Kullanıcı Oyu: 3 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 


CEMİL MERİÇ’TEN SEÇMELER

Münakaşada zafer mağlup olanındır. Yenilmek zenginleşmektir. Bilmediğinizi öğreneceksiniz ve ego denen köpek havlamayacak. Münakaşa hakikati birlikte aramaktır. Adeta bir ormandasınız ve mesela bir kaynak arıyorsunuz.

Önce arkadaşınız bulup sesleniyor size: Evreka! Ne sevinilecek şey? Yalnız bir temele dayanmalı  münakaşa. Herkesin bildiklerini bileceksiniz. Sonra yeniyi arayacaksınız. Hakikat binbir cepheli, binbir görüştü.

Karşınızdaki göremediğinizi gösterecek size. Sizden farklı düşündüğü ölçüde yaratıcı ve öğreticidir. Kızıl şal görmüş İspanyol boğası gibi, her düşünceye her düşünene saldırmak. Bu canım memleket, bu yüzden bir cüzzamlılar ülkesidir.

İDEOLOG: İçtimai bir sınıfın emrinde, hakikat ile yalanı ulaştırarak, bağlandığı sınıfı şuurlandıran uzmandır.

ZINDIK: Zen, Zend Avesta, İran’ın Araplar tarafından fethi mezdekçilik, ateşperestlere zendi denilmesi sonra zendinin zındıka inkılâbı. Ateizmin tarifi de çok dikkate şayan

ATEİZM: Allah’a inanmamak değil, avamın inançlarını paylaşmamaktır.(R. Tevfik)

Düşüncelerimize    istikamet veren ayak takımı diplomalı aydınların emr-i yevmiyeleriyle akl-ı selimin suratına tükürmekle yarış ediyoruz.

Türkün kılıcı   ülkeler  fethederken, türkün zekâsı da   kelimeler fethediyordu. Ülkeler ne dar bizimse kelimeler de o kadar bizimdir.

Türkçenin bedbahtlığı tabii   tekâmülünü yaparken birden bire zıplamaya zorlanmasından olmuştur. Nesiller arasındaki köprüler  uçurulması ve hafızadan mahrum bir nesil türetilmiştir. Hafızadan yani  kültürden...

Altı yüzyıl  cerrahi bir ameliyatla içtimai uzviyetten kopartılınca; Türk düşüncesi başlıkta kalmıştır.

Bu memleketin büyük faciası en seçkin evlatlarının beynini ve kalbini itlere peşkeş çekmesi. Halledilmesi gereken büyük dava. Bu topraklar üzerinde münevverin nefes alabilecek hale gelmesi

Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanların, karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi

Düşen tutunacağı dalları seçmez

Dünyanın bütün tımarhaneleri bizim entalijansiyanın kafatası yanında birer akl-ı selim mihrakı.

Kahramanlar, rüyalarımızda yaşadıkları ölçüde enterasandırlar. İç ve dış dünyamıza ışık serpmeyen kitaptan bize ne? O aynada görmek istediğimiz kendimiz

Bugün bizde neden mütefekkir yetişmiyor konusu üzerinde duracaktım. Kartallar uçmadan önce ücra kayalıklarda talim yaparmış. Tefekkür tek insan işi değil

Ateşböceklerine tahammülü yok bu ülkenin

Kelime içine gönlün, günlerin kokusunu boşalttığımız bir şişe

Çölü sahalaştıran gönlün

Siz gönüllerini bir ideale verenler ne koca olabilirsiniz ne baba.

Çiğnenmiş bilgi isteyen bir devirde, hiç kimse teferruat yığınına dalmak cesaretini gösteremez.

Sen yanmadan bunlar erimez.

Bütün lise kitaplarının ayırıcı vasfı çürüyen bir beynin anatomisini aksettirmelerinde

Sarhoş bir kelime yığını hepsi de. Ve aydın hayatından memnun. Aydın asırlardan beri hor görülüşünün acısını, yetişecek nesillerin izanını kundaklarla alıyor.

Dilini kaybeden millet yaşamak hakkını çoktan kaybetmiştir.

Dışarıdakiler kendilerini akıllı sansın diye bir takım binalar kurup içine bedbaht insanlar doldurmuşuz ve timarhane adını vermişiz bu binalara.

Saadetinin hiçbir zaman farkında değilsin ki! Bir harem ağasının, bir banka veznedarının saadeti.

Voltair'e çok tanıdığın olacak az dostunuz. Dost seçebilmek için tanımak lazım. Tanıyabilmek için dost olmak şart.

İnsan bülbül gibi şakıyamaz. Dinlenmezse susar.

Biz Tanzimat’tan beri hazır elbiseye meraklıyız, hazır elbiseye ve hazır medeniyete. Tefekkür kılıçla fethedilmez. Bir parça kendi kafamızla düşünmek ne kadar güç

Düşüneni iftiranın ve sefaletin lağımında boğduktan sonra ellerimizi yıkayıp "Efendim bizde filozof yetişmiyor" diye ah-u vahlar

Şeytan insan için neyse, İngiltere dünya için o

Hayal sarayı gerçeğin granit temellerine dayanmazsa bir üfleyişle yıkılır.

Zambakla ufunet arasında karabet kurabilir miyiz?

Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır. Zira o yarın ki veya dünkü veya ötelerdeki bir cemiyetin çocuğu; kendi cemiyetinin değil.

.   İzbede yaşayan şahikalarda ölür.

Her doktrini yaşadığımız kadar anlıyoruz.

Istırap ya kelimelerde ebedileşir ya  sükûtta.

İnsanlar gerçekleri görmesinler diye önlerine oyuncaklar sürülür.

Oynasınlar diye beynimizi verdik ellerine. Beynimizi yani dili.

Yolumuzu kesen hep aynı rezil safsata. Başkaları (309) niye yapmıyor? Başkalarına göre başka sensin.

Yazmak gelecekte yaşamak. İnsan bazen kılıçla yontar hayalindeki dünyayı bazen kalemle

Gerçek aşklar da sessizdir.

Acılarını dev aynasında büyüten rezil bir hassasiyetim var(319)

Dişi ağrıyan adamın ayağını dağladığı hayat. Bir acı ötekini unutturdu.

Daha beterini düşün ne demek kolay Sahilden fırtınaya tutulan gemi zevkle seyredilir.

Ve kaptana tenkitler yağdırılabilir. İnsan daha beterini düşünmek için yaratılmamış. Daha beterini daha mükemmel hale getirmek için yaratılmış(320)

Aşk dehanın büründüğü şekillerden biri. İnsanın dörtte üçü aşkta belirir.

Aşkı vuslat taçlandırır. Kıvılcım o zaman yangınlaşır. Bunu bilmiyorsun ve saadetten korkuyorsun

Kadınlarımız Avrupalılaşırken Avrupa kadını kadınlıktan kopmaktadır. Yani örnek olarak aldıkları kadın o sanat ve medeniyeti yaratan büyük ve ilahi kadın değildir artık.

Haklı haksız. Aşk sözlüğünde bu iki kelimenin yeri yoktur. Deniz dalgalanmış, suç rüzgârın. Rüzgâr sensin.

Sizi ağrıyan bir diş gibi çekip atacağım gelmezseniz gönlümden(346)

Kelimeler bir zırh, bir kabuk, bir kale. Yaralanmamak için konuşuyoruz. Kelimeler bir hançer, bir diş, bir tırnak yaralamak için konuşuyoruz. Kelimeler bir bulut görünmemek için konuşuyoruz.

İlim ve düşünce ayrık otu değildir belli bir iklimde gelişir.

Bir bağlanış fedakârlıkla mühürlenecek ki ciddiye alınsın. Yoksa atıyorsun derler.

Doğu'da hicvin, salaş tiyatrolarındaki kaleler gibi, köksüz oluşu, bir dava temeline dayanmayışındandır. Şairin kanıyla imzalamaya yanaşmayacağı hicivler, asırların mahkemesinde birer yalancı şahit kadar, asırların mahkemesinde birer yalancı şahit kadar, itibarsızdır. Namık Kemal'in hayatından Magosa'yı çıkarın "Hürriyet Kasidesi" sönükleşiverir.

"Han-ı Yağma"yı ancak han-ı yağmada ziftlenmeyen biri yazabilirdi(366)

Bir kitaba bir kıtayı sığdırmak: Neden olmasın? Bir damla suda bütün bir deniz yok mu?

Avrupa insanı Doğu'yu tanımaz. İslam’la Hıristiyan, Haçlı seferlerinden beri tezle anti tezdir. Bütün Kuranları yaksak bütün camileri yıksak Batı insanının gözünde Haçlı seferlerinin yalın kılıç ve tekbir getiren cündileriyiz. Avrupa’nın bir nev'i tezadı idik. Yani kıtayı tamamlıyorduk. Şimdi maymunuyuz. Yani hiç bir haysiyeti, hiç bir hikmet-i vücudu olmayan ananesiz, haysiyetsiz, sırnaşık gölgesi.

Biz Müslüman olduğundan, Doğulu olduğundan, Türk olduğundan utanan, aczinden tarihinden, dilinden utanan şuursuz bir yığın haline geldik.(384)

Her yazar ütopyasının harcını, ya kucağında yaşadığı cemiyetten tedarik eder ya tarihten.

Ondokuzuncu asır maddeciliği, müspet ilmin nüfuz edemediği meçhul ormanı memnu bölge ilan etti

Parça bütüne kavuşacak ki, hasret dinsin.

Hiçbir müstemleke, kıymetlerin adet bezinden daha hakir görüldüğü bu zavallı memleket kadar ürpermeden, isyan etmeden müşahede etmek bedbahtlığına uğramamıştır.

Jornal II

Yıldırım aşkı deyimi, beklenilen kişiyle karşılaşmanın göz-kamaştırıcı niteliğini ifade eder. Bu yıldırım aşkı şuurlu olmayabilir de başlangıçta. Yıldırım aşkı bilinçli ya da bilinçsiz olarak içimizde geliştirmiş olduğumuz ideal sevgili modelinin birden bire karşımıza çıkmasıdır. Bu modelin ideal olması insanın yarım yanını bütünlemesindedir.

* *

Aşkın doğması için minnacık bir ümit yeter. İki üç gün sonra sönebilir ümit ama aşk    bir kere doğmuştur(37)

Aşka giden yol daima dikenlidir. Aşka ve kutsiyete. Bir alev denizinden geçilerek varılan vuslat  gerçek vuslattır. Günahlar gözyaşıyla yıkanır(44)

Mademki bahtiyar olamayacaktım, bir başkasını bahtiyar etmeliydim. Bu da bahtiyar olmanın bir başka yolu idi(46)

Kadın hiçbir zaman birkaç nefes çekilip atılan bir sigara olmadı benim için. İçindeki şarap tüketilince fırlatılan bir kadeh olmadı(46)

Eflatunun mağarasını bilirsin. İnsanlar karanlık bir mağaraya zincirli, sırtları kapıya dönük ve duvarda gölgeler. Aşk bu zinciri kıran büyü. Mağaradakiler öylesine alışmış ki karanlığa kurtulanları küfür ile kovarlar(50)

Denizin sınırları var; Sevginin sınırları yok. Daha çok sevebilirsin.

Sen benim 48 senedir kurduğum rüya(51)

En küçük yalan rüyayı seraba çevirir. Rüyanı yani rüyamızı. Aşk saygıdır. Kendine yani sevdiğine saygı.(53)

Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım ve kitaplardaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi. Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplar. Bir kanat darbesiyle Olemp; bir kanat darbesiyle Himalaya. Ayrı bir dil konuşuyordu çağdaşlarımla. Gurbetteyim.(53)

Satendal aşkı ıstırabın prizmasından seyretmiş

Aşkın verebileceği en büyük saadet sevilen kadının ilk defa elini sıkmak. Musikinin verdiği haz gibi bir şey.

Bensiz akacak gözyaşlarını kıskanıyorum. Onları dudaklarımla kurutmalıyım(60)

Dostlarım, beni kocaları mı sanırlar, nişanlıları mı, bilmem sevgimi paylaşmak istemezler

Ben kapıları her tecessüse ve her tecavüze ve her muhabbete açık bir genelevim, kovamıyorum kimseyi.

Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın daha doğrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü. Sanat düşüncenin, düşünce mukaddeslerin emrinde olmalı. (Cemil Meriç, Mağaradakiler, 284)

Acılarımızı başkalarında görmek, her okyanus aynasında kendimizi seyretmiyor muyuz?     Her bakışta gördüğümüz kendi bakışlarımız(65)

Şairler kaprisli olurlar, bazı taraflarıyla kadındırlar, kadındırlar çünkü bütündürler. ve dikenlidirler, gül gibi. Gülü dikeni ile seveceksin, dikeniyle yani yazılarıyla(67)

Kelimeler gönlümü dile getiremiyor, küçümsüyorum kelimeleri, onlar senin dudaklarında, senin kaleminde güzel. Yalnız senin kullandığın kelimeleri seviyorum.(68)

Garip bir korku içindeyim. İnanıyorum ki yapacağımız bir falso, mikroskobik bir ihanet bu muhteşem rüyayı sona erdirecek.

Avuçlarıma alıyorum kelimeleri okşuyorum. Kimi bir elmas gibi sert, kanatıyor, kimi kadife gibi yumuşak, gözyaşı gibi ılık. Bütün acılarımı takdis ediyorum

Bana gelinlik entarinle  geldin diyorum, el değmemiştin Himalayanın karlarından daha bakirdin(69)

Elbette zaman zaman kuduracağım. Elbette kelimelerim hançerleşecek. Kızmayan erkek, sokak köpeğinden haysiyetsizdir.

Dudaklarım dudaklarında, parmaklarım tenine kenetli, tek vücut halinde ateş olmak, kül olmak saadet olmak, ışık olmak, masal olmak. Kadınım benim, canım benim, cariyem ve sultanım benim(70)

Leyla bir tomurcuk, sen bir muhteşem gül. Leyla bir mısra, sen bir destansın. Leyla bir kıvılcım, sen bir şafaksın(72)

Güller dikenli bilirim. Ama yaşamak yaralanmaktan korkmamaktır.

Hasta adamın bütün çarpık ve çapraşık hisleri ile malul(79)

Mezar taşı gibi, kasap satırı gibi garip bir soğukluk

Aşk ıstıraplarıyla büyüktür.

Benden çılgın neşe bekleme. Acılarım içinde mesudum. Saadet çatık kaşlıdır ve ciddidir

Istıraplarım çok mu çirkin, çok mu çocukça? Onları senden mi gizleyeceğim? Sahneye maskeyle çıkmak! Ben aktör değilim. Sesinin tonunda minnacık bir soğuyuş hissettiğim anda yoyum.

İnsan yaralarıyla çıkmamalı ortaya. Sevgi bir oyun, ama benim oyunla ilgim yok. Söylemiştim, hayatta hep bröton savaşçıları gibi çıplak döğüştüm(89)

O kadar yalnızım ki! Başka bir seyyareden gelmiş gibiyim ve nesli münkariz olmuş tufan öncesi bir ucube....

Acılarım kaynağı sensin. Yani: Sensizlik. Bütün bu dengesizlik, tattırdığın saadetle yokluğun arasındaki tezattan   doğuyor(90)

Saadetin elbette gölgesi olacaktı. Bu acılar saadetin gölgesi bu acılar vuslatın dikenli yolu. Bu acılar araf.

Sen istediğin yahut seninle ilgili en küçük terbiyesizlik yaptıkları anda benim için realiteden hatıraya intikal ederler(93)

Gözyaşlarım kadar temiz, anne sütü kadar temiz. Bir dua kadar temiz(95)

Bütün dostlarım çarmıha çivi çaktılar. Bazen  ehramlara taş taşımış gibi yorgunum.

Bu günden sonra her gün bir asır. Mezar taşı gibi sükût(100)

Sevmek inanmak demek, katlanmak demek, beklemek demek. Ben hicranınla inleyen rebab(103)

Başladı ve bitmeyecek sadece bir virgül koyduk. Susamadan içmek, aşk, içtikçe susamaktır.

Sevgiyi başkalarında aramak, tesellilerin en hazini(124)

Ben çekinirdim yanına yaklaşmağa. Hisarım, gururumdu(129)

Seni bir kuyuya iter gibi mazinin karanlıklarına attığım için özür dilerim. Zaman zaman hatıralara dönmek,  kendimizi tanımak, hal'i değerlendirmek ve perspektif hatası yapmamak için faydalı bir davranış(130)

Kestik bıraktık. Bir nev'i apandisit ameliyatı.

Sen bir gözyaşı kadar temizsin, bir azize kadar temiz. Lağıma düşen kutsal bir kitap. Kitap kapalıydı, kabını yırtıp attım.(130)

Türkçeyi Engizisyon mezalimine tabi tutan iğrenç bir telaffuz. Bizim solakların başlıca vasıfları terbiyesizlik.135

Ve heyecanların gün geçtikçe kararan parıltısı. Alışkanlıkların insanı pestile çeviren çarkı. Artık yanarak değil tüterek yaşıyorum  nemli bir tomar gibi. Kanatlarım her gün bir parça daha ağırlaşıyor.135

Sevgi garip bir yangın. Yaşaması için büyümesi gerek. O yangına her şeyini atacaksın, zamanını, gururunu, dehanı. Ve kül olacaksın. İnsanlar ondan korkuyor, ondan yaşamıyorlar.

Sonra yeniden küller dağıldı. İçimdeki ateş her zamankinden daha gür, daha alevli.142

Seni unutmak niçin? Vahadan sonra çöl. Gül bahçesinden sonra bozkır. Sana susuzum.144

Mektubun bir büyü gibi bulutları dağıttı. Yarı yarıya iyileştim. Bir yenisi beni Zaloğlu Rüstem'e çevirir.145

Sam yelleri esen çöllerden geçtim. Dudaklarım susuzluktan çatlamıştı, boğuluyordum, ya cinnet ya ölüm veya sen vardın. Sen çıktın karşıma Sen ki benim için yaratılmıştın.146

Her gerçek hazine gibi gizliydin, seni kalbim keşfetti

Ayrılık bir dinleniş olacaktı, bir dinleniş, bir susayış, bir hazırlanış. Güneşin tekrar doğmak için batışı.

Kuşku beslermiş aşkı, laf, yalnız biliyorum ki uzun bir ayrılık küllendirir. Ve sükût ayrılığı koyulaştırır, katılaştırır, katilleştirir.

Seven endişe eder.

Konuşmaya ben de katılıyorum. Konu sudaki halkalar gibi genişliyor.152

Politikacı da yarı insan yarı hayvan olmalı. Hayvan yani tilki ve aslan pusuya düşmemek için tilki kurtları haklamak için aslan.153

Hiç bir gaye kötü vasıfları meşrulaştırmaz.

Hüsnüniyetle politika yapılmaz.

Kerpiçle Süleymaniye kurulmaz. Tesadüflerin önüme fırlattığı malzeme kerpiçten daha soysuz daha salâbetsiz ve sevimsiz.156

Ve intelijensiya, efendilerinin fırlattığı kemikleri yalamakla meşgul. Havlamasını bile unutmuş. Dişsiz, kuyruksuz. İnsan inançlarını kaybedince çomarlaşıyor. Dinsizlik irticaların en affedilmezi. En yiğit orduyu en miskin sürü haline getiren veba.

Kurtuluşumuzu ancak kendimiz yaratabiliriz. Doğu da düşman, Batı da. İkisinin de sırtında kamçımızın izleri var. Avrupa da eski kölemiz Rusya da. Ve biz kölelerimizin çizmesini yalamaktan garip bir şehvet duyuyoruz

Yahudilik bir din değil, bir felakettir. Heine

Her mektebin ve her kitabın ilk görevi, insana kendi dilini öğretmesidir. Meilet

Zavallı dilimiz argoların en sevimsizi haline geldi.

Hayatını bir kavgaya adayan adamın düşman kalesine hamle etmek için her fırsatı ganimet bilmesi tabiî değil mi?

Türkiye'de Ziya Gökalp vb. temsil ettiği sosyoloji tek hedef güder: Türk zekâsını kendisini zerre kadar ilgilendirmeyen konularla meşgul etmek, gelecek nesillerin uyanmasını önlemek.177

Bu millet baykuş sesinden şeametli çan vızıltılarına bile tahammül etmiş.

Sen Frengistan’da Cem misali:"Cam-ı cem nuş eyle ey Cem, bu Frengistan'dır" diyorsun. Biz de, belde-i tayyibe-i Kostaniye'de "Her kulun başına yazılan gelir, devrandır" deyip hasretinle nalân ve de suzân oluyoruz.

Yılbaşı gecelerinin çılgın kahkahaları arasında bir hezimeti te'sid etmiş olmuyor muyuz?

Batı karşısında Doğu'nun, salip karşısında hilal'in hezimetini. Kaldırılan her kadehte aydınla halk arasındaki uçurum bir parça daha derinleşmiş olmuyor mu?

Düşünmek caddelerden keçi yollarına; çiğnenmemiş sarp dikenli keçi yollarına sapmaktır. Ama zirvelere şehrahlardan gidilmez, zirvelere ve uçurumlara.189

Zekâsını bozuk para olarak harcıyor.

Avrupa insanı tabiatın bir parçası saymaktadır. Dış dünyayı  kaprislerine alet eden Batı, Bir tünel açmak gerekince nasıl dağ delinirse ferdî veya zümrevî bir menfaat uğruna da Batı'nın feda edemeyeceği beşerî kıymet yoktur.

Cevaplarımız suallerle hudutlu. Sorulan sualler hep aynı olunca cevaplarda da büyük bir tazelik aramak boş.

Aydınla entelektüel aynı kimse midir? Hayır. Entelektüel ya zamanını doldurmuş değerlerin aktarıcısı, ya yeni bir dünya kurmaya çalışan bir içtimaî sınıfın yol göstericisidir. Aydın ülkesi ile göbek bağını çoktan koparmıştır. Yaşayıp yaşamadığı halkın umurunda değildir. Bizde bu kelime sadece okur-yazar manasındadır. Kendini küçük görür. 210

Yabancı Dil: yabancı dil hocalar için de, talebe için de arabanın beşinci tekerleği:219

Dolap Beygiri: Ben bir dolap beygiri sabrı ile işimi sürdürüyorum.222

"Bir yığın söz ki samimiyeti ancak hüneri."227

Kendi irfanı ile izdivaç: Osmanlı, yakın akrabaları ile evlenen aşiret çocukları gibi, hep kendi irfanı ile izdivaç ettiğinden hayatiyetini kaybetmiş, dumura uğramış, yozlaşmış dünyaya açılmamış.  Giderek yaratıcı bir iş olmaktan çıkmış fikri faaliyet. 247

Müpheme, kavranılmayana karşı duyulan garip bir sevgi

Bugünkü nesil ve afaroz. Bu günkü nesil Avrupa'nın aforoz müessesini kiliseden çok daha insafsızlıkla kendi büyüklerine uyguluyor.

Marifet iltifata tabidir.

Mahrekinden çıkmış yeni bir güneşe bağlanamamıştı.292

Tanzimat aydını İstanbulludur. İstanbul ise, "İnsanlığın nazenin ve çelebi bir cinsi"dir. "Kış bahçelerinde, saksılar içinde, yapma bir hararetle yetişip gelişen" bir nebat. Kötümser, halkını tanımaz ve neredeyse bozguncu. Vatan haininden aydın olmaz.

Yakup Kadri'nin romanlarımda şüphesiz ki çok yerinde tespitler var. Fakat   bize sunduğu aydın portresi, daima irfanı terk-i tâbiyet etmiş bir müstağrip silvetidir.

Namussuzluğun kanun olması: Namussuzluğun kanun olduğu bir devirde ve bir cemiyette hiç kimseden bir heykel-i fazilet olması beklenemez.

Fezalarda dolaşan bir küre idim "Peyk olmak için bir güneş arayan fakat kendisinin bir güneş olduğunu idrak edemeyen bir küre."

 

BU ÜLKE

Politika ve aksiyom adamlarının en zayıf yanı, düşünce adamını küçümseyişleridir. Beyinle kol, nazariye ile aksiyon el ele vermedikçe, toplum sıhhate kavuşamaz

Aldanmak ve aldatmak: Tanzimat'tan bu yana Türk aydınının alın yazısı iki kelimede düğümleniyordu: Aldanmak ve aldatmak.

Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: Uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.

Tefekkür vuzuhla başlar, kurtuluş şuurla.

Hamakat: Elbette ki Avrupa'nın reçetelerini uygulamaya kalkmak büyük bir hamakat; ama hocaların söylediklerinden habersiz olmak daha büyük bir hamakat.

Kelimeleri tarif etmeden girişilecek her tartışma kısır kalmaya mahkûmdur.52 Gerçek bilgi disiplinli ve denenmiş bilgidir. Gerçek heyecan imtihandan geçmiş bir heyecan. İlk coşkunluklar boştur ve aldatıcıdır.

Kitaplar bileziklerin onda biri kadar etse beyefendilerimizle hanım efendilerimiz arada bir okumak hevesine kapılırdı belki. Birçokları kitabı ucuz olduğu için almaz, düşünmez ki kitabın tek değeri okunmasındadır. Bir değil birçok defalar okunmasında çizilmesinde, tanınmasında.

Dahi: Her okuyuşunu temessül eder, kendi malı olur fikirler. Bir kucak odun küçük bir ateşi söndürür, bir ateşi daha da canlandırır. 113

İnsanları yıkmak. Düşünceleri ayakta tutan insanlardır; insanları yıkmadıkça düşünceleri sarsamayız.

Müstağrip: Tanzimat sonrası Türk aydınına en çok yakışan sıfat müstağrip. Edebiyatımız bir gölge edebiyat; düşüncemiz bir gölge düşünce. Üç edebî nevi itibardadır: Taklit. İntihal(çalma), tercüme. 137

Kahramanlık hatada ısrar etmemektir.

Mutlak hakikate erişen, bâtıl'ı neden merak etsin.

Vatandaşlığı yapan kan ve toprak değil, inanç.

Hürriyet. Batı, hürriyeti, bir hata işleme hakkı yoktur. Çünkü o ebedi hakikatin, yegâne hakikatin, cihanşümul hakikatin emrindedir. İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür.

Kültür: Batı'nın dünyevî dediği kültür ise, hâkimiyetini tahkim için düşman ülkelere ihraç ettiği sefil bir ideoloji. Taarruzun hedefi haçlı seferlerinden beri aynıdır; kılıçla kazanılmayan zaferi yalanla kazanmak.

Muharref Hıristiyanlık: Batı’nın muharref Hıristiyanlığa tevcih ettiği tenkitleri kendi dinimiz için de geçerli sandık.

Kanun: Eski Yunan'dan beri kanun "Büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı." Avrupa için. İdealin konuştuğu yerde vicdan susar.

Örs ve çekiç .-Avrupa ve Goethe "Ya örs olacaksın ya çekiç" diyor. Şark Sadi'den Gandi'ye kadar aksi kanaatte: "Yemin ederim ki dünyanın bütün yoprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez" Kim haklı?

Bu çökmeğe mahkûm medeniyet üç sütun üzerinde duruyor: süngü, açlık, fuhuş. Sürünün önüne geçmek sürüden ayrılmak mı? Aradaki mesafe uzayınca evet! Dahi, hocasını iyi seçendir.

Ağlamak ve ağlatmak: Ağlatmak istiyorsanız önce siz ağlayın. Gördüklerimizi anlamak için daha önce yaşamış olmalısınız. İnsan ancak yaşadığı kadarını görür, gerçek hayatında veya rüyalarında yaşadığı kadarını.

Tohum serpmeden önce toprağı temizlemek lazım.

Ulu çamlar, fırtınalı diyarlarda yetişilmiş.

Yığın, kadındır. Irzını teslim etmek için bir zorba arar. Çobansız rahat edemeyen bir kaz sürüsü.

"Seni görmesem Buda olurdum, seni gördüm budala oldum" Asaf

Mezar taşlarına şiir okumak güzel; taşlar ayakta dinler sizi. Çölde vaaz etmek mutluluk! Kumlar perestişle ürperir.289

Hayat, herkesin yaşadığı kimsenin yaşamaktan hoşlanmadığı komedya.

İnanmayanların, inananlara sataşmaları kıskançlıklarından, Mü'minlerin saadetini gölgeleyen tek ıstırap, inanmayanlara karşı duyulan merhamet olmalı.296

 

MAĞARADAKİLER

Düşünce adamının vazifesi: Bütün hakikatleri yoklamak, bütün yalanların maskesini yırtmak, kalabalığa doğruyu göstermek. Bazan yangın kulübesindeki nöbetçi olacaktır, bazan engine açılan geminin kılavuzu.72

Yaşamak çevrenin suallerine doğru cevaplan bulmak demektir

Zirvelere keçi yollarından gidilir; şehrahlardan değil hikmetin sarp doruklarına düşe kalka tırmanıyoruz biz de.

Sonsuz çölde minnacık bir vaha, diken ormanında birkaç gül.

Barbüsse'nin bir sözünü hatırlıyorum: "Savaşan iki ordu demek intihar eden büyük bir ordu demektir" Ya savaşan ordu tekse? Bu maşerî tahribe çılgınlıktan başka isim verilebilir mi? Bir kavga ki zafer meş'um, bozgun ağlatıcı. Yarayı dağlamak iyi ama yara kalbimizde.

İdeal buhranı içinde kıvranan talihsiz yavrular; ışık diye ateşe koştunuz... ve kanatlarınız tutuştu. Yaşamaya susuzdunuz, ölüm saçtınız çevreye. Kimse elinizden tutmadı. Bu ne korkunç beddua, bu ne meş'um alın yazısı... Kanlı mirasınız sizden sonra gelen nesiller için de ibret dersi olmadı. Onlar da aynı hızla ölüme koşuyor. 107

Okuyucuya sunulan kadeh sert ve acı içkiyle dolu, yazar biliyor ki hastalık şampanya ile tedavi edilmez. Unutmağa değil, uyandırılmağa muhtacız. Bu zifiri karanlıkta ateş böceklerinin pırıltısı bile muhteşem. 108

Kimi belinde kılıçla doğar, kimi başında taçla, ben kalemle doğmuşum.

Kelimelerde asalet ararım.

Seçmek için anlamak lazım, anlamak için karşılaştırmak. Mukayese irfana dayanır. 33

Kılıç bir fetih aracı değil artık. Zafer rüyaları ancak kalemle gerçekleşebilirdi.

Unutmayalım ki hey'et-i içtimaiye san'atsız yaşayabilir, ahlaksız asla.

O bir encümene değil, bir nesle sesleniyordu. Islıklara aldırmadan yoluna devam etti 172

Zilletten kurtulmanın yolu haysiyetimizi ispattır. Haysiyet şuur ve fedakârlık demektir. Şuur hiç kimseye bağlanmamak, her vesayeti reddetmemek kapılarını her ışığa açmak demektir. Fedakârlık ise inandığı değerler uğruna her çileyi göze almak hatta ölümü bile. Saygıya layık insan kendi kafasıyla düşünen ve düşündüğünü haykırmaktan çekinmeyen insandır. 36"

Çağdan çağa ülkeden ülkeye, insandan insana değişen bir mefhum: hürriyet. Konduğu çiçeğin rengini alan Hint kelebeği. 196

Kullanılmayan soyut bir hürriyet, hürriyet midir? Sokak fenerleri körlerin ne işine yarar? İnmelilere yürüyebilirsiniz diye kanun çıkarmak yeter mi?203

O nesle mabedin bekçisi olmak düşerdi, mabedin yani tarihin. Hangi değerlerin bekçisi oldu o nesil? Hangi haksızlığa dur diye haykırdı? Zavallı gençliğe Avrupa'nın köhne ve tatsız yalanlarını tekrarlamak başlıca marifeti oldu. Maziye ihanet etti, istikbali kuramadı.254

Onlara(gençlere), ecdatlarına hor görmeyi öğrettik, mukaddeslerini yıktık birer birer.

O bedbaht yangınları, mesut bir fecrin pırıltıları olarak görmek istiyorum.255

Tanzimat’tan bu yana Türk aydınının alın yazısı iki kelimede düğümleniyordu: aldanmak ve aldatmak

Avrupa'yı tanımamak gaflet. Avrupa’yı tanıyan ülkesinden kopuyor. Bu lanet çemberden nasıl kurtulacağız? Gerçeği görmek hatayı sonuna kadar yaşamakla mümkün.283

Düşünenin görevi insanından kopan, tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydınlan irşada çalışmak.285

Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın doğrusu bir ülkenin idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanlan yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim. Kelimeden, sevgiden bir köprü. Sanat düşüncenin, düşünce mukaddeslerin emrinde olmalı.284

Toprak sarsılıyor. Hep birden esfel-i safiline yuvarlanmak istemiyorsak gözlerimizi açmalıyız. İnsanlar sloganla güdülmez. Düşünceye hürriyet, sonsuz hürriyet. Kitaplardan değil, kitapsızlıktan korkmalıyız.


SOSYOLOJİ NOTLARI

Taraf tutmayan insan, şahsiyeti felce uğramış insandır. Kimse tarafsız değildir. 131

İlim madde dünyasına tutulan bir mum ışığı 25

Batı talihin kendisine gülümsediği bir sonradan görmeler ülkesiydi.26

Bir ülkede şair ne kadar çoksa, o ülke düşünce bakımından o kadar geridir, insanlar ve milletler yaşlandıkça şiirin yerine nesir geçer.27

Bizde fikir ormanda uyuyan güzeldir, kendisini uyandıracak prensi bekliyor. 27

Düşünce bir günde kurulmaz. Avrupa'nın meyvelerini koparıp kendi ağacımıza astık.

Felsefe, Eflâtun'a göre hayretten doğar: Ülkeleri atinin gidebileceği yerlere kadar fetheden bir milletin ne ölüm karşısında metafizik bir korkuya, ne de hayrete düşmesine imkân vardı.28

Aydın yanarak da aydınlatabilir, ama yıldızlaşacağını bilirse yanar, bir kova suyla söndürülen yangın olmak hazindir. 28

Bu memleket için tek tehlikeli insan vardır, düşüncenin tehlikeli olduğunu söyleyen insan. 29

Bir kadını tanımak, bütün kadınları tanımaktır. Napolyon 30

İlimde her kanun eğer ile başlar. 38


İnsanlık tanrısız bir dünyada yaşamaya alışamadı. Gübre müstahsili bir insan.38 İdeolojiler kirlerimize takılan maskelerdir.


Altının yüzünü görmeyenin tasası yoktur.
Parası olanın gamı çoktur.
Fakirlerden altının kıymetini sorma.
Onu zengine sor ki, nasıl olduğunu anlatsın.
Hali nicedir anlarsın.

İSTEPAN HİLMİ GURDİKYAN


Eğer mideni lebâleb doldurursan, canına kıymış olursun. Yiyip içmekle haddi aşarsan, kendi dişinle kendi kuyunu kazmış olursun

Bir kitabullah-ı âzâmdır serâser kâinat

Hangi harfi yoklasan mânâsı hep çıkar Allah.

Aşil'in kılıcı gibi açtığı yarayı yine kendisi kapatır. 108

Her sosyolog bir davanın bir dünya görüşünün adamıdır. 109

İstikbali fetheden her sınıf iyimserdir. 111

İlim vaha yerine serap sunuyor. 111

İnsan, uçurumun üstüne gerilmiş bir ipte yürür, tehlikelerle dolu etrafı. 112

Politika, sürüleri gütme, sınıflar arasında bir denge kurma sanatıdır. Valeri'nin tabiriyle insanı en çok ilgilendiren konulardan uzaklaştırma sanatıdır. 114

Düşüncelerim başımın üstünden bir biranın köpükleri gibi uçup gidiyor. Antole Francel 21

Zaferden zafere koşan bir kavmin düşünceye ihtiyacı yoktu. Kur'an yetiyordu ona. Düşünmek bir mücadeledir, bir aczin ifadesidir. Düşünmeye alışmamış bir kavmin, Avrupa'nın düşünmesini istediği kadar düşünmesini istedik. Kelimelerden korkar olduk. Düşünceye saygı, düşünceye tahammülle başlar. Daima galipler haklıdır. 127

Yaşayan her uzviyet taraf tutar. İnsan düşüncesi için Herkül sütunları yoktur.

İnsanlar çizmesini yaladıkları şefin sonradan suratına tükürecek kadar aşağıdırlar. Kurtlar ihtiyar kurtlan parçalar, ama onlara hakaret etmezler. Oysa insanlar, karşısında küçüldükleri insanı affetmezler. 131

Faşizm Türkiye'yi daha çok okşar, çünkü asırlarca tek kişi tarafından idare edilmeye alışıktır. Sürü psikolojisi bizim kanımızda var. Bu memlekette yalnızca Osmanlı konuştu. Biz şefçi ülkeyiz. Bu itibarla bensen yokuz, biz varız diyen faşizm Türkiye'de var oluş şartlan sosyalizmden daha çoktur. 131

Bütün Türk tarihi, bir çobanın etrafındaki sürünün hikâyesidir. 134

(Osmanlıda) başlangıçta pek az Türk vardı. Osmanlı kendi din düşmanlarını çoban köpeği olarak kullanmıştır. 134

(Türk insanının) İnançları olay konusu haline gelince Anadolu köylüsü sustu. Türk insanı tarihin dışında yaşamaya başladı. 134

Tek parti devri şiiriyeti olmayan bir faşizmdir. Düşünen insan mutlaka mayınlara çarpan insandır; izinlerden birisine girmek mecburiyetindedir. Tek partili devir köstebekler ve yarasalar için bir huzur devriydi. 135

Hareket etmek için inanmak lâzımdır. Bizi duygulanınız içgüdülerimiz harekete geçirir. İnsanoğlu inandığı bir mit için hayatını seve seve verebilir. Bu itibarla dinler insanları bir deniz gibi dalgalandıran büyük itici kuvvetlerdir. Din insanı yükseltir, ilim gerçeğe tutulan bir aynadır. 135

İnsan akıl dışı hareketlerini akla uydurmak ister, bunun için ideolojiler uydurur. 135 Düşünür bir sınıfın düşünürüdür, sınıf olmadan düşünce olmaz diyenler de var. 138 Düşüncenin olması için endişe, yokluk korkusu olması gerekti. Düşünce bir sınıfın işidir. Aç insan düşünemez. 138

Bir Osmanlı şiiri vardır ama bir Osmanlı nesri yoktur. Oysa nesirsiz düşünce olmaz. Şiir bir avuç insana hitap ediyordu. 138

Kendi kafasıyla düşünmek hiçbir mektebe bağlanmamak demektir. 140

Çeşitli maskelerle yüklü olan kelimelerden biri de intelligentia. 138

Önce Avrupa bizden kaçıyordu, sonra biz Avrupa'dan kaçmaya başladık ve sonra o kaçışın korkunç yıkıntısı içinde Avrupa'ya döndük. Bu bir dönüş değil, bir teslim oluştur. 139

N.Kemâl ve Ziyâ Paşa Rousseau'yu ve Montesquieu'ü okurlar. Buzlu bir cam arkasından görülen mabed kadar anlarlar onları da. 139

Yabancı mektebin hikmet-i vücudu bizi Türklüğümüzden utandırmaktır. 140

Hayatından memnun olan insan veya sınıf düşünmez. Her düşünce bir kopuştur. Düşünce bir kopuştur. Düşünce bir bedduadır, rahatsız eder, yaralar. Düşünce bir felakettir.

Proleterya: İstihkâm vasıtalarından mahrum olan ve yaşamak için emeğini satan sınıftır.

Anadolu Tanzimat'tan sonra saraydan büsbütün koptu. Anadolu karanlık gecesinde, kendisinden utanan insanların vatanı oldu. Aydınla halk arasında uçurum tarihin hiç bir çağında, hiç bir yerde bu kadar korkunç olmamıştır. 142

Din de bütün ideolojik müesseseler gibi tarihin bir devrinde uyutucu olabildiği gibi, bir başka devrinde kurtuluş olabilir. 143

Yahudilik bir din değil bir felakettir. 144

Hafızanın kanunu aşkın kanunudur. İnsan ancak sevdiğini öğrenir.

Micribeau tüccarları kuyunun çıkrığına ve kovasına benzerler, su onların değildir, el değiştirmeye yararlar. 145

Kendi kaderiyle beraber dünyanın kaderini değiştirmek isteyen insanlar hükümdar olur. İnsanlar ellerinden çok gözleriyle hüküm verir.

Asrımızın insanı aynadaki çirkin hayatından mazoşist bir zevk mi duyuyor. 150

Zekâ ancak engeller, ızdıraplar karşısında gelişir. 153

Tek ayak üzerinde dünyayı velveleye veren Timurlenk. Osmanlı uzun asırlarca Batıya minarelerden bakmıştır.

Geniş kalabalıklar meyvesini almayacakları bir refah için fedakârlık yapmazlar meğerki çok kuvvetli ideoloji olsun. 164

Halkın sırtına bindiğinden büyük görünür başbuğlar. Vico165

Devrin aynasıdır, fakat çatlak bir ayna. 167

Bir yanda eriyen, çürüyen, köklerini her gün kaybeden ve Avrupa kayasına bir yosun, bir midye gibi sarılan bir bürokrat intelijensiya. 168 En uyuşuk insanları bile harekete geçiren kindir.

Hiçbir zaman başka iklimlerde yeşeren düşünceleri bir başka iklimde tutturanlayız. Türkiye'de bir sınıf kavgası yok aydın halk çatışması var.

Karanlık bir gökte pırıl pırıl bir yıldız, mağrur ve münzevî İbn Haldun. Öbür bütün düşünürler bir yıldız kümesine mensuptur.

Esasında insan korktuğu için korkutur. Zulme uğramamak için zulmeder. 180 Tırnağın ve dişin yerine söz ve kalem geçmiştir.

Gobineau çölde vaazlar veren bir peygamber, vatanında gurbette yaşayan bir aristokrat, gururunun zindanında mahpus, başka ülkelere ve zamanlara hitap eden bir fikir adamı.

Çağların ve memleketlerin insanları arasında hayvanla insan nev'i arasındaki kadar fark vardır. Ben-i âdem aza-yı yekdigerent: İnsan insana muhtaçtır. Tırnağın ve dişin yerine söz ve kalem geçmiştir.

Zülüm bir korkunun ifadesidir. Korkan zalimdir. Politikada merhamet yoktur. Nasıl tıpta gaye vasıtaları meşru kılarsa, hasta organlar kesilip atılırsa politikada da sosyal organizmaların bütününe zarar verecek şahıslar ve müesseseler yok edilebilir.

İnsanlar küçük hakaretleri affetmezler

İnsan hala dişinden ve tırnağından vazgeçmemiştir. Çünkü düz bir çizgi üzerinde ilerlemez insanlık. İnsan karanlık gecesini aydınlatan her ateş böceğine -yıldıza demiyorum- minnet borçludur. / Hepimiz gurbetteyiz. Kökü mazide olmayan her insan memleketine ve başka memleketlere yabancıdır.

"İnananlar kardeştir." İnananlar yani hakikati birlikte arayanlar.

Gelişen bir cemiyet için kanattır din, çöken bir ülke için safradır. Osmanlı İmparatorluğunun çöküşü sosyal ve ekonomik sebeplerdendir.

Çöken sınıflar geçmişteki bir altın çağdan bahsederler ve onu yemden diriltmeye çalışırlar.

İnsanın yarattığı kelimelerin kendilerine mahsus bir hayatları var. İnsan iradesinden çıkarlar ama büyücü çırağının hâkim olamadığı tabiat kuvvetleri gibi kelimelerin kaderine insan hâkim olamaz.

Çehresini göremediğimiz firavunlara taş taşımaktan ancak kelimelerin büyüsünü çözdüğümüz zaman kurtulabiliriz.

İnsan diğer insanlarla birleşip nurlu uruklara kanatlanacağına inanırsa ya İsa olur, çarmıha gerilir, ya Epikür olur, dostlarını davet eder bahçesine. Anarşi, yani insanın insana kurt olması. Bizim talihsizliğimiz Kartaca'nın tarihini Roma'dan dinlemektir. Başkalarının rüyasını yaşayan insanlarız.

Avrupa için insanlık Avrupa hudutları içinde biter, hatta kendi sınıfı içinde biter. Mazisinden ihtişamından utanan ve Avrupalı dostları gücenmesinler diye hazinelerini gübre ile saklayan gafil bir çocuktur Türk aydını.

Hakikati söyle; bırak yalancı, alçak hayinler senden uzaklaşsınlar.

Vaktiyle ülkeler fetheden bir kavmin çocuklarıydılar. Tecessüsleri de cihanşümüldü.

Bizim için din bir kurtuluştur, hayatın kendisidir medeniyettir.

Aklın da hürriyetin de karikatürünü aldık. 291

Elbette ki Batıyı tanımak zorundayız. Evvela düşman olarak, soma kendi kendimizi tanımak için. Tanımak suretiyle kurtulmalıyız Batı'dan. Onun hakikatim idrak zorundayız. Batı, tarihi, Batı insanının üstünlüğünü ispat için yazar Bütünü bilen hiçbir zaman aldanmaz.

Türkiye'de sağ-sol yoktur, dürüst olan olmayan insanlar vardır.

Harflerimizi değiştirmemizi ilk defa teklif eden İslam düşmanı Volney'dir. Münif paşanın hocasıdır.

Türkiye'de halk kendi kitaplarını, aydın batı'nın kitaplarım okur.

Hakikatte dil dâvası yoktur, Türk insanının hafızasından iğdiş edilmesi davası vardır.

Avrupa için şatoyu yıkmak için kiliseyi devirmek gerekiyordu.

Tatlı bir rü'ya olarak başlayıp, bir kâbus olarak bitti hepsi de.

Avrupa politikadan ahlakı tard etmiş bir tilki uygarlığıdır, bir arslan medeniyeti bir tilki uygarlığına yenildi. Uşakların ve kadınların zaferi. Burjuvazi bize mürebbiyeleri ile aktrisleriyle ve elçileriyle sokuldu, yaltaklandı kemirdi ve yıktı.

İntelijensiyamızın yerine gittikçe Frenkleşen zümre geldi. Ama ebediyen harabelerde yaşanmaz. Kaybettiği güneşin yerine bir kandil dikecekti.

İnsan dini kendi kabiliyetleri ölçüsünde kavrayabilir. Ummandan bir maşrapalık su alabilirsiniz; idrakiniz bir maşrapalıksa.302

Kültür bir milleti millet haline getiren her şeydir. Yani dünya görüşüdür. Tarihin ölüme mahkûm ettiği sınıfı önce en mükemmel evlatları tenkit eder. 10 Batı'dan, kendi imanımızı ve şahsiyetimizi muhafaza ederek almalıyız birçok şeyi.348 Çok karanlık geceler pembe şafaklarla bitebilir.

Maziyi tanımak istikbal için en büyük teminattır. Avrupa bu hakikati çok iyi bildiği için, bizde bu küçüklüğü yaratmaya muvaffak olmuştur. Bizde aydın çarpıtarak yansıtan bir ayna. Kaybedilmiş davanın bu kadar fedakâr bir kahramanı olabilir.

İstikbal maziden doğacaktır, mazinin bütünü ile kavranmasından. Tek kitaplı insandan korkulur. Fransız atasözü

Aydınlarda gecekondu aydınlandır. Sadece imanından kopmuş, hiç bir yere bağlanamamış insanların ister istemez bir yere bağlanma ihtiyacı, Avrupa. 387

Taberi: "Allah hasedin yüzde 10'unu başka kavimlere yüzde doksanım Araplara vermiş" diyor. Türklerse tasarrufun 9/10 almış.381

Osmanlı medeniyettir. Avrupa'nın toprağa bağladığı vatan mefhumunu, bayrağa ve imana bağlayan bir medeniyet. 365

Akif zâhidane, Gökalp âlimane, Yahya Kemal şairane olarak bakar dine.381

Doğu'nun bütün maişetlerini taş taş söken, hazinelerini ambarlarına dolduran bir canavarlar ve hunharlar Avrupası.333

Türk, İslamlaştıktan sonra medenileşmiştir.

Çağımız insanı vakitsizdir ama tecessüsü vardır. Tecessüsü daha az ise roman okur, daha çak ise deneme okur. 336.

Hüviyetini kaybeden, irfanıyla alakasını kaybeden aydına müstağrip, Batı'nın yeniçerisi diyordum

Düşman Batı'yla temasımız dostça bir şekil aldıktan sonra, Türk intelijensiyası kedinin kucağına kendini atan fare yavrusu gibi, kendini Batı'ya terk eder. Kültür bir bütündür. Bu kültürü kucaklamadan herhangi bir kişiyi veya düşünceyi anlamamıza imkân yoktur. Bir ülkedeki hâkim düşünce o ülkedeki hâkim sınıfın düşüncesidir. Hâkim düşünce yoksa yakın komşunun ideolojisi hâkimdir.     

Medeniyetle çağdaş aynı zamanda telaffuz edilmemesi gereken iki kelime.

Uygarlık insan haysiyetine saygıdır.

Machivelli nasıl okumaya en iyi elbiselerim giyerek başlarsa, biz de insanlığın karanlık gecesini aydınlatan her düşünce adamına saygı ile yaklaşmalıyız.

Biz Avrupa'nın düşünce tekniğini önce hor gördük, soma da fazla büyüttük, medeniyet insanın insan karşısındaki davranışında efendilik demektir. Bir teknik veya bir bilgi değildir.253

Türkler İslamiyet'in tefsiri, tamimi, izahıdır.

Avrupa hiç bir batilim bize boğazımıza sarılarak anlatamazdı. Kendi içimizden mütefekkirler buldu, bir kısmımızı bir kısmımıza karşı büyüledi ve seferber etti.

Maziye hürmet, irticaların en büyüğü olarak takdim edildi. Babalarımız budala idi, dedelerimiz mecnûn. Avrupa'nın bize sunduğu yalanlar içtimaî hayatımıza intibak etmeyecek olan yalanlardı. Aslımızdan kopmuş, perişan ve muzdarip bir kitle idik.303

Kavgayı önce kelimeler dünyasın da kazanmak mecburiyetindeyiz. Avrupa'nın şuurumuzu felce uğrattığı kelimelerden ikisi de kültür ve medeniyettir. "Çağdaş uygarlık düzeyi"nin dışında bazı hakikatler olabileceğini idrak edemedik.

Türk inşam kamçı altında gerilmemiştir, hiç bir zillete uğramamıştır, bu rahatlık gevşetmiştir Türk'ü. İnsan isyanla başlar önce isyandır, soma imandır. Voltaire bir aristokrat tarafından dövülünceye kadar âdi bir saray dalkavuğu idi. Gandhi'yi de politikaya iten bir kondüktörün tokadı olmuştur. Demek bir Türk tarihi ile Avrupa devletlerini tarih arasında hiçbir münasebet yoktur.234

Ütopya hâkim sınıfların aşağı sınıflar sunduğu bir nev'i seraptır.

İdeologlar karanlıkta yumruk sıkanlara kendilerini güzel bir istikbalin beklediğini, yalnızca sabretmeleri lazım geldiğini anlatırlar

Lal Ded okyanusta yüzen bir sandal. Okyanus, aşk. Üryan, yollara düşmüş Lal Ded. Sevgiliye:

"Gök de sensin, yerde sensin!
Hem alansın, hem verensin!
Hem çiçeksin, hem derensin!"

diyor.

Mektubunu okurken o Keşmirli dilberi hatırladım. Kelimelerinde ezeli Nur'un en muhteşem lem'aları. Birden bir vahada buldum kendimi; bir çöl akşamı ve gök kubbede gülümseyen yıldızlar. Kelimelerin mektuptan gök'e uçtu, gök'e, yani gönlüme. Kelimelerin musiki oldu. Tevrat haklı: önce kelam vardı, kelam, yani sen.

Bütün kitaplar yavan, bütün şiirler soluk, bütün şarkılar ahenksiz. Zirvelerdesin, büyük mustariplerin, büyük ermişlerin, büyük ruhların kanat çırptığı zirvelerde. Ve kendimden utanıyorum, ben toprağım, sen arş. Ben ten'im, sen gönül. Ben alev'im, sen ışık. "Ben sen'im" diyorsun. Saçlarımı okşamak istediğin zaman, kendi saçlarını okşa. Lal Ded'i hatırladım, gerçekte Lal Ded sensin, her asırda başka bir adla tecelli etmişsin.

Leyla bir tomurcuk, sen bir muhteşem gül. Leyla bir mısra, sen bir destansın. Leyla bir kıvılcım, sen bir şafaksın. Leyla bir tecessüs, Leyla bir masal, Leyla yaşamayan, Leyla bir yarım.

Hangi sevgili seninle boy ölçüşebilir? Lamiam benim. Sen doyulmayan, sen kanılmayan, sen rüya, sen gerçek.

Romeo'yu düşündüm ve güldüm. İmtihandan geçmeyen bir sevgi, bir saman alevi. Artık yirmi beş yıl önceye dönmek istemiyorum. Senin yanında zaman yok. Elest bezminden beri dudak dudağayız, seni kaburgamdan yarattım, hayır, gönlümden yarattım, kafamdan yarattım, belki de ben senin kaburganım. Cennette beraberdik ve ismin Havva’ydı. Yirmi beş yıl önce yine beraberdik. Ad’ın bilinmeyen'di, özlenen'di.

Yirmi beş yıl önce yine beraberdik, geceleri rüyalarımı süslüyordun, gözyaşlarımda sen vardın. Her kadında seni arıyordum. Yirmi beş yıl önce adın hasret'ti, sonra ümit oldu. Seni bulmadığım için, seni bulamadığım için gözlerim kapandı. Seni düşünerek intihar etmedim. Yirmi beş yıldan beri senin için yaşıyorum Lamiam.

Her kitabımda sen varsın. Hind'i ben yazmış olamam. Bende güzel olan ne varsa, senin ilhamın. Bende büyük olan ne varsa senin eserin. Sen günahlarınla bensin, ben faziletlerimle sen. Levislerini takdis ediyorum. Onlar olmasa insandan çok tanrıya benzerdin ve sana yaklaşamazdım. Teninle kadınsın, sesinle Tanrı. Istıraplarımı takdis ediyorum. Senin bende sevgiye layık bulacağın tek büyük taraf ıstıraplarım, ıstıraplarım yani sensizlik.

İki gündür çocuklarınla beraberim. V. çalışıyor, yarın gelecek. Hepsi iyi. Onlarla beraber olmak içime su serpiyor, dinleniyorum, öksüzlüğümü unutuyorum ve hayat geçiyor. Evet, Lamiam, benimki nankörlük. Onbir gün, onbir gecede bütün hazları yaşadıktan sonra yanıp yakılmak; ama cennetten kovulan Âdem’in şikâyeti bu.

Arzularımı susturamıyorum. Şımarığım, yaramazım, alçağım. Sel yatağına çekilmedi henüz. Mektuplarınla yaşıyorum. Garip bir hayat bu, seninle yatıyor, seninle kalkıyorum, ama yine de mütehassırım, yine de Lamiam benim, bütünüm, kemalim, zindanımı aydınlatan ışık, gözbebeğim.

Sana yolladığı kitaplardan utanıyorum. Sen bütün kitaplardan daha derinsin, sana yazdığım mektuplardan utanıyorum, kendi kendini oku. Muhammed'e nasıl iman ettiklerini anlıyorum. Tek mucize kelam. Kelam, yani sen.

Sabahleyin uyandığım zaman ezanı dinliyorum, sonra şarkılar söylüyorum sana.

Öperek...

(Cemil Meriç`in Lamia Hanıma Yazdığı Mektuplardan Bazı Kesitler )


 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi