Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

SENLİ BENLİ

..Daha üç gündür, belki de üç saattir tanıdıkları bir kimse ile senli benli olmağa kalkmanın adını samimilik koymuşlar! Sev­sinler samimîliklerini! Eskiden, ağır olmasın diye saygısızlık dememek için, lâubalilik derdik, çekinirdik öyle şeyden. Şimdi, samimiliğimizden geldiğini ileri sürdük mü, çirkinliği örtülüler­di sanıyoruz. Diyelim ki samimiliktendir, daha yeni tanıştığımız bir kimse ile samimi olmağa ne hakkımız var? Bakalım o isti­yor mu? Bir kimse ile samimî olmak, ona içimizi açmak, onun da bize içini açmasını beklemek demektir, ya ben sizin içinizdekileri öğrenmek, size de benim içimdekileri söylemek istemiyor­sam? Uzak durun biraz benden, size düşüncelerimi, sizi de, beni-de İlgilendirebilecek bazı işleri anlatacağım; dinler, siz de düşün­düğünüzü söylersiniz; ama benden size içimi dökmemi bekleme­yin, onu kendime, bir de yıllardır tanıyıp huyunu suyunu iyice öğ­rendiğim kimselere saklarım. Siz dostluğu öyle çarçabuk kurulur bir şey ml sanıyorsunuz?
...Bilmem ama bana öyle geliyor ki o kimselerin gerçekten bir içleri, bir samimilikleri yok da onun için herkesle senli benli olmağa kalkıyorlar. Boşluğun ne olduğunu iyice bilmiyorlar, dostluklarını duygu üzerine, yaratılış birliği üzerine değil de çıkarları üzerine kuruyorlar, bunun için çıkarları kimin çıkarıyla birleşiyorsa, yahut kimden bir iyilik umuyorlarsa onunla hemen dost oluveriyorlar. Dikkat edin, öylelerinin dostlukları çok sür­mez, çıkarlarında en ufacık bir ayrılık gözüktü mü, onlar da bir­birlerinden ayrılır, birbirlerine düşman kesiliverirler. Gerçekten bir içleri olsa, içlerinde çıkar tasasında, günlerini gün etmek dü­şüncesinden başka bir şey daha bulunsa, o içi herkese açmağa kalkarlar mı? Başkalarının da bir içi olabileceğini düşünüp ona saygı göstermezler ml?
Eski Bâb-ı âli efendisi arıyorum demeyeceğim, onu, eğilip bükülerek, yerlere kapanarak «Bendeniz, zat-ı âliniz, hâk-i payiniz» diye konuşmasında Hacıvadınkini de aşan bir gülünçlük vardı, o kibarlık salt gösterişti, salt gösteriş olduğu için de çok çirkindi.' Ama bugünün her gördüğüne ağzını yaya yaya: «Ne haber ba­kalım üstat, gene neler düşünüyorsun?» diye konuşan okur yazarınki de Bâb-ı âli efendisininkinden daha az çirkin değildir; onun­ki nasıl öğrenilmiş, yapmacıklı bir nezaket ise bunun ki de öğre­nilmiş, gene yalandan bir samimîliktir. Her İkisi de karşılarındakini aldatmak içindir. «Karşısındakini aldatmayı da nereden çı­karıyorsun? Ne Bâb-ı âli efendisinin yapma nezaketine aldanan, ne de bugün o senin dediğin gibi konuşanların samimiliğine inanan var» diyeceksiniz; orası öyle ama nezakete, samimîliğe inanılma­yacak, İnanılmaması gereken şeyler diye bakmak da kişinin gü­cüne gidiyor. Bunların ikisi de bir toplumun büyük erdemlerindendir, büsbütün kalkmaları iyi olmaz. Oysa ki yapma nezaket gerçek nezaketi yıktığı gibi yapma samimîlik, lâubalilik de ger­çek samimîliği ürkütür, yok edebilir.

Nurullah ATAÇ
(Cumhuriyet, 1946)

SON EKLENENLER

Üye Girişi