Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

KÜBİZM-3

Kübizm, XX. yüzyılın başında ortaya çıkan ve daha çok resim alanında kendini gösteren, sonradan öteki sa­nat dallarına da etki yapan, konunun sadece görünen ta­rafını değil, görünmeyen yönlerini de göstermeye çalışan bir akımdır.

1911 yılında kendini gösteren kübizm, dört yıl kadar bir ömür sürdükten sonra 1914'de değerini yitirmiştir. Aslında aklın realitesine aykırı düşen ve her şeyi geo­metrik şekil içinde görmeye ve göstermeye çalışan kü­bizm, 1913 yılından itibaren edebiyat alanına da geçmiştir.

Empresyonizme bir tepki olarak meydana gelen kü­bizm edebiyata Gaulaunme Apollinaire'in çabalarıyla gir­miştir. Bundan sonra Andre Salmon, P. Reverdy, Jean Cocteau, Blaise Cendrars, Mak Jacob gibi şairler, kü­bizmi edebiyatta kökleştirmeğe ve geliştirmeğe çalışmış­lardır. Fakat bütün çabalara karşın, kübizmin ömrü uzun olmamıştır.

Kübizm, hemen her memlekette zaman zaman de­nenmiştir. Kendi memleketimizde bile Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, özellikle resim alanında kübizme bağlı çabalar görülmüşse de köklü bir akım olmak durumuna gelmemiştir. Kübizmin genel nitelikleri:

a) Kübizmin, empresyonizm karşısındaki tutumu:

Empresyonizm, konunun belli bir ışık altındaki gö­rünüşü, yani doğrudan doğruya kendini değil de yarat­tığı duyumları saptamaya çalışan bir sanat yoludur.

Kübizme göre empresyonizm, duyumların, yani sü­rekli olmayan, gelip geçici şeylerin tasviridir. Kübizm ise, sürekli olan ve değişmeyen özün tasvirine çaba gös­termektedir. Eşyanın dış görünüşüyle birlikte özünün de gösterilmesi gerektir. Örneğin insanın yalnız dış görünü­şünü ele almak, onu, sadece bir madde olarak düşünmek olur. Hâlbuki o, birtakım fikirlerin ve duyguların da sahibidir. Sanat onun bu tarafını da göstermek zorunda­dır. O halde olaylarla duyguları birbirinden ayrı olarak düşünmek doğru değildir. Konuyu bir bütün halinde tut­mak gerektir.

Sözgelimi «Ressam, balkonda bulunan, fakat içeriden görülen bir adamın resmini yapmak istediği zaman, sah­neyi, pencereden görülen kısmına inhisar ettirmeyecek; bi­lâkis balkondaki adamın sokağa ait bütün duyumlarını da aynı tablonun içerisine yerleştirecektir.»

Bu, şu demektir: Yaşam, büyük bir olaydır. İnsan bu olayın içinde birçok şeyi hep birden görmekte ve ya­şamaktadır. O da bu büyük döngünün içinde olanlardan biridir. Şu halde balkondaki adamı, seyrettiklerinden ayrı olarak düşünemeyiz. Bu adam balkondan, geçen trenleri, otomobilleri, koşan duran insanları, caddeleri, damlan, bacaları görmüş; fabrikaların düdüklerini işitmiştir. Hat­tâ balkondaki adam o anda vücudunu bile unutmuş, sey­rettiklerinin içine düşmüş, ya da onların arkasından koş­maktadır. Şimdi nasıl olur da sanatçı, bu adamı, sadece kendi bulunduğu yerden gördüğü kısmiyle eserine geçi­rebilir? Hâlbuki o anda, bu adamın kafasında bir fabri­kanın dişlisi, bir otomobilin direksiyon simidi dönmekte; beyninde bir cadde akmaktadır. Peki, bütün bunları ne yapacağız? Sanatçı olarak bunlara dokunmayacak mı­yız? Bunlarsız bir anlam nedir?

Bütün bunları sorup düşünen kübizmin sanatçısı, in­sanı dış görünüşü ve duyumlarıyla birlikte bir bütün ha­linde geometrik şekillere bağlayarak sanata getiriyor. Bir ressamın tablosunda insan, camdan yapılmış, içinde­kileri gösteren bir varlık olarak düşünülüyor ve içinde ne varsa ortaya konuyor.

«Şu tabloya bakınız: Bir pipo, yarısı görünen bir kitara, bir şömendöfer diski, makinecinin bıyıklan... Res­samın karısına ait bir porofil. Bunların hepsi bir arada, aynı çerçevenin içinde; telgraf tellen ve güneş ışınlarıyla karışmış bir halde.»

İşte bu düşüncelerle kübizm, empresyonizmin sade­ce duyumları tasvir etmesini yermiş, konuyu içi ve dişiy­le 'birlikte bir bütün halinde işlemeye çalışmıştır.

b) Kübizmin izlediği yol ( metot) :

Önce görünüşün ( manzaranın) ya da olayın geç­tiği yer, ana parçalarına ayrılır, sonra bu parçalar sa­natçının kişisel görüşüne göre yeniden birleştirilir. Böy­lece konunun tümü, aslındaki gibi değil, sanatçının du­yumlarına göre geometrik bir yapı içinde şekil alır. Eğer konu, doğadaki biçimiyle sanata girse, sanatçının iş payı (rolü) kalmaz. Onun için, önce çözümleme (analiz) yardımıyla konu olan şeyin parçalan tanınacak, ondan sonra da bireşim (sentez)le o şey, sanatçının isteği­ne göre yeniden meydana gelecektir.

Kübizmde XX. yüzyıl başlarındaki toplumlarda gö­rülen sosyal gerginlik ve dengesizliklerin etkilerini bul­mak mümkündür.

Bu metot edebiyatta da kullanılmış, şairler de şiirle­rinde, çözümleme-bireşim metodu ile mısralar sıralamış, kır resmini (peyzajı) ve yaşamın sahnesini kendi ki­şisel görüşlerine göre anlatmaya çalışmışlardır.

SON EKLENENLER

Üye Girişi