Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Ali Ekrem BOLAYIR KİMDİR?ali ekrem bolayır ile ilgili görsel sonucu

(ö. 1867-1937)

Daha çok II. Meşrutiyet’ten sonra yayımladığı hamasî şiirleriyle tanınan Servet-i Fünûn devri şair ve yazarı.

Nâmık Kemal’in oğludur. İstanbul’da doğdu, ilköğrenimine dört yaşında Cerrahpaşa civarındaki Hobyar mahalle mektebinde başladı. Bir yıl kadar Fâtih Askerî Rüşdiyesi’ne devam etti; ancak babasının önce Rodos’a, ardından Sakız’a sürgün edilmesi üzerine öğrenimi yarıda kaldı. Daha sonra özel olarak ulûm-i şer‘iyye, hadis, Arap ve Fars edebiyatı dersleri aldı, bu arada Fransızca öğrendi. Babası, Ali Ekrem’in Almanya’da tahsil yapması için saraya dilekçe verdi. Dedesi müneccimbaşı Mustafa Âsım Efendi ise buna karşı çıkarak torununun Şûrâ-yı Devlet’e veya Hariciye Nezâreti’ne girmesi için padişaha ricada bulundu. II. Abdülhamid ikisinin de isteklerini kabul etmeyip bu yetenekli genci Mâbeyn’e “rütbe-i sânî” ile memur tayin etti (1888). On sekiz yıl bu görevde kalan Ali Ekrem daha sonra Kudüs mutasarrıflığına (1906), Meşrutiyet’te ise Beyrut valiliğine tayin edildi (1908); ancak üç gün sonra istifa etti. Eylül 1908’de Cezâyir-i Bahr-i Sefîd valiliğine getirildi. Bir süre sonra kadro dışı kalarak İstanbul’a geldi (1909). Mart 1910’da Dârülfünun’da edebiyat müderrisi oldu. 1912’de ikinci defa Cezâyir-i Bahr-i Sefîd valiliğine tayin edildi. Aynı yıl Balkan Harbi’nde Yunanlılar’a esir düştü. Bir haftalık esaretten sonra tekrar İstanbul’a döndü ve ikinci defa Dârülfünun’a müderris oldu (1912). Burada nazariyyât-ı edebiyye dersleri okuttu. Bu arada Maarif Nezâreti tarafından kurulan Tedkîkat-ı Lisâniyye Heyeti’nin Sarf ve İmlâ Encümeni’ne başkanlık yaptı. Okuttuğu ders 1919’da Maarif Nâzırı Ali Kemal’in kararıyla kaldırıldığından açıkta kaldı. Galatasaray Lisesi edebiyat öğretmenliğine tayin edildiyse de önce istifa etti, ancak ardından Said Bey Maarif Nezâreti’ne gelince bu görevi kabul etti. Yahya Kemal milletvekili olunca vekâleten üçüncü defa Dârülfünun’a tayin edildi (1923). Aynı yıl asâleten şerh-i mütûn müderrisliğine getirildi; dârülfünun üniversite oluncaya kadar bu görevde kaldı (1933). Ayrıca Maltepe Askerî Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Ömrünün son yıllarını sıkıntı içinde geçirdi. İstanbul’da öldü, mezarı Zincirlikuyu’dadır.

On yaşlarında şiir yazmaya başlayan Ali Ekrem, on yedi, on sekiz yaşlarında düzgün sayılabilecek manzumeler vücuda getirmiş, ilk şiir denemelerini Mirsad (1307) ve Resimli Gazete’de (1307) yayımlamıştır. Mâbeyn’de görevli olduğu için yazılarında önce İlham, uzun bir süre de A (yın) Nâdir imzasını kullandı. Daha sonra Maârif (1307-1312), Ma‘lûmat (1309-1311) ve Servet-i Fünûn’da (1307-1928) şiir ve yazıları yayımlandı. Servet-i Fünûn’un 1897 Türk-Yunan Savaşı dolayısıyla yayımladığı nüsha-i mümtâzede (özel sayı) yer alan “Vasiyet” adlı şiirinde Anadolu ağzını kullanarak konuşmaları tabiileştirmiş, nazmı nesre yaklaştırdığı bu şiiriyle devrinde büyük bir yankı uyandırmıştır.

Ali Ekrem Osmanlıca’nın ve aruzun güçlü bir koruyucusu olmakla beraber birçok şiirinde konuşma dilini ve hece veznini de kullanmıştır. Aruza Tevfik Fikret ve Mehmed Âkif kadar hâkim olamamasına rağmen o devrin şiir anlayışı içinde kuvvetli bir şair olarak kabul edilmiştir. Servet-i Fünûn şairleri arasında ferdî duyguların çerçevesinde kalmayarak sosyal konulara da yer vermiş, ancak şiirden çok nesirde başarılı olmuştur.

Ali Ekrem Servet-i Fünûn’a yazı yazmakla birlikte Edebiyât-ı Cedîde yazarlarının edebî anlayışına tamamen katılmıyordu. Bundan dolayı Servet-i Fünûn şiirinin kusurlarından söz eden uzun bir tenkit yazdı. Fazla sert ve sübjektif hükümler taşıyan bu yazı Tevfik Fikret tarafından bazı değişikliklerle basılmasına rağmen (“Şiirimiz”, SF, sy. 505-508, 2, 9, 16, 26 Teşrînisâni 1316) tenkide uğrayanların tepkisine yol açtı. Bunun üzerine Ali Ekrem Servet-i Fünûn’dan ayrılarak bu tenkidini muhaliflerin yayın organı olan Musavver Ma‘lûmat’ta neşretti (30 Teşrînisâni; 7, 14 Kânunuevvel 1316). Bu durum Servet-i Fünûn yazarlarından bir kısmının Musavver Ma‘lûmat’a geçmesine ve bir süre sonra da Edebiyât-ı Cedîde topluluğunun dağılmasına sebep oldu.

Servet-i Fünûn şairi olarak tanınan ve öyle değerlendirilen Ali Ekrem pek çok eserini II. Meşrutiyet’ten sonra ortaya koymuş, hatta bu dönemde yeni ve değişik bir ses olarak edebî çevrelerde adını duyurmuştur.

Eserleri.

Şiirleri. Kitap halinde yayımlanmış şiirleri şunlardır:

1. Kasîde-i Askeriyye (İstanbul 1324). Osmanlı askerine övgü maksadıyla kaleme alınan kırk bir beyitlik bir kasidedir. Nâmık Kemal’in “Hürriyet Kasidesi”ne nazîre olarak yazılmıştır.

2. Kırmızı Fesler (İstanbul 1324). Müstezat tarzındaki bu tek ve uzun manzume, II. Abdülhamid’in jurnalcilerini hicvetmek için yazılmıştır.

3. Rûh-ı Kemâl (İstanbul 1324). Ali Ekrem nazım-nesir karışık olan bu eserini babasının hâtırasını yeniden canlandırmak amacıyla kaleme almıştır.

4. Zılâl-ı İlhâm (İstanbul 1327). Şairin gerçek şiir sanatını ortaya koyan bu eserinde 1888-1908 yılları arasında yazdığı şiirler yer almıştır.

5. Lisân-ı Osmânî (İstanbul 1332). Dilde sadeleşme hareketi sırasında Osmanlıca’yı savunan görüşlerini bu küçük kitapta manzum olarak ortaya koymaktadır.

6. Ordunun Defteri (İstanbul 1336). Ardarda girilen savaşlardan yorgun çıkan Türk askerinin mânevî gücünü yükseltmek amacıyla yazılmış bir eserdir.

7. Ana Vatan (İstanbul 1337). Ordu tarafından ısmarlanmış bütünüyle manzum bir eserdir.

8. Şiir Demeti (İstanbul 1340). Çocuklar için yazılmış bir şiir kitabıdır.

9. Vicdan Alevleri (İstanbul 1341). Dil bakımından biraz daha yeni, fakat ruh bakımından eski özellikleri devam ettiren bir eserdir. Ali Ekrem’in yayımlanmamış önemli bir eseri de Tâir-i İlâhî’dir. 2180 beyit civarında olan bu eser insan hayatının çeşitli devirlerini filozofik bir tavırla gözden geçirmektedir. Eser ailesinin elindeki müsveddeler arasındadır.

Dil ve Edebiyat Görüşlerini İçine Alan Eserleri. Târîh-i Edebiyyât-ı Osmâniyye (İstanbul 1328), Lisân-ı Edebiyyât (İstanbul 1330), Lisân-ı Osmânî (İstanbul 1332), Nazariyyât-ı Edebiyye Dersleri (İstanbul 1331-1334), Şerh-i Mütûna Medhal (İstanbul 1928), Lisanımız (İstanbul 1930). Bir diğer önemli eseri ise babası Nâmık Kemal’in eserlerinin yeniden yayımlanması dolayısıyla kaleme aldığı Külliyyât-ı Kemâl Tab‘ Olunuyor’dur (İstanbul 1326). Monografileri. Recâizâde Mahmud Ekrem Bey (İstanbul 1339), Nâmık Kemal (İstanbul 1930). Tiyatroları. 1908’den sonra edebî çevrelerde yeniden canlanan tiyatro türünde Ali Ekrem’in ilk denemesi kitap olarak da yayımlanan Bâria’dır (İstanbul 1324). Daha sonra Yavuz Sultan Selim, Sükût, Mama Dadım Darılır adlı üç piyes denemesine de girişmiş, fakat bunların tefrikaları yarıda kalmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ali Ekrem Bolayır’ın Hâtıraları (haz. Metîn Kayahan Özgül), Ankara 1991; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, s. 285-290; Ergun, Türk Şairleri, s. 427, 428, 429, 430, 432; Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 733; Banarlı, RTET, II, 1046-1047; Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Ankara 1972, s. 191, 387; Akyüz, Modern Türk Edebiyatı, s. 75, 89, 97; Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, İstanbul 1983, s. 93; İsmail Parlatır, Ali Ekrem Bolayır, İstanbul 1987; Belkıs Altuniş, “Bolayır, Ali Ekrem”, TDEA, I, 457.

İsmail PARLATIR (İSLAM ANSİKLOPEDİSİ-cilt: 6,  sayfa: 275-276)


ALİ EKREM BOLAYIR (A, NADİR)

İşte mektep, işte asker, işte ashâb-ı hayât; 

İşte millet, işte milyonlarca rûh-ı şûle-zâr...

Ali Ekrem Bolayır

HAYATI: 1867’de İstanbul’da doğdu. Namık Kemal’in oğludur. Bundan dolayı, soyadı kanununa kadar, imzasını çoğunlukla «Kemal-zade Ekrem» olarak atmıştır. Fatih Askerî Rüştiyesi’nde okurken özel dersler de gördü. Fransızca ve Farsça öğrendi. 1888’de, babasının ölümünden sonra, Mabeyn kâtipliğiyle, saraya alındı. Yirmi yıla yakın bir süre bu görevde kaldı. 1906 yılında Kudüs mutasarrıflığına atandı. Meşrutiyetten sonra On İki Adalar valisi oldu.

Bir ara İstanbul Erkek Lisesi’nde ve Darülfünun’da edebiyat okuttu. 1912 yılında yeniden Rodos valisi oldu ama Trablusgarb Savaşı üzerine bu görevinden ayrılıp tekrar Darülfünun hocalığına döndü. Yirmi beş yıla yakın bir zaman bu görevde kaldı. Dariilfünun’un üniversite olması üzerine Kuleli Askerî Lisesi edebiyat öğretmenliğine nakledildi. 1937 yılında İstanbul’da öldü.

EDEBÎ KİŞİLİĞİ ve ESERLERİ: Arkadaşı ve mabeynden meslekdaşı Ahmet Reşit Bey gibi, Ali Ekrem Bey de Servetifünun’daki eserlerini takma adla yayınlamıştı. Her ikisi de bunu, sarayda görevli bulunmalarının bir gereği saymışlardı. Ali Ekrem’in şiirlerinde kullandığı ad A. Nadir’di. Babasının heyecanından ve sanat gücünden hemen tamamen yoksun olan Ali Ekrem, şiirleriyle hiçbir zaman büyük bir ün ve etki yaratamadı. Servetifünun’un sıradan şairlerinden birisi olarak kaldı. Yalnız 1897 Türk-Yunan Savaşı’n-da, meşrutiyetin ilânı yıllarında ve Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale muharebeleri konularında yazdığı bazı manzumelerle dikkati çekebildi. İlhamı kıt ve dar olduğu kadar, dil ve anlatımda da Servetifünun’un en tutucu kalemlerinden biri olarak tanındı. Onun Türk edebiyatına hizmeti —eserlerinden fazla— Darülfünun’da okuttuğu dersleriyle olmuştur. Eski metinleri ve bu metinlerin inceliklerini çok iyi bilen bir hoca olarak değerli öğrenciler yetiştirdi. Ali Ekrem Bey’in hizmetlerinden biri de bizde çocuk şiirlerinin ilk örneklerini verenler arasında yer almış bulunmasıdır.

Eserlerinden başlıcaları:

Şiir kitapları: Rûh-ı Kemal (babası üzerine manzum ve mensur anılar, şiirler, hitabeler); Zılâl-ı İlham; Ordunun Defteri; Çocuk Şiirleri; Şiir Demeti. İncelemeler: Namık Kemal; Recaizade Ekrem.

Şemseddin Kutlu


Ali Ekrem Bolayır (1867-1937)

İstanbul’da doğdu. Tanzimat sanatçısı Namık Kemal’in oğludur. Fatih Askeri Rüştiyesi’nde okudu. Özel öğrenimle Farsça, Arapça ve Fransızca öğrendi. Devlet kademelerinde çeşitli görevlerde bulundu. Çeşitli okullarda edebiyat dersleri okuttu. İstanbul’da yaşamını yitirdi.

Edebî kişiliği

Ali Ekrem Bolayır, her şeyden önce bir şairdir. O, şiirle uğraşmaya çok küçük yaşlarda başlar. İlk yazısı Resimli Gazete’de yayımlanır. Yazıları Servet-i Fünûn vb. dergilerde çıkar. Edebiyat çevrelerinde Namık Kemal’in oğlu olmanın hem avantajını hem dezavantajını yaşar. Onun şiirinin geçirdiği evreleri iki bölümde incelemek mümkündür.

Servet-i Fünûn Döneminde daha çok, Tevfik Fikret’in etkisinde, yeniliklere açık, Batı tarzı bir sanat anlayışını benimsemiş görünür. Bu dönemde tabiat, kadın, aşk, ölüm gibi bireysel temalar çevresinde şiirler yazar.

Şair, sanatının ikinci evresi olan II. Meşrutiyet’in ilanından sonra (1908) daha çok, özgürlükçü, toplumcu, millî duyguları yansıtan şiirler kaleme alır. Bu, bir bakıma babası Namık Kemal’in şiir anlayışına yönelmedir. Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’ne nazire olarak yazdığı “Kaside-i Askeriye” böyle bir duyarlılığın ürünüdür.

Yunan, Çanakkale, Kurtuluş Savaşlarını dile getiren şiirler yazar. Bu şiirler, Ali Ekrem’in toplumun hassasiyetlerine kulak verdiğini, artık sosyal bir sorumluluk yüklendiğini gösterir. Çocuklar için yazdığı şiirler ile Fikret’le başlayan bu anlayışı sürdürür. Küçük çocuklar için dinî, millî ve eğitici nitelikteki pirleri “Şiir Demeti” adlı kitabında bir araya getirmiştir. Dinî motifli şiirleriyle inançlı bir Müslümanın duyarlılığını yansıtarak Servet-i Fünûn edebiyatında en zayıf olan bir alanı doldurmaya çalışır. Şiirlerinde aruzun yanı sıra hece ölçüsünü de kullanmıştır. Şiirin yanı sıra düz yazı türünde de eserler vermiştir. Ancak düz yazıda, şiirde olduğu kadar başarılı değildir.

Eserleri:

Şiir: Zılâl-i İlham, Kaside-i Askeriye, Kırmızı Fesler, Lisan-ı Osmanî, Ana Vatan, Şiir Demeti

Şiir-düz yazı karışık: Ordunun Defteri

Düz yazı: Vicdan Alevleri, Ruh-ı Kemal, Tâir-i İlâhî

Oyun: Bâria, Engel, Sukut, Eğlenirken

Güvender

SON EKLENENLER

Üye Girişi