Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

KADINI MUTLU ETMEK

Adamın biri köşede duran dilencinin yanında durdu. Dilenmek için elin sahibini baştan aşağı süzdü.

“Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu.

“Sapasağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir” diye düşündü.

Zaten canı çok sıkkındı. Dilenciye alaycı bir şekilde baktı:

“Ekmek parası mı istiyorsun?” diye sordu.

Fakat çok ilginç bir cevap almıştı.

“Hayır, çikolata parası lazım!”

Adamın kızgınlığı, şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor, diye düşündü.

“Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?”

“Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.”

Dilencinin ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.

“Bugün karnınız doydu, üstüne tatlı mı istedi canınız?”

“Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.” dedi, dilenen adam.

“Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış tiyatrocu musun?”

“Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.”

“Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.”

“O bizim için değil, zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.”

Dilencinin söyledikleri Adamın dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına binmemiş sahile kadar yürümüştü.

Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alır, otururdu. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.

Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu? diye düşündü.

“Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?”

Adamın sorusu üzerine dilenci ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.

“Ben dilenci değilim. işim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.”

Adam oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.

“Oturun biraz dertleşelim bari!” dedi.

Dilenen adam çekinerek oturdu yanma.

- Yok mu eşin dostun, borç alacak akraban?

- Fakirin akrabaları da fakir olur Beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.

- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını?

- Hem de çok seviyorum. Otuz yıldır bana gözü gibi bakar.”

- Hımmmm. Aşk, hem de otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar, oysa sen otuz yıl-

- Küçük kız mi? Hangi küçük kız?

- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutlu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.

- Nasıl yani?

- Küçük kızlar neleri sever, nelerden hoşlanır, bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?

Adam daha yeni tanıdığı ve alaya aldığı dilenciye artık daha değişik bakıyordu.

- Haklısın! dedi.

Kadını nasıl mutlu edeceğinin sırrını çözmüştü.

- Benim bir kızım var. Her akşam boynuma sarılır ‘babacığım beni ne kadar seviyorsun?’ diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda ‘Baba güzel olmuş muyum?’ diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. ‘Harikasın, prenses gibi olmuşsun demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.

Dilenen adam tebessümle adama döndü:

- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona “bebeğim” diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. “Bebeğim bana bir çay yapar mısın?” dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz, dedi.

- Hiç kavga etmez misiniz siz?

- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.

- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.

Dilenci, adama baktı:

- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi ya da en yaşlı kadının bile içinde mutlaka o küçük kız vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar.

Adamın yüzündeki sinirli hali bahar havasına dönmüştü:

- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum, dedi.

Dilenci, adamın sözünü kesti:

- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek, önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir.

Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin? diye son dersini verdi.

-Haklısın da, ben de bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.

Dilenci tekrar sözünü kesti ve adama baktı:

- Yine para, yine dış sebepler. Evet, para önemli ve gerekli; ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanma sevgini katmazsan, hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım, günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu.

Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım; ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım; ama hep sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim; ama kendi varlığımla, tatlı dilimle mutlu ettim onu.

Dilenci adam bunları söyledikten sonra ayağa kalktı:

- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordun

Adam da ayağa kalktı ve dilencinin elini kuvvetlice sıktı.

- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.

Elini bırakıp koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.

- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.

Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu.

Yolunun üstündeki manavdan karısının en sevdiği meyveleri aldı.

Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Adam, hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı, sonra eşinin önüne koydu.

“Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri” dedi.

Karısı hiç konuşmadı.

“Sorsana niye diye”

Karısı, kızarak:

“Niye?” diye sordu.

“Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek!” dedi, gayet ciddi bir ses tonuyla.

Eşi şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı. Adam eşini gönlünü almaya devam etti; “Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.”

Karısı naz edercesine kaşlarını kaldırıp küstüğü kocasına baktı:

“Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın.” dedi.

Kocası bir hamle daha yaparak karısını biraz daha yumuşatmak istiyordu: “Bak senin sevdiğin meyveleri aldım”

“Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.”

“Özür dilerim seni kırdığım için. Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.”

Karısı kıkır kıkır gülmeye başladı.

“Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin.” dedi.

Adam, işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. O andan sonra 'her şey daha farklı olacak!’ diye düşündü.

Gerçekten de öyle olmuştu. Evlilikleri üzerinde kara bulutlar dolaşırken, mutlu bir çift oluvermişlerdi.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi