Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 ORHAN SEYFİ ORHON HAYATI ve ESERLERİ

Türk şair, gazeteci, yazar, milletvekili. Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatının yeni alfabeye uyarlanması ve dilin sadeleştirilmesi çabalarıyla, modern kültürün yazınsal bir karaktere bürünerek halka yansıtılmasında büyük rol oynamış; hicivsel tarzını hece vezniyle mısralara dökerek, kendisiyle aynı yolu izleyen şair arkadaşlarıyla birlikte "Beş Hececiler" grubu olarak anılmış ve "Milli Edebiyat"ımızın oluşturulması amacına eserleriyle destek vermiştir. 

Orhan Seyfi Orhon, 23 Ekim 1890 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Her ne kadar sanatla içiçe bir çocukluğu olsa da, hukuka merak saldı ve yüksek öğrenimini Hukuk Mektebi'nde tamamladı.1914 yılında mezun olduktan sonra, Mebuslar Meclisi (Meclis-i Mebusan)'ın Kavanin Kalemi'ne memur olarak atandı.

İlk ciddi yazın çalışmalarına lise yıllarında başlayan Orhon, önceleri şiirlerinde aruz veznini kullansa da, 1911 yılında Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem'in Selanik'te çıkardığı Genç Kalemler dergisiyle önayak olduğu, Türk edebiyatının sadeleşmesi, Yeni Lisan anlayışı ve eski özgün Türk tarihi motiflerinin sanata yansıtılması görüşünü benimseyerek, hece veznine geçiş yaptı. Zamanla milli bir edebiyat akımı haline bu hareket, Türk aydınları arasında geniş kabul gördü ve sanatı halk edebiyatına yakınlaştırmak, toplumun tüm kısımları için sanat yapmak düşüncesi doğrultusunda bir eğilim ortaya çıktı.

Sosyo-kültürel açıdan önemli değişiklikler sergileyen toplumu bilinçlendirmek adına memurluktan ayrılan Orhon, fikirlerini geniş kitlelerle paylaşabileceği gazetelerde çalışmaya başladı. Orhan Seyfi'nin yazınsal sanatta aradığı şey, değişen ve sürekli gelişen yeni toplumun yeni değerlerinin tam olarak karşılığını bulacağı, ancak bir yandan da geleneksel bağlarını özünde barındırabileceği, akıcı ve rahat bir üslupla dile getirilmiş 20. yüzyıl modern söylemleriydi. İşte kendisinden sadece bir kuşak önceki aydınların hareketine desteğinin nedeni, Türkçenin ve yeni Türk edebiyatının modern motiflerle halka benimsetilebilmesi, geleneksel motiflere indirgenebilmesiydi. Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç ve Faruk Nafiz Çamlıbel gibi aynı düşünceleri paylaşan arkadaşlarıyla birlikte, özellikle Milli Mücadele döneminde Türk Yurdu,Yeni Mecmua, Şair ve Büyük Mecmua gibi dergiler yayınladılar; aruz veznini terk ederek, şiirlerini hece ölçüsüyle, sade bir dilde yazdılar ve edebiyat tarihine "Beş Hececiler" (Hecenin Beş Şairi) olarak geçtiler.

Ünlü şairin ilk şiirleri, diğer edebiyatçı arkadaşlarıyla ortaklaşa yayınladıkları "Hıyaban" dergisinde yayınlandı. Orhan Seyfi Orhon adının geniş kitlelerce tanınır hale gelmesine, 1917 yılında, bahsi geçen Yeni Mecmua adlı dergide çıkan şiirlerinin halk tarafından çok beğenilmesi neden oldu. Hecenin beş şairinden biri olarak anılmaya başladıktan sonra ise, Yusuf Ziya Ortaç'la birlikte Papağan, Çınaraltı, Güneş ve Akbaba gibi dergiler de yayınladı. Bir çeşit mizah dergisi olan Akbaba'da, Orhan Veli Kanık'ın öncüsü olduğu "Garip Akımı"nı ve bunu benimseyen şairleri alaya alan, hicivsel ve mizahi yazılar yazdı. 1919 yılında, ünlü "Fırtına ve Kar" adlı şiir kitabını yayınladı. "Fırtına ve Kar"daki aruz vezinli şiirlerinde, ritimsel bir coşkuya dönüşen akıcı ve oldukça yalın bir dil kulandı. Tarihsel folklor öğelerine de yer vererek, özgün ve yeni bir yazınsal kimlik oluşturmaya çalıştı.

Kurtuluş Savaşı zamanında, İstanbul Hükümeti yanlısı yayınlar yapan "Aydede" adlı dergide yayınlanmak üzere şiirler ve makaleler yazdı. Aynı dönemde "Peri Kızlarıyla Çoban Hikayesi" adında şiir kitaplarını çıkardı. Bu şiirlerinde, klasik edebiyattan ayrılma isteğini kinayeli bir biçimde ifade ediyor; sosyal olayları hicivsel bir üslupla işliyordu. Ayrıca bu çalışmasında, divan şiirine özgü aruz vezni kalıplarını, modern ve sade hece ölçüsüne uyarlayarak, oldukça güzel bir dönüşüm ortaya koydu. Orhon, 1922 yılında, bu kitabındakilere yeni şiirler de ekleyerek "Gönülden Sesler" adıyla yayınladı. Daha sonraları, 1964 yılında, Yusuf Ziya Ortaç, bu kitaptaki aruz vezinli şiirleri "Kervan", hece vezinli olanları ise yine "Gönülden Sesler" adıyla tekrar yayınladı.

Edebi faaliyetlerini şiirin yanı sıra, mizah ve makale yazılarıyla da sürdüren Orhon, 1922'den 1946 yılına kadar olan süreçte Milliyet, Tasvir-i Efkar, Cumhuriyet, Ulus, Zafer ve Havadis gibi gazeteler için yazdı. Bir Milli Mücadele dönemi şairi olarak, sosyal konulara olan ilgisini pratik hayata da aktarmaya karar verdi ve 1946 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin Zonguldak milletvekili olarak meclise girdi. 1950'de sona eren görevi sonrasında, gazetelerde yazmaya devam etti. 60'lı yılların başında, siyasi hayatını Adalet Partisi'nde sürdürmeye karar vererek, 1965 seçimlerine bu partiden adaylığını koydu ve kazandı. 1969'dan sonra siyaseti bıraktı.

Siyasetle birlikte, yazınsal çalışmalarını da sürdüren Orhon, 1941 yılında eski şiirlerinin de yer aldığı "O Beyaz Bir Kuştu" adlı kitabını çıkardı. Zarif ve ince anlatımıyla, nesirler de yazdı ve kitaplarında bunlara da yer verdi. 1944 yılında "Çocuk Adam" isminde bir de hikaye kitabı yayınladı.

1953'de ise, "İstanbul Fethi" adlı şiir kitabında, aruz veznine modern bir form vererek, sekizer beyitlik dört manzume şeklinde yazdı. Çocuk edebiyatına yönelik çalışmalar da yapan Orhan Seyfi, 1962 yılında "İşte Sevdiğim Dünya" ile yeni şiir anlayışına duyduğu özlemi dile getirdi. Gazetelere makaleler yazmasının yanı sıra, mizaha da yöneldi. "Son Havadis" adlı gazeteye bu türden yazılar ve fıkralar yazdığı dönemde, 22 Ağustos 1972 tarihinde hayata veda etti.

Şiirlerinde çocuksu bir romantizmin etkisine rastlanılan Orhan Seyfi Orhon, genellikle aşktan bahsetmiştir. Yaşanmışlıklardan çok, hayali dünyada beslenmiş, şekillendirilmiş, gerçek dünyadan kopuk aşkı, doğal güzelliklerin melankolisiyle, romantik bir havada işlemiştir. Zamanın kötü koşulları çerçevesinde, belirsizliklerin getirdiği karamsar düşünceleri, aşka sığınarak dağıtmaya çalışmıştır.

ESERLERİ

ŞİİR:

Fırtına ve Kar (1919) Peri Kızı ile Çoban Hikayesi (1919) Gönülden Sesler (1922) O Beyaz Bir Kuştu (1941) Kervan (1946) Hicivler (1950) İşte Sevdiğim Dünya (1965)

DÜZ YAZI:

Fiskeler (1922) Asri Kerem (1942) Dün Bugün Yarın (1943) Kulaktan Kulağa (1943)

Gençlere Açık Mektup (1951) Düğün Gecesi (1957)

www.biyografi.info


 

ORHAN SEYFİ

Süzgün, içi renk ve aydınlık olmuş bir şefkatle dolu mavi gözler. Genişlik hissi vermeyen mütehayyil bir alından sonra kendinden ondüleli kumral saçlar. Seyfi, sanatın tacından evvel bu tabiatın tacını taşıdı. Ben, onu tanıdığım zaman üst dudağı üstünde henüz altın bir gölge beliriyordu. Kartal burnunu görenler, onda kasırgalarla dolu yırtıcı bir iç vardır, sanırlar. Hayır, korkmayın onun huyu da gerdanı kadar yumuşaktır. Gözlerinde pek seyrek olarak hiddetin şimşekleri çaksa da, yakmak, yıkmak için değil, aydınlatmak içindir.

Seyfi'yi yirmi altı sene evvel tanıdım. Hukuku henüz bitirmiş, henüz ilk şiirlerini neşre başlamıştı, ilk görüşte birbirimizi sevdik. Bazı geceler, ben tâ Beşiktaş'tan kalkar, onun Sehzâdebaşı’ndaki evine giderdim. Pırıl pırıl bir mangalımla tarafına kurulur, ateşe adaçayı atar ve güzel kokulu dumanlar içinde eşyayı tatlı bir iphama büründürürdük. Arada sırada ölçüyü kaçırdığımız ve birbirimizi göremez hale geldiğimiz de olurdu.    

Bu uzun kış gecelerinde, yeni yazdıklarımızı birbirimize okur, açık yürekle konuşur, dertleşir ve daha kuvvetli bir sevgi ile ayrılırdık.

Araya uzun yıllar girdi, omuzlarımıza berbat hayat yükleri çöktü. Şimdi belki daha rahat ve daha müreffehiz. Fakat ağzımızın tadı kaçtı. Yüreklerimizde o kuvvetli ve ümitle dolu vuruşlar yok.

Orhan Seyfi, şiire aruzla başlamıştır. Genç yaşında şarkın sanattaki tefekkür sistemini kavramış, tekniğine sahip olmuştu. “Fırtına ve Kar”, bu hükmümün şahididir.

Kutupların geçerek müncemid denizlerini 

Ümidimin aradım her tarafta izlerini.

diyen ve uluyan rüzgârların sırtında doludizgin uçarken, buzdan asalı derviş:

Baharın âşıkıyım kıştır ismim ey dostum

haberini verir. Bu şiirdeki dil temizliği, ahenk kuvveti yeni bir şöhretin ilk müjdeleriydi.

“Fırtına ve Kar”da:

Kudurmuşsan denizden intikam al 

Bulutlardan zalâm al.

şeklinde müstezat tarzı gibi dalgalı bir akış vardır ki mısralar uzaya kısala sıralandıkça fırtına ve rüzgâr dile geliyor sanırsınız. Sanatkâr, bu şiirinde yalnız musikide kemalini bulacağını sandığımız ikam bütün sırrını toplamıştır.

0 hırçın fırtınalı başlangıçtan sonra, karın yumuşak durgunluğu da aynı kudretle ifade ediliyor.

Seyfi, içli bir gönüldür. Fakat bu içlilik, onda bir yanardağ fışkırması halinde görünmez.

Lirizminin öyle cana yakın bir ipeklenişi, bir kadifelenişi var ki sizi yükseklere uçurmaz, derinlere atmaz, tezatların kayalıklarında hırpalamaz; ince, ılık bir kucaklayışla alır, yumuşak bir his ve hayal sedirine uzatır.

Ancak pek canı yandığı demlerde sesine:

Bir tatlı bakışla öyle baktın;

Hep rü ’yeti gözlerimde yaktın;

Madem bana rehnümâ değildin,

Ey berk! Neden önümde çaktın?

gibi bir gümrahlık, bir sertlik gelir.

Seyfi’nin asıl hüviyeti hecede çiçeklendi. Gönülden Sesler adı altında topladığı şiirleri, ayrı ayrı güzel ve sıcacık şeylerdir. Sonra, hayat, ona başka bir ufuk açtı. Mizahçılık ufku.

Akbaba'da hemen yirmi senedir yazıyor. Arada sırada “Şeker Kasidesi” gibi baştanbaşa yekpare şiir olan eserler vermekle beraber, mizah Seyfi’nin aşçıbaşısından başka bir şey değildir.

Onun kadar içli bir adam, mizahın muhtaç olduğu zehirli usareyi bulamaz. Ancak ruhlarında istihza laboratuvarları kuranlardır ki başkalarının kıvranışından, başkalarını kıvrandırmaktan zevk alabilirler. Hâlbuki Seyfi kazara elindeki ısırganı birine sürse, kaşıma vazifesini de üstüne alacak kadar yufka yüreklidir.

Fiske'yi işte bu gözlüğün arkasından okumalısınız. Hâmid, ne kadar sefir idiyse, Seyfi de o kadar mizahçı olabildi. Tatlı şaka yapmak, zarif nükteler savurmak asla profesyonel mizahçılığın alâmetlerinden sayılmaz.

Her zeki adamda bu kadar nükte bulunur. Seyfi’nin bence bekaya nişanlı tarafı şairliğidir. Çünkü o, dünyaya yalnız bu hüviyetle geldi. Peri Kızıyla Çoban'& şimdiye kadar hiçbir ciddi tetkik adesesi çevrilmemiştir. Hâlbuki o küçücük eserde bütün bir masal cihanının zengin dekorları var. Ara sıra halkiyatla meşgul olanlarımıza rastlıyoruz. Bu türlü eserlere eğildiklerini bile görmedik.

Geçenlerde bir akşam -yirmi şu kadar yıldan sonra- Seyfi ile yine baş başa güzel bir gece geçirdik. Yeni yazdığı daha doğrusu yazmaya başladığı bir romanı okudu.  

Bizde hiç çeşnisi görülmemiş tarzda bir roman. Kapı tokmağından çatışma, kedisinden haminnesine kadar bütün bir devrin hususiyeti bu sayfalarda kucaklanmış, ilk kısmı, büyük  bir edebi, zaferle biten bu roman, eğer orta ve sonunda da aynı kudretle yürürse, korkarım ki Şair Seyfi’yi unutturacak. Enfes bir şey vesselam

Fakat o, hâlâ şüphede, tereddütte hâlâ:

Sarahaten acaba söylesem darılmaz mı?

şiirindeki ürkek ruh içinde. Zaten büyük başarışların psikolojisi hep budur. Bazen yaradanın da gözleri kapanıyor.

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER

SON EKLENENLER

Üye Girişi