Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA'NIN HAYATI

Doç. Dr. Sadık K. Tural

Önce 5 Temmuz 1954'te Türk Yurdu Dergisi'nde yayınlanmaya başlanan "Meslek Hâtıraları", daha sonra Hürriyet Gazetesi, nihayet 1968'de Defne Dergisi'nde tefrika edilen fikrî ve edebî hatıraları Bir Devrin Romanı adiyle Kültür Bakanlığı tarafından kitap olarak yayınlatıldı.

Başta bu eser olmak üzere şahsî, fikrî ve edebi hayatını anlatan metinlerden faydalanarak Halide Nusret'in hayatının ana çizgilerini şöyle verebiliriz:

Halide Nusret 1901 yılında İstanbul'da Kızıltoprak'ta doğmuştur. Babası Mehmet Selim Bey, 1899'da kardeşi Süleyman Tevfik ile beraber Mürüvvet gazetesini çıkarmış olup, bir makalesinden dolayı tevfik edileceğini sezip, İstanbul dışına kaçmıştır. 1900 yılının sonlarında Avnullah Kâzımı adıyla İstanbul'a dönen Mehmet Selim Bey, bir vak'aya karıştığı için Sivas a sürülmüş, Sivas'tan kaçmaya teşebbüs ettiği için Sinop'a nakledilmiştir. Küçük Halide, babasının Sivas'ta sürgünde olduğu sırada doğmuştur.
1908 sonralarına kadar, kocası sürgünde bulunan Ayşe Nazlı Hanım, kızı Halide Nusret'e Kur'ân-ı Kerim ve Türkçe dersleri verir. Avnullah Kâzımî sürgünden döndükten hemen sonra (1909) Kerkük Mutasarrıfı olur. Şimdi Baas ırkçılarının elinde olan Türk Kerkük, genç kızın ruhunda olumlu tesirler yapar; ayrıca gene Halide Nusret’e Arapça ve Farsça dersleri aldırtılarak-edebi zevki geliştirilir.

Halide 'Nusret ve ailesi 1914 yılında Kerkük'ten İstanbul'a dönmüşlerdir. O tarihte İttihat Terakki- Ziya Gökalp'in tesiriyle- kız öğrenciler için yeni mektepler açmıştır. Halide Nusret'in annesi, kızının bu yeni okullardan birine girmesini arzu etmektedir:
Babam da: Ne lüzumu var? Evde bol bol OKUSUN, bilgisini genişletsin, ben meşgul olurum; icap ederse muallim de tutarız diyordu. Gerçekten de babam benimle meşgul oluyordu. Kerkük'te elde ettiğim Farsçayı ilerletmem için 'Gülistan' okutuyordu. Ara sıra Mesnevi’den beyitler de verirdi... Hazret-i Mevlâna ile Şeyh Sadi ile ahbaplığım o zamandan kalmadır. Geceleri ben okurdum, kendisi dinlerdi. Victor Hugo'nun 'Sefiller ‘ini bitirdikten sonra başka tercüme romanlar okumaya başladık."

Halide Nusret, daha sonra "Erenköy İnas Sultanîsi"-adı ile anılan Erenköy Kız Lisesi'nin beşinci sını-fına kaydedildi. Halide Nusret’e Fransızca hocası, kaide ve usûl bilgisinden dolayı - "Kavâidci Hâtûn" demektedir. Din dersi imtihanında "Cenâb-ı Hakk'ın varlığını nasıl bilir, neyle ispat edebilirsiniz?" sorusuna şu mânâya gelen Sadi'nin Farsça beytini okuması ile büyük takdir toplamıştır: "Uyanık olan insanın gözünde, ağaçların yeşil yapraklarının her biri, Allah'ın varlığını yüceliğini belirten bir defterdir..."

