KÜBİZM-3
Kübizm, XX. yüzyılın başında ortaya çıkan ve daha çok resim alanında kendini gösteren, sonradan öteki sanat dallarına da etki yapan, konunun sadece görünen tarafını değil, görünmeyen yönlerini de göstermeye çalışan bir akımdır.
1911 yılında kendini gösteren kübizm, dört yıl kadar bir ömür sürdükten sonra 1914'de değerini yitirmiştir. Aslında aklın realitesine aykırı düşen ve her şeyi geometrik şekil içinde görmeye ve göstermeye çalışan kübizm, 1913 yılından itibaren edebiyat alanına da geçmiştir.
Empresyonizme bir tepki olarak meydana gelen kübizm edebiyata Gaulaunme Apollinaire'in çabalarıyla girmiştir. Bundan sonra Andre Salmon, P. Reverdy, Jean Cocteau, Blaise Cendrars, Mak Jacob gibi şairler, kübizmi edebiyatta kökleştirmeğe ve geliştirmeğe çalışmışlardır. Fakat bütün çabalara karşın, kübizmin ömrü uzun olmamıştır.
Kübizm, hemen her memlekette zaman zaman denenmiştir. Kendi memleketimizde bile Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, özellikle resim alanında kübizme bağlı çabalar görülmüşse de köklü bir akım olmak durumuna gelmemiştir. Kübizmin genel nitelikleri:
a) Kübizmin, empresyonizm karşısındaki tutumu:
Empresyonizm, konunun belli bir ışık altındaki görünüşü, yani doğrudan doğruya kendini değil de yarattığı duyumları saptamaya çalışan bir sanat yoludur.
Kübizme göre empresyonizm, duyumların, yani sürekli olmayan, gelip geçici şeylerin tasviridir. Kübizm ise, sürekli olan ve değişmeyen özün tasvirine çaba göstermektedir. Eşyanın dış görünüşüyle birlikte özünün de gösterilmesi gerektir. Örneğin insanın yalnız dış görünüşünü ele almak, onu, sadece bir madde olarak düşünmek olur. Hâlbuki o, birtakım fikirlerin ve duyguların da sahibidir. Sanat onun bu tarafını da göstermek zorundadır. O halde olaylarla duyguları birbirinden ayrı olarak düşünmek doğru değildir. Konuyu bir bütün halinde tutmak gerektir.
Sözgelimi «Ressam, balkonda bulunan, fakat içeriden görülen bir adamın resmini yapmak istediği zaman, sahneyi, pencereden görülen kısmına inhisar ettirmeyecek; bilâkis balkondaki adamın sokağa ait bütün duyumlarını da aynı tablonun içerisine yerleştirecektir.»
Bu, şu demektir: Yaşam, büyük bir olaydır. İnsan bu olayın içinde birçok şeyi hep birden görmekte ve yaşamaktadır. O da bu büyük döngünün içinde olanlardan biridir. Şu halde balkondaki adamı, seyrettiklerinden ayrı olarak düşünemeyiz. Bu adam balkondan, geçen trenleri, otomobilleri, koşan duran insanları, caddeleri, damlan, bacaları görmüş; fabrikaların düdüklerini işitmiştir. Hattâ balkondaki adam o anda vücudunu bile unutmuş, seyrettiklerinin içine düşmüş, ya da onların arkasından koşmaktadır. Şimdi nasıl olur da sanatçı, bu adamı, sadece kendi bulunduğu yerden gördüğü kısmiyle eserine geçirebilir? Hâlbuki o anda, bu adamın kafasında bir fabrikanın dişlisi, bir otomobilin direksiyon simidi dönmekte; beyninde bir cadde akmaktadır. Peki, bütün bunları ne yapacağız? Sanatçı olarak bunlara dokunmayacak mıyız? Bunlarsız bir anlam nedir?
Bütün bunları sorup düşünen kübizmin sanatçısı, insanı dış görünüşü ve duyumlarıyla birlikte bir bütün halinde geometrik şekillere bağlayarak sanata getiriyor. Bir ressamın tablosunda insan, camdan yapılmış, içindekileri gösteren bir varlık olarak düşünülüyor ve içinde ne varsa ortaya konuyor.
«Şu tabloya bakınız: Bir pipo, yarısı görünen bir kitara, bir şömendöfer diski, makinecinin bıyıklan... Ressamın karısına ait bir porofil. Bunların hepsi bir arada, aynı çerçevenin içinde; telgraf tellen ve güneş ışınlarıyla karışmış bir halde.»
İşte bu düşüncelerle kübizm, empresyonizmin sadece duyumları tasvir etmesini yermiş, konuyu içi ve dişiyle 'birlikte bir bütün halinde işlemeye çalışmıştır.
b) Kübizmin izlediği yol ( metot) :
Önce görünüşün ( manzaranın) ya da olayın geçtiği yer, ana parçalarına ayrılır, sonra bu parçalar sanatçının kişisel görüşüne göre yeniden birleştirilir. Böylece konunun tümü, aslındaki gibi değil, sanatçının duyumlarına göre geometrik bir yapı içinde şekil alır. Eğer konu, doğadaki biçimiyle sanata girse, sanatçının iş payı (rolü) kalmaz. Onun için, önce çözümleme (analiz) yardımıyla konu olan şeyin parçalan tanınacak, ondan sonra da bireşim (sentez)le o şey, sanatçının isteğine göre yeniden meydana gelecektir.
Kübizmde XX. yüzyıl başlarındaki toplumlarda görülen sosyal gerginlik ve dengesizliklerin etkilerini bulmak mümkündür.
Bu metot edebiyatta da kullanılmış, şairler de şiirlerinde, çözümleme-bireşim metodu ile mısralar sıralamış, kır resmini (peyzajı) ve yaşamın sahnesini kendi kişisel görüşlerine göre anlatmaya çalışmışlardır.
- << Önceki
- Sonraki