-1-
Medeniyetler kalemlerden neşet eden kitapların eserleridir. Tarihte, büyük ulusların bir taraflarını, kitap bilgeliğine dayandırdıkları görülür. Anlayışların zamanla değişmesi, medeniyetlerin kurulduğu ilk çağlardan günümüze gelinceye kadar kitaba, okumaya olan ilgileri farklılaştırmıştır. Bu yazımızla “kitap düşüncesinin” tarihi serüvenini gözler önüne sererek kitap felsefesinin analizlerini yapmaya çalışacağız.
KİTAP UFKU
Kitap, susturduğumuz zaman sessiz, konuşturduğumuz zaman konuşan, meşguliyetiniz varken sohbete başlamayan, çalışma zamanında yalnız bırakan, kendisi için giyinip süslenme ve utanıp sıkılma zahmetine sokmayan bir gece misafiri; yüzünüze karşı dalkavukluk etmeyen bir arkadaş; azdırıp sapıtmayan bir dost, bıktırıp usandırmayan, münafıklık yapmayan ve size karşı yalan söyleyip dolap çevirmeyen bir yoldaştır.
Kitapsız toplum, naslara ve kültürel normlara bağlı kalmayan, hedefsizce hareket eden, vizyonun meftunu olan, aktüelin bulanık ırmağında gelişi güzel akan toplumdur. Kitapsız toplum, bütün müessese ve birimlerinden etik ve estetik kaygıyı kovan, kimliksiz, halk dalkavukluğu yapan insanları işbaşına getiren entelektüelini küçümseyen ve onu sefalete terk eden toplumdur. Kitapsız toplum, egoyu nefis putunu hareket ve davranışının ekseni, değişmez dinamiği addeden toplumdur. Kitapsız toplum, muhakeme yeteneği sürü idrakine indirgenmiş, gündelik hazlarla kuşatılıp güdülmeye müsait hale getirilmiş bir toplumdur. Kitaptan uzaklaştırılan, düşünceden uzaklaştırılır; düşünceden uzaklaşan, olup biteni sorgulama yeteneğini kaybeder; kendinden uzaklaşır.
Kendini yığın haline getiren bir millet payidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz. Düşünceyi küçümsüyoruz. Kitaba harcadığımız parayı, sigara, kumar ve eğlence için harcadığımızla kıyaslarsak, yerin dibine girmemiz gerekmez mi?
Ruskin kitapları ikiye ayırır: Geçici olanlar, kalıcı olanlar. Geçiciler faydalı veya tatlı birer konuşma: seyahatnameler, hatıralar. Bunlar kitaptan çok bir nevi mektup, bir nevi gazete. Kitap, sohbet değil, yazıdır. Birkaç sayfaya sığdırılmak istenen bütün bir hayat. Ebediyete yollanan mesaj. Kimsenin söylemediği ve söylemeyeceği gerçek. Yazar o birkaç sayfayı kaleme almak için gelmiştir dünyaya. Mümkün olsa taşa kazır fikirlerini. Proust şöyle der: “Okumak başka, sohbet başka. Okurken bir başka düşünceyle temas halindeyiz, ama tek başımızayız. İnsan fikrî bakımdan çok daha güçlüdür. Konuşma, bu gücü dağıtır. Okurken sadece ilham alırız, kafamız dilediği gibi çalışır. Hem yalnızız hem beraber. Bir nevi mucize. . .” Güzel kitaplar, yazar için bir son, okuyucu için bir davettirler. Suallerimize cevap vermezler. Birtakım arzular uyandırırlar bizde, iştiyaklarımızı alevlendirirler. Yazar sözünü bitirince şaşarak fark ederiz ki, hiçbir şey söylememiştir...
Kitap denen uçsuz bucaksız okyanusta daima yeni keşifler yapmak kabil. Hangimizin irfanı, o sonsuz “belkiyle” boy ölçüşebilir.
Necip Asım beyin “kitap” adında bir kitabı vardır. Bu kitapta, kitap meraklıları ve kitap delileri bölümü, bütün kitapseverler için son derece faydalı bilgilerle doludur. Kitapların açık bırakılmaması, açık haldeyken birbirinin üzerine konulmaması, okurken sigara içilmemesi, kitap arasında çiçek, gül yaprağı kurutulmaması, çeşitli kitapların bir arada ciltlenmemesi, tozlarının kirli paçavralarla alınmaması, içlerindeki şekil, harita, illüstrasyon ve fotoğrafların çıkarılmaması... Bu sayılan hususlar kitapseverliğin başlangıç ilkelerindendir.
Kültürümüzde kitabın değeri çok yüksektir. Bununla beraber günümüzde kitaba fazla düşkün olmadığımız acı bir gerçektir. Halbuki “Müteferrika Matbaası”nın ilk bastığı “Van Kulu Lügati” adıyla Vanî Mehmed Efendi’nin “Sıhah-ı Cevherî” isimli Arapça eserden çevirdiği kitap, büyük boy ve kalın iki cilt olarak biner adet basılmıştır. Sonradan ikinci baskısı da yapılmıştır. Aradan geçen iki buçuk yüzyıl içinde nüfusumuzun hızla arttığı düşünülürse, şimdilerde en az 2x4000 adet basılması gerekirdi. Halbuki aynı boy ve aynı hacimde bir kitabın günümüzde bu sayıda basılması olağan değildir. Sıhhatli bir zekâ, kitapları çalışmalarına tâbi kılar. Onun için eğlencelerin en asilidir okuma, daha doğrusu en asilleştiricisidir. Kitap zekâyı kibarlaştırır. Hassasiyetimizle düşüncemizi ancak kendi içimizde, zihnî hayatımızın derinliklerinde geliştirebiliriz. Ama zekânın tavırlarını efendileştirmek için okumak zorundayız. San Cassiano’da çile dolduran Machiavelli, akşamları kütüphanesine girerken kirli libaslarından sıyrılır, bir tâcidarın huzûruna çıkar gibi itina ile giyinirmiş. Sonunda kendi de kitap olmuş. Kitap, yani ışık. Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar, kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığı şişeyi belki açarlar, belki açmazlar. Carl Sagan “Kozmoz”da İskenderiye Kitaplığı için, şu önemli notu aktarır: “Kitaplığın kalbi, kitap koleksiyonuna ayrılan bölümüydü. Koleksiyon uzmanları, dünyanın birçok kültür ve diline ait kitapları toplardı. Yabancı ülkelere adam gönderip kitapçılardaki kitapları toptan satın alırlardı. İskenderiye’de demirleyen yabancı gemiler kaçak eşya için değil, acaba kitap mı kaçırıyorlar diye aranıp taranırlardı. Her biri elle yazılmış papirüs tomarı olmak üzere kitaplıkta o zamanlar yarım milyon kitap bulunduğu sanılıyor. Bütün bu kitaplara acaba ne oldu? Bunları yaratan uygarlık yok oldu ve kitaplık kasten tahrip edildi.
UNESCO araştırmalarına göre yılda basılan kitap sayısı ABD’de 51058, Yunanistan’da 35000 iken ülkemizde ise sadece ve sadece 6101 adettir. 65 milyonluk ülkemizde bütün gazetelerin toplam tirajı 4-5 milyonu geçmez iken 82 milyonluk Almanya’da 51 milyon gazete satılmaktadır. Fransa’da bu oran yüzde 41, İngiltere’de yüzde 44, İsveç’te yüzde 61, Türkiye’de ise sadece yüzde 6’dır. 1984’de yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de kişi başına düşen dergi sayısı bir yılda sadece 1.2’dir. Aynı araştırmaya göre bu rakam Japonya’da kişi başına 25 adete ulaşmaktadır.
Bir de kendi kültürümüzün tarihi köklerine inerek kitap anlayışlarını irdeleyelim. Endülüs hükümdarı El-Hakem, kitap satın almak üzere memleketlere tüccarlar göndermekte ve -henüz tanımadıkları kitapları satın alıp Endülüs’e getirmeleri için- tanımadıkları bu tüccarlara bol miktarda para tahsis etmektedir. El-Hakem, Ebü’l- Ferec el-Isfahâni’nin (356/967) Kitab’ül-Ağâni isimli bir kitap yazmakta olduğunu duyduğu zaman, derhal eserin müellifine saf altından 1000 dinar yollayarak kitap piyasaya çıkmadan elde eder. Hafız-ı kütüpler, bir bakıma eski kütüphanelerin ayaklı bilgisayarlarıdır. Adnan Adıvar da hafız-ı kütüplerden biridir. Dünyaca ünlü şarkiyatçı Prof. Ritter ise, İsmail Saib Efendi için “ilm-i hatifi” (ilmin gaibden söyleneni) adını kullanmıştır. Harunü’r-Reşid Ankara’yı zaptettiği zaman, Me’mun ise Bizans İmparatoru III.Michel’e karşı zafer kazandığında, savaş tazminatı olarak eski el yazmalarını istemişlerdir. İbn-i Teymiye, beline kadar uzanan örgülü saçları ile her gece kitap okumaya başlamadan önce, saç örgüsünün bir ucunu arkasında bulunan duvardaki çiviye asıyordu. Böylece kitap okurken uyuyup başı önüne düşerse arkadan gerilen saçları canını acıtarak uyanmasına sebep oluyordu; sabahlara kadar kitap okunmaya çalışıyordu. Sekiz yıllık kısacık saltanatına kıtalar fethini sığdıran koca sultan Yavuz Selim, develere yüklettiği kütüphanesini bir an olsun yanından ayırmamış ve şehzadelik döneminde üç saate indirdiği uykusuyla günde sekiz saatini kitap okumaya vermiştir.
Kitabın, sahibi üzerinde hakları vardır. Bunlar: sevgi, alâka ve nazardır. Kitapları, size buğz etmeyecekleri kadar sık aralıklarla ziyaret etmeyi, hatırlarını almayı, okşamayı ihmal etmeyiniz ki bu vecibenin efdali okumak, satır aralarında başka dünyalara açılan dehlizleri keşfetmektir. Kitap ve kitap okuma üzerine dilimize birçok deyim yerleşmiştir. Kitap kurdu, kitap meraklısı, kitapsever, kitap delisi, kitap aşığı, kitap hastası. Ayrıca yabancı dillerde bibliyoman kavramı vardır. Kitap hastası, kitaplara hastalık derecesinde ilgi duyan kişi demektir. Daha açık bir ifade ile kitap delisi. Osmanlı kültüründeki karşılığı; “mecanin-i kütüb”dür, günümüzde kullanılan karşılığı bibliyofil, bizdeki karşılığı ise “muhibban-ı kütüb” yani kitapseverdir. Bir kitapseverin ajandasında kitap okumayla ilgili şu notlara rastlarız. “Kitap okunurken 180 derece açılmak için zorlanmamalı, yaymak için bastırılmamalıdır. Rahlelerin bu maksada ne denli uygun olduğunu hatırlamak gerekir. Sayfalar sağ üst köşeden baş parmak hafifçe itilerek ve işaret parmağı sıkıştırılarak açılmalıdır. Parmak kesinlikle ıslatılmamalıdır. Kitap sayfa aralarına kalem ve başka cisimler konularak kapatılmamalıdır.