TEK GERÇEĞİN PEŞİNDE
Yazar, roman, hikâye, oyun yazarlığından söz ediyorum, gerçek avcısıdır. Fakat gerçek diye bir şey yoktur ki! En yalın görünen bir olayın ve en ufak özellik belirtisi vermeyen bir kişinin hatta iki dakikacığı içinde ne kadar kaypak ne kadar çeşitli ayrıntılar vardır. Bunların birkaçını değil bir tekini bile kaçırdınız mı gerçek, pır uçtu gitti demektir. Sizin avuçlarınızda kalan sadece tüylerdir, Zümrüdüanka kuşu değil.
Bayıldığım, bunun için de tekrarladığım bir anekdot vardır: Balzac -ünlü romancı- bir akşam, aralarında maliye nazırının da bulunduğu ahbapları ile sohbet ederken damdan düşer gibi: "Gerçeğe dönelim beyler, Eugenie Grandet (Öğeni Grande) kiminle evlenecek?" deyivermiş.
Belki de borsa fiyatlarını ya da enflasyonu konuşuyorlardı ve Eugeni-e Grandet, yazmakta olduğu romanın, kiminle evleneceğini, belki de evlenip evlenmeyeceğini henüz bilmediği kadın kahramanıdır. Ve elbette gerçek borsada, sebze halinde, enflasyonda değil orada, romandadır.
Tek Gerçek
Kısacası, gerçeği de edebiyatta gerçekçiliği de oldum olası küçümserim. Tek gerçek, yazarın yorumunda ve bu yorumun inandırıcılığındadır, kabul ettirebilişindedir.
Başarı da başka hiçbir şeye değil sadece buna bakar. Yazar, özellikle de romanın yazarı bir dünya kurar. Roman bunun için vardır ve kurduğu dünyayı bize gerçek diye sunmak için vardır. Bunun için de Küçük Prens gerçektir. Cyrano de Bergerac (Sirano dö Berjerak) gerçektir. Hamlet gerçektir, evet, onlar bile gerçektir. Bana ne bugün var yarın yok görüntülerden, anlam değiştirmeyecek olana bakarım ben. Çünkü besleyici olan, ışık tutan, yanılmayı önleyen odur.
Çeşitli milletler için yazılmış medeniyet tarihlerine bakıyorum, en önemli ve uzun bölümleri edebiyata ayrılmış. Başaran ve başarıya açık sosyal, düşünsel, politik hareketlere bakıyorum; edebiyata dayanmış hatta edebiyattan doğmuşlar, başlamışlar.
Sonra da dönüp düşünüyorum, neden?
İz Peşinde Avcı…
Neden olacak? İnsan gerçeğin peşinde dere tepe koşturan bir Zümrüdüanka avcısıdır da ondan. İnsan, o kuşun yakalanamazlığını sezip de iz soran, söyleyen bir izin peşinden giden bir avcıdır da ondan.
Edebiyat ve yazar mı? Aynı şey işte.
Bu yüzden sevmiyor muyuz romanları, hikâyeleri, oyunları, sinemayı? Bu yüzden değil midir bize hah işte yuvası Zümrüdüanka'nın dedirtebilen yazarlara bağlılığımız, övgümüz, saygımız? Nesiller ve nesiller bu avda hep çantaları boş döndüler; avcı masalları ile döndüler. Ama gene de nesiller ve nesillerce sürdüreceğiz bu avı. Ve iyi ki sürdüreceğiz.
(Tarık Buğra, Basından, 15 Aralık 1987)