Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

HASAN BASRİ ÇANTAY KİMDİR?



(1887-1964)
Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm adlı Kur’an tercümesiyle tanınan son devir din âlimi.
Müellif: EMİN IŞIK    

Balıkesir’de doğdu. Babası Balıkesir tüccarlarından ve ulemâdan Çantayoğlu Halil Cenâbî Efendi, annesi Sincanoğulları’ndan Kepsutlu Hatice Hanım’dır. Ailenin tek erkek evlâdı olan Hasan Basri, ilk tahsilini İbtidâ-i Kebîr Mektebi’nde gördükten sonra Balıkesir İdâdîsi’ne girdi. İdâdînin dördüncü sınıfında iken babasının ölümü üzerine (1903) ailenin geçimini tek başına sağlayabilmek için mektebi bırakmak zorunda kaldı. Kendisine Nâfia Dairesi’nde bir memuriyet verildi. Bu arada müftü Osman Nûri Efendi ile Müstecâbîzâde Âdil Efendi’den Farsça öğrendi; Balıkesir Mevlevîhânesi’nde Râgıbzâde Ahmed Nâci Dede’den Arapça okudu. Babasının yakın dostu olan bu zat ona hem hocalık hem de mânevî babalık yaptı. Bir taraftan Arapça ve Farsça’sını ilerletmeye çalışırken diğer taraftan edebiyat, hukuk ve felsefe ile meşgul oldu.

II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Balıkesir’de yayımlanan Nasihat ve Balıkesir gazetelerinde yazılar yazdı. Mutasarrıf Mümtaz Bey’den hukuk, iktisat ve maliye okudu. Sâmih Rifat Bey’in mutasarrıflığı zamanında Yıldırım gazetesini çıkardı. İdâre-i Husûsiyye’nin (özel idare) ilk teşkilâtlanmasında (1913) Balıkesir Dâimî Encümeni’nin başkâtipliğini yaptı. Daha sonra mutasarrıf Reşid Bey’in emriyle bütün sorumluluğunu yüklendiği Karesi adlı bir gazete yayımladı. Balıkesir’de matbuat hayatının gelişmesinde önemli rol oynadı. Lise dengi olan Dârülhilâfe Medresesi’nde Türkçe, edebiyat, yazı ve Arapça muallimliği yaptı. I. Dünya Savaşı sonlarına doğru Ses gazetesini çıkardı. Mütareke yılları boyunca Türk milletinin haklarını savunan en hür ve yürekli yazıların yayın organı olan Ses’in kapatılarak sahibinin İstanbul’a celbedilmesiyle ilgili emir geldiği zaman Hasan Basri, Balıkesir’i temsilen I. İzmir Kongresi’ne katılmak üzere şehirden ayrılmış bulunuyordu. Tevkif emrini öğrenince çareyi kaçmakta buldu. Burhaniye, Kepsut, Dursunbey kasabalarında ve köylerde dokuz aydan fazla dolaştı; o yörede Millî Mücadele’nin başlaması ve halkın silâhlanması konusunda önemli faaliyetler gösterdi. I. Büyük Millet Meclisi’ne Balıkesir mebusu olarak girdi, hiçbir gruba temayül göstermeyip sonuna kadar bağımsız kaldı. Aynı mecliste mebus olarak bulunan şair Mehmed Âkif ile yakın arkadaş oldu, ondan Arap edebiyatı okudu. Mehmed Âkif, Bursa ve Balıkesir çevresinden gelen Yunan mezâlimi haberlerinin tesiriyle yazdığı “Bülbül” şiirini Çantay’a ithaf etmiştir.

Büyük Millet Meclisi’nin I. dönemi sonunda Balıkesir’e edebiyat muallimi olarak dönen Çantay, 132 şehid çocuğunun eğitimi için kurulan yetiştirme yurdunun müdürlüğünü de üstlendi. Zafer-i Millî gazetesine yazılar yazdı. 1928’de aşırı zihin yorgunluğundan dolayı hastalandı ve bu sebeple emekliye ayrıldı. Zihnî faaliyetlerden uzak durmak ve yöneticilerin keyfî icraat ve baskılarından korunabilmek amacıyla birkaç yıl entellektüel zümrenin içinden ayrılıp ziraat ve ticaretle meşgul oldu. Daha sonra tekrar dinî, ilmî ve edebî faaliyetlere dönerek telif ve tercüme eserler meydana getirdi. 1950 yılından itibaren demokratik yönetimin sağladığı kısmî din ve vicdan hürriyetiyle birlikte başlayan, İslâm dininin öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşanması, yayınlar ve diğer vasıtalarla desteklenmesine dönük faaliyetlere Hasan Basri Çantay da katılmıştır. Onun çalışmaları bir taraftan eser telif etmek, diğer taraftan yol göstermek ve uyarılarda bulunmak şeklinde olmuştur. Din ve vicdan hürriyetinin sağladığı haklar bakımından uzun süren bir fetret döneminden sonra Türkiye’de başlayıp hızla gelişen faaliyetler, bir bakıma tabii olarak karşılanabilecek farklı görüşler, gruplar, usuller de ortaya koymuştur. Bu farklılık ve çeşitlilik içinde Hasan Basri Çantay zengin ilmî, fikrî birikimi, siyasî tecrübesi ve güvenilir şahsiyetiyle gruplar arasında hakemlik yapmış, görüş ve metotların isabetli ve uygulanabilir olanlarını belirlemeye çalışmış, böylece din âlimlerinin, muhafazakâr aydınların, hamiyetli zenginlerin yol göstericisi ve nihaî mercii olmuştur.

Hasan Basri Çantay 3 Aralık 1964’te İstanbul’da vefat etti. Mezarının çok sevdiği dostu Mehmed Âkif’e yakın olması hususundaki vasiyeti üzerine Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi.

Eserleri. 1. Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm. Hasan Basri Çantay’ın en önemli eseri olup açıklamalı bir Kur’an tercümesidir. Kitabın önsözünde mütercim, Kur’an gibi her yönüyle eşsiz olan bir eserin tercüme edilmesinin güçlüklerini dile getirdikten ve yayımlanmış bazı Türkçe tercümelerin değerlendirmesini yaptıktan sonra kendi tercümesinin özelliklerini on üç madde halinde sıralamıştır. Eserin hemen her sayfasında bol dip notları vardır. Yer yer âyetlerin tercümesi hacmine ulaşan dip notu açıklamalarında genellikle Zemahşerî, Râzî, Beyzâvî, Celâleyn, Medârik ve Hâzin tefsirleriyle güvenilir hadis kitapları ve Arapça sözlükler kaynak olarak kullanılmıştır. Burada âyetlerin tercümesinde tercih edilen mânaların kaynakları gösterilmiş, farklı anlayışlara dayanan anlamlar kaydedilmiş, Kur’ân-ı Kerîm’in daha iyi anlaşılması amacıyla açıklayıcı ve destekleyici bilgiler verilmiştir. Önemli konular hakkında fazla bilgi edinmek isteyenlere de mütercimin takdirle yâdettiği Elmalılı’nın Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsiri tavsiye edilmiştir. Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm “harfî” bir tercümedir. Karşılığı Kur’an’ın metninde bulunmayan kelimeler, tercümeyi güzelleştirmek maksadıyla da olsa meâle alınmamış, önsözde de belirtildiği gibi mâziye muzâri, muzâriye mâzi, isme fiil, fiile isim mânası verilmemeye özen gösterilmiştir. Bu şekilde bir yandan elden geldiğince metne bağlı bir meâl ortaya konmak istenirken öte yandan çok sık yer verilen parantez içi kelime ve cümleciklerle mânanın daha iyi anlaşılır olması amaçlanmıştır. Ancak bu ölçüde parantez içi uygulamasının gerekli olmadığını, bunun ifadenin akıcılığını bozduğunu ve okuyucuyu yorduğunu söylemek mümkünse de gerek bu ifadelerin gerekse onlara ait dip notlarının özellikle araştırmacılar için faydalı olduğu şüphesizdir. Eserin I. cildinin sonuna üç cildin konularını içine alan bir indeks eklenmiştir. Yıllarca süren bir emeğin, iman, sabır ve ilmî titizliğin ürünü olan Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm Türkçe Kur’an tercümeleri alanında yeni bir çığır açmıştır. Bu bakımdan yayımından sonra yapılan Türkçe Kur’an tercümesi faaliyetlerinde kendisinden müstağni kalınamadığını ve alanında henüz aşılamamış eser niteliğini koruduğunu belirtmek lâzımdır. Kitap ilk defa 1953’te İstanbul’da üç cilt halinde neşredilmiş, daha sonra da birçok baskısı yapılmıştır. 2. Kırk Hadis ve Meâlleri (her birinde on adet kırk hadis bulunmak üzere üç cilt, İstanbul 1956-1962). 3. Fıkh-ı Ekber (Ankara 1954). Ebû Hanîfe’nin el-Fıkhü’l-ekber adlı risâlesinin tercümesidir. 4. Âkifnâme (Mehmed Âkif, İstanbul 1966). Mehmed Âkif’in ölümünü takip eden günlerde âdeta bir hâtıra / armağan kitabı olarak yayımlanmak üzere hazırlanan, fakat bazı sebeplerle basılamayan eser, yazarının vefatından sonra oğlu tarafından neşredilmiştir. Âkifnâme, Mehmed Âkif ile Hasan Basri Çantay’ın ortak dostu Mahir İz’in eseri takdim eden kısa bir yazısının ardından Nurettin Topçu’nun “Âkifnâmeye Dair” başlıklı, Âkif’i ve eserlerini felsefî, özellikle de tasavvufî bir değerlendirmeye tâbi tutarak bunların değerini ortaya koyan bir yazısı ile başlamaktadır. Çantay eserini, Mehmed Âkif’in hayatı, şahsiyeti ve edebî hüviyeti hakkındaki kendi fikir ve hâtıralarını devrin edip ve yazarlarından aktardığı bilgilerle destekleyerek meydana getirmiştir. Âkif’in Safahat dışında kalmış şiir ve nesirlerinden örneklerle zenginleştirilen kitabın bir özelliği de şairin ölümü üzerine devrin gazete ve mecmualarında çıkmış yazılara yer vermesidir. Eser ayrıca, şairin yakın arkadaşı sıfatı ile Çantay’a yazılan tâziye mektuplarıyla Âkif’e dair bilgi ve hâtıra nakleden, onun bilhassa sanatı ve edebî kişiliği hakkında değerlendirmelerde bulunan pek çok edebiyatçının mektubu yanında vefatı dolayısıyla kaleme alınmış mersiye ve tarih manzumelerinden birçoğunu da ihtiva etmektedir. 5. “es-Sekāfetü’l-İslâmiyye fi’l-menâtıkı’t-Türkiyye”. Türkler’in müslüman oluşları, İslâm kültür ve medeniyetine hizmetleri ve bugünkü Türk dünyası hakkında bilgi veren uzun bir makale olup çeşitli ülkelerde İslâmiyet’in durumunu konu alan Islam the Straight Path adlı derleme eser içinde yayımlanmıştır (nşr. K. W. Morgan, New York 1958). Aynı makale, eserin Mahmûd Abdullah Ya‘kūb tarafından el-İslâm es-sırâtü’l-müstakım (Bağdat 1963) adıyla yapılan Arapça tercümesinde de yukarıdaki isim altında yer almıştır (II, 47-101).

Çantay’ın bunlardan başka Mektepli Yavrularıma (Balıkesir 1922), Müslümanlıkta Himâye-i Etfâl (Ankara 1341), Ülkü Edebiyatı (Balıkesir 1939), Zekâ Demetleri (Balıkesir 1939, İstanbul 1962), Kara Günler ve İbret Levhaları (İstanbul 1964) adlı eserleri de vardır.

Hasan Basri Çantay’ın şiirleri Mürşit Çantay tarafından Babamın Şiirleri adıyla neşredilmiştir (İstanbul 1964). Basılmamış eserleri de şunlardır: Türk Savları, İslâm’da Cihad ve İdman, Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi (tamamlanmamış), Kalendernâme (fikrî ve felsefî denemeler), İstimlâk Kanunları ve Şerhleri, Ticarî İkrar, Şifâ-i Şerîf Tercümesi.

BİBLİYOGRAFYA :
Hasan Basri Çantay’ın yeğeni ve evlâtlığı Mürşit Çantay’dan alınan bilgiler; Vehbi Vakkasoğlu, Osmanlıdan Cumhuriyete İslâm Alimleri, İstanbul 1987, s. 31-49; Salih Akdemir, Cumhuriyet Dönemi Kur’an Tercümeleri, Ankara 1989, s. 48-68; Ahmet Ersöz, “Vefatının 25. Yıldönümünde Hasan Basri Çantay”, Zaman, İstanbul 3 Aralık 1989; Mücteba Uğur, “Vatansever Mücâhit Hasan Basri Çantay’ı Anarken”, TY, XI/51 (1991), s. 49-52; Aydın Talay, “İnandığını Yaşayan Bir İnsan: Hasan Basri Çantay”, Zaman, İstanbul 3 Aralık 1991.

Bu madde ilk olarak 1993 senesinde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 8. cildinde, 218-219 numaralı sayfalarda yer almıştır.



H. Basri Çantayın Şiir Ve Edebiyat Dünyası


Hasan Basri Çantay’ın Edebiyat Anlayışı
Ve Şairliği Hakkında Birkaç Söz

                                              Yusuf Akgül

Rahmetli Hasan Basri Çantay’ın 3 Aralık 1964’teki vefâtından kısa bir sure önce, onun bir kısım nazım çalışmalarını “Babamın Şiirleri” adıyla, İstanbul’da Ahmet Said Matbaasında yayınlayan oğlu Mürşit Çantay, kitabın önsözünde şunları söylüyor:


“Babam Hasan Basri Çantay’ın en bilinmeyen tarafı, şairliğidir.  Uzun süre edebiyat muallimliğinde çalıştığı, hatta  bu vazifeden emekli olduğu ve birçok edib talebe yetiştirdiği halde onun bu cephesinin çoğunlukça bilinmemesi kendisini ‘şair’ tanımak şöyle dursun, ‘nâzım’ olduğuna dahi inanmamasıdır.

 İstiklal şairi rahmetli Mehmed Akif beyle uzun müddet devam eden arkadaşlığına ve edebi sohbetlerine rağmen babamın bu yönünün sönük kalması, her yazdığı manzum metnin perişan kâğıtlar içinde çürüyüp gitmesi talebesinden bazıları tarafından üzüntü ile karşılanıyordu. Nihayet, onun izniyle, dağınık manzumelerinden elde edebildiklerimi neşrediyorum.”

Evet… Oğlu Mürşit Çantay’ın da ifade etmeye çalıştığı gibi;  Milli Mücadele kahramanlığından milletin vekilliğine, gazetecilikten cemiyet adamlığına, eğitimcilikten İslam âlimliğine kadar çok yönlü bir şahsiyet olan H. Basri Çantay’ın üzerinde pek durulmayan önemli bir yönü de edebiyatçılığı ve şairliğidir.

      Bu görüşten hareketle biz, bu çalışmamızda Üstad  Hasan Basri Çantay’ın edebi kişiliğini, sanat anlayışını ve şiirlerini bize bıraktığı yazılı kaynaklardan yola çıkarak ortaya koymaya çalışacak, genç nesillere yeniden uşatırmanın heyecanı ve  bahtiyarlığı içinde  olacağız.

      Edebiyat ve sanat yönünün oluşmasında, ilk bakışta, fikirdeşi ve çile arkadaşı M. Akif  Ersoy’un bir etkisinin bulunabileceği mümkün görülebilir. Böyle olmuş olsa bile, bunu normal karşılamak gerekir. Zira aynı dönemde yaşamış ve ortak görüşleri benimsemiş fikir ve edebiyat adamlarının birbirinden etkilenmiş olmalarının söz konusu olabileceğini bilmeliyiz.

      Yine de, bize göre, M. Akif ile H. Basri’nin manzum çalışmalarını gözden geçirmiş olanlar, aralarındaki üslup farklılıklarını görerek, her iki şairin kendilerine has ayrı birer edebi şahsiyet olduklarını kabul edeceklerdir.  

Bize ulaşan, bir kısmı yayınlanmış, bir kısmı henüz kitaplaşmamış şiirlerini, nazım çalışmalarını ile alıp incelediğimizde, H. Basri Çantay’ın kendine has edebi kişiliği, üslubu ve edebiyat anlayışı olan bir şair olduğuna hükmedebiliriz.

Evet.. Hasan Basri Çantay bir şairdir. Hem de milli bir şairdir. Hatta üniversitelerimizde yeniden ele alınması, şiirleri okul kitaplarına girmesi gereken bir şairdir. Bu çerçevede her şeyden önce onun bir sanat ve edebiyat anlayışı vardır. Bu konudaki görüş ve düşüncelerini,  Ülkü Edebiyatı adlı bir kitapçıkta ortaya koymuştur.

      Sanatın her türlü ahlaki ve edebi kaygılardan uzak olarak tatbik edilmesini isteyen genç bir şairle karşılıklı konuşmalarını yansıtan bir risalede, ‘sanat sanat içindir’ şeklindeki yaklaşımı, ‘ihtiyar ve bunak bir düstur’ biçiminde tanımlayan H. Basri Çantay; Edebiyatın, toplumun milli ve manevi değerleri ile ilişkisi olması özelliği üzerinde durmakta ve sanatın sadece sanat için yapılmasının toplum açısından hiçbir değer ifade etmeyeceğini vurgulayarak, toplumun iyi yönde yücelmesine hizmet etmesi gerektiğini savunmaktadır.

Bu noktada H. Basri Çantay; “Bir milletin ruhu, edebiyatında  okunur .İçtimai  ruhu yücelmiş milletlerin sinesinde ahlaksız  edebiyat türemiş olsa da, üreyemez. Milletin içtimai terbiyesini yüceltmek, ulvi ve sağlam fikirleri edebi bir tesirle bir his haline getirmek vazifesi de edebiyatçılarımıza aittir. Bu vazifenin ihmali, milletin izmihlalidir…”  diyen Mehmet Akif Ersoy ile aynı görüşleri paylaşmaktadır.                                                                                     

‘Sanat toplum içindir’ anlayışının, milletimizin sosyal yapısının gelişmesindeki önemine inanan H. Basri Çantay, 192’ de Balıkesir de 15 günde bir yayınlanan Irmak adlı dergide çıkan ikinci mektubunda şunları yazmaktadır:
 
‘Milletimizin edebiyatı, milletimizin makes ve nizam-ı hayatı (hayat düzeni) olmalıdır. Hayat; yalnızca kadından, yalnızca şaraptan ibaret değildir. Milletimizin ucu bucağı bulunmayan ummanları yanında kadın ve şarap, zavallı bir serap kalır…’

‘Dünyanın en büyük inkılâbını yaratmış olan bu millet, artık yalnız kendi inkılâbına muazi  (dair) bir edebiyat istiyor.’

‘Vatanın saadetine Nedim gibi şakıyınız, dertlerine Fuzuli gibi yanınız; fakat ne ‘oh’ larınız takma olsun, ne de ‘ah’ larınız yapma…’

‘Vatan… Millet… Cumhuriyet… İşte sizin en kutsi ve vefâdar yârınız…’


      H. Basri Çantay’ın, Ülkü Edebiyatı adlı kitapçıkta bir edebiyat teorisi ortaya koyduğu görülüyor. O, Türk Edebiyatı tarihini çok iyi kavramıştır. Doğu ve Batı edebiyatlarını, bu edebiyatların zirve kişilerini yakından tanımaktadır. Yunus Emre, Nedim, Fuzuli, N. Kemal, M. Akif, Süleyman Nazif, Seyrani… gibi Türk yazar ve şairlerini kavramakla birlikte ; Fake, Güstav, Flober,  Feörezdak, Teofil Gotye, İpolet Ten, Emil Buvarak, Emile Zola,  Alfons Dode… gibi Batılı yazar ve şairlerin eserlerine ve dünya görüşlerine de vakıftı.

      Sanat ve edebiyatın cemiyet için ve ancak cemiyetin yükselmesi için yapılması gerektiğine inanan H. Basri Çantay, bu amaca yönelik olmak üzere, 1962’de İstanbul’da yayınladığı fıkralar,  latifeler ve özdeyişlerden oluşan ‘ Zekâ Demetleri’ adlı çalışmasıyla, gençlerimize milli ve manevi terbiye vermeyi hedefleyen bir eseri edebiyatımıza kazandırmıştır.

Toplumcu bir şahsiyet olan H. Basri Çantay’ın edebiyat  anlayışını, yine kendi cümleleriyle;  ‘ Edebiyat güzellik ifade ettiği zaman ahlaki bir amil olur. O, insanı adi tabiatından ali hislere yükseltir. ‘ şeklinde özetlemek mümkündür.

      Evet… H. Basri Çantay bir şairdir. Hem de milli bir şairdir, toplumcu bir şairdir. Çeşitli tür ve formada yüzlerce şiir yazmıştır. Türk Halk Şiiri , Türk Divan Şiiri ve Çağdaş Türk Şiiri örnekleriyle fikir ve hayal dünyasını ortaya koymuş, duygularını, ümitlerini, heyecanlarını, hedeflerini ve eleştirilerini bu sanat dalıyla ölümsüz hale getirmiştir.

      Yazdığı yüzlerce şiirden bir kısmını, baba dostlarının ısrarlarına dayanamayarak, ‘ Babamın Şiirleri ‘ adıyla 1964’te İstanbul’da yayınlayan oğlu Mürşit Çantay, H.Basri Çantay için; ‘ Kendisini şair görmek şöyle dursun, nâzım olduğuna dahi inanmamaktadır’ dese de , biz, Üstad’ın iyi bir şair olduğunu iddia ediyoruz.    

      “Babamın Şiirleri” adlı kitapta yer alan şiirlerini H .Basri Çantay, daha önceleri de, Milli Mücadele yıllarında ve sonrasında Nasihat,  Yıldırım, Karesi, Balıkesir, Ses, Zafer-i Milli, Tanrı Dağı, Türk Dili, Söz, Geçler Yolu, Merhaba adlarını taşıyan yayın organlarında yayınlatmıştır.

H. Basri Çantay’daki konu ve şekil çeşitliliği gerçekten dikkat çekicidir…  Şiirlerinde Divan edebiyatından Halk edebiyatına, oradan Cumhuriyet sonrası edebiyatımıza kadar çok geniş bir vadide cirit oynadığına, halay çektiğine, haksızlığa karşı nağra attığına, çocukla çocuk- büyükle büyük olduğuna, bazen ince ruhlu bir eren iken birden bire boz yeleli bir alp kesildiğine şahit oluruz.

      Türklük ve İslâmlık, onun için iki temel cevher kaynağıdır, bütün hayatını bu iki kaynaktan beslemektedir.

      16 Mayıs 1919 ‘da İzmir ‘in Yunan işgali üzerine yazdığı İnkısar-ı hayal şiiri, M. Akif’in üslubunu hatırlatırken, gazalleriyle divan edebiyatını, deyişleri ve koşmalarıyla da Halk Edebiyatını yaşatmak ve sürdürmek ister gibidir hep.    

      Divan Edebiyatı özelliği taşıyan şiirlerinde ‘ Basri ‘ mahlasını kullanırken, Halk şiiri tarzındaki şiirlerinde de ‘ Hasan ‘ veya ‘ Aşık Hasan ‘ mahlasını kullanmıştır. Kara Günler ve İbret Levhaları adıyla yayınlanan hatıralarında belirttiğine göre, Balıkesir’de yayınlanan Söz

gazetesinde ‘ Hüzni ‘ takma adıyla manzumeleri yer almıştır.
       Milli Mücadele yıllarında şairliğini Türk milletinin istikbali ve kutlu istiklali için bir mücadele ve ümit aşılama silahı olarak kullanmayı başaran H. Basri Çantay’ın , İnkısar-ı Hayal şiirinde, Batı hayranlarını ve milli mücadeleden ümidi kesenleri ağır bir dille eleştirdikten sonar, şiirin en sonunda;
 
      “Uyan ey ümmet-i merhume, silkin, artık Allah de!
        Bakarken garbe gördün ya, yılan geldi, Yunan geldi!”

dizelerini  bir ok gibi fırlattığını görüyoruz:
 
      Bir öğretmen edasıyla öğrencileri için yazdığı eğitici şiirlerde, aslında o, milletine seslenir. ‘Kardeş Marşı‘, ‘23 Nisan’, ‘Bayrak Marşı‘ , ‘Sarmaşık’, ‘Yılmaz Türk’, ’İzci Marşı’, ’Anadolu’,  ’İdman Marşı’,  ‘Yerli Mallar’, ’Köylü’,’Namus’, ’Sağlık ve Yaşayış’ başlıklarını taşıyan şiirlerinde hep aynı ümit, yönlendirme çabası ve eğitme gayesi bulunmaktadır.

Mesela 6 dörtlükten ibaret ’Yılmaz Türk’ şiirinde, son bölümüne kendi adını mahlas yerine koyarak;

  Özü, sözü doğruyum,
  Namuslu Türk oğluyum.
  Ben hiç bir şeyden korkmam,
  Yalnız Hakk’ın kuluyum.
  Bana, “Hasan Türk” derler.”

şeklinde seslenirken, bir yandan öğrencilerine milli ve manevi bir ruh vermeye çalışmakta, bir yandan da Türk milletini milli ülkülere doğru kanat çırpmaya davet etmektedir.

       H. Basri Çantay, Halk Edebiyatının tekke ve aşık edebiyatı tarzlarında da şiir örnekleri vermiştir. Türk halk şiirinin dörtlük, hece ölçüsü, kafiye, durak gibi biçim ve ahenk unsurlarını başarılı bir şekilde kullanmıştır. Meselâ “Bir Köy Türküsü” şiiri vardır ki, 1927’de Türk Dili gazetesinde yayınlanmamış olsaydı, bunun bir halk manisi veya anonim bir türkü olduğuna hükmederdim.

      ‘Dostname’,’Nefsime’ ve ‘Seyrani ‘ ye Nazire ‘ başlıklı tasavvuf  konulu dervişane şiirleri, bizlere Yunus’un, Hacı Bektaş Veli’nin veya Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın manevi havasını ve şiir dünyasını hatırlatır.

      Hasan Basri Çantay gazallerinin yanı sıra taşlama türünde şiirler de yazmıştır. Bunlar genellikle mizah ve çatmalar, dokundurmalar şeklindedir. Hurafeciler , menfaat düşkünleri, israf edenler, nefsine hakim olmayanlar, tembeller, namertler, Türk düşmanlar, Moskof yanlıları, kula kul olanlar, haram yiyenler….  H. Basri Çantay tarafından keskin dizelerle eleştirilmiş adeta ok yağmuruna tutulmuşlardır.
      Ben sözü daha uzatmadan sizleri Üstad Hasan Basri Çantay’ın şiir dünyası ve edebiyat anlayışı ile başbaşa bırakayım..
(Zira Balıkesirli araştırmacı yazar Aydın Ayhan beyle yürüttüğümüz "Hasan Basri Çantay'ın Şiir ve Edebiyat Dünyası" adını verdiğimiz inceleme - araştırma çalışmamızı tamamlamış bulunuyoruz. En kısa sürede yayınlanacaktır...)

      Balıkesir eski müftülerinden Mehmet Emre Hocaefendinin, “Sohbetlerim” kitabında kayıt altına alarak söylediği gibi, 50. Vefat yıldönümünde, ardından rahmet  ve şükranla dualar gönderelim:

      “Kabri Gülşen, Mekanı Cennet Olsun..”

http://www.edebiyatevi.com

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi