Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

KİTAPSIZ EV, HUHSUZ BİR GÖVDEDİR- OKTAY AKBAL

İki bin yıl önce Romalı Cicero’nun sözü bu. ki bin yıl geçmiş aradan, ama önemini yitirmemiş.

Bugün kaç evde kitaplık var? Kaç eve da bir-iki kitap giriyor? Aile bütçelerinde kitaba ayrılan bir küçük bölüm var mı? Nüfusu elli milyonu geçen bir ülkede en sevilen yazarların kitaplarının ilk basısı neden 40-50 bin değil de 7-8 bin dolaylarında? Devlet adamları arasında haftada bir, yok avda bir, yok yok üç-dört, ayda bir belirli bir değer taşıyan kitap alıp okuyan kaç kişi sayabiliriz?

“Bir kitabı yok eden, Tanrının aynası, akıl sahibi bir yaratığı öldürmüş olur. Ama aklın ürünü olan bir kitabı yok eden, aklın kendisini ortadan kaldırır... Kimilerinin yaşaması yeryüzüne gereksiz bir yüktür, ama iyi bir kitap, usta bir zekânın, yaşamdan sonraki yaşam için mumyalanmış, bir gömü gibi saklanmış en değerli bir yaşam öğesidir. Düşünceler dört duvarın arasına kapatılamaz. Herkesi İlgilendiren konular üstünde açık açık konuşmanın zamanıdır şimdi.”

Bu da İngiliz şairi John Milton’un 17. yüzyılın başında söylediği bir söz... Üstelik de kördü Milton! Gözleri görmeyen bir insan bile kitabın değerini, önemini, etki gücünü bilmiş. Ya bizler? Gözleri açık milyonlar milyonlar? Yolda sokakta, parkta, otobüste, vapurda, trende biri kitabını mı açmış okuyor, hemen kuşkulanan, acaba ne okuyor, niçin okuyor, amacı ne diye hesaplar kuran bizler?

Neler yaşamadık ki? Bir bilim adamının bir uğursuz günde sobada nice değerli kitapları yakmıştı. Mao'nun, Marks'ın çevirileriydi bunlar. Ne olur, ne olmaz diyerek!... Ertesi gün arama vardı. Ya bunları bulurlarsa, ya bunlar nedir derlerse, ya başlan bu yüzden derde girerse? Geldiler de sabah sabah... Odalara doldular... Konuk odasındaki üç beş raftaki kitaplara baktılar... “Kitaplığım içerdedir. Buradakiler bir avuç demiştim. Görevli işaret ederek o odaya girmelerini önlemişti ufak görevlilerin. Elini uzatmış bir yazar dostumun deneme kitabını almış, sunguya bakmıştı. “Size verilmiş. Nasıl bulursunuz bu yazarı?” “Dostumdur, çok severim”. “Onun düşüncelerine katılır mısınız?” Söyle demiştim: “O da yazıyor, ben de; onun da kitapları var, benim de. Noktası noktasına benzer olsak, o yazardı, ben okurdum, ya da ben yazardım o okurdu. Demek birtakım ayrımlar var. Öyle de olmalı.”

Acı anılar, nedense güzel anıların üstündedir. Güzellikler yaşamın doğal sonucu olması gerektiği İçin mi nedir, çirkinlikler, açılar sık sık anımsanır da, iyiler, güzeller unutulur gider! “iyi bir kitap, bize sürekli sorular yöneltir” der Cocteau. Yanıt da verir kimileri... Ama sorular soran daha da önemlidir. Yanıt, bir kesinliktir. Soru, sonsuza açılan bir yoldur. Nice yanıtlar saklıdır soruda. Kitap, değerli kitap; Cocteau’nun dediği gibi bize sorular sorar, düşündürür, duygulandırır, bilinçlenmemizi sağlar. “Günümüzün gerçek üniversitesi kitaplardır” diyor, Caryle. Gorki de ‘Benim Üniversitelerim’ derken emeği, yaşamın kendisini ve kitaplan anlatmak istemez mi? Kitapsız, kitaplarsız, kitaba, bilime, kültüre karşıt, bir üniversite, nasıl bir bilim yurdudur? Oluyor, oluyor, kitap düşmanı üniversiteler de oluyor! Yazanlara, düşünenlere, araştıranlara, sorular sorup yanıtlar arayanlara düşman gözüyle bakılan bilim yuvalan da var günümüzde!...

Flaubert, “Bir kitap çocuk yapar gibi ortaya çıkmaz. Bir piramit yüceltircesine oluşur” diyor. Kitap, doğal bir olgu değildir, insanoğlunun ürünüdür. Kafanın yaptığı, yarattığı bir ölümsüz değer. İnsanlığın düşmanları neden kitap düşmanıdırlar? Kitap insanlık içindir, insanlığın yücelmesi, kurtulması. Özgürleşmesi, gerçek mutluluğu kurması içindir de ondan.... Kitap yasaklayanları düşünün bir kez, bunların verdikleri zararları, ne yapsalar kitabı engellenemediklerini... Kitapları yakmak eski bir kötü alışkanlıktır M.Ö. 215’te Çin Şeddini yaptıran Havanig No, Çin’de uygarlık ve bilimin kendisiyle başlamış olduğunu kanıtlamak için önceki yıllarda yapılmış, yazılmış ne varsa yakılmasını buyurmuş, zamanın sanatçılarını, bilginlerini öldürtmüştür. İslam dünyasında da -üstelik-kendi kitaplarını yaktıran kişilere rastlanır. Tasavvufa dalan Havari ‘Bana rehberlik ettiniz, ama gerçeği buldum’ deyip kitaplarını Fırat kıyılarında yaktırmıştır. Yakın bir tarihte de, Mayıs 1933’te, Berlin Üniversitesinde, Münih’te ve Almanya’nın başka kentlerinde on binlerce kitap yağmur altında yakılmıştır. Gorki, Zvveig, Freud, London, Hemingvvay, Passos, Th. Mann, Remarque, Einstein, Barbusse, Sinclair, daha niceleri Naziliğin kurbanı olmuştur.

Yalnız Naziler mi? 1946’da Amerikan Işgal Kuvvetleri Komutam da Almanya’daki birtakım düşünce kitaplarım yasaklamadı mı? Bunların arasında Marx da vardı. 1953’t(. Doğu Almanya'da da böyle bir kitap yasaklaması görüldü. ABD Cumhurbaşkanı Eisenhower’in ünlü konuşmasını anımsamakta yarar var; “Kitap yakanlara katılmayın. Herhangi bir kitabı okumaktan korkmayın Tek sansürünüz, kendi anlayışınız olsun.” Kimler yasaklanmamış ki? İsa'dan önce 387'de Homeros’un yapıtları Yunanistan’da ayıklandı, zararlı yerler çıkarıldı. İsa'dan önce 35’te Homeros yasaklandı. İ.Ö. 250’de Çin’de Konfüçyüs’ün kitapları yakıldı. İ.Ö 380’de Aristofanes gençliği kötü yola sürükleyen yapıtlar yazdığı gerekçesiyle öldürüldü. İ.S. 8. yy.’da Augustus, şair Ovidius’u sürgüne yolladı. 1318’de ve daha sonraki yıllarda Dante’nin yapıtları halkın önünde yakıldı. 1497’de Boccaccio’nun öyküleri, 1555’te Machiavelli’nin 1595’te Montaigne’in denemeleri yasaklandı. 1624’te Cervantes, 1640’da Bacon vb. vb. vb...

Görünen gerçek şudur: Değerli yapıtlar çağlarını aşarlar, çağlarının zekâ ve bilgi sınırını geçerler; yeni, yepyeni düşünceler, görüşler, duygulanmalar getirirler. Bilinç ışığı yakmak, en büyük suçtur gerici yöneticilerin gözünde. İnsanların uyanması, aydınlanması istenmez de ondan.. Binlerce yıldır hep böyle! Ama ‘böyle’ olması neyi değiştirmiş. Hiçbir şeyi!... Kitap en büyük, en kalıcı değer, yakılmaz, yıkılmaz, yok edilmez bir kutsal değer olarak kalmış binlerce yıl ötesinden bugüne, binlerce yıl öteye...

Bir kez daha açtım Montaigne’in “Denemeler”ini. Sabahatttin Eyüboğlu’nun o güzel Türkçesinden okudum yeniden. Ne demiş Montaigne yüzlerce yıl önceden bizlere, yarınlara, öbür günlere:

“Okuyucu bu kitapta yalan dolan yok.” Yalan dolan olmayan kitaplardır insanlığı yaşatan, güç veren, ölümsüz kılan. Böyle yapıtları da hiç kimse, hiçbir güç, hiçbir baskı yok edemez. Edemedi de... Edemeyecek de...

(Senin Adın Aşk, Simavi Yay.)

SON EKLENENLER

Üye Girişi