Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

Günlerden salı, aylardan ağustos ayı... Her zaman olduğu gibi oldukça rutubetli ve bunaltan bir sıcak gün… Birkaç gündür yağmur yağmadığı için hava oldukça yoğun. İnsanlar bir ufacık zerrenin peşinden koşan karıncalar gibi koşuşturup duruyorlar. Herkesin elinde birer ip, birer küçük sepet ya da karadenizlilerin dediği gibi fındık toplamaya yarayan belcek. Belcek çuvaldan ya da benzeri bezlerden yapılan fındık toplamaya yarayan bir torba.

 

 

O gün içimde bir sıkıntı var ağlasam mı gülsem mi belli değil. O küçük fındık sepetini aldım ben de fındık toplamaya gidiyorum. Bahçe epey uzak ve sarp bir yerde. Yolunda giderken azıcık yalpalarsanız kendinizi beş altı yüz metrelik bir uçurumda bulursunuz. Hem dikkatli olmak, hem de maharetle yürümek zorundasınız. Bu yolları yürüyünce insan, karadenizlilerin neden hızlı konuştuklarını ve neden oyunlarının hızlı olduğunu daha iyi anlıyor.

Yürüyorum ama yerde miyim gökte miyim belli değil. Bahçeye vardım çalışmaya başladım. Aynı kasvet devam ediyor. Biraderin küçük bir radyosu vardı onu alıp getirmişti. Saat 10.00 haberlerini veriyordu. Zamanın Milli Eğitim Bakanı öğretmen atama sonuçlarının açıklandığını ataması yapılanların ay sonunda göreve başlayabileceğini, hayırlı olmasını diledi.

Benim içimdeki sıkıntı ve heyecanın sebebi anlaşıldı. Birkaç gündür bu açıklamayı bekliyordum. Haziranda mezun olup diplomamı almış ve Öğretmenlik Yeterlilik ve Yarışma sınavına girmiştim. Kendimce çok iyi geçtiğine inanıyordum. Acaba benim durumumu ne oldu. Kazandım mı kazanamadım mı?

Koşarak, o sarp mutlaka dikkatli yürünmesi gereken aksi halde uçurumu boylayacağımız yolları bir nefeste tüketip eve geldim. Üzerimi aceleyle değiştirerek çarşıya koştum. Evde telefon yoktu. Çarşı da en az bir saat mesafede ve inişli yokuşlu bir karadeniz patikası. Hiç bir şey hatırlamıyorum.

Postaneye vardım ve hemen aceleyle telefona sarıldım. Hiç unutmayacağın aklıma kazıdığım Bakanlığın on hatlı 0 312 419 1410 numaralı telefonunu aradım. Epey zahmetli oldu ama ilgili birimi bağlattı. Görevli kişiye kazanıp kazanmadığımı sordum. Adam soy ismimi bir türlü anlayamadı ben de har harf soy ismimi söyledim. O da kızarak “yok” dedi ve kapattı.

Ben, güneşe görmüş kardan adam gibi eriyip tükenmeye başladım. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi, nasıl yürüyeceğimi unuttum. Bir süre öyle bekledikten sonra Ankara’da çalışan bir komşumuz aklıma geldi. Onun telefonunu bulup onu aradım. Bir bir buçuk saat sonra o da ismimi bulamadığını söyledi. Sonradan öğrendiğime göre Ortaöğretim yerine İlköğretim listesine bakmış. Dört yıllık, belki de çocukluğumdan beri günlümün baş tacı olan öğretmenlik hayallerim yerle bir olmuştu. Eriyip tükeniyordum. Yemeden içmeden kesildim. Yürümeyi, konuşmayı kısacası dünyayı unuttum. Çünkü dünyayı bir kara bulut, içinden güneş doğmayan bir gece sardı. Ne hayallerim vardı. Öğretmen olacaktım. Öğrencilerim olacaktı. Onlarla idealimin her şeyini paylaşacaktım. En ücra köşe de olsa gidecektim vesaire vesaire...

Diplomamı babamı getirdiğimde babam, “Ağlayarak evet, sen o diplomayı aldın ama ben dört senedir aynı elbiseyi giyiyorum.”demişti. Bu söz, hep kafamın üzerinde bir arının çiçeğin üzerinde, bir pervanenin de ateşin etrafında dönmesi gibi hep dönüp durdu.

Ailemin benden beklentileri oğullarının bir öğretmen olma isteği suya mı düşmüştü. Kanadı kırılmış kuşlar gibi, anasını yitirmiş onu arayan yavrular gibi, suya hasret kalmış topraklar gibi bitkin bezgin dolaşıyorum. Kendimce hayaller kuruyorum. Kafam çatlıyor. Dört gündür başım ağrıyor. Doluyorum doluyorum ağlayamıyorum. Ağlasam belki rahatlayacağım.

Yine bir başka bahçede fındık topluyoruz. Babam halime herhalde iyice acıdı ki, “Yahu bizim tarladaki mısır bile bize altı ay yeter. Aç mı kalacağız. Bırak bu kadar dert etmeyi, Allah’ın dediği olur, canının sıkma dedi.” kendince bana moral vermeye çalıştı. Elbette en az benim kadar üzülüyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.

Öğlen yemeğinden sonra yine aynı bahçeye fındık toplamaya gittik. Öğleden sonra dört suları olmuştu. Kendisi de bir sınıf öğretmeni olan amcaoğlu çarşıdan geliyormuş geçerken selam verdi. “Ya, sana bir zarf gelmiş. Galiba kazanmışsın ama bazı eksiklikler varmış. Git de bir bak istersen.”dedi.

Üzerimi bile değişmeden, o bir saatlik yolu yirmi dakikada aldım. Yine o postahaneye vardım. Zarfı açarken öyle heyecanlıymışım ki zarfı açıyorum diye param parça etmişim. Zarfı açtım. Bir insan her halde dünyada ancak bu kadar heyecan ve sevinç duyabilir. Evet, sınavı kazanmışım hem de 93 puan alarak kazanmışım ve tayinim Kütahya’ya çıkmış. Eksik dediği göreve başlayabilmek için gerekli belgeler, evraklar imiş.

Hani bir söz vardır Allah bir kulunu sevindirmek isterse önce eşeğini kaybettirir sonra da buldururmuş. Gerçekten de öyle oldu. Önce eşeği kaybettim, sonra buldum ve dünyalar benim oldu. Öğretmenliğe ilk adımım, ilk heyecanım böyle oldu.

M. T.

T. Anadolu Lisesi Müdürü

.

SON EKLENENLER

Üye Girişi