Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

SABAHATTİN ALİ HAYATI ve ESERLERİ

Sabahattin Ali, 1907 doğumlu yazar. Türk Edebiyatı'na birçok önemli öykü, roman ve şiir veren Ali, eserlerinde Anadolu insanına farklı bir bakış açısıyla yaklaşmış, onların acılarını, üzüntülerini anlatmaya çalışmıştır. 1937 tarihli "Kuyucaklı Yusuf", yazarın en önemli eserlerinden biridir.

Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907'de Gümülcine'de doğdu. Babası Ali Sabahattin Bey, bir piyade yüzbaşısıydı bu yüzden görev yeri sık sık değişiyordu ve Ali, çocukluk yıllarında çeşitli şehirlerde yaşadı ve çeşitli okullarda okudu. Ortaokulu önce Balıkesir Öğretmen Okulu’nda sonra İstanbul İlköğretmen Okulu’nda okudu ve 1926’da bu okuldan mezun oldu. İlk yazıları 1925’te Balıkesir’de yayınlanan “Irmak” adlı dergide çıktı. Ali, bir süre ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra 1928’de Milli Eğitim Bakanlığı’nca Almanya’ya gönderildi. Postdam ve Berlin’de öğrenim gördü. 1930’da geri döndü ve Ankara, Aydın ve Konya’daki ortaokullarda Almanca öğretmenliği yaptı. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü’nde ve Devlet Konservatuarı’nda da çalıştı. İlk öyküsü “Bir Orman Hikayesi” 30 Eylül 1930’da “Resimli Ay”da yayınlandı.

1932 yılında, bir arkadaş ortamında okuduğu bir şiirin Atatürk’e hakaret ettiği iddiasıyla tutuklandı. 1933’te çıkan afla, 1 yıl yattığı cezaevinden çıktı ve 15 Ocak 1934’te Varlık Dergisi’nde “Benim Aşkım” adlı şiirini yayınlayarak Atatürk’e olan bağlılığını göstermeye çalıştı. Aynı zamanda bu bağlılık göstergesini ondan o dönemde bakan olan Hikmet Bayur, değiştiğinin bir ispatı olarak istemişti. Yine 1934’te Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü’nde işe girdi. 16 Mayıs 1935’te evlendi. 1936’da askere gitti. Eşi Aliye Hanım, Eylül 1937’de Filiz Ali adlı bir kız dünyaya getirdi. 1938’de Musiki Muallim Mektebi’nde Türkçe öğretmenliğine başladı ancak bu göreve 1940 yılında tekrar askere alınıncaya kadar devam edebildi. 1941 yılında askerden dönünce Ankara Devlet Konservatuarı’nda Almanca öğretmenliği yapmaya başladı ve 1945 yılında bu görevden alındı.

Yazar, 1937’de “Kuyucaklı Yusuf”, 1940’ta “İçimizdeki Şeytan” ve 1943’te “Kürk Mantolu Madonna” olmak üzere 3 roman yazdı. “İçimizdeki Şeytan”, Ali’nin Nihal Atsız ve milliyetçi kesimle büyük bir çatışmaya girmesine yol açtı. Nihal Atsız’a açtığı davayı kazadığı halde tepkiler hiç dinmedi ve Ankara Devlet Konservatuarı’ndaki görevinden alındı. Bu sırada yazı yazdığı gazeteler dönemin olayları sonucunda kapandı.

Tüm bu olaylar üstüne İstanbul Kanatlarımın Altında’da gazetecilik yapmaya karar veren Ali, 1945 yılında Markopaşa adlı bir mizah gazetesi çıkarmaya başladı. Bu gazetenin çıkarılması sırasında Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la birlikte çalışıyordu. Malum Paşa, Öküz Paşa ve Merhum Paşa adlı siyasal mizah gazetelerini de 1946 ve 1947 yıllarında çıkardılar. 1948’de Sabahattin Ali bu dergilerdeki yazılarından biri yüzünden tutuklandı ve 3 ay hapis yattı.

Ali, 1934’te, halk şiirinden esinlenerek yazdığı şiirlerini “Dağlar ve Rüzgar” adlı kitabında topladı, bu kitap 1943’te derlenerek tekrar piyasaya sürüldü. Öykü kitapları; Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses (1937), Kağnı-Ses (1943 – 2 kitap birlikte), Yeni Dünya (1943) ve Sırça Köşk (1947) idi. Yazarın çevirileri; Max Memmerich’in “Tarihte Garip Vakalar” (1941), Sofokles’in “Antigone” (1942), H. Von Kleist, A. V. Chamisso ve E. T. A. Hoffman’ın “Üç Romantik Hikaye” (1944), Ignazio Silone’nin “Fontamara” (1944), Fr. Hebbel’in “Gyges ve Yüzüğü” (1944) ve A.S Puşkin’in “Yüzbaşının Kızı” (1944) adlı eserleriydi.

Sabahattin Ali üzerine birçok eser yazıldı; Kemal Sülker’in 1968 tarihli “Sabahattin Ali Dosyası”, Asım Bezirci’nin 1974 tarihli “Sabahattin Ali; Hayatı, Hikayeleri, Romanları”, Kemal Bayram’ın 1978 tarihli “Sabahattin Ali Olayı”, Filiz Ali Laslo ve Atilla Özkırımlı’nın 1979 tarihli “Sabahattin Ali”, Reşit Ertüzün’ün 1985 tarihli “Sabahattin Ali Olayının Gerçeği”, Hikmet Altınkaynak’ın 1987 tarihli “Sabahattin Ali – Markopaşa Yazılar ve Ötekiler”, Filiz Ali’nin 1996 tarihli “Filiz Hiç Üzülmesin”, Ramazan Korkmaz’ın 1997 tarihli “Sabahattin Ali” ve Elisabeth Siedel’in Almanya’da yayınlanan “Sabahattin Ali Mystiker und Sozialist” adlı eserleri bu çalışmalardı.

Sabahattin Ali, yaşadığı onca zorluktan ve sürekli olarak izlenmesinden dolayı yurtdışına kaçmak istedi. Yazar, 2 Nisan 1948’de Bulgaristan’a kaçmaya çalışırken, bu kaçış sırasında kendisine yardım etmesi için anlaştığı, Milli Emniyet’le bağlantılı bir kaçakçı olan Ali Ertekin tarafından Bulgaristan sınırında öldürüldü.

Sabahattin Ali, romanlarında insanın ruhunu en iyi şekilde kullanmış ve onu ortaya çıkarmıştır. Daha gerçekçi ve yepyeni öykü anlayışıyla tarifi zor hisleri başarıyla dile getirmiştir. İnsanın zayıflıklarını yansıtmaktan çekinmemiş ve yanıtlanması zor sorular sormuştur. Tutkuyu anlatışındaki ustalıkla Ali, döneminin yazarları arasında çok önemli bir yere sahiptir. Talihsizliklerle dolu yaşamı, ölümü, insan ruhunun derinliklerine inen incelemeleri ile günümüzde hala incelenmeye ve anlamaya değer bir kişidir. “Leylim Ley”, “Aldırma Gönül” gibi günümüzde de yaygın olarak bilinen şiirler Sabahattin Ali’nin eserleridir.

http://www.biyografi.info/kisi/sabahattin-ali

 

 

 İLGİLİ İÇERİK


 SABAHATTİN ALİ HAYATI ve ESERLERİ

SABAHATTİN ALİ'NİN YAŞAMI VE ÖYKÜCÜLÜĞÜ

KÜRK MANTOLU MADONNA ÖZETİ - SABAHATTİN ALİ

KOŞMA - SABAHATTİN ALİ

FİRAR - SABAHATTİN ALİ


SABAHATTİN ALİ HAYATI ve ESERLERİ

Ölümünden Sonra Sabahattin Ali'nin Eşyaları


25 Şubat 1907'de Gümülcine / Iğrıdere'de (Eğridere?) doğdu. İlköğrenimini Üsküdar, Çanakkale ve Edremit'te yaptı (1921). Balıkesir ve İstanbul Muallim Mektebi'ni bitirdi (1927) ve ayni yıl Yozgat Cumhuriyet İlkokulu'na öğretmen oldu. Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla 1928'de Almanya'ya gitti, Almanya'da Postdam ve Berlin'de öğrenim gördü. Dönüşünde çeşitli okullarda öğretmenlik, Devlet Konservatuvarı'nda dramaturgluk yaptı. 1930 yılı Martında yurda döndü, Aydın ve Konya'da öğretmenliğini sürdürdü. 1931 yılında bölücü propaganda yaptığı ihbarı üzerine 3 ay tutuklu kaldı. Nazım Hikmet'le tanışarak, onun çalıştığı Resimli Ay'da öykülerini yayımlamaya başladı. Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı (1932), bir yıla hüküm giydi, Konya ve Sinop Hapishanelerinde yattı, 1933'te memuriyet kaydı silindi. Cumhuriyet'in onuncu yıl dönümünde çıkarılan afla hapisten çıktı (29 Ekim 1933). Yeniden memur olabilmesi için bağlılığını ispatlaması istendi ve bu amaçla 15 Ocak 1934 tarihli Varlık'ta (13. Sayı) "Benim Aşkım" başlıklı,
Sensin kalbim değildir, böyle göğsümde vuran,
Sensin "Ülkü" adıyla beynimde dimdik duran
Sensin çeyrek asırlık günlerimi dolduran
Seni çıkartsam ömrüm başlamadan bitiyor
 
Hem bunları ne çıkar anlatsam bir düziye
Hisler kambur oluyor dökülüyor yazıya
Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi'ye
Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor.
 
Dörtlüklerini de içeren Atatürk'e övgü şiiri yayımladı ve karşılığında MEB Talim Terbiye Dairesi Mümeyyizliği'ne atanarak işsizlikten kurtuldu (30 Eylül 1934). 1937'deki askerliğini takiben, önce Ankara Musiki Muallim Mektebi Türkçe öğretmenliğine, ardından çevirmen, öğretmen ve dramaturg olarak çalışacağı Devlet Konservatuarına atandı (1938). Çeşitli resmi kurulurlarda 1945 yılına kadar çalıştı. İşsiz kaldığı bir dönemde Aziz Nesin ile birlikte Marko Paşa'yı ve onun devamı olan mizah dergilerini çıkardı. Bu dergilerdeki yazılarında, yayın yoluyla hakaret ettiği savıyla yargılandı ve mahkûm oldu. 1945'de Yeni Dünya gazetesinin, 1946'da Marko Paşa'nın nesrine katildi.
Marko Paşa'daki yazıları yüzünden çeşitli kovuşturmalara uğradı, bunlardan birinden yedi aya hüküm giydi. 1948'de Zincirli Hürriyet' teki bir yazısından dolayı yine hakkında kovuşturma açılınca nakliyeciliğe başlayan Sabahattin Ali, 1 Nisan 1948'de yurt dışına çıkmak için anlaştığı, kendisine kılavuzluk yapan Ali Ertekin tarafından, Bulgaristan sınırı yakınlarında Sazara köyü civarındaki ormanda öldürüldü. Cesedi öldürülüşünden iki buçuk ay sonra (16 Haziran 1948) bulundu.
Bulgaristan'a gizlice giderken öldürülen Sabahattin Ali olayı gündeme bomba gibi düştü. Gazeteler olayla ilgili her gelişmeyi okuyucularına duyuruyorlardı. İşin tuhaf yani gazetelerde benzer haberler yapıyordu. Öldürüldü öldürülmedi tartışmaları sürerken, daha önce Bulgaristan sınırında bulunan bir cesede otopsi yapılması gündeme geldi. Başvuru üzerine ceset mezardan çıkarıldı ve otopsi yapıldı. Ceset tanınmaz haldeydi ama doktorlar üzerindeki kıyafetlerden bu cesedin Sabahattin Ali'ye ait olduğuna kanaat getirdiler. Oysa cesedi bulan çobanlar çok farklı konuşuyorlardı...
Hayatı kadar ölümü de bir başka hikâye olan Sabahattin Ali olayı bir sürü soru işaretleriyle Türkiye'nin tarihine geçerken, öldürülüş davası da bir daha açılmamak üzere öylece kapandı normal olarak...
Şiirler, hikâyeler, romanlar yazdı, çeviriler yaptı. İlk yazıları Balıkesir'de Irmak dergisinde çıktı (1925/26). 1930'lu yıllarda öyküye gerçekçi ve yeni bir soluk getirdi. Öykülerinde, tanımlamakta güçlük çektiğimiz kimi duyguları ustalıkla anlatır. İnsanın zavallılığını ve gücünü aynı sarsılmaz üslupla, zaman zaman masalsı ve destansı bir biçimde yansıtmayı başardı.
 

 
 

 İLGİLİ İÇERİK


 SABAHATTİN ALİ HAYATI ve ESERLERİ

SABAHATTİN ALİ'NİN YAŞAMI VE ÖYKÜCÜLÜĞÜ

KÜRK MANTOLU MADONNA ÖZETİ - SABAHATTİN ALİ

KOŞMA - SABAHATTİN ALİ

FİRAR - SABAHATTİN ALİ


SABAHATTİN ALİ HAYATI ve ESERLERİ-3

(...)
 

SABAHATTİN ALİ VE AHMET HAMDİ TANPINAR ASKERDE İKEN

Roman bakımından değilse bile, hikâye yönünden, yazarın sanatını belirtecek kadar elimizde eseri var: Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya. Kırk yedi hikâyeyi kapsayan bu dört kitaba, yazarın uzun hikâyesi Kürk Mantolu Madonna'yı da ekleyebiliriz.
Bugüne kadar küçük hikâye üzerinde çalışan sanatçıların eserlerini belli başlı iki tipe indirgeyebiliriz: Birinciler, öteden beri alışılagelen, başlangıcı, dönüm noktası, sonu olan hikâyelerdir. Guy de Maupassant'ın hikâyeleri bu türün iyi örnekleri sayılır, ikincilerse, Çehovla doğup gelişen ayrı yapıda hikâyelerdir. (...)Sabahattin Ali'yi birinci tip hikâyecilerden sayabiliriz. Onun hikâyelerini, edebiyatımıza Ömer Seyfettin'le yerleşen bu türün başarılı örnekleri olarak gösterebiliriz. (...) S. Ali, dış'a bakan, iç'i dışta arayan bir sanatçı.
S. Ali'ye göre hikâyede psikoloji şu olmalı: insanın iç dünyasını, dışa vuran yaşantısıyla göstermek.
Ne var ki bu, güç bir iş. İç hayatı dışa vuran davranışlarla vereyim derken, yalnız dış'ta kalmak tehlikesi var. S. Ali bu tehlikeyi sezmiş olacak ki, her zaman ruhu yansıtmanın güçlüğünü, bizi toplum sorunları üzerinde düşündürmekle gidermeye çalışıyor. Onun hikâyeleriyle çok kez bir psikolojiye yaramıyorsak da, belli sorunlarla karşılaşıyor, bunlar üzerinde düşünmek fırsatını buluyoruz. (...)
Sulfata, Asfalt Yol, Kazlar adlı hikâyelerde karşılaşılan dış gerçekler, bu gerçeklerle varılan düşünceler, insana, bu gerçekler üzerinde düşünmenin, bunlara kafaca hâkim olmanın bir bakıma özgürlüğünü kazandırıyor.
S. Ali'ye göre, sanatçının amacı insanları yükseltmektir.(...)
Bir defa, hiç şüphe yok ki, S. Ali çevreye dönük bir hikâyeci, "nabzını kütlenin nabzı ile aynı tempoda arttırmak" özleminde olan bir sanatçıdır. Sonra, gözlemlerine kendinden fazla şeyler katmamak isteği de oldukça güçlü. Hikâyelerinde hep kendini silmek yolunu tutuyor.(...)Bu uğurda çok kez, bile bile kuru bir gözlemci olmaya kalkışıyor. Öyle ki, hayattan topladığı gereçler üzerinde hayal gücünün, duygularının emeği oldukça silik kalıyor. Kaygısı açık: Bireycilikten, kendi deyimiyle "endividüalizmden" kaçınmak. Ona göre, gerçek sanat, sanatçının kendini silip çevreyi verebildiği zaman başlar, İçimizdeki Şeytan adlı romanının kişilerinden Ömer, yazarın bu düşüncesini şöyle dile getiriyor: "Bence sanatkâr, kendinden başkalarını vermeğe başladığı zaman sanatkâr olur."
(...)Sabahattin Ali, hikâyelerinin hep dışında kalıyor. Olayın akışını durdurup duygularını dile getirdiği yok. Hayır, var. Ama yalnız bir defacık. O da, Selâm adlı hikâyesinin sonunda. Bu hikâyenin kişisi sanki Yusuf değil de S. Ali'nin tâ kendisi. Bir kumpanya oyuncusu kadın uğrunda evini barkını bırakıp kaçan Yusuf'un ardından hikâyecinin yolladığı selâma bir bakın: "Dört elle sarıldığımız birçok kıymetlerin, uğrunda sahici bir insan gibi kalbimiz ve kafamızla yaşamayı feda ettiğimiz binlerce sözde mühim şeylerin ne kadar kolay fırlatılıp atılabileceğini bana öğreten Yusuf. Benden sana selâm olsun..."
Sanki hikâyeci burada, kutsal sayılan şeyleri, donmuş düşünceleri, kısaca, bağnazlığı birden fırlatıp atabilen insanlara içten hayranlığını gizleyemiyor.
Kurtarılan Şaheser, Kırlangıçlar, Birdenbire Sönen Kandilin Hikâyesi gibi alegorik çeşnide romantik hikâyeleri bir yana, konularının çoğu köy, köylü, köy-şehir ilişkileri ya da anlaşmazlığı üstüne. Yazar bize Anadolu'yu "Metruk, unutulan, bilinmeyen Anadolu'yu" aydınlarımızın "bir Amerikalı seyyah gözüyle" görüp anlayamadığı Anadolu'yu gösteriyor (Köpek'te olduğu gibi).
Olayları sık sık toplum dertlerimize dokunuyor. Ama çoğu yol üstü, ayaküstü toplanmış olaylar, gezi izlenimleri hissini veriyor. Hikâyeci bunları fazla işlemeden anlatmaya çalışıyor. Gerçekçiliği de buradan geliyor.
Yalnız, olayların duyulmuş, gerçekten olmuş olaylar hissini verme kaygısının doğurduğu kusurlar eksik değil. Bir defa, olayları süslememekteki direnişi, üslubu kuruluktan tâ anlatım düşüklüklerine kadar indirdiği oluyor. Sonra, hikâyelerinin bazıları fıkra çeşnisi veriyor. Örneğin, Bir Konferans adlı hikâye kaba nükteli bir fıkra olmaktan öteye geçemediği gibi, Bir Cinayetin Sebebi de mahkeme salonlarında duyulan olayların kuruluğundan kurtulamıyor.
(...)
Sabahattin Ali, duyarlık yerine, saplantı halinde açığa vurulmak istenen gerçekler var: Arabalar Beş Kuruşa, Apartman Çeşnisinde, Asfalt Yol, Sulfata gibi ayrı tatta hikâyelerle ispatlanmak istenen toplum sorunları, toplum bünyesinden doğan aksaklıklar...
Sabahattin Ali'de gerçek'e sıkı sıkıya bağlanış var.
Sabahattin Ali'nin romanlarına gelince: Sayıca az ama değerce ağır basan romanlar. Kuyucaklı Yusuf olsun, içimizdeki Şeytan olsun, en başarılı romanlarımız arasında yer alır. Bu romanların birleştiği nokta şu: ikisi de hem çerçeve, hem ruhça katıksız yerli birer roman, ikisi de çevre, töre romanı. Biri bir Anadolu kasabasını bütün ruhu ve yaşantısıyla veriyor, öbürü küçük bir aydın topluluğunu canlandırıyor.
S. Ali hikâyelerinde her zaman veremediği iç'i romanlarında verebiliyor. Kuyucaklı Yusuf'ta ruh incelemeleri yok ama davranışlardan çevrenin, bir bakıma da kişilerin psikolojisine girebiliyor. Olaylar öylesine ustalıkla seçilmiş, ayrıntılar sanki üzerlerinde hiç işlenmemiş gibi öylesine tabii tertiplenmiş ki, insan pek farkına varmadan kendini çevrenin ortasında buluveriyor. Romancı, işlediği ayrıntıları belli etmeden bütün'e gerçeklik vermesini biliyor.
(...) S. Ali, olayların bütün olanaklarından faydalanarak okuyucunun soluğunu olayın seyriyle ayni tempoda tutuyor. Hem olaylarına, hem duygularına hâkim. Onun için de roman gibi güç bir mimariyi daha ustaca başarıyor.
(...) S. Ali'nin kişileri bambaşka: Edremit'e gelen Kuyucaklı Yusuf'un geçmişini unutamıyorsak, bunun nedeni onun köylü olduğunu aklımızdan bir an çıkaramamamızdır. Yoksa romanla ilgimiz onun yaşadığımız an içinde gelişen davranışlarında toplanıyor. O davranışlardan psikolojiye inmeye bakı­yoruz. Çünkü önümüzde bir sorun var: Köyün kasabayla karşı karşıya gelmesi, ya da savaşması. Göz­lerimiz hep, kasabanın bozmaya çalıştığı ama bir türlü bozmadığı Yusuf'un davranışlarında. Bu davra­nışlardan onun ruh durumunu yakalamaya çalışıyoruz. Muazzez'e olan sevgisinin kasaba insanlarıyla karşı karşıya getirdiği Yusuf yine aynı Sevgi yüzünden onlarla ilişkisini kesiyor, ya da ters yönlü ilişkilere girişiyor.
S. Ali'nin kişileri çevrelerinin ürünüdürler. Birçoklarında ortak yan şu: İradesizlik. (...) Kişilerde ortak olan ikinci yan da şu: Topluma karşı içten olmadıkları halde, kendi kendilerine karşı içtendirler. Kişiler kendi kendileriyle hesaplaşır, davranışlarının hesabını yaparlar.(...) Kişilerin psikolojisi S. Ali'nin romanlarında yaşattığı çevrenin ruhuna götürür. Bu da bir başka yazının konusu olmağa değer sanırım.
Vedat Günyol, "Dile Gelseler"
 

 İLGİLİ İÇERİK


 SABAHATTİN ALİ HAYATI ve ESERLERİ

SABAHATTİN ALİ'NİN YAŞAMI VE ÖYKÜCÜLÜĞÜ

KÜRK MANTOLU MADONNA ÖZETİ - SABAHATTİN ALİ

KOŞMA - SABAHATTİN ALİ

FİRAR - SABAHATTİN ALİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi