaz, sadece yaşanır ve sıkı sıkıya kişiye (erene, şaire) bağlıdır. Biz yine de kaleme gelir yerinden birkaç noktaya dikkat çekelim:
Bu şiirde, anlatılan hâl ve isteklerin yanı sıra, insanoğlunun zaafları, şüpheleri ve çok yönlü, çok türlü mizacı da söylenmiştir. Çok insanın içinde böbürleme ile alçakgönüllülük ard arda, iç içe yaşar. Zaman var, dünyanın her şeyini biliyoruz sanırız, zaman olur, gönlümüz gibi kafanız da bomboştur. En bilgili olduğumuz konuda, ağzımızı açmak istemeyiz
Dev ve peri gibi gaiplerde, yoksullukta yaşarken Süleyman’ın tahtına kurulup Belkıs’a sahip olmak kimin içinden geçmez ki
Secdelerde bile İncil’in ve papazın imanını, zihni ve şüphesi ile kurcalamayan kaç olgun kişi bulunur ki?
Aynı taşkın, ilhamlı kişiye, insanlığa hükmeden kibir hırsı ile insanlığı kurtaran ve ölüyü dirilten İsa’lık yüceliği garip nöbetler halinde gelebilir. Zemheride kuru ağaç donmuşluğuna rağmen, insanın gönlü, baharda elvan elvan çiçek bahçeleri gibi, feyizler saçabilir.
Demek Yunus Emre, bir çeşit kendi "iç romanının" çehresini bütünüyle verdiği bu şiirde, aynı zamanda da İNSAN'ı anlatmıştır. Bilhassa her çağın aydın (entellektüel) sanatkâr, taşkın ve hayran kişisi, bu şiirde dile gelmiştir. Bugünün ve gelecek çağların okuyucuları da ş\ı şiirdeki:
Âşık yaradılışlı, kutuptan kutba sürüklenen, kendine güvenini yitirdiği zaman bir ot gibi değersiz olduğu hissine kapılan, sonra yücelerden müjde almış gibi feraha çıkan.. Bakarsınız zemheri kırları gibi donuk, bakarsınız İsa nefesi gibi diriltici TELVÎN hallerine giren Yunus Emre'yi hiç yadırgamayacaklardır. Ona bilâkis tanıdık çıkacaklardır. Şiirde, sanatta ölümsüzlük denilen şey, işte budur.
(Tercüman, 8 Ağustos 1975)
İLGİLİ İÇERİK
YUNUS EMRE -SORDUM ÇİÇEĞE AÇIKLAMASI
YUNUS EMRE - ŞATHİYE ÖRNEĞİ-ÇIKTIM ERİK DALINA
- Önceki
- Sonraki >>