Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

AKA GÜNDÜZ KİMDİR?

(ö. 1885-1958)

Türk romancısı, gazeteci ve şair.

Asıl adı Hüseyin Avni’dir. İlk yazılarında Enis Avni, daha sonra da Aka Gündüz adını kullandı ve bu sonuncu isimle tanındı. Rumeli’de Alasonya kasabasında doğdu. İlk tahsilini Serez ve Selânik’te yaptı; Selânik Rüşdiyesi’nden sonra Eğrikapı Sırp Rüşdiyesi’ne devam etti. Okumasını istemeyen üvey annesinden kaçıp İstanbul’a geldi ve sırasıyla Galatasaray, Edirne ve Kuleli askerî idâdîlerinde okudu. Harbiye’nin ikinci sınıfında iken siyasete karıştığı için hastalığı da bahane edilerek okuldan ihraç edildi ve tekrar Selânik’e döndü. Daha sonra Paris’e gitti; orada Collège de France, Paris Güzel Sanatlar Okulu ve Hukuk Fakültesi’nde iki buçuk yıl çeşitli derslere devam ettikten sonra İstanbul’a döndü. Hariciye gümrüğünde bir memuriyete tayin edildi. Bu vazifede çok kalmadan Selânik’te ikamete mecbur olarak sürgün edildi. 31 Mart Vak‘ası sırasında Hareket Ordusu ile birlikte İstanbul’a geldi (1909). Adana’daki Ermeni ayaklanması üzerine oraya vali tayin edilen Bahriye nâzırı Büyük Cemal Paşa’nın maiyetinde, on dört ay Adana vilâyet meclisi başkâtipliğinde bulundu. Bu sırada Adana Vilâyet Gazetesi’nde birçok yazısı çıktı. İstanbul’a döndükten sonra matbuat hayatına atıldı. İstanbul’un işgali üzerine İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü. Sürgün dönüşü Ankara’ya giderek Millî Mücadele’ye kalemiyle katıldı ve Paşa Kâzım ile Anadolu’da Peyâm-ı Sabah (1920) gazetesini çıkararak İstanbul’da Millî Mücadele aleyhinde yazılar neşreden Peyâm-ı Sabah’a karşı çıktı ve muhaliflerin sindirilmesinde rol oynadı. Cumhuriyet’ten sonra Millî Mücadele’yi yücelten ve Cumhuriyet’in resmî prensiplerini yaymaya çalışan eserlerini yayımladı. 1932-1946 yılları arasında Ankara milletvekilliği yaptı. 6 Kasım 1958’de öldü.

Edebiyat dünyasına oldukça genç sayılabilecek bir çağda, on altı yaşında, Edebiyât-ı Cedîde şairleri tarzında manzumeler yazmakla giren Aka Gündüz, Enis Safvet, Avni, Muallim ve Serkenkebîn takma adlarıyla edebî ve mizahî birçok şiir ve yazı kaleme almıştır. 1901 Martında Mecmûa-i Edebiyye’de (1315-1318) çıkan bir şiirle yayın dünyasına ayak basmış, daha sonra Selânik’te yayımlanan Çocuk Bahçesi (1903) ve Genç Kalemler (1911) dergilerinde yer alan yazılarıyla edebiyat çalışmalarını sürdürmüş ve kısa sürede tanınmıştır. Selânik’te haftalık Kadın gazetesini yayımlamış (1908) ve burada Seniha Hikmet adıyla yazdığı şiir ve makaleler ilgi uyandırmıştır. Karagöz (1908) gazetesinin başmuharrirliğini yapmış, Ubeydullah Efendi ile birlikte Hak Yolu adlı bir akşam gazetesi de çıkarmıştır (1910). Daha sonra İstanbul’da Ercümend Ekrem (Talu) ile beraber mizahî Alay dergisini yayımlamıştır (1920). Sabah (1889), Zaman (1909), Hizmet (1925), Âhenk (1928), Tercüman (1887-1917), Tanin (1324-1341), İleri (1334-1340), Hâkimiyet-i Milliye (1336-1928) gibi birçok gazetelerde yayımlanan şiir, hikâye, roman ve makaleleriyle gazetecilik ve yazarlığı sürdürmüştür.

Asıl şöhretini millî edebiyat cereyanına katıldıktan sonra kazanan Aka Gündüz, 1923’ten önce yayımladığı eserlerinde, daha çok, Türklük duygusuyla Rumeli’de düşman elinde kalan Türk toprakları karşısında duyduğu ıstırabı, bir avuç Türk’ün bu topraklarda verdiği kahramanca mücadeleyi dile getirmiştir. Cumhuriyet’ten sonra neşrettiği eserlerinin büyük bir kısmı ise doğrudan doğruya tezli roman niteliğinde olup ele aldığı zaman dilimi, imparatorluktan millî devlete geçiş dönemidir. Romanlarında kadın ve çocuk terbiyesi, suça ve fuhşa sürüklenmenin sosyal-psikolojik sebepleri, bâtıl inançların kötü etkileri, savaşın doğurduğu ekonomik ve ahlâkî çöküş, inkılâplardan sonra ortaya çıkan yeni ve yerli hayat tarzının müdafaası ön planda bulunmaktadır. Devrinde geniş bir okuyucu kitlesi tarafından tutulmuş ve eserleri okunmuş bir yazar olan Aka Gündüz’ün şiir, hikâye, piyes, roman, mizahî hikâye, fıkra ve çocuk hikâyesi türlerinde yetmişe yakın eseri yayımlanmıştır. Şiirlerinden bazıları bestelenmiş ve sevilen şarkılar arasında yer almıştır.

Eserleri.

Çoğu devrin gazete ve mecmualarında tefrika edilen ve bir kısmı bu halde kalan eserlerinden kitap halinde basılan başlıcaları şunlardır:

Şiir ve Piyesleri: Bozgun (şiir, İstanbul 1334); Muhterem Katil (piyes, İstanbul 1330); Yarım Türkler (piyes, İstanbul 1919); Beyaz Kahraman (piyes, Ankara 1932); Yarım Osman (piyes, Ankara 1933); Mavi Yıldırım (piyes, Ankara 1933).

Hikâye ve Romanları: Türk Kalbi (İstanbul 1327); Türkün Kitabı (İstanbul 1329); Kurbağacık (İstanbul 1335); Bu Toprağın Kızları (Ankara 1927); Hayattan Hikâyeler (İstanbul 1928); Dikmen Yıldızı (İstanbul 1928); Odun Kokusu (İstanbul 1928, eser daha sonra Odun Kokusundaki Hicran adıyla yeniden basılmıştır, İstanbul 1938); Tank-Tango (İstanbul 1928); İki Süngü Arasında (İstanbul 1929); Yaldız (İstanbul 1930); Çapkın Kız (İstanbul 1930); Aysel (İstanbul 1932); Ben Öldürmedim (İstanbul 1933); Onların Romanı (İstanbul 1933); Kokain (İstanbul 1933); Üvey Ana (Ankara 1933); Üç Kızın Hikâyesi (İstanbul 1933); Aşkın Temizi (İstanbul 1937); Çapraz Delikanlı (İstanbul 1938); Zekeriya Sofrası (İstanbul 1938); Mezar Kazıcıları (İstanbul 1939); Giderayak (İstanbul 1939); Yayla Kızı (İstanbul 1940); Türk Duygusu (mensure/kısa yazı, Ankara 1941); Bebek (İstanbul 1941); Bir Şöförün Gizli Defteri (İstanbul 1943); Sansaros (İstanbul 1945); Eğer Aşk (İstanbul 1946); Bir Kızın Masalı (İstanbul 1954).

Çocuk Kitapları: Gazi’nin Gizli Ordusu (İstanbul 1930); Demirelin Hikâyeleri (İstanbul 1930); Meçhul Asker (İstanbul 1930); Köy Muallimi (piyes, Ankara 1932); Yılmazların İkizleri (piyes, Ankara 1932).

Bunlardan İki Süngü Arasında ve Bir Şöförün Gizli Defteri adlı eserleri filme alınmıştır. Eserlerinin geniş bir listesini Ferit Ragıp Tuncor, Yeni Defne’de (s. 8-9) ve Abide Doğan, Aka Gündüz adlı eserinde (s. 184-187) vermişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

S. Nüzhet Ergun, Aka Gündüz, Hayatı, Eserleri, İstanbul 1937; a.mlf., Türk Şairleri, I, 387-394; Murat Uraz, Akagündüz-Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri ve Eserlerinden Parçalar, İstanbul 1938; İsmail Habib [Sevük], Tanzimat’tan Beri Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1943, s. 484; Hilmi Yücebaş, Bütün Cepheleriyle Aka Gündüz, İstanbul 1959; Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 850; Akyüz, Modern Türk Edebiyatı, s. 171, 174, 182-183, 233; Abide Doğan, Aka Gündüz, Ankara 1989; Ferit Ragıp Tuncor, “Aka Gündüz (Enis Avni) 1885-1958”, Yeni Defne, II/20, İstanbul 1983, s. 3-9; “Aka Gündüz”, TDEA, I, 83-84.

 

Sema Uğurcan  , TDV, cilt: 02; sayfa: 209

 


 

 

AKA GÜNDÜZ

 

Yüzü, toparlak çizgilerle harelenmiş başka bir toparlaktır. Alnı, tatlı bir düşüşle iner. Koyu samur kaşları, kumral bir gölge kadar hafiftir. Biçimli hadekalar içinde aydınlık, mavi ve hâlâ çocuk gözleri var. Burnu, biraz mağrur bir inatla -isterseniz siz buna irade de diyebilirsiniz- gergindir.

Orta boyunda, kır saçlarında, tıknaz gövdesinde, hulasa Aka’nın her yerinde yüzünün toparlaklığı sezilir. Her yerinde aynı yuvarlak çizgileri, kâh basık, kâh kabarık şekillerde görebilirsiniz.  

Onu Ali Canip’in evinde tanıdım. Tanın e ateşli hikâyeler yazdığı demlerde idi. Günün en parlak şöhretlerinden sayılıyordu. Kadırgalar, çekdirmeler, kalyonlarla bütün Akdeniz’i kuşatan, Anderya Dorya’ları liman sıçanı haline koyan kahraman denizcilerimizin zaferlerinden ilhamlar alarak yazıyordu.

Yazı hayatına şiirle başlamıştır. Selânik’te çıkan Bahçe ve Kadın mecmualarında hayli emeği geçtiğini hatırlıyorum.

Bir kıtası, ressamlığını da ortaya koyduğu için, benim bundan bahsedişim bir ifşa sayılmaz.

Titrer elimde fırça saatlerce bî-karar 

Bir tayf-ı rûh-u nâr ile bir mai renk arar 

Baktıkça öyle hüzn ile baygın nigâhına 

Girdim meleklerin sanırım haclegâhına

Evet, Aka ressamdır da. Sözleri hayalinin paletinde boyadığı gibi, gerçek fırça ve boya kullanmasını da bilir.

Ama şiirlerinde Aka Gündüz’ü değil, asıl adını, Enis Avni’yi kullanırdı. Onun için şimdikiler arasında Aka’nın şairliği ile ressamlığını bilenler pek azdır.

Hikâyeye şiirden geçişi, onu romantik bir çerçeve içine almıştır. Hayat, ne kadar kabarık sahnelerle göz önünde durursa ursun o, yine bu sahnelere coşkun gönülle, zengin hayalinin yaldız dumanlı perdelerini asar.

Balkan Harbi’nin Vaveylâ’sını da o yazdı:

Ağla gözüm ağla hicran yaraşır

Erkeksiz vatana düşman yaraşır

nakaratlı meşhur manzumesi, yüreklerden ok gibi geçmiş ve bu yara ile şahlananlar Çatalca’da Bulgar ordusunu hallaç pamuğuna döndürmüştü.

Umumi Harp ilân edilirken yapılan Fatih Mitingi’nde söz söyleyen hatipler arasında o da vardı.

Kendi heyecanından kendi yüzü solmuş, mavi gözlerini kan bürümüştü. Sesi gürlemiyor, fakat tehlikeli şeyler söylüyordu

0 kadar ki nihayet büyük Cemal Paşa'nın onu teskine mecbur olduğunu gördük.

Balkan Harbi’nde büyük kabinenin hışmına uğramış, hapse atılmıştı. Sonra Merkez-i Umumi’yi gücendirdiği için Bilecik’e sürüldü. Sürgün, ona ya çok haksız ya pek can yakıcı gelmiş olacak ki sonra, her fırsatta Merkez-i Umumi âzâlarına karşı hıncını bol bol harcadı.

Divan-ı Harplerde, İstiklâl Mahkemeleri’nde İttihatçılar sorguya çekilirken, Aka, bütün eski dertleri tazelenerek romantik bir coşkunlukla onlara hücum etti. Hâlbuki hiç de kindar bir adam tesiri bırakmaz. Demek mizaçların hakiki mihenk taşı hâdiselermiş. İnsanları onlar önünde imtihan ettikten sonra damgalamak.

Keşke onun hayatında, ne bu sürgün faciası olsa ne de yüreğini zaman zaman tutuşturan hınç ateşi bulunsaydı. Çünkü

Aka’yi-Muzaffer vakt-i fırsatta adadan intikam almaz

mısraının ulvî cömertliği içinde görmemek hem dostlarını incitmiş, hem yaradılışı, karakteri hakkında yanlış hükümlere yol açmıştır.

Aka Gündüz, uzun zaman yalnız kalemiyle, yalnız sanatının geliriyle yaşamaya mecbur olduğu için çok yazdı. Gerçi “işleyen demir ışıldar” derler ama sanatkâr kalemi için bu hüküm doğru değildir. Birkaç gazeteye birden yazı yetiştirmek zoru, bir muharriri itinasızlığa atabilir.

Nitekim onun da bazı eserlerinde bu hal görünür. Bakarsınız, çok güzel bir başlangıç karşısındasınız. Fikir güzel, üslûp güzel, his, hayal, psikoloji, mantık mükemmeldir. Yirmi otuz sahife sonra, bu parıltının solduğunu, göz kamaştıran duygu menevişleri üstüne koyu bir sisin çöktüğünü görürsünüz. Sanki eseri iki kişi yazmıştır. Araya o kadar çok ayrılıklar, başkalıklar girer.

Böyle aceleye gelmemiş romanlarında asıl Aka Gündüz’ü bulursunuz.

Mevzu seçmekte hiç zorluk çekmez. Meselâ Üvey Ana ona göre bir tek kelime değil, bir facia kumkumasıdır. Ondan bin macera çıkarır.

Odun Kokusu birçoklarını tiksindirse de Aka’nın kaleminden geçince, odun kokusunun bir buhurdan olduğunu görürsünüz. Tank Tango tatsız bir isim değil mi? İlk bakışta biraz saman iskelesi malı tesiri bırakır. Fakat Aka Gündüz bu basit adın içine İçtimaî bir faciayı, bir cemiyet çürüyüşünü istif etmiştir. Bu Toprağın Kızları da öyle. Yalnız şu sonuncuyu ötekilerden ayırmak lâzım. Çünkü bazı eserlerinde az müşahedeci, daha çok hayaller yaratıcı görünen hikâyeci, Bu Toprağın Kızlarında yaman bir teşrihçi ve kuvvetli bir objektif olmuştur. Sanatının adesesi altına aldığı hâdiseleri ve tipleri bir tek bulanık nokta bile bırakmadan yürütüyor.

Yukarıda onun romantizme kaçan taraflarına işaret etmiştim. Heyecanı kuvvetli, sanihası geniş her yaratıcı adamda bu türlü akışlar görülür. Nitekim olgunlaşıp ruhunun köpükleri durulunca, Aka Gündüz’ün de realist cephesi, daha kabarık çizgiler ve daha koyu renklerle belirdi. Sanatın ana harcını teşkil eden kafa ve ruh radyumu adamda bulunursa, birkaç sahifelik eseriyle ehramların ömrünü alabilir. Ne mutlu onlara ki arkalarında bu türlü eserler bırakırlar.

İntikal çağının iki sîmâsı

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi