Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

On Yedinci Bend

1 Verdük dil ü cân ile rızâ hükm-i kazâya
   Gam çekmezüz uğrarsak eğer derd ü belâya

2 Koyduk vatanı gurbete bu fikr ile çıkduk
   Kim renc-i sefer bâis ola izz ü ‘alâya

3 Devr eylemedük yer komaduk bir nice yıldur
   Uyduk dil-i dîvâneye dil uydı hevâya

4 Olduk ne yere varduk ise aşka giriftâr
   Alındı gönül bir sanem-i mâh-likâya

5 Bağdâd’a yolun düşse ger ey bâd-ı seher-hîz
  Âdâb ile var hizmet-i yârân-ı safâya

6 Rûhî’yi eğer bir sorar ister bulunursa
   Derlerse buluştun mu o bî-berg ü nevaya

7 Bu makta-i garrâyı okı ebsem ol andan
  Malûm olur ahvâlimüz erbâb-ı vefaya

8 Hâlâ ki biz üftâde-i hûbân-ı Dımışk’uz
  Ser-halka-i rindân-ı melâmet-keş-i ışkuz

Vezin: Mef’ûlü Mefâîlü Mefâîlü Feîlün


Günümüz Türkçesiyle
1 Biz Allah’ın takdirine can ve gönülden razı olduk, bundan dolayı derde ve belâya uğrarsak tasa etmeyiz.
2 Yolculuk zahmetinin, kadir ve itibarımızın yükselmesine yol açacağı düşüncesiyle vatandan ayrılıp gurbete çıktık
3 Kaç yıldır dolaşmadık yer bırakmadık; biz deli gönle uyduk, gönül de kendi havasına (aşka) uydu.
4 Nereye gittikse aşka tutulduk; gönül bir ay yüzlü güzele kendini kaptırdı.
5 Ey sabah rüzgârı! Eğer Bağdad’a yolun düşerse, saygıyla git, beraber güzel günler geçirip safalar sürdüğümüz dostların hizmetinde bulun.
6 Eğer, Ruhi’yi bir soran, arayan bulunursa ve: "0 zavallıya rastladın mı?" derlerse, .
7 Orada bu parlak matlaı oku ve sus; ne halde olduğumuzu vefakâr dostlar anlarlar:
8 Şimdi Şam güzellerinin düşkünü olan biz, aşk uğrunda cefaya uğrayan rintler halkasının en başında bulunuyoruz

 

On yedinci bent

1. Hükm-i kazâ: (f, is, t.) Kazanın hükmü; her hususta Allah tarafından evvelce verilmiş olan hüküm.
Münasebet düştüğü için bundan önce de biraz veçhile, eski felsefi düşünüş tarzında kazâ ve kader telâkkisi mühim bir yer tutardı. Bu telâkkiye göre, kâinatı yaratan Allah, kâinattaki her şeyin mukadderini de evvelden tayin ve tesbit etmiştir. Bundan dolayı, dünyada hiçbir hadisenin Allah’ın takdir ve iradesinden başka türlü cereyan etmesine, başka bir akibete varmasına imkân yoktur. Kâinatın bir cüz'ü olan insan da hareketleri ve onların neticeleri itibarıyla bu kanuna tabidir; tedbir takdiri değiştirmez. O halde, dünyada rahat yaşamanın sırrı, Allah’ın takdirine, kaza hükmüne rıza göstermektir.
Rûhînin bu beyti de işte bu teslimiyeti ifade etmektedir.
Çekmeziz, çekmeyiz demektir.

2.Renc-i sefer: (f. İs. t.) Sefer zahmeti; yolculuk meşakkati.
Bâis olmak; sebep olmak, yol açmak demektir Bu beytin birinci mısraındaki koymak kelimesi bırakmak, terk etmek manasınadır. Vatanı koymak; vatanı bırakmak, vatandan ayrılmak demektir. Saltanat devirlerinde vatan kelimesi-pin bugünkü geniş manasında değil, sadece insanın doğduğu yer, dogduğu şehir veya kasaba manasında kullanıldığını da nazarı İtibara almak lâzımdır.
3.Dil-i dîvâne; (f. s. t.) Deli gönül.

4. Giriftar olmak; yakalanmak, tutulmak demektir.
Mehlikâ (f, St.) Ay yüzlü.
Sanem-i mâh-likâ: (f. g. t.) Ay yüzlü güzel.
Mâhlikâ kelimesinin mâh hecesini, vezinde, bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak tarzda uzatarak okumak lâzımdır.

5. Seher-hîz: (f. St.) Sabahleyin kalkan; sabahleyin esen.
Bâd-i seher-hîz: (f. 8. t.) Sabahleyin esen rüzgâr.
Âdâb, edebin çoğuludur. Âdâb ile edep ve erkânla; yolunca, izince demektir.
Yârân-i safâ: (f. is. t.) Safâ dostları; zevk ve eğlence ile beraber vakit geçiren dostlar.
Hidmet-i yârân-i safâ: (Zincirleme f. is. t.) Safa dostlarının hizmeti.

6. Bîberk ü nevâ, bîberk ve bineva demek olup manası zavallı, geçineceği olmayan, yoksuldur.

7.Matla'-i garrâ: (f. s. t.) Parlak matla. Matla, gazelin her iki mısraında kafiye bulunan ilk beyittir.
Ebsem olmak, susmak demektir.
Erbâb-i vefâ: (f. is, t.) Vefa sahipleri; vefalı kimseler.

8. Hûbân-i Dımışk: (f. is. t.) Şam güzelleri.
Üftâde-i hûbân-i Dımışk: (Zincirleme f. is. t.) Şam güzellerinin düşkünü.
Rindân; rind kelimesinin Farsça çoğulu olup kendi gönül âlemlerinin zevki içinde dünyayı umursamayanlar demektir.
Melâmet-keş: (f. St.) Melâmet çeken; rüsvalık sıkıntısına katlanan.
Melâmet-keş-i ışkı (f. is. t.) Aşk melâmeti çeken; aşk yüzünden dile düşen; halkın söğüp saymasına maruz kalan Işk, aşk kelimesinin Arapçadaki doğru söylenişidir. Bizim daima aşk diye kullandığımız bu kelimeyi, buradaki kafiye zarureti gibi bir sebep olmadıkça, ışk diye söyleyip yamak lüzumsuz  e hoşa gitmeyen bir külfettir.
Rindân-i melâmet-keş-aşk: (Zincirleme f. is. t.) Aşk melâmetini çeken rintler,
Serhalka-i rindân-i melâmet-keş-i ışk: (Üçüzlü zincirleme f. is. t.) Aşk melâmetini çeken rintler halkasının başı.

NECMETTİN HALİL ONAN, İZAHLI ŞİİR DİVAN ANT.

 

 

İLGİLİ İÇERİK

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

BAĞDATLI RUHİ ve ŞİİRLERİ

BAĞDATLI RUHİ HAYATI ve ESERLERİ

BAĞDATLI RÛHİ HAYATI

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi