KİTAP VE İNSAN...- İLHAN SELÇUK
İlkgençliğimde elimden düşürmediğim bir kitabı yeniden okuyayım dedim; demez olsaydım.
Daha ilk sayfalarda düşkırıklığına uğradım.
Sevdiğim kitap bu muydu?
Beni alıp bilmediğim ufuklara götüren, benliğimi saran, yüreğimle özdeşleşen kitap bu kez bana hiçbir şey söylemedi, sus pus kaldı; gülünç geldi, insan on yedi yaşında sevdiği kızı kırk yıl sonra gördüğünde nasıl bozulursa, öylesine çarpıldım.
Dedim ki: -
- Sen o kitap değilsin, kocamışsın, eskimişsin, çekiciliğin uçmuş gitmiş..,
Kitap dile geldi:.
- Sen aynaya baksana!..
Ne demek istiyordu?
Kitap tutkusu ateşli aşklar gibidir.
Kimi zaman vurulursun bir kitaba, hem elinden bırakmak istemezsin, hem içinde ince bir kaygı:
-Aman bitmesin.
Ağır ağır okursun; yudum yudum içeyim, tadını çıkarayım dersin; ama kitap inadına çabuk biter.
Her sevdanın bir sonu yok mu?
Ne var ki kapatıp bir yana koyduğun kitap içine işlemiştir, aklını çelmiştir, benliğine sinmiştir.
Ancak yıllar sonra o kitabı bir kez daha okumak istediğinde yanılgıya düşme!..
Eline aldığın kitap, okuduğun kitap değildir.
Peki, değişen ne?
Yaşamın gizemini içeren kaynakta kitapla
sen yunmuş, değişmişsiniz; insanı yenileyen, dünyayı değiştirip dönüştüren gizil gücün çekiminde yaşamışsınız.
Akıl sır ermez güç, ne yapıp etmiş, yıllar sonra okuyacağın kitabı sanki yeniden yazmış; tümceleri yeniden düzenlemiş, anlatımından içeriğine dek bir başka kitap gibi karşına çıkarmış...
Vaktiyle sevdiğin bir kitap, ikinci kez okuyuşunda sana yabancı gelebilir; ilk okuyuşunda önem vermediğin biri de seni elinden tutup yeni ufuklara götürebilir, bilmediğin kapıları açabilir, başını döndürüp soluğunu kesebilir.
Sorarsın kendine:
- Peki, ben bu kitabı daha önce okumadım mı?
- Okudun?
- Neden sevmedim?
- Anlayabilecek düzeyde değildin.
- Nasıl?
- Ne bugünkü kadar olgundun, ne kültür birikimin yeterliydi, ne estetik duygun gelişmişti.
- Peki, yarın ne olacak?
- İnsan her geçen gün yeni değerleri ayrımsayacak gelişmeyle çeşitliliği yaşamasaydı, mutluluktan uzak kalmaz mıydı? O zaman hayata katlanmak güçleşirdi...
Çünkü dünya tekdüzeleşirdi.
Bir adam gördüm, ak sakalı göğsüne dek uzamış, bir rahlenin üstündeki kalın kitaba yumulmuş...
- Kolay gele..
- Sağdasın..
- Ne okuyorsun?
- Kitap..
- Ne kitabı?
- Kutsal kitap..
- Kaç kez okudun? .
- Bin bir kez.. Şaşırdım, sordum:
- Adını bağışlar mısın?
- Sofu.
Bin bir kez okusa da ne sofunun okuduğu kitap değişir; ne de sofunun kendisi, benliği, düşüncesi...
Din işleriyle dünya işlerini işte bu yüzden ayırmak gerekmiyor mu? Kutsal kitap insan çin değildir, insan kutsal kitap içindir.
Biz ise kitapla insanı birbirinden ayırmıyoruz; eşdeğerli ve anlamdaş sayıyoruz.
(Duvarın Üstündeki Tilki, Çağdaş Yay.)