Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

İNSANLIĞIN RUHUNA TUTANAK: KÂĞIT MEDENİYETİ / ORHAN OKAY

SEZAİ COŞKUN

Prof. Orhan Okay’ın yeni kitabı Kağıt Medeniyeti, Hoca’nın dergilerde, gazetelerde kalmış yazılarını bir araya getiriyor. Medeniyetimizin bir ‘kâğıt medeniyeti’ olduğunu hatırlatan Okay Hoca, farklı bir yönüyle, denemeci kimliğiyle karşımızda.

KAĞIT MEDENİYETİ, M. ORHAN OKAY, DERGÂH YAYINLARI, 182 SAYFA, 9 TL

Sezai Karakoç, “Hızırla Kırk Saat”te, “Kâğıt endüstrisinde/ Müthiş bir gerileyiş tekniği/ Papirüs/ Mermer/ Tuğla/ Ceylan derisi/ İpek/ Kumaş/ Odun/ Saman/ Kepek” mısralarıyla insanlığın medeniyetini ‘artırdıkça’ kâğıtla ilişki kurma biçiminin değiştiğini ironik bir dille anlatır. Artık ilkokullarda dahi kitabın yerini ‘tablet bilgisayar’ aldığına göre, çağın insanı için kâğıt ne ifade eder? Oysa kâğıdın etrafında bir medeniyet teşekkül etmiştir. Orhan Okay Hoca’nın yeni kitabı Kağıt Medeniyeti tam da ayağımızın altından kayıp giden bir medeniyetin varlığına çektiği dikkatle öne çıkıyor.

Adının her anıldığı yerde yüzlerde bir tebessüm, yüreklerde bir ihtizaz meydana getirebilmek çok az insana nasip olur. Orhan Okay Hoca işte böyle bir isimdir. O, hocaların hocası olmaktan öte, temsil ettiği şahsiyetle hocalığını herkese teşmil etmiştir. Kağıt Medeniyeti, Hoca’nın farklı bir yönünün, denemeciliğinin örneği; dergilerde, gazetelerde kalmış yazılarının toplamı.

‘Bilgisayar çağı’nda kâğıt

Kitabın ismi, günümüzün bilgisayar çağına karşı bir tez geliştiriyor. Önsözde, yaşadığımız döneme ‘bilgisayar çağı’ denildiğini hatırlatan Hoca, her şeye rağmen kâğıtta ısrarcı: “Medeniyetimize hâlâ ve ısrarla kâğıt medeniyeti demeye devam etmek istiyorum. İnsanlığın geçmiş bütün bilgi ve kültür birikimleri bir yandan kâğıtlardan ekranlara depo edilip durmasına rağmen gönlüm bu birikimi hâlâ kâğıt üzerinde görme arzusunda.”

İlki 1989 tarihini taşıyan denemelerin büyük kısmı doksanların sonu ve iki binli yılların başında Zaman’da yayımlanmış. “Kültür”, “Kâğıt Medeniyeti” ve “Teknoloji, Siyaset ve Toplum” başlıklarıyla üç ana bölüme ayrılan kitapta, ilk yazılarını henüz ortaokul yıllarında kaleme alan Hoca’nın birikiminin zenginliği hemen fark ediliyor. Esasen her yazı, Hoca’nın diğer eserlerindeki daha kapsamlı makalelerinin özeti gibi. Ama elbette denemenin rahat anlatımı içerisinde. Kitabı okudukça Türkçenin kullanımındaki zenginliğin yanında ele alınan meseleler hakkında verdiği bilgilerle de ‘doymuş’ oluyorsunuz.

“Kültür” başlıklı birinci bölümde ‘kültür ve medeniyet’ kavramları ele alınıyor; Türk düşüncesindeki tarihçeleri söz konusu ediliyor. Hoca elbette çokça tanımlamaları yapılmış bu kavramlara yeni tanımlar ilave etmek gibi bir çaba içerisine girmiyor. Daha çok göndermede bulundukları anlam dünyasına okuyucuyu çağırıyor.

Kitabın en kapsamlı bölümü “Kâğıt Medeniyeti”. Orhan Okay Hoca, bu bölümde kitap etrafında teşekkül etmiş bir hayat nizamını, zaman zaman meseleler zaman zaman şahsiyetler üzerinden anlatıyor. Hoca, bu bölümdeki hemen tüm yazılarında ‘kâğıt medeniyetinin’ dünü ve bugününe seyahatler yapıyor, bir anlamda kâğıdın neden bir medeniyetin kaynağı olabileceğini gözler önüne seriyor. Kitaba adını veren tanımlamanın geçtiği “Okumayan Toplum” başlıklı yazıda kâğıdı ve elbette kitabı insanlığın var olma biçiminin temeline koyuyor: “Medeniyetimiz kâğıt medeniyetidir. Bunu Türk, İslam veya Doğu medeniyetini değil, bütün insanlık medeniyetini düşünerek söylüyorum. Beşeriyetin bugüne kadar eriştiği ve bundan sonra da elde edeceği bütün bilgiler, düşünceler, ahlâk ve mutluluk formülleri, başta edebiyat olmak üzere sanat eserleri ve bütün sanat eserlerinin yorumları, kâğıt dediğimiz maddeye, netice olarak kitaplara emanet edilmiştir.” İnsanlık, kitapla var oldu. Kitabın ise tarihî süreçte en büyük var olma zemini kâğıt. Bu tespitlerin ardından acı bir gerçek olarak günümüzün sanal dünyasında kâğıdın ve kitabın yokluğuna, dolayısıyla insanlığın kadim medeniyet realitesinden kopuşuna vurgu yapılıyor. Ama hem bu yazı hem diğerleri, bir nostaljinin hüznünü değil, farklı bir varoluş biçiminin pratiklerini gözler önüne seriyor. Hoca, değişim denen realitenin farkındadır. Ama bu farkındalık bir teslimiyete dönüşmüyor; aksine tarihin şahitliğinde bir uyarı ve yönlendirmeye evriliyor: “Okumak da başkalaştı. Başkalaştı değil adeta kalktı demek istiyorum. Şimdi Amerikan orijinli eğitim sisteminde yeni okuma telkini, süratli okumadır. Dakikada elli sayfa okumak. Şüphesiz bu pragmatizmin meşru çocuğu olan Taylorizm’in tabiî bir sonucu… Aydın bir insanın hayat boyunca bir kitap okumuş olması kâfidir. Yeter ki o kitabı hayatının felsefesi yapmış olsun.”

Siyasetin üstünden bakabilmek

Kitabın “Teknoloji, Siyaset ve Toplum” başlıklı üçüncü bölümü, Hoca’nın memleket meseleleri karşısında aydın sorumluluğuyla kaleme aldığı bir iki siyasi içerikli yazının dışında daha çok kültürün bir endüstriyel metaa dönüşümünü konu ediniyor. “Neyin Seçimi” ve “Demokrasi Sancıları” başlıklı yazılar, 1999 ve 2002 yıllarındaki bazı siyasi hadiselere göndermelerle dikkati çekiyor. Ama burada da Hoca bir siyasi figür olarak değil, meselelere siyasetin üstünde etraflıca bakabilen bir isim olarak konuyu ele alıyor. Hoca’nın farklı bir yönünü ve ilgisini göstermesi bakımından dikkati çeken yazılar bunlar. Diğerleri ise kapitalist bir çağda sanatın, sanatçının, geleneğin çeşitli meselelerine eğilen metinler. Hususi olarak günümüzde estetik bir form içerisinde sanatın kalabilme şartlarını irdelemesi yönüyle bu yazıların ufuk açıcı olduğu belirtilmeli.

Orhan Okay Hoca’nın, Mehmet Kaplan ve Fuat Köprülü’yü mukayese ettiği yazısında belirttiği gibi, “Üniversite hocası olmak, bir ilmî yeterlilik kadar aynı zamanda bir etik meselesidir de.” Onun yanına giden herkes, önce mütebessim bir çehre eşliğinde bir İstanbul beyefendisinin nezaketi, zarafeti ile karşılaşır. O, tartışma götürmez ilmî yeterliliği kadar yanına giden herkese temsil ettiği ahlâkla da ‘başka’ bir hocadır. Kağıt Medeniyeti, her şeyden önce böyle bir hocanın hayat boyu edindiği birikimin büyük zenginliğini barındırıyor. Denemelerdeki her bir satır, adeta bir matris gibi açımlanmayı gerektirecek yoğunlukta. Kitapta Türkçenin kullanımındaki zevk ve üslup, Hoca’nın metinlere eşlik eden mütebessim çehresiyle bütünleşerek eşsiz bir okuma zevki sunuyor. Özetle, Orhan Okay Hoca, Kağıt Medeniyeti ile esasen insanlığın ruhuna bir tutanak kaleme alıyor.




SON EKLENENLER

Üye Girişi