Bu yıllarda I. Cihan Harbi devam etmekte, Çanakkale Boğazı, Türk Ocağı'nın yetiştirdiği aydın genç-liğini yutmaktadır, Yiyecek sıkıntısının sürdüğü bu tarihlerde A. Kâzımi'nin zatülcenp hastalığı da sürüp gitmektedir. İşte böyle bir devrede bir gün Halide Nusret babasını kaybetmiştir. "Bununla beraber, ömrümün en büyük acılarından birini tatmış olduğum bu sıkıntılı sene içinde, bütün hayatımı etkilemiş olan büyük bir sevinç duydum." diyerek duygularını belirttiği olay, sanat hayatının ilk basamağı olmuştur:

Muallim Ahmet Hâlit Yaşaroğla’nın çıkarmakta olduğu "Talebe Defteri" dergisi bir yarışma açtı. Halide Nusret, bu yarışmaya babasının olumu ile ilgili olan "Ağlayan Kahkahalar" başlıklı bir nesirle katılmıştır. Bu mensure birinci serilmiş ve adı geçen dergide yayınlanmıştır.

1917 yılında neşredilen bu nesirden sonra, ilk manzum eserini o yıl içinde şâir Faruk Nafiz Çamlıbel’in etkisiyle yazmıştır:

'İki sevgili sınıf arkadaşım Mustafa ile Zübeyde, Faruk Nafiz'in hâlâ kızları olurlardı. Faruk, o zaman sanırım Tıbbiye'de talebe idi. Şark'ın Sultanları’ını yazıyordu. Bu şiirleri halasının kızlarına getirip okurdu; onlar da bana getirirlerdi; pek beğenirdik bu şiirleri... Bir gece evde tarih çalışıyordum; dersimiz Ri'cad Devri idi, yâni, Osmanlı İmparatorluğu'nun gerileme devri. Çok hüzünlenmiştim. Kitabı kapadım. Faruk Nafiz 'in şiirlerini tekrar okudum, onları da bir kenara bırakarak kalemi aklım ve Ri'cad Devrinde başlıklı bir manzume yazdım. Vezni 7-7 idi, hatırlıyorum şekli, galiba, sone idi. Ne yazık ki, şimdi bir mısraı bile hatırımda değil. Bu şiir Kadınlar Dünyası Dergisi'nde yayınlanmıştı. Bu, benim için bir çeşit terfi sayılırdı, öğretmenlerim, arkadaşlarım benimle övünüyorlardı; artık okulda adım söylenmiyor, herkes bana Şâire diye hitap ediyordu.

Halide Nusret'in, edebiyat dünyasına atıldığı bu günlerde memlekette kâbuslar yaşanıyordu. Mütareke felâketi İstanbul'un başına çökmüştü. Bu kara günler genç şâireyi ,”Yaşamak için çalışmak" mecburiyetinde bırakmıştır. Dârü'lmuallimat'ta (Kız öğretmen Okulu) imtihana girerek öğretmen olma hakkını, yıllarca sevgi ve inançla yapacağı mesleğini kazanmıştır. Tanrı'nın kendisini öğretmen olsun diye yarattığına inanan Halide Nusret için öğretmenlik artık bir sevda olup, ömür boyu sürdürmüştür. Halide Nusret bu yıllarda, öğrencilerine dâir notlar almış, daha sonra bunları “Benim Küçük Dostlarım” adıyla neşretmiştir, öğretmenliği sırasında Halit Fahri Ozonsoy, Orhan Seyri (Orhon) gibi şâirlerle tanışmış ve dergilerde şiirleri, hikâyeleri yayınlanmaya başlamıştır. Bu arada İstanbul Darülfünun’una-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'ne- devam etmiştir. Ondokuz yaşında iken ilk romanı olan KÜLLER'i kaleme almıştır. O sıralarda çıkan Türk Kadını ve Kadınlar Dünyası ile Millî Mecmua'da yazılarını yayınlamaya başlamıştır.
Milli Zafer kazanılmış, Ankara da Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Halide Nusret "Kurtulmuş fakat canavar düşmanların ayakları altında birçok yerleri yanmış, yıkılmış viraneye dönmüş olan aziz memleketi mâmur etmek; en uzak köşelere ülkü ışığı, gerçek medeniyet ışığı götürmek gayesiyle öğretmen olma kararını vermiştir.
"Aşiyan İdadisi"nin ilk kısmında yaptığım bir yıllık öğretmenliğim esnasında, zaten kesin bir karara varmış bulunuyordum: Allah, beni öğretmen olayım diye yaratmıştı"
Halide Nusret, 1924 yılında Ankara'ya başvurarak öğretmenlik istemiş ve Edirne Darülmuallimat (Kız öğretmen Okulu)'na tâyin edilmiştir. Edirne'de —Şâire Hanım— diye karşılanan Halide Nusret, 1924 Ocak ayından 1926 Eylül ortasına kadar burada kalmıştır. Halide Nusret, Edirne'deki öğretmenliği sırasında Trakya öğretmenlerinden kurulu yirmibeş kişilik bir heyet ile meslekî faaliyetlerde bulunmak için Bulgaristan'a gitmiş bir ay kalmıştır.
Bu yıllarda Erkek Muallim Mektebinde öğrencisi olan Salih, hayatındaki büyük değişikliğe önayak olmuştur. Meğer o abla-kardeşliği sıkıca perçinlemeyi- o sıralarda Kırklareli'ndeki süvari alayında binbaşı olan- biricik ağabeyi ile beni evlendirmeyi düşünmüş" Böylece genç zabitle tanışan Edirne Kız Muallim Mektebi Edebiyat Muallimi Halide NUSRET Hanım ile Dördüncü Süvari Alayı Binbaşısı Aziz Vecihi Bey 1926 yılında evlenmişlerdir.
Bundan sonra Halide Nusret naklini İstanbul Kız Lisesi'ne yaptırmıştır. 1930 yılında Ergün adlı oğulları dünyaya gelmiştir. Halide Nusret İstanbul ve Edirne'den ibaret olan öğretmenlik yıllarının devamını şöyle kaleme almış: "Yurdun dört bucağında dolaşmaya da 1930'dan sonra başladık. Kocamın emir subayı misali her tâyin edildiği yere-Kırklareli, Kars, karaman, Urfa, Maraş, Sarıkamış, onunla beraber gidiyor, bu yerleri, bu yerlerin insanlarını, yediden yetmişe yürekten seviyordum..." Daha sonra Kars’ta görev yaparken kızları Emine Işınsu dünyaya gelmiştir.

Halide Nusret, "Bir Devrin Romanı" adlı kitabında Anadolu'da geçen yıllarına âit satırları kaleme alırken samîmî bir idealistin portresini çizer: "Ama ben hayatımdan hiç de şikâyetçi değilim, tam aksi -bazılarının gitmemek için istifayı bile göze aldıkları o yerlerde çalışmak, memleketimin yavrularına ihmâl edilmiş yavrucaklarına- o yerlerde- bütün canımla, bütün imkânlarımla hizmet etmek, yurdumu yakından tanımak bana eşsiz zevk veriyordu. Biz geçtiğimiz yoksul, yolsuz, ışıksız, susuz yurt köşelerinden Piyer Loti Ahı çekip geçmiyorduk. Oralarda yıllarca kalıyor, o çocukları bağrımıza basıp benimsiyor, o çocukların ve o halkın dertleriyle dertlenip, sevinçleriyle seviniyorduk. Onların meselelerini, elimizden geldiğince, halletmeğe, onlara elimizden geldiğince yararlı olmağa çalışıyorduk.
1948 senesinde şark hizmetini bitiren Aziz Zorlu tuna Ankara'ya gelince Halide Nusret Zorlutuna da Cebeci Orta Okulu'na Türkçe hocası oldu. Bir müddet orada vazife gördükten sonra nihayet Kız Teknik öğretmen Okulu'na nakledildi. 1957 senesinde de bu okuldan emekliye ayrıldı.

Halide Nusret, pek genç yaşından beri sosyal te¬şekküllerde ve hayır cemiyetlerinde çalışmıştır: Türk Kadınlar Birliği, Türk Ocakları, Halk Evleri, Mualimler Birliği, Yardım Sevenler Derneği, Çocuk Esirgeme Kurumu, Çocuk Haklarını Müdafaa Cemiyeti idare heyetlerinde uzun yıllar faydalı çalışmalar yapmıştır. Türk Anneler Derneği'nin (Yılın Annesi) seçiminde sosyal faaliyetlerinden dolayı kıymetli yazar ve şâir Halide Nusret Zorlutuna’nın Yılın Annesi seçildiği büyük bir memnuniyet ve sevinçle öğrenmiştir. Halide Nusret Zorlutuna, otuzüç yıl çeşitli yurt köşelerinde öğretmenlik yapmış, birçok insan yetiştirmiş, yılmadan çalışmış, yazdığı romanlar ve şiirlerle çok iyi tanınan ve sevilen bir yazar olmuştur. Halide Nusret "Her şeyden evvela olmak lâzımdır, yalnız kendi çocuklarına değil, bütün yurt çocuklarına karşı gerçek bir ana sevgisi taşıyan ve onlara elinden geldiği kadar kanat geren, yetiştirmeğe çalışan kadın bence eli öpülecek bir annedir" demektedir.
Defne Dergisinin kurucuları arasında bulunan ve daha sonra "Ayşe" adıyla kadınlara hitap eden aylık bir dergiyi başlatan H. N. Zorlutuna, yayın faaliyetlerini sürdürmüştür. Kızı, romancı, tiyatro yazarı Emine Işınsu'nun "Ayşe" adlı dergiyi "Töre" adıyla devam ettirmesi sırasında da şiirleriyle yayın faaliyetlerini sürdürmüştür.

Aylık edebiyat dergisi DEFNE, Halide Nusret Zorlutuna'nın 50. Sanat Yılı münasebetiyle 1967 yı¬lında büyük bir toplantı düzenlemiş, dergi Haziran sayısını bu toplantıya tahsis etmiştir. Bir yaprak dökümünün insanı ürküten rüzgârları Halide Nusret'in neslinden hemen herkesi tek tek alıp götürürken, O, belki de mazbut ve muntazam bir hayat yaşadığından seksen üç yaşına ermek bahtiyarlığına kavuşmuştur.

Gerek resmî, gerek husûsî kuruluşların yirminci yüzyılının bencilleşen dünyasında kadirşinaslığı ihmâl eden tavrında hangi mâ'zeretler bulunursa bulunsun, ömrünün sonuna yaklaşan insanları ihmâl etmek, hem ayıp hem de günahtır. Bu insanlar millî birlik ve bütünlüğümüze hizmet eden insanlarsa, ayıp ve günah da büyür. Arif Nihat, Necip Fazıl ve Halide Nusret*e karşı TRT'nin Sirkin tavrı yanında bazı kuruluşların manâlı ilgileri takdire şayandır. Halide Nusret'e yarı resmî ve resmî kuruluşların gösterdiği kadirbilirliklere işaret etmeyi vazife sayıyoruz:

Bilindiği gibi 1975 yılı, Birleşmiş Milletler tarafından Kadın yılı olarak ilân edilmişti. "Kadının Sosyal Hayatını inceleme ve Araştırma Derneği" adlı Türk Kuruluşu, tarafından Millî Kütüphane salonlarında kadın romancılarımızla ilgili bir sergi ve bir toplantı tertip edilmiştir; bu toplantıda AYŞE ve TÖRE" mecmualarının kurucusu Mütareke Cumhuriyet 'in ilk ve son devirlerinin şaire ve romancısı Halide Nusret Zorlutuna'ya "ümmül- muharrirat" (Kadın Yazarların Annesi) unvanı verilmiş, o günkü radyo, televizyon ve basın araçları bu konuya geniş yer ayırmışladır.

Ayrıca, zamanın Kültür Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Emin Bilgiç'in delaletiyle 22 Kasım 1976 günü Devlet Tiyatroları Ankara Yeni Sahne Salonlarındı muhteşem bir törenle Halide Nusret'e doğumunun 75. Yılı münasebetiyle Bakan Rıfkı Danışman tarafından plâket verilmişti.

1983 yılında da Basın Yayın Genel Müdürlüğü ile Türk Basın Birliği tarafından "Basın Mesleği'nde 50 Yıl Şerefli Hizmet" belgesi ve plâketi vermişlerdir. Son yıllarında romatizma ve yüksek tansiyondan rahatsız olan Halide Nusret Zorlutuna 10 Haziran 1984 gecesi vefat etmiş ve 12 Haziran günü Hacıbayram Camii'nden kaldırılan cenazesi Ankara Asri Mezarlığa defnedilmiştir.

ESERLERİ:
Halide Nusret, daha önce de işaret ettiğimiz üzere edebiyatımıza şair olarak katılır. Son büyük klasiği Yahya Kemal'in ezberlediği hece vezniyle yazılmış şiirlerden birisi, Halide Nusret'in GİT BAHAR adlı şiiridir. Bu şiiridir. Bu şiir mütareke İstanbul unun kara günlerine karşı söylenmiş bir şiirdir.

Git Bahar!
Git Bahar!... Uzaklarda gül,
Denize renginden burak hediye
Ufuklarda gezin, semaya süzül
Sokulma kalbime peymâne diye
Gördüklerin kandil peymâne değil

gibi mısralarını" şâir, Nihad Sami'nin değerlendirişiyle "yurdumuzun ve insanlığımızın çeşitli heyecanları ve özellikleri için şiirler söyleyen, bilhassa acı duyan insanlara karşı ruhunda derin bir şefkat.." taşımış bulunan; "şiirlerinde ekseriya güzel bir ses yaratmaya muvaffak olan kadın sanatkârlarımızdandır." Mehmet Akif'e "Bülbül" Yahya Kemal'e " 1918" isimli şiirlerini, Süleyman Nazif'e "Kara bir Gün' yazısını yazdıran işgal felâketi, "Git Bahar''la bir benzerini bulmuş ve bu çığlıklardır ki, Millî Mücadelenin mânevi silahları olmuştur. Biz O'nun şiir vadisindeki yeri ve hizmeti konusuna-tedâhül endişesiyle yer vermeyeceğiz.

ESERLERİ (KRONOLOJİK)
1. Küller, (Roman önce 1919 yılında ümid Mecmuası'nda tefrika edilmiştir). İst. 1337 (1921), Kader Matbası.
3. Sisli Geceler (Roman), İst. 1341 (1925), İkbâl Kütüphanesi 2. bs. Kenan Basımevi 1983, 3. bs. İst., 1944, İkbal Kitabevi.
4. Taşan Dertler (Şiir), İst. 1930, Burhâneddin B.
5; örümcek Dede (İngilizceden tercüme Roman), 1931, Jean Webster'den.
6. Gül'ün Babası Kim? (Roman), İst. 1933, Remzi Kitabevi Güneş B.
7. Yayla Türküsü (Şiir), İst. 1943. Ülkü Basımevi.
8. Beyaz Selvi, (Uzun Hikâye), İst. 1945, Uğur Kitabevi.
9. Benim Küçük Dostlarım (Hâtıra), İst. 1948, Ahmet Halil K. 2. bs. Kültür Bakanlığı, Ank., 1978.
10. Yurdumun Dört Bucağı, (Şiir), Ank. 1950, Güney Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.O.
11. Aydınlık Kapı (Roman), Ank. 1955, Hâkimiyet Gazetesin de tefrika. Aydınlık Kapı, İst. 1974,Ötüken Y.
12. Aşk ve Zafer, (Roman), 1966, Sabah Gazetesi'nde tefrika. Aşk ve Zafer, İst. 1978, Töre-Devlet Y.
13. Ellerim Bomboş, (Şiir), İst. 1967,
14. Büyükanne (Roman), Ank. 1971, M.E.B. Basımevi.
15. Bir Devrin Romanı (Hâtıra), Ekim 1973, Hürriyet Gazetesi'nde tefrika. Bir Devrin Romanı, (Hâtıra), Ank. 1978 Kültür Bakanlığı Yayınları: 294.
16. Rüzgârdaki Yaprak (Roman, Kitap Hâlinde çıkmadı).
17. Ali Usta'nın Torunları, (Piyes; kitap hâlinde çıkmadı).
18. Hatır Saymaz Kaymakam (Piyes; kitap hâlinde sıkmadı).
19. Suçlu Kimdir? (Piyes, kitap hâlinde çıkmadı

ROMANCILIĞINA DAİR
"Benim sanat telakkim öyle mi? Bence san'at da, hayat da, her şey de millet için, cemiyet içindir. (12). Bu anlayışla kaleme aldığı tahkiyeli eserlerinde Halide Nusret, aşk, aile, evlilik, namus, fazilet ve millî birlik düşüncelerini ön plâna çıkarır.
"Romanlarımın içinde (...) 'Aydınlık Kapı ile 'Aşk ve Zafer'i severim, onlara değer veririm. “Aşk ve Zafer” bir büyük gerçek aşk macerası içinde Urfa'nın Kurtuluş Savaşını nefes nefes yaşatır." demektedir.

Ellinci Sanat Yılı münasebetiyle 17 Mayıs 1967 günü Defne Dergisi tarafından Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi salonlarında düzenlenen toplantıda, Halide Nusret Zorlu tuna hakkında yapılan konuşmalardan biri de Fevziye Abdullah Tansel Hocamıza aitti: Tansel Hoca, Halide Nusret Zorlutuna'nın edebi hayatının kronolojisini yapmıştır. Daha sonra Defne Dergisi (Cilt 2. Nu 42, 43 44 Haziran, Temmuz, Ağustos 1967) eserlerinde dâima şairliğine temas edilen Halide Nusret'in, tahkiyeli eserlerinin de değerlendirilmesini yapmıştır.
Hemen belirtelim ki, ilk eseri olan seksen sayfalık Küller adlı uzun hikâyesinden 304 sayfalık Aydınlık Kapı'ya kadar bütün tahkiyeli eserlerinde teknik kusurlar bulunan, Halide Nusret'in eserleri, edebiyat tarihimiz açısından birinci sınıf eserler sayılacak olgunlukta görünmüyorlar. Ancak, Aydınlık Kapı adlı romanın, yazarın kendisini aşan bir teknik, tahkiye ve üslup başarısı taşıdığını belirtmeliyiz.

İçtimai ve tarihî gerçeğin "tahkiyeli eser gerçeği hâline getirilmesi sırasında az çok değiştirmeler, seçmeler, ayıklamalar yapıldığı, bu suretle meydana getirilen itibari (kurgulu, fictif) özel yapıda insan figürlerinin mühim rol oynadığı bilinmektedir. Edebiyat araştırıcıları, fictif yapıyı meydana getiren teknik ameliye (düğümlerin sıralanışı, insan dışında kalan figürlerin eserle organik şekilde irtibatlandırılması v.b.)nin insan figürleri yardımı ile bediî bir iklim yaratmak olduğunu da bilirler. Tahkiyeli eserlerde karşımıza çıkan insan figürleri fikrî ve içtimaî hay atın göstergeleri olma özelliğini- bir nispet dâhilinde- taşırlar.
Fikir ve siyasette Türkçülük şeklinde tecelli eden "millî edebiyat akımı "nın Türk feminizmini ve kadınıyla erkeğiyle bütünleşmiş bir içtiamî hayat idealini gündeme getirdiği malûmdur. Halide Nusret, eserlerinde, kadın ruhunun temayüllerini ve tercihlerini açık açığa ortaya koymaya çalışırken, üç fikir grubu ana düğümleri besleyen ana tezler halinde karşı miza çıkar:

1. Kadınlar, ahlâklı ve iradeli olmak şartı ile serbestçe yaşamalıdır, İrâde zaafı göstererek, düşme noktasına gelmiş olanlara anlayıp gösterilmeli, cemiyet içinde damgalı şekilde yalamaları önlenmeli, doğru yola dönmeleri için teşvik ve telkinde bulunulmalıdır.

2. Entelektüel kadınların birçoğu ne istediğini, daha doğrusu ne kadar istediğini muhakemenin süzgecinden geç irmemiştir. Sosyalleşen kadın, ölçüsüz his ve zevklerin, modaların büyük rol oynadığı bir yaşayış tarzından veya kadını erkekleştirmeye iten maddî kazanç ve mevkî girdabından fazlaca etkilenmektedir.

3. Halk tabakasından saydığımız kadın ve genç kızlar dinin, gelenek ve göreneğin kendilerine telkin ettiği yaşayış mantığı içinde mutlu görünmektedirler; fakat onların ruhunun derinliklerine bakıldığında, bir tevekkül perdesi ile örtülmeye çalışan çeşitli açılar ve arzular görülmektedir.

Gerek entellektüel, gerek yarı aydın gerekse cahil kesimlerden olan kadınlar, bilgili ve şahsiyetli hanımlar olmak üzere eğitilmeli; onlara başta annelik duygusu olmak üzere, millî geleceği kuracak yapıcı ve yaratıcı bir şahsiyet kazandırılmalıdır.

Bu temel tezlerin şekillendirdiği tahkiyeli eserlerinde Halide Nusret'in, doğru güzel ve iyiyi genç kızların şahsında toplamaya çalıştığı görülür. Zengin bir mekân ve şahıs kadrosu ile karşımıza çıkan eserlerdeki insan figürlerinin, bilhassa kadın tipleri üzerinde durulduğunu belirtmeliyiz. Bu tipleri birkaç grupta toplamak da mümkün görünüyor; ancak, yayıldıkları veya konu edinilen devirlerdeki sosyal hayat aynı grupta, bulunanların birbirlerine fazlaca benzememesine yol açmaktadır ki bu tabî bir hâldir.

Halide Nusret'in tahkiyeli eserlerindeki erkek tiplerinin çizimi kadınlara nispetle daha az başarılıdır. Aşk ve Zafer dışında, umumiyetle hassas zayıf kimseler ve Gülün Babası Kim? adlı romanda olduğu gibi sefil ve sefih ile ahlâklı, yüksek seciyeli erkekler karşı karşıyadır. Burada bir hususu belirtmekte fayda vardır: Bir tahkiyeli eserdeki insanın dışında kalan figürler (tabiat unsurları, eşyalar v.s.) şairane tasvir ve tahliller yapılması için değil, organik bir bütünlükle eseri tamamlamak için yer alırlar. Diğer taraftan insan figürlerinin üzerine fazlaca eğilip tabiî ve içtiamî çevreyi ihmal etmek de tahkiyeli bir eser için kusurdur. Halide Nusret'in ilk romanlarında tabiî ve içtimaî çevreye ait tasvir unsurlarına yer vermediğini (Küller) bazan da şairane tasvir yapmaya meylettiğini (Sisli Geceler, Gülün Babası Kim)" görüyoruz.

SONUÇ:
1901-1984 yılları arasında yaşayan bir Müslüman Türk kadını olan Halide Nusret Zorlutuna, edebiyat tarihimize "Millî Edebiyat Akımı" taraftarı ve takip¬ çisi bir şâir olarak girmiştir.

İlk eserlerinden son eserlerine kadar, yazdıkları, gerek dil ve üslup -renk şekil ve teknik, gerek muhteva bakımından Mili edebiyat akımının ideallerine bağlıdır. O 'nun eserleri cemiyet plânında millî birlik ve bütünlük fert plânında inanan, inandığını yaşayan millî şahsiyet ve fikirlerin yaygınlaştırılması gayelerini taşır.

Şiir vadisinde olduğu gibi nesir vadisinde de dindarlık, vatanseverlik, milliyetçilik, ahlaklılık, faziletlilik duygu ve düşüncelerini işleyen merhume Halide Nusret'in bir kısım eserleri de tahkiyeli ifâde tarzındadır.

Bugün piyasada bulunmanın mümkün olmadığı birisi uzun hikâye diğerleri roman olan tahkiyeli eserlerinde, O, millî ve mahallî tiplerin meselelerini ele almıştır. Eser ile yazarı arasında bir bağ olduğu malumdur. Zengin bir resmî ve husûsî hayattan topladığı malzemeleri tahkiyeli eser hâline getiren Halide Nusret'te tükenmez bir iyimserlik ve şefkat hissedilir; yine bu eserlerde, bilhassa kadın ruhunun derinlikleri çözülmeye, gösterilmeye çalışılmıştır. O, İslâmî- Türk değerlerden sapmalar karşısında yumuşak, müş¬fik bir ikazcı olarak karşımıza çıkar. Halide Nusret'in tahkiyeli eserleri, içine kapandıkça yalnızlığa ve ümitsizliğe düşen genç kız ve kadınlar için bugün de çok şeyler söyleyebilecek muthevâdadır.

Hemen hiç birisini birinci sınıf eser sayamadığımız bu tahkiyeli eserler, basıldığı devirde büyük ilgi görmüş, tekrar yayınına vesile olan bir okuyucu kitlesi bulmuştur.

Töre dergisi, sayı:158

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi