Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

MUSTAFA NECATİ KARAER KİMDİR?


Resmi kayıtlara göre 2 Nisan 1929 tarihinde doğan şair, kendisinin ve akrabalarının açıklamalarına göre 1926 senesinde Kayseri’de dünyaya gelmiştir. Babası Karabeyoğulları’ndan fırıncı Hasan Hüseyin Bey; annesi ise Yağcıoğulları’ndan Latife Hanım’dır. Sanatçı, ilkokulu 1941 yılında tamamlamış ve eğitimini Kayseri Lisesi’nin orta kısmında sürdürmüştür. Mahalle fırıncılığı yapan babası 1942 yılında vefat edince, sanatçı maddi zorluklar içinde büyümüştür. Boş vakitlerinde ailesine yardım etmek isteyen Mustafa Necati, kilim dokuyarak evin geçimine katkıda bulunmuştur.

Kayseri Lisesi’nin orta kısmını birçok zorlukla bitirdikten sonra, o vakitler Konya’da olan Kuleli Askeri Lisesi’nin sınavlarını kazanmıştır. Lise yıllarında, edebiyat öğretmeni Albay İsmail Hakkı Erdoğan’ın tesirinde kalmıştır. Şairin ilerleyen yıllarda iri cüssesi, beyaz saçları ve her zaman gülen yüzüyle anımsadığı bu öğretmeni, öğrencisinin şiir denemelerini düzeltmiş, altlarına da şairi teşvik eden yazılar yazmıştır. Kuleli Askeri Lisesi’ni üçüncülükle bitiren Karaer, daha sonra Harp Okulu’na girmiştir. 1947 senesinde Ankara’da olan Kara Harp Okulu’na girmesi onun için bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü şair, yeni başladığı okulu sayesinde yeni edebiyat çevreleriyle tanışma şansı bulmuştur. Liseden arkadaşı Gültekin Samancı sayesinde kendilerinden bir üst sınıfta olan Bekir Sıtkı Erdoğan ile tanışmıştır. Zamanla bu üç Harbiyeli, üç şiir dostu olmuşlardır.

30 Ağustos 1949 tarihinde istihkâm asteğmeni olarak mezun olan Mustafa Necati, Ankara’da bir yıl daha subay olarak okuduktan sonra, 1950-1951 yılları arasında Eyüp’teki İstihkâm Okulu’nda temel eğitim kursu almıştır. Aynı sene Şükran Altmışyedioğlu ile evlenen şair, Bursa’nın Karacabey ilçesinde bulunan 6.Tümen İstihkâm Taburu’nda ilk kıta görevine başlamıştır. Karacabey’de bulunduğu süre zarfında üsteğmenliğe yükselen şair, birliğinin 1956 yılında Çanakkale’nin Ezine ilçesine atanınca buraya yerleşmiştir.

1957 senesinde doğu görevi için Sarıkamış’a tayin ettirilmiştir. Aynı yıl, dışarıdan sınavlara girerek, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanmıştır. 1959 yılında doğu görevini sona erdiren Mustafa Necati, Ankara’daki 2.Ordu İstihkâm İnşaat Taburu’na atanmış ve yüzbaşılığa terfi etmiştir.

1961 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki eğitimini bitirmiştir. 1962 yılında birliği ile beraber Konya’ya gitmiştir. Ramazan ayı sonrasında ağır bir mide kanaması geçiren sanatçı, askeri uçakla Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne getirilmiştir. Burada yapılan başarılı bir ameliyatla sağlığına kavuşmuştur.

Ameliyatın ardından, 1963 yılında Orta Menzil Komutanlığı Bağımsız İstihkâm Bölük Komutanı olduğu için tekrar Ankara’ya geri dönüş yapmıştır. Aynı yıl içerisinde binbaşılığa yükselen sanatçı, ayrıca Milli Savunma Bakanlığı İnşaat ve Depo Yardımcılığı görevini üstlenmiştir. Bu görevine ek olarak M.S. B. İnşaat ve Emlak Daire Başkanlığı İcra Subaylığı görevi de kendisine verilmiştir. Daha sonra, almış olduğu hukuk eğitimi de göz önünde bulundurularak, aynı bakanlığın Nato Enfrastrüktür Daire Başkanlığı İstimlâk Müdürü de olmuştur.

1967’de Kırklareli’deki 33. Tümen İstihkâm Taburu Harekât ve Eğitim Subaylığı görevine getirilmiştir. 20 Ocak 1969 tarihinde kendi rızasıyla emekli olan Karaer, İstanbul’a yerleşmiştir.

28 Ocak 1969 tarihinde Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü’nde şef olmuştur. 1970 senesinde kurumun muhasebe müdür yardımcısı, 1976 yılında da koordinasyon ve idare müdürü olmuştur. 18 Eylül 1978 tarihinde genel müdür olan sanatçı, ölümüne kadar burada çalışmaya devam etmiştir.

Basın İlan Kurumu’nun yanında şiirler de kaleme alan Mustafa Necati, yaşamının son senelerinde sağlık sorunlarıyla boğuşmuştur. 1962 yılında geçirdiği mide ameliyatı sayesinde hayata dönmüştür; fakat mide ağrıları onu rahatsız etmeye devam etmiştir. Mide ağrısının sebebi olarak safra kesesindeki taşlar düşünülmüş ve bundan dolayı Ocak 1995’te safra kesesi ameliyatı olmuştur. Ameliyata rağmen ağrılarında azalma olmamıştır. 14 Mart 1995 tarihinde sağlık durumunun kötüleşmesi nedeniyle Florence Nightingale Hastanesi’ne kaldırılmış; teşhisi yapılamayan bir hastalık yüzünden de aynı gün hayata gözlerini yummuştur.

Sanatı
Ortaokul birinci sınıf öğrencisiyken, “Türk” adlı şiiri, il gazetesi Kayseri’nin 19 Ocak 1942 tarihli ve 1600 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. Aynı yılın yaz aylarında, İstanbul’da çıkarılan haftalık Çınaraltı dergisinin 29 Ağustos 1942 tarihli 49. sayısında “Yurdumun Dağlarında” şiiri çıkmıştır. Daha önceki şiirlerinde Necati mahlasını kullanan şair, artık bu şiiriyle birlikte Mustafa Necati Karaer ismini kullanmaya başlamıştır.


Ankara’ya gelişinden bir yıl sonra şiir çevresi genişlemeye başlamıştır. İlhan Geçer, Mehmet Çınarlı ve Ayhan Hünalp gibi şairlerle tanışan Karaer, neredeyse her hafta sonu öğleden sonra Behçet Kemal Çağlar’ın Sıhhiye Cihan Sokak’taki evinde yapılan şiir toplantılarına katılmıştır. Bu toplantılarda önce sanat ve edebiyat konuşulurmuş ve sonra da şairler oturma sırasına göre en yeni şiirlerini okurlarmış. Genç yaşlı pek çok sanatçının bir araya geldiği bu toplantılara kimi zaman Orhan Seyfi Orhon, Âşık Veysel gibi usta sanatçılar da katılmışlardır.

Ankara’da yaşadığı yıllarda şiirlerini önceleri Bayrak, Nilüfer, Kaynak, Pınarbaşı, Kaynak, Ülkü gibi gazete ve dergilerde yayımlanmıştır. Çınaraltı ve Şadırvan yayın hayatını sürdürdüğü sürece, eserlerini bu dergilerde de yayımlamıştır. Bu dergilerin yayın hayatı sona erince, şiir ve yazılarını Doğu, Elif, Çağrı, Her Hafta, Türk Yurdu, Türk Dili, Yedigün dergilerinde çıkmıştır. Kendisinin de yöneticilerinden olduğu Hisar dergisinin çıkmasından sonra, şiir ve yazılarını burada çıkarmıştır.

Ankara Türk Ocağı binasında yapılan bir sanat toplantısında, Mehmet Çınarlı’nın Türk Yurdu dergisinin sanat açısından zayıf olduğunu, güçlendirilmesi gerektiğini söylemesiyle birlikte, Mehmet Çınarlı başkanlığında bir sanat kolu kurulmuştur. Türk Ocağı Sanat Kolu’nda Hisar topluluğu üyelerinden İlhan Geçer, Gültekin Samancı ve Mustafa Necati Karaer de bulunmuştur. Bu sanatçılar Türk Yurdu dergisinin sanat ve edebiyat sayfalarının yönetimine katkı yapmışlardır.

Karaer’in Ankara’ya dönüşüyle birlikte, Hisar’ın yayın hayatına kazandırılması çalışmaları hız kazanmıştır. Gültekin Samancı ve Mustafa Necati dergiyi yeniden çıkarmanın gereklerinden bahsetmişlerdir. Sanat çevrelerinin de baskısıyla, Mehmet Çınarlı ikna edilir ve Ocak 1964’te çıkan 76.sayı ile Hisar dergisinin ikinci dönem yayın hayatı başlamıştır. 1973 senesinde Tercüman Gazetesi’nin 1001 Temel Eser serisi kapsamında Karacaoğlan adlı inceleme araştırma eseri yayımlanan Mustafa Necati, bu eseriyle Müzik-San Vakfı’nın Türk Folkloruna Üstün Hizmet Ödülü’nü kazanmıştır. Bu kitabın geliştirilmiş ikinci baskısı ise, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yayımlanan Türk Büyükleri Dizisi’nde yer almaktadır.

1977 yılında Güvercin Uçurmak adlı ikinci şiir kitabını yayımlayan şairin Kuşlar ve İnsanlar adlı şiir kitabı, 1981’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca Atatürk’ün doğumunun 100.yılı sebebiyle açılan şiir yarışmasında birinci olmuştur. Bu şiirler, bakanlık tarafından kitaplaştırılmıştır. Aynı yıl, Ankara Gazeteciler Cemiyeti de, bu eserinden dolayı sanatçıya, yılın şairi ödülünü vermiştir.


Hisar dergisinin ikinci yayın döneminin de sona erince, Kerem ile Aslı hikâyesini manzum biçimde kaleme almaya ağırlık vermiştir. 1970 senesinde yazmaya başladığı ve bazı kısımlarını Hisar dergisinde yayımladığı bu eseri, 1985’te tamamlayabilmiş ve Dergâh yayınlarından çıkararak okuyucularına sunmuştur. Bu eseri sayesinde Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın şairi ilan edilmiştir.

Üslubunu bulana dek şiirini iç ve dış yapı özelliklerinde yoğun çalışmalar yapan şairin şiir hayatı, hazırlık ve olgunluk dönemi olmak üzere ikiye ayrılabilir.

1938-1950 yılları arasında yazılan ve henüz üslubu oturmamış şiirlerini hazırlık dönemi ürünleri olarak kabul etmek mümkündür. Şair, üslup arayışı içinde olduğu bu şiirlerinde ölçü, kafiye ve nazım birimi gibi öğeleri geleneksel biçimde kullanmıştır. Şirinin iç ve dış yapı unsurları zamanla güçlenen şair, halk şiirini taklit etmekten kurtularak bilinçli bir senteze dayalı, özgün bir üsluba ulaşmıştır. Bu devrin sonlarında biçim ve içerik, şiirin iki ayrı unsuru olarak kalmamış, estetik bir bileşime kavuşarak ahenkli bir bütün durumunu almıştır.

Mustafa Necati’nin 1950 yılından sonra yazdığı şiirler ise, artık kişilik oluşumunun tamamlandığı, Mustafa Necati Karaer imzasını taşıyan olgunluk dönemi eserleridir. Önceleri genellikle halk şiiri tarzında manzumeler yazan şair, gelinen bu aşamada özgün bir yapı kurmayı başarmıştır.

Olgunluk dönemi şiirlerinde gelenekselliğe ait nazım şekillerini az kullanan sanatçı, üslup özelliklerini gösteren şiirlerini genellikle serbest düzenli nazım şekilleriyle kaleme almıştır. Eşit sayılı dizelerden oluşan bentlerle ve kuralları geleneğe bağlı veya şairce belirlenmiş kafiye düzeniyle oluşturulan bu nazım şekilleri, serbest ölçüyle esnetilmiş ve Mustafa Necati Karaer’in üslubunu oluşturmuştur. Nazım birimi ve kafiyeyle kurallara bağlanırken serbest ölçüyle sınırları genişleyen bu şiir anlayışı, şairin olgunluk devri şiirinin temel özelliklerindendir.

Olgunluk dönemi şiirlerinde üslubunu ortaya koyan ve şairin edebi kişiliğinin en belirgin özelliklerinden birini oluşturan özel duyuş tarzı, şiirinin her döneminde yalnızlık, can sıkıntısı, hüzün, korku ve ölüm temalarıyla karamsar bir tablo çizmiştir.

Şiirine hâkim olan bu karanlık ruh hali, şairin çocukluk dönemine uzanmaktadır. Babasının ölümüyle zor günler geçiren Mustafa Necati, 2.Dünya Savaşı’nın tüm dünyada sebep olduğu ekonomik bunalımı, yetim bir çocuk olarak yaşamıştır. Sanatçı, eğitimini tamamlamak için askeri okullarda eğitim almış, bu yüzden ailesinden uzak şehirlere gitmiş ve bu da o dönemdeki şiirlerindeki gurbet acısı, sıla özlemi gibi duygular egemen temalar haline gelmiştir.

Karaer, hayatının büyük bir çoğunluğunda, nedeni kesin olarak bilinmeyen bir mide ağrısı çekmiş, biri çok ağır olan iki ameliyat geçirdiği halde bu mide ağrısından kurtulamamıştır. Sanatçının şiirlerinde ölüm konusunun çokça yer almasının sebebi olarak, yaşamış olduğu sağlık sorunlarını göstermek mümkündür. Çocukluk yıllarında çekilen zorluklara, sağlık sorunları da eklendiğinde, şiirlerinin karanlık ruh halinin açıklanması zor olmayacaktır.

Karaer’in üslubunu oluşturan unsurlar arasında, zengin imgeleminin önemli bir yeri bulunmaktadır. Çocukluk ve gençlik yıllarını hikâye ve masal atmosferinin hâkim olduğu bir çevrede geçiren şair, edebiyat çalışmalarının her evresinde bu zengin ve köklü kaynaktan yararlanmasını bilmiştir.

Mustafa Necati, şiirin temel öğesi olan dilin, ayrıca toplumun fertleri arasında anlaşmayı sağlayan sosyal bir görev üstlendiğini, sadeleştirme hareketlerinin bilimsel araştırmalarla yapılması gerektiğini belirtmiştir. Dilimize başka dillerden gelmiş, ancak Türkçeye mal olmuş sözcüklerin atılmasına karşı çıkmıştır. Onun, dilimizdeki yabancı sözcükler karşısındaki tutumu, Genç Kalemler dergisinin ilkeleriyle uyum göstermektedir.


Mustafa Necati’nin şiirlerindeki kelimeler, %78 oranında Türkçe kökenli sözcüklerden, %22 oranında da yabancı kökenli sözcüklerden meydana gelmektedir. Bunların çoğunluğu ister Türkçe, ister yabancı kökenli olsun halkın büyük bir bölümünce bilinen ve günlük yaşamda da kullanılan sözcüklerdir.

Şiir, temel yapısı olan dilden seçimler yapılarak meydana getirilen bir kompozisyondur. Aslında, her türdeki edebiyat eserinin temel yapısı dildir. Ancak, bu temel yapı, şiir için çok daha bireysel ve özel bir kullanımı gerektirir. Sözcükler, şiirdeki yerlerini sadece anlamına göre değil, ses yapılarına göre de almışlardır. Böyle bir yapı içinde birbirleriyle ilişkiye geçen sözcükler, ses ve anlam kompozisyonundan oluşan bir iç ahenk oluştururlar. Bu da, şiirselliğin doğmasına sebep olur.

Dilin bireysel ve özel bir biçimde kullanımı üslubu doğurmaktadır. Üsluba sahip olan her şair gibi Karaer’in de duygu, düşünce ve hayallerinden beslenerek seçtiği kelimelerle, kendine özgü, sağlam bir üslubu vardır.

Şiir dili, etki gücünü daha çok ses unsurundan almaktadır. Mustafa Necati Karaer’in üslubunda, hem anlamı güçlendirmek, hem de musikiyi sağlamak için kelime, kelime grupları ve dize tekrarları önemli bir yer tutmaktadır. Şairin olgunluk döneminde ulaştığı dize uzunlukları belirli bir ritme bağlı olmayan serbest ölçülü şiir yapısı içinde oluşturulmuştur. Şair, ritim öğesi olarak tekrarlardan yararlanmıştır.

Sanatçının uzun bir arayış dönemi sonucu kullanmaya başladığı serbest ölçülü şiirlerinde bir ahenk unsuru olarak kafiye yer almaktadır. Kafiyenin ses yinelemesi yoluyla oluşturduğu musiki değerinin yanında, bünyesinde bulunduğu sözcüğün anlamını destekleyerek, daha etkili kılabilme özelliğinden de sıkça yararlanmıştır.

Gençlik yılları eserlerini, Garip topluluğunun şiirselliği sağlayan pek çok öğeyi şiirden attıkları 1940’lı yıllarda halk şiiri biçiminde kaleme alan Mustafa Necati, giderek geçmişle bugünü birleştiren bir şiir anlayışına kavuşmuş ve senteze dayanan özgün bir yapıya ulaşmıştır.

Şiiri meydana getiren unsurlardan biri de imgedir. Sanatçılar; zengin, güçlü ve çok yönlü hayal gücü yetenekleri sayesinde, dış dünyadaki varlıkları ve olayları daha farklı gösterebilme yeteneğine sahip bireylerdir. Sanatçının kullandığı imgelerdeki özgünlük, üslubunu kuran temel unsurlardan biridir.

Mustafa Necati’nin üslubu üzerinde yapılan çalışmalara göre, Karaer hayal dünyası zengin bir sanatçıdır ve şiir üslubunu oluşturan öğeler arasında zengin hayal gücünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Şair, duygu ve düşüncelerini kendine özgü imgelerle süsleyerek, içeriği şiir sınırları içinde ele almayı başarabilmiş ve 1950 sonrasında gelişen Türk şiirinde kendisine bir yer açabilmiştir.

Eserleri

Şiir Kitapları: Sevmek Varken, Kuşlar ve İnsanlar, Güvercin Uçurmak, Ses Mimarlarımızdan Şiirler, Kerem ile Aslı.

İnceleme: Karacaoğlan.



MUSTAFA NECATİ KARAER’İN ŞİİRİ -YARD. DOÇ. DR. HULUSİ GEÇGEL

Mustafa Necati'nin çocukluk yılları, kış geceleri yakacağı bol evlerde toplanılarak, halk hikâyeleri ve masalların anlatıldığı, Karacaoğlan'dan koşmaların ve türkülerin çalınıp söylendiği bir çevrede geçmiş, sanatçının ilkokul ikinci sınıftan vefatına kadar kesintisiz olarak şiir yazmasında, böyle bir "mahalle atmosferi"nin büyük rolü olmuştur.

Şahsî bir üslûba ulaşıncaya kadar, şiirinin iç ve dış yapısında yoğun çalışmalar yapan Karaer'in şiir hayatını, "hazırlık" ve "olgunluk" devresi olmak üzere iki döneme ayırmak mümkündür.

1938-1950 yılları arasında yazılan ve iç ve dış yapı özellikleri henüz şahsî bir terkibe ulaşamayan şiirler, "hazırlık devresi" ürünleri olarak değerlendirilebilir. Şair, üslûp arayışı içinde olduğu bu şiirlerinde vezin, kafiye ve nazım birimi gibi -şiirinin henüz şekil yapısını kuran- unsurları geleneğin güçlü etkisi altında kullanır. Şiirinin iç ve dış yapısı zamanla gelişen sanatçı, halk şiirini taklit etmekten kurtularak bilinçli bir senteze dayalı, şahsî bir üslûba ulaşır. Bu dönemin sonlarında şekil ve içerik, şiirin iki ayrı unsuru olarak kalmamış, estetik bir terkibe kavuşarak "ahenkli bir bütün" halini almıştır.

Sanatçının 1950'den sonra yazdığı şiirler ise, artık şahsiyet oluşumunun tamamlandığı "Mustafa Necati Karaer" damgasını taşıyan "olgunluk dönemi" ürünleridir. Önceleri genellikle halk şiiri tarzında manzumeler yazan şair, gelinen bu aşamada, şiirinin iç ve dış yapısını şahsî üslûp anlayışına göre kendisi kurmaya başlamıştır.

Düşük oranda da olsa, olgunluk dönemi şiirlerinde geleneğe ait nazım şekillerini aynen ya da üzerinde değişiklikler yaparak kullanan şair, şahsî üslûp özelliklerini asıl ortaya koyan şiirlerini, çoğunlukla (%80'in üzerinde) "serbest düzenli nazım şekilleri"yle yazmıştır. Eşit sayılı mısralardan meydana gelen bentlerle ve kuralları geleneğe bağlı veya şair tarafından belirlenmiş kafiye örgüsüyle oluşturulan bu nazım şekilleri, serbest vezinle esnetilmiş ve Mustafa Necati Karaer'in şahsî üslûbunu oluşturmuştur. Nazım birimi ve kafiye ile kurallara bağlanırken serbest vezinle sınırları genişleyen bu şiir anlayışı, şairin olgunluk dönemi şiirinin şekil yönünden temel özelliklerini meydana getirmektedir.

Mustafa Necati'nin olgunluk dönemi şiirlerinde yerleşerek üslûbunun orijinalliğini sağlayan ve edebî şahsiyetinin en belirgin özelliklerinden biri olan özel duyuş tarzı, şiirinin her döneminde "yalnızlık, can sıkıntısı, hüzün, korku ve ölüm" temalarıyla -karanlık bir ruh tablosu halinde- ortaya çıkmıştır.

Şiirlere hâkim olan bu karanlık ruh tablosu, şairin çocukluk yıllarına kadar uzanan bir alt yapıya dayanır. Vefat eden babasının acısına henüz ortaokul birinci sınıf öğrencisiyken katlanmak zorunda kalan Karaer, II. Dünya Savaşı'nın ülkemizde meydana getirdiği ekonomik darboğazı, yetim bir çocuk olarak yakından yaşar.

Sanatçı eğitimini askerî okullarda tamamlamak üzere aile ocağından ayrılarak başka şehirlere gitmiş ve böylece, o dönem şiirlerindeki "gurbet acısı, sıla özlemi" gibi duygular hâkim temalar haline gelmiştir.

Mustafa Necati, hayatının büyük kısmında, nedeni kesin olarak teşhis edilemeyen mide ağrısından şikâyetçi olmuş, biri çok ağır olmak üzere iki ameliyat geçirdiği halde bu ağrıdan kurtulamamıştır. Sanatçının şiirinde "ölüm" teması’nın yoğun olmasında, yaşamış olduğu bu sağlık probleminin izlerini görmek mümkündür. Çocukluk yıllarında çekilen sıkıntılara, sağlık problemi de katıldığında, şiirlerindeki karamsar ruh tablosunun açıklanması kolaylaşmaktadır. Zira, "aile, çevre ve okul"un kişilik oluşumunda ne derece rol oynadıkları, beden sağlığı ile ruh sağlığı arasında nasıl bir denge kurulduğu, ilgili bilim dallarınca aydınlığa kavuşturulmuştur.

Mustafa Necati'nin üslûbunu kuran unsurlar arasında, zengin muhayyilesinin önemli bir yeri vardır. Çocukluk ve gençlik yıllarını "hikâye ve masal" atmosferinin hâkim olduğu bir çevrede geçiren şair, edebî faaliyetinin her aşamasında bu zengin ve köklü kaynaktan yararlanmasını iyi bilmiştir.

Karaer, şiirin ham maddesi olan dilin, aynı zamanda toplumun fertleri arasında anlaşmayı sağlayan sosyal bir görev olduğunu, sadeleştirme hareketlerinin bilimsel temeller üzerinde yapılması gerektiğini her fırsatta dile getirir.

Sanatçı, dilimize başka dillerden geçmiş, ancak Türkçeye mal olmuş kelimelerin tasfiye edilmesine her zaman karşı çıkmıştır. Şairin kökeni ne olursa olsun, dilimizdeki yabancı kelimeler karşısındaki tavrı, "Genç Kalemler"in "Yeni Lisan" prensibi ile uygunluk gösterir.
Mustafa Necati'nin şiirlerinde kelime kadrosu, %78 oranında Türkçe, %22 oranında da yabancı kökenli kelimelerden oluşmaktadır. Bunlar, -gerek Türkçe, gerek yabancı kökenli olsun- halkın büyük bir kesimi tarafından bilinen ve günlük hayatta da kullanılan, yaşayan kelimelerdir.

Şiir, temel malzemesi olan dilden seçmeler yapılarak meydana getirilen bir kompozisyondur. Gerçi, her türdeki edebî eserin temel malzemesi dildir. Ancak, bu temel malzeme, şiir için çok daha şahsî ve özel olarak kullanılmayı gerektirir. Kelimeler, şiirdeki yerlerini sadece "anlam" değil, "ses" yapıları da değerlendirilerek alırlar. Böyle bir yapı içinde birbirleriyle temasa geçen kelimeler, ses ve anlam kompozisyonundan doğan bir iç ahenk meydana getirirler ki, şiiriyeti sağlayan asıl unsur da budur.

Dilin "şahsî ve özel" bir şekilde kullanılması "üslûp"u doğurmaktadır. Şahsî uslûp sahibi her şair gibi Mustafa Necati de, duygu, düşünce ve hayallerini dilden süzmeler yaparak seçtiği kelimelerle, kendine has, sağlam bir şekil yapısı içinde dile getirmiştir.

Şiir dili, etki gücünü daha çok "ses" unsurundan alır. Mustafa Necati'nin üslûbunda, hem anlamı güçlendirmek, hem de musiki sağlayabilmek amacıyla kelime, kelime grubu ve mısra tekrarları özel bir yere sahiptir. Sanatçı, olgunluk devresinde ulaştığı mısra uzunlukları belirli bir ritme bağlı olmayan serbest vezinli şiir yapısı içinde, ritm unsuru olarak tekrarlardan bilinçli bir şekilde yararlanmıştır.

Sanatçının uzun bir arayış devresinden sonra karar kıldığı serbest vezinle kurulan şiir yapısı içinde, bir ahenk unsuru olarak kafiyenin önemli bir yeri vardır. Şair, kafiyenin ses tekrarı yoluyla doğurduğu musiki değeri yanında, "bünyesinde bulunduğu kelimenin anlamını destekleyerek, daha etkili kılabilme" özelliğinden de geniş ölçüde yararlanabilmiştir.
Gençlik dönemi ürünlerini, Garipçilerin şiiriyeti sağlayan ne varsa attıkları 1940'lı yıllarda halk şiiri tarzında yazan Mustafa Necati, giderek, geçmişle bugünü kaynaştıran bir şiir anlayışına ulaşmış ve senteze dayalı, orjinal bir kompozisyon meydana getirmiştir.
Şiiri meydana getiren unsurlardan biri de, "hayal"dir. Sanatçılar, zengin, kuvvetli ve çok yönlü tahayyül yetenekleri sayesinde, dış dünyadaki varlıkları ve olayları-dugu ve düşüncelerini de katarak; teşbih, istiare ve mecazlarla-daha farklı gösterebilme (imajlaştırma )yeteneğine sahip insanlardır. Sanatkârın hayal unsurlarını kullanmada gösterdiği orjinallik, şahsî üslûbu kuran temel unsurlardan biridir.

Üslûbu üzerinde yapılan çalışmalar gösteriyor ki, Mustafa Necati, hayal dünyası zengin bir şairdir ve şiir üslûbunu kuran unsurlar arsında zengin "muhayyile"sinin önemli bir yeri vardır. Şair,duygu ve düşüncelerini kendine has (özellikle sevgili ve zaman etrafında geliştirilen) imajlarla süsleyerek, muhtevayı şiir sınırları içinde ele almayı başarabilmiş ve 1950 sonrasında gelişen Türk şiirinde önemli bir yere sahip olabilmiştir.


Türk Dili, Sayı: 593, Mayıs 2001

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

MUSTAFA NECATİ KARAER ŞİİRLERİ

MUSTAFA NECATİ KARAER’İN ŞİİRİ

MUSTAFA NECATİ KARAER HAYATI ve ESERLERİ

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi