Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

KİTAP OKUMA VE KÜTÜPHANEYE DAİR

-1-

Medeniyetler kalemlerden neşet eden kitapların eserleri­dir. Tarihte, büyük ulusların bir taraflarını, kitap bilgeliğine dayandırdıkları görülür. Anlayışların zamanla değişmesi, me­deniyetlerin kurulduğu ilk çağlardan günümüze gelinceye ka­dar kitaba, okumaya olan ilgileri farklılaştırmıştır. Bu yazımız­la 'kitap düşüncesinin' tarihi serüvenini gözler önüne sererek kitap felsefesinin analizlerini yapmaya çalışacağız.

Kitap Ufku

Kitap, susturduğumuz zaman sessiz, konuşturduğumuz za­man konuşan, meşguliyetiniz varken sohbete başlamayan, ça­lışma zamanında yalnız bırakan, kendisi için giyinip süslenme ve utanıp sıkılma zahmetine sokmayan bir gece misafiri; yü­zünüze karşı dalkavukluk etmeyen bir arkadaş; azdırıp sa­pıtmayan bir dost, bıktırıp usandırmayan, münafıklık yapma­yan ve size karşı yalan söyleyip dolap çevirmeyen bir yoldaştır.

Kitapsız toplum, naslara ve kültürel normlara bağlı kal­mayan, hedefsizce hareket eden, vizyonun meftunu olan. aktüelin bulanık ırmağında gelişigüzel akan toplumdur. Ki­tapsız toplum, bütün müessese ve birimlerinden etnik ve es­tetik kaygıyı kovan, kimliksiz, halk dalkavukluğu yapan in­sanları iş başına getiren, entelektüelini küçümseyen ve onu sefalete terk eden toplumdur. Kitapsız toplum, egoyu -nefis putunu- hareket ve davranışının ekseni, değişmez dinamiği addeden toplumdur. Kitapsız toplum, muhakeme yeteneği sürü idrakine indirgenmiş, gündelik hazlarla kuşatılmış, güdülmeye müsait hâle getirilmiş bir toplumdur. Kitaptan uzak­laştırılan, düşünceden uzaklaştırılır; düşünceden uzaklaşan, olup biteni sorgulama yeteneğini kaybeder; kendinden uzak­laşır.

Kendini yığın hâline getiren bir millet payidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz. Düşünceyi küçümsüyoruz. Kitaba harcadığımız parayı, sigara, kumar ve eğlence için harcadığımızla kıyaslarsak, yerin dibine geçme­miz gerekmez mi?

"Ruskin kitapları ikiye ayırır: 'Geçici olanlar, kalıcı olan­lar. Geçiciler faydalı veya tatlı birer konuşma: seyahatname­ler, hatıralar. Bunlar kitaptan çok bir nevi mektup, bir nevi gazete... Kitap, sohbet değil, yazıdır. Birkaç sayfaya sığdırıl­mak istenen bütün bir hayat. Ebediyete yollanan mesaj. Kim­senin söylemediği ve söyleyemeyeceği gerçek. Yazar o birkaç sayfayı kaleme almak için gelmiştir dünyaya. Mümkün olsa taşa kazır fikirlerini.' Proust şöyle der: 'Okumak başka, soh­bet başka. Okurken bir başka düşünceyle temas halindeyiz, ama tek başımızayız. İnsan fikrî bakımdan çok daha güçlü­dür. Konuşma, bu gücü dağıtır. Okurken sadece ilham alırız, kafamız dilediği gibi çalışır. Hem yalnızız hem beraber. Bir ne­vi mucize... 'Güzel kitaplar, yazar için bir son, okuyucu için bir davettir. Suallerimize cevap vermezler. Birtakım arzular uyandırırlar bizde, iştiyaklarımızı alevlendirirler. Yazar sözünü bitirince şaşarak fark ederiz ki hiçbir şey söylememiştir..."

Kitap denen uçsuz bucaksız okyanusta daima yeni keşif-'er yapmak kabil. Hangimizin irfanı, o sonsuz 'belkiyle' boy öpüşebilir.

Necip Asım Bey'in 'Kitap' adında bir kitabı vardır. Bu kitapta, kitap meraklıları ve kitap delileri bölümü, bütün kitap­severler için son derece faydalı bilgilerle doludur. Kitapların açık bırakılmaması, açık hâldeyken birbirinin üzerine konul­maması, okurken sigara içilmemesi, kitap arasında çiçek, gül yaprağı kurutulmaması, çeşitli kitapların bir arada ciltlenme­mesi, tozlarının kirli paçavralarla alınmaması, içlerindeki şe­kil, harita, illüstrasyon ve fotoğrafların çıkarılmaması... Bu sayılan hususlar kitapseverliğin başlangıç ilkelerindendir.

