Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU ÖZETİ - PEYAMİ SAFA

Edebiyatımızın en önemli yazarlarından ve düşünce a- damlarından biridir. Peyami Safa, 1899’la 1961 yılları arasında yaşamıştır. Servet-i Fünun edebiyatının ünlü şairlerinden İsmail Safa’nın oğludur. Hayatı sıkıntı içinde geçtiğinden düzenli bir eğitim hayatı olmamıştır. Küçük yaşta geçirdiği hastalık da, onun hem kişiliğini hem de edebiyat anlayışını etkilemiştir. Hayatını kalemiyle kazanmış yazarlarımızdandır. Bu bakımdan sadece para kazanmak için yazdığı bazı eserlerinde kendi adını kullanmamıştır. Server Bedi takma adıyla bu şekilde 140’a yakın eser yazmıştır. Asıl eserleri ise kurgu ve içerik bakımından Türk edebiyatının klasikleri arasındadır. Başlıca eserleri; Sözde Kızlar, Yalnızız, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih Harbiye, Matmazel Noralya’nın Koltuğu, Biz insanlar vs.dir.

DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU

İlk baskısı 1930’da yapılan bu roman, edebiyatımızda en çok okunan eserlerden biridir. Roman, ruh tahlilleri açısından da çok önemlidir. Aynı zamanda otobiyografik bir romandır. Bütün olayların başkahramanı olan hasta çocukla yazarın hayatı ve kişiliği pek çok yerde birleşmektedir.

Başlıca Kahramanlar:

Hasta Çocuk: 15 yaşlarındadır. Bacağındaki hastalık nedeniyle psikolojisi iyice bozulmuştur. Bacağının kesilme korkusu; aşırı hassas, duyarlı, karamsar ve çekingen bir psikolojiye sebep olmuştur. Aynı zamanda çok okuyan bir kişidir.

Nüzhet: Zengin bir ailenin kızıdır. 19 yaşlarındadır. Uçarı, sorumsuz, eğlenceye düşkün bir tabiatı vardır. Hasta Çocuk, Nüzhet’e platonik aşk duymaktadır.

Doktor Ragıp: Hasta çocuğun tam zıddı olarak yakışıklı, sağlıklı, kendine güvenen bir kahramandır. Fakat iç dünyası hasta çocuk kadar zengin değildir. Nüzhet’le evlenir.

ÖZET

Roman, Hasta Çocuk’un hastanede beklemesi ile başlar. Hasta Çocuk, etrafındaki hastaları seyrederken daha da üzülmektedir. Sekiz yaşından beri çektiği bu hastalık, onu çok yıpratmıştır. Sağlıklı olan kişileri kıskanmaktadır içten içe. Bu bekleyiş sürecinden sonra, nihayet sıra ona gelir. Asistanlar bacağındaki sargıyı açar. Her yeri et kokusu sarar. Doktor tekrar ameliyat gerektiğini söyler. Doktor, bu bacağın kısalması ya da kesilmesi gerektiğini ifade eder. Bu sözler, Hasta Çocuk’u hüsrana uğratır. Hastaneden ayrılır. Yolda bacağındaki zonklama onu rahatsız etmektedir. Kenar mahallelerden birinde, annesiyle oturduğu eve doğru yönelir. Felaketin eşiğinde olduğunu düşünmektedir. Evde kimse yoktur. Kederlerini paylaştığı bu eski evinde düşüncelere dalar. Az sonra annesi içeri girer. Annesine hastane ile ilgili belirsiz sözler söyler. Annesi hiç tatmin olmaz. Hasta Çocuk, annesini üzmek istemediği için ameliyat kararının belli olmadığını anlatır. Ayrıca bacağını, güvendiği bir doktor olan Mithat Bey’e de göstermek istemektedir. Yemek esnasında annesinden Erenköy’deki paşanın evine gitmek için izin ister.

Ertesi gün, paşanın köşküne gider. Paşa, Hasta Çocuk’a sıhhatini ve tahsilini sorar. O sırada, paşanın kızı Nüzhet gelir. Paşa, Hasta Çocuk’a, Doktor Ragıp’a da görünmesini söyler. Paşanın en çok sevdiği şeylerden biri, hasta çocuğun ona eğlenceli kitaplar okumasıdır. Bir gece Hasta çocuk, Nüzhet’e de edebî romanlar getirmektedir. O gece, paşa her zamanki gibi Hasta Çocuk ona kitap okurken uyur. Nüzhet, Hasta Çocuk’u yanma çağırır. Havuz başında otururlar. Nüzhet ona Doktor Ragıp’ın kendisiyle evlenmek istediğini söyler. Nüzhet, Ragıp’ın tahsilinden, parasından, yakışıklılığından bahseder. Hasta Çocuk, bu bahisten hoşlanmadığını ifade eder. Bunun üzerine, Nüzhet henüz bu teklifi kabul etmeyi düşünmediğini söyler. Hasta Çocuk o anda çok mutlu olur. Daha sonra hastalığından bahsederler. Ameliyat gerektiğini anlatır Nüzhet’e. Ardından, her ikisi de odalarına gider ve yatarlar. Hasta Çocuk, Nüzhet’in evlenme ihtimalini düşünür; bir türlü uyuyamaz. Kendisinden büyük olmasına rağmen, Nüzhet’e karşı derin bir aşk duymaktadır. O sırada, kapı vurulur. Nüzhet içeri girer. Nüzhet gözüne her zamankinden daha güzel görünür. Nüzhet her zamanki gibi kahkahaları ile alay eder gibidir. Hasta Çocuk, Nüzhet’e sevgisini göstereceği sırada, Nüzhet odadan kaçar.

Ertesi sabah annesine, konakta bir ay kalacağı haberini gönderir. Annesine haber verdikten sonra doktoruna gider. Doktor koltuk değneği kullanması gerektiğini anlatır. Her gün gelmesini söyler.

Hasta Çocuk, köşke geri döner. Odaya girince, herkes susar. Hasta Çocuk, bu suskunluktan çok rahatsız olur. Akşama doğru, evin hizmetçisinden Nüzhet’in evleneceğini duyar. Evliliği sadece Nüzhet’in annesi istemektedir. Bütün gece, Hasta Çocuk Nüzhet’in ona yalan söylediğini düşünür ve ona çok kızar. Bu ruh hâli içinde, Nüzhet’in odasına gider. Nüzhet birkaç kez gördüğü Doktor Ragıp’la evlenmek istemediğini söyler. Ona sarılır ve odasına geri döner.

Ertesi sabah Hasta Çocuk, çok daha mutlu uyanır. Sağlıklı olmak için iyi bir kahvaltı yapar. Akşama doğru, Doktor Ragıp’ın gelmesi onun mutluluğunu sona erdirir. Ragıp, oldukça yakışıklı, sağlıklı ve kibar bir gençtir. Hasta Çocuk, onun karşısında kendisini çok zayıf bulur.

Bundan sonraki günlerde Hasta Çocuk’un günlerinin çoğu hastane ile paşanın köşkü arasında geçer. Bir gün, evde paşanın karısının onun bacağındaki mikroptan tiksindiğini anlar. Ertesi gün, köşkten ayrılmaya karar verir; fakat annesinin aniden köşke gelmesi buna engel olur. Aynı gün Ragıp da gelir ve aralarında fikri bir münakaşa olur.

 

Hasta Çocuk birkaç gün sonra, kendi evlerine annesiyle beraber döner. Aynı gün bacağı çok sancır ve hastaneye kaldırılır. Doktor Mithat Bey durumun iyice kötüye gittiğini söyler. Ameliyat kararı alınır. Hasta Çocuk dehşet içindedir. Bu feci karardan sonra herkesin ona acıdığını düşünmektedir. Nihayet Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’na yatar. Bu günlerde hep annesini, evini, Nüzhet’i düşünür. Etrafındaki hastalar onun ruh hâlini alt üst etmektedir. Ameliyat günü gelir. Bacak kurtulur. Yalnızca biraz kısalmıştır. Hastaneden çıkacağı gün, Hasta Çocuk burada ıstırap ve tevekküle çok alıştığını düşünür. Ayrılmak, dış dünyaya katılmak istemez. Paşa, ölümünün yakın olduğunu, yanma gelmesini istediğini haber vermiştir. Roman, Hasta Çocuk’un bacağı kısalmış şekilde annesiyle hastaneden ayrılmasıyla sona erer.


DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU ÖZETİ

1.KİTABIN KONUSU:

Çocukluğundan beri bacağından rahatsız olan ve kimseyi dinlemeyen birisinin, hayaller peşinde koşarken başından geçen olaylar.

 

2.KİTABIN ÖZETİ:

Yazarın küçüklüğünden beri çektiği hastalık onu hastanelerden tiksindirmiştir. Fakat durumu ciddiyetini korumaktadır. Annesi ile kenar mahallelerin birinde virane ahşap bir evde yaşamaktadır.

Bir gün ameliyat olması gerektiğini öğrenip hastaneden döndüğünde evde annesini bulamaz ama odanın halinden annesinin şiddetli bir baş ağrısı geçirdiğini anlar. O sırada annesi gelir. Yazar ise annesini üzmemek için ona gerçekleri anlatmaz. Kendi doktoruna gidip ona gözükmesi gerektiğini söyler. Annesi yazarın Erenköye gideceğini öğrenince paşanın da onu merak ettiğini söyler. Ertesi gün yazar önce paşaya gider. Paşa ilk olarak sağlık durumunun nasıl olduğunu sorar yazar da kaçamak cevaplar vererek olayı geçiştirir. Daha sonra odaya Nüzhet gelir yazardan getirmesini istediği kitapları alır. Kızı gidince paşa yazara bir de Doktor Ragıp Bey’ e görünmesini tavsiye eder. Paşanın uzaktan akrabası olan yazar küçük yaşlardan beri onunla konuşur, ona kitap okur. O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Nüzhet’le birlikte bahçeye gider ve muhabbet ederler. Yazar on beş yaşında ve aralarında dört yaş olmasına rağmen Nüzhet’ i sevmektedir. Ancak onun da aynı duyguları hissetiğinden emin olmaz. Bahçede konuşurken Doktor Ragıp’ın Nüzhet’ i istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet oralı olmayınca, duyduğu şüpheye rağmen keyfi yerine gelir. Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder.

Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir. Doktorun ikazlarına rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır. Henüz uyumadan Nüzhet yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete başlarlar. Ertesi gün yazar erkenden doklara gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister. Fakat yazar ona karşı olan zaafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet şaşkınlık içerisinde koşarak eve gider.

Sabah olunca yazar Kadıköye gider ve paşanın istediği kitapları alır ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar. Oradan da doktara gider fakat operatörün dersi olduğundan görüşemezler. Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan baston kullanması ve iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır. İşi bitip köşke dönen yazar içeriye girdiğinde kendisinden gizli bir şey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar. Daha sonra Nüzhet gelir ve yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak olduğunu söyleyerek onu rahatlatır. Fakat akşam Nurefşan ona gerçekleri yani Nüzhet ile Doktor Ragıp’ın durumlarını konuştuklarını söyler. Yazar hayal kırıklığına uğrar ve Nüzhet’in odasına konuşmaya girer. Nüzhet yine yazarı ikna eder. Daha sonra ikisi de uyurlar.

Ertesi günü Nüzhet’le bahçede geçiren yazar Nüzhet’le cinsel yakınlaşmalara girer. O akşam Doktor Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz. Konukları gidince Paşa yazara doktor hakkında görüşlerini sorar o da Ragıp’ ı Nüzhet’e yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi de içinden yazara karşı kin tutar.

Bir gün yazar yengesinin Nüzhet’i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı ayırdım dediğini duyar ve bunun üzerine evi terk etme kararı alır. Ancak annesinin de o gün paşalara geleceğini duyması kararını değiştirmesine neden olur.

Hızla geçen günlerden sonra nihayet evine dönen yazarın ağrıları gün geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür. Operatör ona durumun ciddiyetini hatırlatır ve yerinden bile kıpırdamamasını ister. Evi birden kalabaklıklaşan yazarın yakınları onu teselli etmeye çalışır. Tekrar fakülteye gittiğinde operatör bacağın kesilmesi gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar birden bayılıverir. Bundan etkilenen operatör kasaplardan farkı olmaları gerektiğini söyleyip yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için hastahanete kalması gerektiğini söyler. Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatırılır. Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter. Bu korkuya dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır. Zor geçen günlerin sonunda ameliyat günü gelir. Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtulduğun ancak yer basamayacağını söyler.

Daha sonra da Nüzhet’ten gelen karttan Paşanın hastalandığını Nüzhet’in de Doktor Ragıp’ la nikâhlanacağını öğrenir. Acılar içinde geçen günlerin sonunda annesi Doktor Mithat ve arkadaşı onu hastaneden taburcu ettirirler.

 

3.KİTABIN ANA FİKRİ:

Bize verilen öğütleri ciddiye almalı ve hayallere peşinden koşmamalıyız. Aksi takdirde kaybeden yine biz oluruz.

 

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Yazar: Tek bacağından acı çeken ve ümitleri peşinde rüyalar âleminde koşan birisi.

Nüzhet: Yerinde duramayan yaşam dolu son derece hareketli birisi.

Paşa: Disiplinli, yardım sever ve dediğim dedik, inatçı birisi.

Yengesi: İçten pazarlıklı kızının iyiliğini düşünen bir anne.

Nurefşan: Köşkün hizmetçisi ve yazarın mutluluğu için elinden geleni yapan birisi.

Doktor Ragıp: Bakımlı ve kültürlü bir doktor.

Doktor Mithat: Yazarın doktoru.

Operatör: İnsanlığa faydalı olmaya çalışan bilinçli bir tıp adamı.

 

5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Kısa ve anlaşılması güç bir kitap. Yazar kitaptaki şahısları psikolojik yönden ele almıştır. Sürükleyici bir kitaptır.

 

6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:

Peyami Safa İstanbul’ da 1899 yılında doğdu. Dokuz yaşında iken sağ elinin ekleminde kemik hastalığının başlaması, on üç yaşında iken de hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul öğrenimi göremedi, kendi kendini yetiştirdi. “ Biri Yerli ve Kopanlıklar Kralı” adlı (1913) ve “ Üç Kardeş” adlı (1918) birer hikâyelik iki küçük kitap çıkarıyor, Fagfur (1918) vb. gibi sanat dergilerinde hikâye çevirileri ve makaleleri yayımlanıyordu. Savaş sonunda, kardeşinin isteğiyle memurluktan ayrılıp basın hayatına atıldı. Çıkardıkları “ Yirminci Asır” adlı bir akşam gazetesinde “ Asrın Hikâyeleri” genel başlığı adı altında halk için gazete hikâyeleri yazdı. İlk otuz kırk tanesi imzasız yayımlanan bu hikâyeler o zaman çok beğenildi; yazar devrin ileri gelen bazı sanatçıları ( Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Ömer Seyfettin vb.) tarafından teşvik edildi. O tarihten sonra yalnız gazetelerde çalıştı. Fıkra, makale ve roman yazarı olarak geniş bir üne ulaştı. Bu arada “ Kültür Haftası (1936) ve Türk Düşüncesi (1953-1960)” adlı iki de dergi çıkardı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında kendini Faşizm akımına kaptırdı; savaş sonrasında çalıştığı parti gazetelerine göre ikide bir ağız değiştirerek siyasal bir dengesizlik içinde bocaladığı, genellikle gerici bir takım görüşlerin savunuculuğunu yaptı. Atatürk ün sağlığında “ Türk İnkılâbına Bakışlar(1938)” adlı bir kitap yazmışken Atatürk ün ölümünden sonra devrin düşmanı bir yol tutu. 1961’ de İstanbul’ da öldü.

ESERLERİ:

Yalnızız, Fatih Harbiye, Şimşek, Bir Tereddütün Romanı, Sözde Kızlar, Mahşer.

SON EKLENENLER

Üye Girişi