Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

SAFA, Peyami

(1899-1961)

Romancı, gazeteci ve fikir adamı.

2 Nisan 1899'da İstanbul Gedikpaşa'da doğdu ve ismi Tevfik Fikret tarafından ko­nuldu. Babası Trabzonlu köklü bir aileye mensup olan şair İsmail Safâ, annesi Server Bedia Hanım'dır. Bir buçuk yaşınday­ken babası sürgünde bulunduğu Sivas'ta öldü ve ağabeyi İlhami ile birlikte annesi tarafından zor şartlarda yetiştirildi. İlköğrenimine devam ederken sağ kolunda or­taya çıkan kemik veremi yüzünden kendi­ni çok küçük yaşta doktorların, hasta ba­kıcıların ve ilâç kokularının arasında bul­du (1908). 1910'da başladığı Vefa İdâdîsi'ni bu hastalık ve ailesinin geçim zorluk­ları sebebiyle bırakmak zorunda kaldı. Ba­basının yakın arkadaşlarından Abdullah Cevdet'in hediye ettiği Petit Larousse'u ezberleyerek başladığı Fransızcasını iler­letirken edebî eserlerin yanı sıra tıp, psi­koloji ve felsefe kitaplarına ilgi duydu. Ti­yatro eğitimi almak için Dârülbedâyi im­tihanlarına girdi, fakat başarılı olması­na rağmen devam edemedi (1914). Savaş şartlarında geçim sıkıntısı artan annesi­nin yükünü hafifletmek için Posta-Telgraf Nezâreti'nde göreve başlatıldı. Ardından Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihad Mektebi'-e muallim olarak girdi (1917) ve bir sü­re Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi'nde çalıştı (1918).

Mütareke döneminde öğretmenlikten ayrılıp ağabeyi ile birlikte Yirminci Asır gazetesini çıkardı. Bu gazetede "Asrın Hi­kâyeleri" başlığı altında yayımlanan küçük hikâyeleriyle dikkatleri çekti ve ilk kalem kavgasını Küçük Beyler adlı adapte piye­sini eleştirdiği Cenab Şahabeddin'le yaptı (1919). Alemdar gazetesinin açtığı hikâ­ye yarışmasında derece alınca devrin ya­zarları tarafından teşvik edildi. Yirminci Asır kapandıktan sonra Tercümân-ı Ha­kikat ve Tasvîr-i Efkâr (1922), Cumhuriyet'in ilânının ardından Son Telgraf, Son Saat ve Son Posta gazetelerinde çalıştı. Halil Lütfi (Dördüncü) ile birlikte Büyük Yol adlı kısa ömürlü bir gazete çıkardı (1925) Aynı tarihlerde hem Server Bedi hem Pe­yami Safa imzasıyla Cumhuriyet'te de ya­zıyordu. Bu gazeteyle ilişkisini fıkra yazarı ve edebiyat sayfası yöneticisi olarak ara­lıklarla sürdürdü (1928-1940). Hilâl-i Ahmer dergisinde çıkan "Yeni Edebiyat Cere­yanları" başlıklı yazısı Ahmed Hâşim'le ka­lem kavgasına girmesine yol açtı (1928).

Peyami Safa, Cumhuriyet'in edebiyat sayfasını yönetmeye başladığı günlerde çı­karılan af kanunundan faydalanmak ama­cıyla Türkiye'ye dönen ve tutuklanan Nâ­zım Hikmet'in (Ran) affedilmesini sağla­mak için onun "Yanardağ" şiirini yayımla­mıştı. Ancak gazete ertesi gün bu şiirin ve altındaki imzanın kendi görüşleriyle hiçbir alâkasının bulunmadığına dair bir açıkla­ma yaptı. Bu olay üzerine gazeteyle arası açılan Peyami Safa bir süre sonra işinden ayrılıp Nâzım Hikmet'in de yazdığı, Zekeriya Sertel tarafından çıkarılan Resimli Ay mecmuasında çalışmak zorunda kaldı. Ha­reket dergisinde de Nâzım Hikmet'le bir­likte yazı yazan Peyami Safa'nın bu dergi­nin ilk sayısında çıkan "Varız Diyen Nesil" başlıklı yazısı genç edebiyatçı neslin gö­rüşlerini yansıtan bir beyanname niteliği taşıyordu (1929) Bu nesil Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) tarafından Milliyet gazete­sinde eleştirilince basın tarihine "Saman Ekmeği Kavgası" diye geçen ünlü kalem tartışması başladı. Aynı yıl Resimli Ay'da başlatılan "Putları Yıkıyoruz" kavgasında da Nâzım Hikmet'le beraber hareket eden Peyami Safa bu yüzden sık sık Bolşevik­likle suçlandı, fakat kendisi her seferinde bu iddiayı reddetti. Nâzım Hikmet ve çev­resiyle ilişkilerini Resimli Ay kapandıktan sonra da sürdürdü. 1930'ların başında Ağa-oğlu Ahmet'in çevresinde oluşan fikir ha­reketine katılarak liberalizme kaydı (1932). Bu arada keşfettiği Cahit Sıtkı'yı (Tarancı) Cumhuriyet gazetesinde üç yazıyla kamu­oyuna tanıttı. Aynı yıl annesini kaybetti. Daha sonra ağabeyi İlhami ile birlikte Haf­ta adlı magazin dergisini çıkardı (1934-1936). Bu arada Nâzım Hikmet'in de yaz­dığı Tan gazetesinde köşe yazılarına baş­ladı (2 Ağustos 1935). İki yazarın aynı say­fada önce ima yoluyla birbirini eleştirme­si daha sonra büyük bir kavgaya dönüştü Bu çatışma, Peyami Safa'nın ömrünün Su nuna kadar sürecek antikomünist müca­delesinin başlangıcı oldu. Hafta dergisinin ardından yirmi bir sayı çıkarabildiği Kül­tür Haftası (1936) kapanınca Avrupa se­yahatine çıkan Peyami Safa, yaklaşık bir ay süren seyahat izlenimlerini Cumhuri­yet gazetesinde tefrika ettikten sonra Bü­yük Avrupa Anketi adıyla kitap halinde yayımladı (1938). Kemalist inkılâbın felsefî temellerini kurmaya çalıştığı Türk İnkı­lâbına Bakışlar da aynı yıl neşredildi.

Cumhuriyetten ayrıldıktan sonra (9 Ağustos 1940) Yeni Mecmuada yazmaya başlayan Peyami Safa ardından Tasvîr-i Efkâr'a geçti. Bu arada Orhan Seyfi Orhon ve Yusuf Ziya Ortaç tarafından çıka­rılan Çınaraltı mecmuasına milliyetçilik anlayışını temellendirdiği yazılar veriyor­du. Almanya'yı desteklediği ve ırkçılık yap­tığı iddiasıyla aleyhinde Rıza Çavdarlı imzasını taşıyan bir broşür yayımlandı (1943). Çalıştığı Tasvîr-i Efkâr gazetesi bir süre sonra kapatıldı (1944). Irkçılık-Turancılık konusunda hazırlanan bir raporda kırk ye­di kişi arasında adı geçti, fakat yargıla­nan yirmi iki kişi arasında yer almadı. Ziyad Ebüzziya'nın 1945'te Tasvîr-i Efkâr yerine çıkarmaya başladığı Tasvirde yaz­maya devam etti. Aynı yılın kasımında ya­yımlanan Büyük Doğu'nun ikinci dönem yazı kadrosuna katıldı. Öteden beri tek partiye ve millî şefe muhalif olan Ziyad Ebüzziya çok partili sistemi ve demokra­siyi, dolayısıyla Demokrat Parti'yi destek­lemeye başlayınca bu gazeteden ayrıldı. Savunduğu görüşlerin tabii bir sonucu ola­rak demokrasiye karşı olduğu için Nisan 1946'da yeni bir hamle yapan Vakit ga­zetesinin kadrosunda yer aldı ve Demok­rat Parti aleyhinde yazılar yazdı. Savaş yıllarında ilgi duymaya başladığı mistisizm, parapsikoloji ve metapsişik merakını da yeni gazetesine taşıdı. Bu arada Cumhu­riyet Halk Partisi'ne yakınlaştığı için Ne­cip Fazıl Kısakürek tarafından eleştirildi, bu yüzden aralarında büyük bir kavga çık­tı. Demokrat Parti'ye muhalefeti dolayı­sıyla Cumhuriyet Halk Partisi mensupla­rının dikkatini çekince o sırada milletve­kili olan Yusuf Ziya Ortaç tarafından Mart 1948'de yayın hayatına yeniden başlayan Çınaraltı'na davet edildi ve Ulus gazete­sinde yazmaya başladı (1949-1953) Bursa'dan milletvekili adayı olduysa da seçi­mi kazanamadı (1950)..

Demokrat Parti'ye kuruluş döneminde sosyalistlerle iş birliği yaptığından muha­lefet eden ve 1950'de Nâzım Hikmet için açılan af kampanyasına şiddetle karşı çı­kan Peyami Safa bir süre sonra Türk Düşüncesi dergisini yayımlamaya başladı (Aralık 1953) ve Milliyet gazetesi yazı kad­rosunda yer aldı (1 Ekim 1954). Demokrat Parti'nin antikomünist kimliği belirginleş­tikçe bu partiye ve liderine ilgi duymaya başladı. Milliyetteki "Objektif" adlı köşe­sinde Aziz Nesin ve Çetin Altan ile kalem tartışmalarına girdi (1958). Yönetimin so­la yakın bir kadronun eline geçmesi üze­rine bu gazeteden ayrılarak Tercümana geçti (Mart 1959) Büyük Doğuda da ya­zılarına yeniden başlamıştı; fakat bir süre sonra Necip Fazıl ile ikinci büyük kavgası­nı yaparak yollarını ayırdı. Çok geçmeden yazı işleri müdürüyle anlaşamadığı Ter­cümandan da çıkarıldı (29 Nisan 1960). 27 Mayıs 1960 İhtilâlinden sonra Türk Dil Kurumu ve Türk Edebiyatçılar Birliği ile ilişkisi kesildi. Türk Düşüncesinin yayı­mına ara vererek Havadis gazetesine geçti. 21 Temmuz 1960). Bu gazetedeki yazıları yüzünden aleyhinde protesto gösteri­leri yapıldı. Düşünen Adam dergisinde (5 Ocak 1961) ve Son Havadis gazete­sinde (10 Mart 1961) yazmaya başladı. Bü­tün bu olaylar sırasında çok yıpranan Pe­yami Safa oğlu Merve'yi kaybedince (27 Şubat) büsbütün sarsıldı. 15 Haziran 1961 tarihinde Çiftehavuzlar'da bir dostunun evinde öldü ve iki gün sonra Edirnekapı Mezarlığında toprağa verildi.

Peyami Safa'nın edebî hayatı on bir ya­şında iken yazdığı Piyano Muallimesi adlı hikâye ile başladı. On üç yaşında iken Eski Dost adlı bir roman denemesi yaptı. Aynı yıllarda şiir de yazıyordu, fakat -dedesi, babası ve amcaları şair olduğu halde- şi­irde ısrar etmedi. Bir Mekteplinin Ha­tıratı I Karanlıklar Kralı (1913) adlı ilk kitabını Vefa İdâdîsindeki öğrenciliği sırasında çıkardı. Rehber-i İttihad Mektebin­de öğretmenlik yaparken Servet-i Fünûn ve Fağfur gibi dergilere hikâye, makale ve tercüme denemeleri gönderen Peyami Safa, ismini Yirminci Asırda bir kısmı imzasız yayımlanan Asrın Hikâyeleriyle duyurdu (1919). Abdullah Cevdet'in etki­sindeki ilk gençliğinde fikirleri henüz tam şekillenmemiş bir Garpçı olarak Beyoğlu, Şişli, Harbiye gibi semtlerde yaşanan ha­yatın cazibesine kapılan ve sosyal baskıya isyan eden Peyami Safa'nın ilk hikâye ve romanlarında tatmin edilmemiş gençlik arzularıyla millî idealler arasında yaşadığı bocalama açık biçimde görülür. Mütareke yıllarında tereddütleri artmakla beraber pozitivist ve materyalist eğilimleri henüz devam ediyordu. Nitekim o yıllarda imza­sına birçok arkadaşının yer aldığı Dergâh vb. dergilerde değil İctihad'da rastlan­maktadır. İlk uzun hikâyesi olan Gençliği­mizde (1922) ve aynı yıl yayımlanan Söz­de Kızlar adlı ilk romanında Mütareke İstanbul’undaki ahlâkî çözülmeyi eleştirdi. Bu arada geçinebilmek için Server Bedi imzasıyla aşk ve cinayet romanları da ya­zıyordu. 1924'te Maurice Leblanc'ın Arşen Lupin'ini örnek alarak yarattığı Cingöz Recai tipi beklenmedik bir ilgiyle karşılandı. 1924-1928 arasında onar kitaplık Cingöz Recai'nin Harikulade Sergüzeştleri ve Cingöz Recai Kibar Serseri dizileri çıktı.

Mütareke döneminde Hürriyet ve İtilâf Fırkası saflarında yer alan ve İngiliz man­dasını savunan Abdullah Cevdet'ten te­mel meselelerde yavaş yavaş uzaklaşan Peyami Safa'nın fikirleri, belirgin çizgile­rini I. Dünya Savaşı ve Mütareke yılların­da kazandı. Cumhuriyet'in ilk yıllarını ken­di neslinden birçok aydın gibi derin şüphe ve tereddütler içinde geçirdi ve koyu bir bohem hayatına daldı. Bu arada felsefeye ilgisi artarak devam ediyordu. Başta Mus­tafa Sekip (Tunç) ve Hilmi Ziya (Ülken) ol­mak üzere birçok felsefeciyle yakın dost­luklar kurmuştu. Türk Felsefe Cemiyeti­nin 1931'deki ikinci kuruluşunda aktif bi­çimde yer aldı ve cemiyetin tartışmalı kon­feranslarının ilkinde felsefe ve diyalektik konulu bir bildiri sundu (12 Ocak 1933). Bu tarihlerde rasyonalist olan Peyami Sa­fa, Kültür Haftasında yayımlanan "Seziş, Tahlil ve Riyaziye" başlıklı yazısında bu ko­nudaki görüşlerini açıkladı.

Doğu'nun geriliği. Batinin ileriliği ve ri­yaziye kafası gibi bir yığın meseleyle dolu olarak gittiği Avrupa'dan fikirlerini ken­dince test etmiş olarak dönen Peyami Sa­fa, Büyük Avrupa Anketi'ni yazdıktan sonra muhtemelen bazı bölümlerini daha önce kaleme aldığı Türk İnkılâbına Ba­kışlara tamamlayarak Cumhuriyet gaze­tesinde tefrika etti. Aynı yıl kitap olarak da basılan eser Mustafa Sekip Tunç'un ifa­desiyle "inkılâbımızın felsefî monografisi" niteliğini taşıyordu. Bu eserinde Avrupa medeniyetini "riyâzîleşmek" ve "siteleşmek" kavramları etrafında açıklayan Pe­yami Safa şu tezi savunuyordu: Ortaçağ'-da Türk-İslâm düşünürleri Yunan felsefe­sini devam ettirip Avrupa'ya aktarmışlar­dır; bugünkü akılcı ve tabiatçı Avrupa ka­fasının ilk çatısını kuran Türk mütefekkir­leridir. Ancak ciddi bir mukavemetle karşı­laşmış olsa da Garp'ta yaşama alanı bulan ve Rönesans'ı hazırlayan Türk-Arap rasyo­nalist felsefesi asıl büyük direnişi Şark'ta görmüş, mistik ve ilâhiyatçı fikrin galebesiyle yarı yolda kalmıştır. Başlangıçta İs­lâm felsefesi, bir yandan Fârâbî ve İbn Sînâ ile dünya bilgisi olmaya doğru gider­ken öte yandan bunun tam zıddı bir yön­de ilerlemiştir. Birinci kol olan akılcı ve ta­biatçı felsefe Hıristiyan Garp'ı etkilerken imancı ve ilâhiyatçı kol Müslüman Şark'ta yaygınlık kazanma eğilimi göstermiş, da­ha açık bir ifadeyle Hıristiyan Garp akılcı ve tabiatçı düşünceyi Müslüman Şark'tan alırken Müslüman Şark imancı ve ilâhiyat­çı düşüncede yavaş yavaş Hıristiyan Garp'ın tesir sahasına girmiştir. Mistik düşünce­yi ve ahlâkı kudretle temsil eden Gazzâlî, Hıristiyanlığın tesiri altındaydı. Müslüman Şark'ın yarı yolda kalışında Gazzâlî, Muhyiddin İbnü'l-Arabî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi şahsiyetlerin ve Eş'arî kelâmı­nın "meş'um" roller oynadığını ileri süren Peyami Safa, bu düşüncelerini eleştiren İs­mail Hakkı İzmirli ile polemiğe girmiştir.

Türk İnkılâbına Bakışlarda Kemalist milliyetçi olarak görünen Peyami Safa dün­yadaki gelişmeleri ve Almanya'nın yükse­lişini dikkatle takip etmiştir. 1930'ların ba­şından beri verdiği antikomünist müca­delenin bir sonucu olarak savaş sırasında fikren Almanya'yı, buna bağlı olarak tek sefilliği desteklemiştir. Türkçü bir politi­ka takip eden Çınaraltı dergisindeki ya­zılarında ferdiyetçi liberalizmin mekanik görüşünün yıkıldığını iddia ediyor, anti-Marksist ve antiliberal bir dünya görüşü olan korporatizmi savunuyordu. Millet ve İnsan (1943) adlı kitabında bir araya ge­tirilen Çmaraltı yazılarıyla gazetelerdeki yazılarında savunduğu bu görüşler yüzün­den Marksistlerin hedefi haline gelen ve aleyhinde broşürler yayımlanan Peyami Safa, 1940'lann başında Almanya'ya sem­pati duymakla beraber Türkiye'nin kendi millî, ekonomik ve jeopolitik bünyesinin özellikleri dolayısıyla Hitlerizm'in bazı pren­siplerine çok yabancı olduğunu ve yabancı kalması gerektiğini açıkça ifade etmişti. 1961'de Nasyonalizm adıyla yeniden ya­yımladığı Millet ve İnsanda bazı bölüm­lerin çıkarılması dışında ciddi bir değişik­lik yapmaması onun milliyetçilikte ve korporatizmde sonuna kadar ısrar ettiğini göstermektedir. Türk İnkılâbına Bakış­ların 1959'daki ikinci baskısında değişik­lik yaparak tezini Kemalist sıfatından arın­dıran Peyami Safa bu kitabında savundu­ğu, Doğu-Batı sentezi diye özetlenebile­cek görüşlerine de sonuna kadar bağlı kal­mıştır.

Peyami Safa'nın 1914-1961 yılları ara­sında gerçek ismiyle ve Server Bedi, Çö­mez, Serazad, Safiye Peyman, Bedia Ser­vet gibi takma adlarla yazdığı süreli ya­yınlar şunlardır: Gazete: Büyük Yol, Cum­huriyet, Havadis, Milliyet, Son Hava­dis, Son Posta, Son Telgraf, Tan, Tas­vir, Tasvîr-i Efkâr, Tercüman, Tercümân-ı Hakikat, Ulus, Vakit, Yirminci Asır. Dergi: Aydabir, Aydede, Bozkurt, Büyük Doğu, Çınaraltı, Düşünen Adam, Edebiyat Gazetesi, Fağfur, Hafta, Hare­ket, Hayat, Heray, İctihad, İslâm Mec­muası, Kültür Haftası, Resimli Ay, Re­simli Şark, Seksoloji, Servet-i Fünûn, Türk Dili, Türk Düşüncesi, Türk Yur­du, Türklük, Yedigün, Yeni Çağ, Yeni İstiklâl, Yeni Mecmua, Yeni Türk Mec­muası.

Eserleri. Eksiksiz bir bibliyografyası he­nüz hazırlanmamış olan Peyami Safa'nın irili ufaklı kitaplarının sayısı 5OO'e yakın olup yazılarının sayısını ise tahmin etmek bile zordur. Bu inanılmaz yazı faaliyeti onu Türkçeyi en güzel kullanan ve bir mese­leyi en kısa yoldan, en çarpıcı biçimde an­latmanın sırrını bilen yazarlardan biri ha­line getirmiştir. Hikâyeleri. 1. Gençliği­miz (1922). Peyami Safa'nın hikâyeden ro­mana geçişini sağlayan bu uzun hikâye­de kadın ve evlilik meselesi ele alınmış, geleneklerin ve aile baskısının yanı sıra Ce­lâl Nuri İleri'nin "Monmartr ahlâksızlığı" dediği İstanbul'un yüksek tabakasında ya­şanan ahlâkî çöküntü de eleştirilmiştir. 2. Siyah Beyaz Hikâyeler (1923). 3. Ateş Böcekleri (1925). 4. İstanbul Hikâyele­ri (tarihsiz). S. Hikâyeler. İlk Defa Bü­tün Hikâyeleri Bir Arada (1980). Asrın Hikâyeleri'yle Siyah Beyaz Hikâyeler, Ateş Böcekleri ve Resimli Ay mecmua­sının 1930 yılında verdiği Resimli Hikâ­yeler ilâvesindeki hikâyeler Halil Açıkgöz tarafından bir araya getirilmiştir.

Romanları.

1. Sözde Kızlar (1922). Se­razad takma adıyla Sabah gazetesinde tefrika edilen, gazete kapandığı için yarıda kalmış olmakla beraber geniş yankı uyan­dıran bu romanda devrin İstanbul sosye­tesinde yaşanan hayatla Anadolu'da ve­rilen büyük mücadele arasındaki tezat vurgulanır.

2. Şimşek (1923).

3. Mahşer (1924).

4. Bir Akşamdı (1924).

5. Canan (1925).

6. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930). Nâzım Hikmete ithaf edilen, ya­zarının hastalıkla boğuştuğu çocukluk ve ilk gençlik yıllarının izlerini taşıyan bu kü­çük roman büyük ölçüde otobiyografiktir. Bilinç akışı tekniğinin ustaca kullanıldığı eser aynı zamanda psikolojik roman ola­rak edebiyat tarihimizde önemli bir yere sahiptir.

7. Fâtih Harbiye (1931). Yanlış anlaşılan Batılılaşma'nın genç nesiller üze­rindeki olumsuz etkilerinin anlatıldığı ro­manda Fatih-Harbiye tramvayının birbiri­ne bağladığı Fatih semti Doğu'yu, Beyoğlu ise Batı'yı temsil eder. Peyami Safa, Batı­lılaşma meselesinin tartışıldığı, mûsikide alaturka-alafranga mücadelesinin hızlan­dığı ve Dârülelhan'da Türk Mûsikisi Bölümü'nün kapatıldığı günlerde yazdığı bu ro­manda Doğu-Batı meselesini tartışmak­tadır. Eser 1943 yılında İngilizceye çevril­miştir.

8. Bir Tereddüdün Romanı (1933) I. Dünya Savaşı'ndan sonra Türk aydınla­rının inanç buhranı, şüphe ve tereddütle­rinin anlatıldığı, yine otobiyografik özel­likler taşıyan bu romanda 1920'lerin so­nunda aralarında Peyami Safa'nın da bu­lunduğu bir grup aydının yaşadığı bohem hayatı tasvir edilmektedir.

9. Matmazel Noraliya'nın  Koltuğu (1949). Peyami Sa­fa'nın parapsikoloji, metapsişik ve ispri­tizma gibi meselelere ilgi duymaya başla­dıktan sonra yazdığı bu eser, bakış açısı ve merkez yansıtıcı gibi bazı roman tek­niklerinin büyük bir ustalıkla kullanıldığı, Türk romancılığında köşe taşı sayılabile­cek önemli bir eserdir. Romanda, birta­kım olağan üstü olaylar yaşayan ve bu olay­ları materyalist ve pozitivist anlayışlarla açıklamayı başaramayınca derin bir şüp­he ve tereddüt içinde nihilizme kayan Fe­rit'in özellikle Matmazel Noraliya'nın gün­lüklerini okuduktan sonra yaşadığı aydın­lanma ve nihilizmden mistisizme yöneliş süreci anlatılır.

10. Yalnızız (1951). Yeni İstanbul'da tefrika edildikten sonra ki­tap olarak yayımlanan bu romanda da parapsikolojik ve metapsişik meseleler ir­delenmiştir. Eserin önemli özelliklerinden biri Doğu-Batı sentezi tezinin ayrıca bir ütopya olarak işlenmiş olmasıdır. Simeranya, romanın kahramanı olan ve yazarın söz­cülüğünü üstlenen Samim'in zaman za­man sığındığı bir hayal ülkesidir ve bütün zıtlıkların birbiriyle barıştırıldığı bir mut­luluk adası olarak tasarlanmıştır.

11. Biz İnsanlar (1959). 1937de Cumhuriyet ga­zetesinde tefrika edildiği halde önemli de­ğişiklikler yapılarak kitap halinde ilk defa 1959 yılında yayımlandığı için Peyami Sa­fa'nın son romanı kabul edilen eserde Mü­tareke döneminde aydınların gündemini işgal eden materyalizm, sosyalizm, man­dacılık, milliyetçilik gibi fikirler tartışılır; bu yönüyle aynı zamanda Peyami Safa'nın entelektüel macerasına ışık tutmaktadır. Peyami Safa'nın ayrıca Gün Doğuyor adlı bir piyesi yayımlanmıştır (1937).

Fikrî Eserleri. 1. Türk İnkılâbına Ba­kışlar (1938). 2. Felsefî Buhran (1939). Yazarın Türk Felsefe Cemiyeti'nde verdiği, daha sonra Yeni Türk Mecmuasında yayımlanan "Felsefe ve Diyalektik" konulu konferansının geliştirilmiş ve yeniden ya­zılmış biçimidir. 3. Millet ve İnsan (1943). Yazarın milliyetçilik anlayışını temellendirdiği. 1940'larda Çınaraltı dergisinde çı­kan yazılarından oluşmaktadır. İkinci bas­kısı Nasyonalizm adıyla yapılmıştır (1961). 4. Mahutlar (1959). 5. Sosyalizm (1961). 6. Mistisizm (1961). 7. Doğu-Batı Sen­tezi (1962). Yazarın Türk Düşüncesi der­gisinde çıkan yazılarından oluşmaktadır. 8. Kızıl Çocuğa Mektuplar (1971). Nâzım Hikmetle kavgası sırasında yazdığı yazı­ların bir araya getirildiği kitaptır. Yukarı­daki üç eseri ayrıca Nasyonalizm-Sosyalizm-Mistisizm adıyla bir arada basıl­mıştır (1975).

Büyük Avrupa Anketi adlı eseri (1938) Peyami Safa'nın 1936 yılında çıktığı Av­rupa seyahatini, özellikle çocukluğundan beri rüyalarını süsleyen Fransa ile ilgili izlenimlerini ve fikirlerini anlatır. Peyami Safa'nın çeşitli gazete ve dergilerdeki ya­zılarından seçmeler konularına göre tas­nif edilerek "Objektif" adı altında basıl­mıştır: Osmanlıca, Türkçe, Uydurmaca (1970); Sanat, Edebiyat, Tenkit (1971);

DİYANET İSLAM ANS.

SON EKLENENLER

Üye Girişi