Kültürümüzde kitabın değeri çok yüksektir. Bununla be­raber günümüzde kitaba fazla düşkün olmadığımız acı bir gerçektir. Hâlbuki 'Müteferrika Matbaası'nın ilk bastığı 'Van kulu Lügati' adıyla Vanî Mehmed Efendi'nin 'Sıhah-ı Cev­heri' isimli Arapça eserden çevirdiği kitap, büyük boy ve kalın iki cilt olarak biner adet basılmıştır. Sonradan ikinci baskısı da yapılmıştır. Aradan geçen iki buçuk yüzyıl içinde nüfusumuzun hızla arttığı düşünülürse şimdilerde en az 2 x 4000 adet basılması gerekirdi. Hâlbuki aynı boy ve aynı ha­cimde bir kitabın günümüzde bu sayıda basılması olağan de­ğildir. Sıhhatli bir zekâ. kitapları çalışmalarına tâbi kılar. Onun için eğlencelerin en asilidir okuma, daha doğrusu en asilleştiricisidir. Kitap zekâyı kibarlaştırır. Hassasiyetimizle düşünce­mizi ancak kendi içimizde, zihnî hayatımızın derinliklerinde geliştirebiliriz. Ama zekânın tavırlarını efendileştirmek için okumak zorundayız. San Cassiano'da çile dolduran Machiavelli, akşamları kütüphanesine girerken kirli libaslarından sıyrılır, bir tacidarın huzuruna çıkar gibi itina ile giyinirmiş. Sonunda kendi de kitap olmuş. Kitap, yani ışık. Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar, kumsalda oynayan birer çocuk. İçi­ne gönlünü boşalttığı şişeyi belki açarlar, belki açmazlar. Cari Sağan 'Kozmoz'da İskenderiye Kitaplığı için, şu önemli notu aktarır: "Kitaplığın kalbi, kitap koleksiyonuna ayrılan bölü­müydü. Koleksiyon uzmanları, dünyanın birçok kültür ve di­line ait kitapları toplardı. Yabancı ülkelere adam gönderip kitapçılardaki kitapları toptan satın alırlardı. İskenderiye'de demirleyen yabancı gemiler kaçak eşya için değil, acaba kitap mı kaçırıyorlar diye aranıp taranırlardı. Her biri elle yazılmış papirüs tomarı olmak üzere kitaplıkta o zamanlar yarım mil­yon kitap bulunduğu sanılıyor. Bütün bu kitaplara acaba ne oldu? Bunları yaratan uygarlık yok oldu ve kitaplık kasten tahrip edildi."

UNESCO araştırmalarına göre yılda basılan kitap sayısı ABD'de 51058, Yunanistan'da 35000 iken ülkemizde ise sa­dece ve sadece 6101 adettir. 65 milyonluk ülkemizde bütün gazetelerin toplam tirajı 4-5 milyonu geçmez iken 82 milyon­luk Almanya'da 51 milyon gazete satılmaktadır. Fransa'da bu oran yüzde 41, İngiltere'de yüzde 44, İsveç'te yüzde 61, Türkiye'de ise sadece yüzde 6'dır. 1984'te yapılan bir araştır­maya göre Türkiye'de kişi başına düşen dergi sayısı bir yılda sadece 1.2'dir. Aynı araştırmaya göre bu rakam Japonya'da kişi başına 25 adete ulaşmaktadır.

Bir de kendi kültürümüzün tarihi köklerine inerek kitap anlayışlarını irdeleyelim. Endülüs hükümdarı El-Hakem, ki­tap satın almak üzere memleketlere tüccarlar göndermekte ve -henüz tanımadıkları kitapları satın alıp Endülüs'e getirmele­ri için- tanımadıkları bu tüccarlara bol miktarda para tahsis etmektedir. El-Hakem, Ebü'l-Ferec el-Isfahâni'nin (356/967) Kitab'ül-Ağani isimli bir kitap yazmakta olduğunu duyduğu zaman, derhâl eserin müellifine saf altından 1000 dinar yol­layarak, kitap piyasaya çıkmadan elde eder. Hafız-ı kütüpler bir bakıma eski kütüphanelerin ayaklı bilgisayarlarıdır. Adnan Adıvar da hafız-ı kütüplerden biridir. Dünyaca ünlü şarkiyatçı Prof. Ritter ise İsmail Saib Efendi için 'ilm-i hatifi' (ilmin gaip­ten söyleneni) adını kullanmıştır. Harunü'r-Reşid Ankara'yı zaptettiği zaman, Me'mun ise Bizans İmparatoru III.Michel'e karşı zafer kazandığında, savaş tazminatı olarak eski el yaz­malarını istemişlerdir. İbn-i Teymiye, beline kadar uzanan örgülü saçları ile her gece kitap okumaya başlamadan önce, saç örgüsünün bir ucunu arkasında bulunan duvardaki çiviye asıyordu. Böylece kitap okurken uyuyup başı önüne düşerse arkadan gerilen saçları canını acıtarak uyanmasına sebep oluyordu; sabahlara kadar okumaya çalışıyordu. Sekiz yıllık kısacık saltanatına kıtalar fethini sığdıran koca sultan Yavuz Selim, develere yüklettiği kütüphanesini bir an olsun yanından ayırmamış ve şehzadelik döneminde üç saate indirdiği uykusuyla günde sekiz saatini kitap okumaya vermiştir.

Kitabın, sahibi üzerinde hakları vardır. Bunlar: sevgi, alâka ve nazardır. Kitapları, size buğz etmeyecekleri kadar sık aralıklarla ziyaret etmeyi, hatırlarını almayı, okşamayı ihmal etmeyiniz ki bu vecibenin efdali okumak, satır aralarında başka dünyalara açılan dehlizleri keşfetmektir. Kitap ve kitap okuma üzerine dilimize birçok deyim yerleşmiştir. Kitap kurdu kitap meraklısı, kitapsever, kitap delisi, kitap âşığı, kitap hastası. Ayrıca yabancı dillerde bibliyoman kavramı vardır. Kitap hastası, kitaplara hastalık derecesinde ilgi duyan kişi demektir. Daha açık bir ifade ile kitap delisi. Osmanlı kültüründek karşılığı; 'mecanin-i kütüb'dür, günümüzde kullanılan karşılığı bibliyofil, bizdeki karşılığı ise 'muhibban-ı kütüb' yani kitapseverdir. Bir kitapseverin ajandasında kitap okumayla ilgili şu notlara rastlarız. 'Kitap okunurken 180 derece açılmak için zorlanmamak, yaymak için bastırılmamalıdır. Rahlelerin bu maksada ne denli uygun olduğunu hatırlamak gerekir. Sayfalar sağ üst köşeden baş parmak hafifçe itilerek ve işaret parmağı sıkıştırılarak açılmalıdır. Parmak kesinlikle ıslatılmamalıdır. Kitap sayfa aralarına kalem ve başka cisimler konularak kapatılmamalıdır.'

 

 

 

KİTAP, OKUMA VE KÜTÜPHANEYE DAİR
 

 

- 2-

Kitapları hayatının bir parçası olarak gören her kişi, mut­luluk yolunda mesafe katetmiştir. Hayatın ağır yükü, psikolo­jik sıkıntılar ancak kitabın dostluğu sayesinde atlatılacaktır. Bunalmış insanlığın tek kurtuluş reçetesi kitaptır. Kitapların efsunlu deryasına ancak okuma rotasını belirlemiş kişiler açı­labilir. Okuma; bizi hayal sınırlarımızın ötesine ulaştıran, harf kimyasının organik yapısıyla, estetik bir dünya kuran bir şu­urdur. Bu şuurun, nasıl oluştuğunu hep birlikte görelim.

Okumanın Sihirli Dünyası

Türk dilinin ve kültürünün temel eserlerinden biri olan, 'Divanu Lügati't-Türk'ü' asırlar sonra gün yüzüne çıkaran Ali Emiri Efendi (1857- 1924) kitap şuurunun öncülerindendir. 'Lamba kenarında kitap mütalaa ederken sabah olmak defaatle vaki oldu. Uyusam kimse yanımda yatamazdı. Okudu­ğum kitapları savt-ı alenî ile (yüksek sesle) tekrar edermişim.' diyen Ali Emiri Efendi tipik bir kitap kurdudur. Cemil Meriç gece gündüz kitap okurdu. Bu yüzden gözlerinin gücünü her gün biraz daha yitirdi. Ne var ki o buna hiç aldırmaz, odasın­da masanın üstüne sandalyeyi koyar; kendi de sandalyeye Çıkarak kitabını 30 santim uzaklıkta tutardı. Bunu, elektrik ampülünü aşağıya değin iletecek kordona verecek parası ol­madığı için yapardı. Bunca parasız oluşunun sebebi ise eline geçen paranın tamamını kitaba yatırmış olmasıydı. Kendisine bir şey sorduğumuzda, size verdiği karşılığın; filanca yazarın, filanca kitabının filanca sayfasında olduğunu belirtirdi. Sibir­ya'ya sürülen Lenin, Marks'ın kitabını Sibirya'nın dondurucu soğuklarında tam bin kez okumuştur. Kitap delileri, kitapse­verlere benzemezler. Bunlar yalnız kitap toplamak isterler. Bun­lar, sadece kitabın maddi değerine ve nadir oluşuna bakar­lar. Saint Simon (1760-1825) hatıralarında bu guruba giren Kont İstre adındaki bir adamın 52500 cilde malik olduğu hâl­de okuma bilmediğini belirtir. 'Cinneti Kütüb' (Kitap deliliği) denilen hastalıkla alakalı Endülüs'te geçen bir anekdotta şun­lar anlatılıyor: Hadise Kurtuba şehrinde geçer. Müslüman bir tarihçi, uzun süre aradığı bir kitabın müzayede yoluyla satıla­cağını öğrenir ve gidip pey sürmeye başlar. Adamın biri her defasında ondan daha fazla fiyat teklif etmektedir. Fiyat çok fazla yükselince tarihçi çekilmek zorunda kalır ve iş bittikten sonra adamın yanına giderek bu kitaba sahip olmayı niçin çok istediğini sorar. Adamın cevabı enteresandır: 'Aslında ben talebe değilim; kitabın muhtevasını da bilmiyorum. An­cak halk arasında itibarımın yükselmesini sağlamak için bir kütüphane kurdum. Kütüphanemde tam bu kitabın doldura­cağı boş yer var. Ayrıca çok güzel olduğu için hoşuma gitti. Bunun için ödeyeceğim paranın miktarına önem vermiyo­rum. Çünkü şükür maddi gücüm buna yeter.'

Ahmet Mithat Efendi, ekmek parasını kitaba verir, pek çok okurdu. Okumaya olan düşkünlüğü, onu 'ayaklı kütüp­hane' ve 'hace-i evvel' yapmış ve bereketli ömrüne 226 kitap yazmayı sığdırmıştı.

Bağdat'ta, entelektüel seviyede kitap okuyanların sayısı ise aşağı yukarı şehrin nüfusunun üçte biri kadardı. Kültür Bakanı Tınaz Titiz devrinde 'Niçin kitap okumuyoruz?' soru­su üzerinde yapılan bir araştırmanın sonucundan çıkarılan şu maddeler insanı düşündürmeye sevk ediyor. Türk toplumun­da- okumak, zeki olmayanların kullandıkları bir araç olarak örülmekte, bir çekingenlik meydana getirmektedir. Kamu­oyunda hayranlık toplayanlar okuyanlardan çok, güzellik, zenginlik, vb. gibi nitelikleriyle ön planda bulunanlardır.

'Euromonitor Kamuoyu Araştırma Kurumu'nun 1990 yı­lında gerçekleştirdiği dünya genelindeki bir ankette çıkan so­nuç bizler için tam bir facia: En çok kitap satın alan ülke araş­tırmalarında Almanya 66 Sterlin ile birinci gelirken ülkemiz 2 Sterlin ile sonuncu gelmiştir. Yaz aylarında nüfusu 400 binin üzerine çıkan Bodrum, genelde varlıklı kesimin tatil yaptığı bir beldedir. Şu tabloya baktığımızda, acı bir gerçeğin nasıl gün yüzüne çıktığına şahit olacağız.

Kahvehane sayısı 127

İçkili lokanta 230

Cafe- bar 103

Disco 12

Gazino 3

Kumarhane 2

Kitapçı 2

Evet görüldüğü gibi Bodrum'da her şey var; ama kitap yok. Kim diyebilir ki Bodrum'da kitap fiyatlarının yüksekliği yüzünden kitap okunmuyor.

'Türk Gençliğinin Problemleri, Beklentileri, Eğitim ve Kültür Bakımından Düşünceler' adlı 1989 yılı Devlet Ba­kanlığı araştırmasına göre, (Araştırma, 15- 26 yaş grubunda 5139 genç üzerinde yüz yüze yapılmıştır. ) gençlerin % 69'u adını hatırlamayacak kadar uzun zamandır kitap okumadık­larını söylemişlerdir. Üniversite gençliği üzerinde yapılan bir diğer ankete göre, ders kitabı dışında kitap okumadıklarını söyleyen öğrencilerin oranı % 22'den az değildir. Başka bir ifadeyle her beş öğrenciden biri ders dışında kitap okumuyor.

Okuma Alışkanlığı

Türkiye'de kitlelerin okuma alışkanlığı kazanabilmesi için zorunlu ve temel şartları şöyle belirleyebiliriz:

A)Eğitim dizgesinin ilköğretimden-üniversiteye kadar b-kuma alışkanlığı' kazandıracak, kitap sevgisi verebilecek bir biçimde yeniden düzenlenmesi.

B)Okuma alışkanlığının kazanılmasında ve korunmasın­da etkili olabilecek kurumların ve kişilerin duyarlı ve sürekli ça­baları zorunlu ve temel koşullardır.

C)Günün şartlarına göre, teknoloji aktif hâle getirilerek her türlü materyalin okuyucunun hizmetine sunulması. Bun­ları cazip hâle getirecek her türlü donanımı sağlayacak hedef-amaç saptaması yapmak.

 

Kibar Ayaydın, Okumanın Kanatlarında, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi