Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

 

AKA GÜNDÜZ

 

Yüzü, toparlak çizgilerle harelenmiş başka bir toparlaktır. Alnı, tatlı bir düşüşle iner. Koyu samur kaşları, kumral bir gölge kadar hafiftir. Biçimli hadekalar içinde aydınlık, mavi ve hâlâ çocuk gözleri var. Burnu, biraz mağrur bir inatla -isterseniz siz buna irade de diyebilirsiniz- gergindir.

Orta boyunda, kır saçlarında, tıknaz gövdesinde, hulasa Aka’nın her yerinde yüzünün toparlaklığı sezilir. Her yerinde aynı yuvarlak çizgileri, kâh basık, kâh kabarık şekillerde görebilirsiniz.  

Onu Ali Canip’in evinde tanıdım. Tanın e ateşli hikâyeler yazdığı demlerde idi. Günün en parlak şöhretlerinden sayılıyordu. Kadırgalar, çekdirmeler, kalyonlarla bütün Akdeniz’i kuşatan, Anderya Dorya’ları liman sıçanı haline koyan kahraman denizcilerimizin zaferlerinden ilhamlar alarak yazıyordu.

Yazı hayatına şiirle başlamıştır. Selânik’te çıkan Bahçe ve Kadın mecmualarında hayli emeği geçtiğini hatırlıyorum.

Bir kıtası, ressamlığını da ortaya koyduğu için, benim bundan bahsedişim bir ifşa sayılmaz.

Titrer elimde fırça saatlerce bî-karar 

Bir tayf-ı rûh-u nâr ile bir mai renk arar 

Baktıkça öyle hüzn ile baygın nigâhına 

Girdim meleklerin sanırım haclegâhına

Evet, Aka ressamdır da. Sözleri hayalinin paletinde boyadığı gibi, gerçek fırça ve boya kullanmasını da bilir.

Ama şiirlerinde Aka Gündüz’ü değil, asıl adını, Enis Avni’yi kullanırdı. Onun için şimdikiler arasında Aka’nın şairliği ile ressamlığını bilenler pek azdır.

Hikâyeye şiirden geçişi, onu romantik bir çerçeve içine almıştır. Hayat, ne kadar kabarık sahnelerle göz önünde durursa ursun o, yine bu sahnelere coşkun gönülle, zengin hayalinin yaldız dumanlı perdelerini asar.

Balkan Harbi’nin Vaveylâ’sını da o yazdı:

Ağla gözüm ağla hicran yaraşır

Erkeksiz vatana düşman yaraşır

nakaratlı meşhur manzumesi, yüreklerden ok gibi geçmiş ve bu yara ile şahlananlar Çatalca’da Bulgar ordusunu hallaç pamuğuna döndürmüştü.

Umumi Harp ilân edilirken yapılan Fatih Mitingi’nde söz söyleyen hatipler arasında o da vardı.

Kendi heyecanından kendi yüzü solmuş, mavi gözlerini kan bürümüştü. Sesi gürlemiyor, fakat tehlikeli şeyler söylüyordu

0 kadar ki nihayet büyük Cemal Paşa'nın onu teskine mecbur olduğunu gördük.

Balkan Harbi’nde büyük kabinenin hışmına uğramış, hapse atılmıştı. Sonra Merkez-i Umumi’yi gücendirdiği için Bilecik’e sürüldü. Sürgün, ona ya çok haksız ya pek can yakıcı gelmiş olacak ki sonra, her fırsatta Merkez-i Umumi âzâlarına karşı hıncını bol bol harcadı.

Divan-ı Harplerde, İstiklâl Mahkemeleri’nde İttihatçılar sorguya çekilirken, Aka, bütün eski dertleri tazelenerek romantik bir coşkunlukla onlara hücum etti. Hâlbuki hiç de kindar bir adam tesiri bırakmaz. Demek mizaçların hakiki mihenk taşı hâdiselermiş. İnsanları onlar önünde imtihan ettikten sonra damgalamak.

Keşke onun hayatında, ne bu sürgün faciası olsa ne de yüreğini zaman zaman tutuşturan hınç ateşi bulunsaydı. Çünkü

Aka’yi-Muzaffer vakt-i fırsatta adadan intikam almaz

mısraının ulvî cömertliği içinde görmemek hem dostlarını incitmiş, hem yaradılışı, karakteri hakkında yanlış hükümlere yol açmıştır.

Aka Gündüz, uzun zaman yalnız kalemiyle, yalnız sanatının geliriyle yaşamaya mecbur olduğu için çok yazdı. Gerçi “işleyen demir ışıldar” derler ama sanatkâr kalemi için bu hüküm doğru değildir. Birkaç gazeteye birden yazı yetiştirmek zoru, bir muharriri itinasızlığa atabilir.

Nitekim onun da bazı eserlerinde bu hal görünür. Bakarsınız, çok güzel bir başlangıç karşısındasınız. Fikir güzel, üslûp güzel, his, hayal, psikoloji, mantık mükemmeldir. Yirmi otuz sahife sonra, bu parıltının solduğunu, göz kamaştıran duygu menevişleri üstüne koyu bir sisin çöktüğünü görürsünüz. Sanki eseri iki kişi yazmıştır. Araya o kadar çok ayrılıklar, başkalıklar girer.

Böyle aceleye gelmemiş romanlarında asıl Aka Gündüz’ü bulursunuz.

Mevzu seçmekte hiç zorluk çekmez. Meselâ Üvey Ana ona göre bir tek kelime değil, bir facia kumkumasıdır. Ondan bin macera çıkarır.

Odun Kokusu birçoklarını tiksindirse de Aka’nın kaleminden geçince, odun kokusunun bir buhurdan olduğunu görürsünüz. Tank Tango tatsız bir isim değil mi? İlk bakışta biraz saman iskelesi malı tesiri bırakır. Fakat Aka Gündüz bu basit adın içine İçtimaî bir faciayı, bir cemiyet çürüyüşünü istif etmiştir. Bu Toprağın Kızları da öyle. Yalnız şu sonuncuyu ötekilerden ayırmak lâzım. Çünkü bazı eserlerinde az müşahedeci, daha çok hayaller yaratıcı görünen hikâyeci, Bu Toprağın Kızlarında yaman bir teşrihçi ve kuvvetli bir objektif olmuştur. Sanatının adesesi altına aldığı hâdiseleri ve tipleri bir tek bulanık nokta bile bırakmadan yürütüyor.

Yukarıda onun romantizme kaçan taraflarına işaret etmiştim. Heyecanı kuvvetli, sanihası geniş her yaratıcı adamda bu türlü akışlar görülür. Nitekim olgunlaşıp ruhunun köpükleri durulunca, Aka Gündüz’ün de realist cephesi, daha kabarık çizgiler ve daha koyu renklerle belirdi. Sanatın ana harcını teşkil eden kafa ve ruh radyumu adamda bulunursa, birkaç sahifelik eseriyle ehramların ömrünü alabilir. Ne mutlu onlara ki arkalarında bu türlü eserler bırakırlar.

İntikal çağının iki sîmâsı

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi