DERÛN-I TÎRE-İ ZÜHHÂD PÜR-JENG-İ SİVÂDUR HEP - NAİL-İ KADİM
GAZEL
Mefâ'îlün / mefâ'îlün / mefâ'îlün / mefâ'îlün
Derûn-ı tîre-i zühhâd pür-jeng-i sivâdur hep
Aceb âyînelerdür cilve-ger rûy-ı riyâdur hep
Şerâbın şîre-i cân oldığına şübhe yok sâkî
Ne söz kim meclisinde söylenir rûh âşinâdur hep
Cihân-ı vâj-gûn- nâ’l-i mahabbet özge ‘âlemdür
Gedâdur şâhlar cümle gedâlar pâdışâdur hep
Rıbât-ı dehr-ı fânî turfe-menzil-gâhdur anda
Emel pâ-der-rikâb-ı ârzû pâ-der – hevâdur hep
Bizüz ey Nâ’ilî rû-siyâh-ı şerm ü haclet kim
Sevâd-ı nâme-i amâlümüz sehv ü hatâdur hep
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ
Zâhidin içinin karanlığı, hep dünya temayülünün pasıdır. Onun iki yüzlülüğü öyle acayip bir aynadır ki, hep içindeki karanlığı gösterir.
Ey sâkî, şarabın can üzümünün suyu olduğuna şüphe yok! Onun böyle ruhun yakın dostu olduğu her mecliste söylenir.
Şu uğursuz dünya insana pabucunu ters giydirir. Bir bakarsın yoksullar sultanı, sultanlar dilenci olmuş.
Şu fâni dünya yapısı öyle acayip bir konak yeridir ki, insanın istekleri için ayağı üzengide, arzuların ayağı havadadır. (şâir, emeller uçar gider, istekler gerçekleşmez demek istiyor)
Ey Nailî, utançtan yüzü kararmış olan biziz. Çünkü bizim amel defterimiz de yanlış ve hatalı işlerimizden dolayı kararmıştır.
İLGİLİ İÇERİK