BAKİ - NEV-BAHAR OLDU GELİN AZM-, GÜLİSTAN İDELİM
GAZEL
Nev-bahâr oldu gelin azm-i gülistan idelim
Açalım gonca-i kalbi gül-i handan idelim
Komayup lâle gibi elden eyâğı bir dem
Mest olup gönce sıfat çâk-i giribân idelim
İçelim lâ’l-i müzâbı saçalım curaları
Hâk-i gülzârı bugün kân-ı Bedahşân idelim
Meclis-i ayş ü tarâb hûrrem ü âbâd olsun
Yakalım zerk u riya deyrini vîran idelim
Okusun vasr-ı ruh-ı yâr ile Bakî şi'rin
Bülbül-i gülşeni mecliste gazelhan idelim
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
Metin İncelemesi:
Biçim Yönünden:
Nazım biçimi: Gazel.
Nazım birimi: Beyit.
Ölçüsü: Aruz.
Fe i lâ tün/ fe i lâ tün / fe i lâ tün / fe i lün
Nev ba hâr ol/du ge lin azm/i gü lis tân/i de lim
Türü: Lirik şiir.
Konusu: Kişinin hayatını değerlendirmesi için eğlenmesi gerektiğini, hele ilkbaharın özellikle eğlence mevsimi olduğu anlatılıyor.
Tema: Neşe ve eğlenme, yaşamın tadını çıkarma isteği.
Kafiye şeması: aa/ba/ca/da/ea.
Kafiyeli olan, "Gülistan idelim/ handan idelim/ giribân idelim/Bedehşân idelim/viran idelim/gazelhân idelim" sözcüklerinde yinelenen "idelim" sözcükleri rediftir. Kalan bölümlerin sondan ikişer sesi -ortak olduğundan tam kafiyedir.
Dil özellikleri:
a) Duygularını anlatırken Divan şiirinde çok görülen "gül, gonca, lâle, eyağ (ayaklı kadeh), gül bahçesi, bülbül" gibi mazmunları kullanıyor.
b) Yabancı söz ve tamlamalara yer verilmiştir: Gülistan, gonca-i kalb vb.
c)"Ve" bağlacının yerine "u, ü" kullanmıştır.
d) Dönemin Anadolu Türkçesine özgü sözcüklere yer vermiştir: İdelim (edelim), komayup (bırakmayıp). Sözcükteki "-up" bağ-fiil eki olan "-ip" tir.
e) "Şiirini" sözcüğü, ölçü gereği "şi'rin" olarak kullanılmıştır.
Söz Sanatları:
Beyit: 1-"Nevbahâr, gülistan, gonca ve gül" sözcükleri anlamca ilgili kullanılarak tenasüp sanatı yapılmıştır.
Beyit: 2-"Lâle", teşhis (kişileştirme) sanatıyla insan gibi düşünülüyor. "Lâle" çiçeği de şekil ve renk yönünden kırmızı şarapla dolu bir kadehe benzetilerek teşbih sanatı yapılıyor. Böylece lâle, bir an olsun kadehi elden bırakmamış oluyor.
Beyit: 4-"Deyr" (Deyrini) kilise anlamımdadır. Bu sözcük, beyitte (tüm Divan şairleri gibi) "meyhane" anlamında kullanılarak mecaz sanatı yapılmıştır.
İçerik Yönünden:
1.İlkbahar geldi, gelin gülbahçesine gidelim,
Kalbin goncasını açalım, gülen bir gül haline getirelim.
2. Lâle gibi bir an olsun kadehi elden bırakmayalım,
Sarhoş olup gonca gibi yakamızı yırtalım.
3. Kırmızı şarabı içelim, damlalarını döke saça,
Bugün gülbahçesinin toprağını bedahşân madenine çevirelim.
4. Yiyip içme ve eğlenme meclisi şen ve bayındır olsun,
Yalan ve ikiyüzlülük kilisesini yakıp yıkıp harabeye çevirelim.
5. Baki, sevgilinin yanağını öven şiirini okusun,
Gülbahçesinin bülbülünü mecliste gazel okuyucu edelim.
Araştırmalar:
a) Gazelde, hayatın ve doğanın güzelliklerinden yararlanma isteği ele alınıyor, onların güzelliğini tatma duygusu işlenip geliştiriliyor.
b) İlk beyitte "nevbahar, gülistan, gonca, gül" sözcükleri, birbirleriyle anlamca ilgili kullanılarak "tenasüp" sanatı yapılıyor.
c) "Komayup lâle gibi elden eyağı bir dem" dizesi, içki kadehini elinde tutan şairin, sürekli içip kendinden geçme arzusunu dile getiriyor.
d) "Cur'aların, gül bahçesinin toprağını Kân-ı Bedahşân etmesi" dizesine göre, "Lâ'l" (kırmızı) rengindeki şarap içiliyor. Kadehin dibinde kalan şarap toprağa serpiliyor. Böylece gül bahçesi, Bedahşân haline, yani "Lâ'l" taşının çıkarıldığı kaynak haline geliyor.
Şair, hayal gücüne dayalı bu süslü anlatımla, bahar mevsiminde gül bahçesinde çok içme ve eğlenme isteğini dile getirmiş oluyor. "
e) Şair, ikbal peşinde koşanlar, içlerinden geldiği gibi davranış gösteremezler, yalanı ve ikiyüzlülüğü seçerler, diyor. Bu duruma düşmemek için gönlümüzce eğlenelim diye söylüyor. Ayrıca ilkbaharda, gül bahçesinde içimizden geldiği gibi eğlenelim, içelim. Günah korkusu, toplum baskısı, ayıplanma kaygısıyla hareket etmeyelim. İçimizden istediğimizi çevreye istemiyormuş gibi gösterme yolunu seçmeyelim. Bu yalan ve ikiyüzlülük olur. Bir manastıra benzeyen bu yaşam biçimini yıkalım, olduğumuz gibi görünelim, dünyanın zevkini çıkarmaya bakalım, öğüdünü veriyor. "İkiyüzlü ve yalan" sözcükleriyle, dünyanın geçiciliğini değil; gönlümüzce eğlenmek gerektiğini vurgulamış oluyor. Baki'ye göre geçici olan bu dünyanın nimetlerinden elden geldiğince yararlanmak gerekir. "Eğlenmek de gül bahçesine gitmek, kadehlerden içki içip sarhoş olmak, yiyip içmek şeklinde olmalıdır. Görülüyor ki, şair, çağındaki hoşgörüyle karşılanmayan toplumsal baskıları yıkmak, kişilerin olduğu gibi görünmesini sağlamak amacını da güdüyor.
Beyit, şu şekilde de yorumlanabilir: Şair, hayatı, içinde yaşadığı ortamı beğenmiyor. Toplumun ikiyüzlülük, yalan ve günah korkusuyla dolu bir hayatı yaşadığını görüyor, bu hayatı benimsemiyor. Bu yüzden, bu dünyayı yıkıp harabeye çevirmek istiyor. İçki içerek, eğlenip neşelenerek bu dünyanın yaşam biçiminden kurtulmak, karşılaştığı kötü durumları unutmak amacını güdüyor.
f) Son beyitte geçen "bûlbûl-i gülsen", şairin kendisidir. Bu beyitte Baki, "şairliğini övmektedir. Şair, beyitte sevgilisinin yanağını güle, kendisini Bülbüle benzetiyor. Bülbül, gül mevsiminde bahar sevinciyle şakır. Baki de aşk meclisinde sevgilinin güle benzeyen yanağı karşısında şakıyacak, o yanağı öven güzel gazeller okuyacaktır.
g) Fuzuli, gazelinde hayattan zevk alma amacını gütse de ondan yalnızca zevk alma düşüncesini taşımıyor. O, hayatı, insan ruhunun olgunlaşmasında bir araç sayıyor. Olgunlaşmanın hayatın acılarına, aşkın çilelerine katlanarak olabileceğini söylüyor. Bu nedenle gazelinde, sürekli hayatın acılarından, aşkın çilesinden söz ediyor, bunların sürmesi gerektiğini belirtiyor. Oysa Baki, dünya yaşamına yönelik duygularını dile getiriyor. Baharın gelişiyle birlikte, ondan doğan güzelliklerden yararlanma ve neşeli biçimde yaşama gereğini savunuyor. Diğer bir deyişle Baki, "neşe ile sevincin"; Fuzuli de "acıların" şairi olarak karşımıza çıkıyor.
Her iki gazel, duygulara uygun olarak söyleyiş farklılığı da gösteriyor. Fuzuli, anlatımında Tasavvuf terimlerinden yararlanıyor; Baki ise yararlanmıyor. Ancak her iki şairin gazelinde duyguların içtenliği, coşkulu bir lirizmle dile getiriliyor.
N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990
MUTLAKA İNCELEYİN: