Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

NEV'İZADE ATAİ HAYATI ve ESERLERİ
(ö. 1045/1635)
Daha çok eş-Şekâ'iku'n-Nu'mâniyye'ye yazdığı zeyille tanınan Osmanlı âlim ve şairi.

İstanbul'da doğdu (Şevval 991/Ekim 1583). Sultan III. Mehmed devri kazas­kerlerinden tanınmış şair ve âlim Nev'î Yahya Efendi'nin oğludur. Önce baba­sından, daha sonra Kafzâde Feyzullah Efendi'den ders okudu. 1601 yılında Ahîzâde Abdülhalim Efendi'den mülâzım olarak tahsilini tamamladı. İstanbul ka­dısı Zekeriyyâ Yahya Efendi'nin yardımıy­la 1605'te kırk akçelik Canbaziye Med­resesi müderrisliğine tayin edildi. 1608'de müderrisliği bırakarak kadılığa baş­vurdu ve Lofça kadılığına gönderildi. Bir süre sonra kadılıktan alındı. 1610'da Ba­baeski kadısı, ardından Varna, Rusçuk ve 1618'de Siliste kadısı oldu. 1620 yılın­da Tekirdağ, arkasından da Hezargrad kadılıklarına tayin edildi. Buradan azledilince bir süre Tırnova ve Sahra kadılık­larının gelirleri kendisine verildi. 1624'te Tırhala kadılığına gönderildi. Manastır ve yeniden Tırhala kadılıkları yaptıktan sonra 1632'de Üsküp kadısı oldu. Üç yıl sonra azledilerek İstanbul'a döndü ve çok geçmeden yeni bir tayin beklerken vefat etti (Cemâziyelevvel 1045 / Ekim 1635). Mezarı Şeyh Vefâ Tekkesi nazire­sinde babasının yanındadır. Ölüm tarihi Keşfü'z-zunûn'da 1044, Tezkire-i Rı­za da 1046 olarak gösterilmiştir. Buna karşılık Şeyhî Mehmed'in Vekâyiu'l-fuzaid'sında Cemâziyelevvel 1045, Muhibbî'nin Hulâşatü'l-eşer'i ve Âsım'ın Zeyi-i Zübdefü'i-eş'âr'ında Cemâziyelâhir 1045 tarihleri verilmiştir.

Atâî, mâzul bulunduğu kısa süreler dışında ömrünü İstanbul'dan uzakta, Bal­kanlardaki çeşitli kadılıklarda geçirmiş­tir. Kaynaklardan anlaşıldığına göre gü­zel konuşan, nükteli ve alaycı bir insan­dır. Dedesi ve babası gibi o da tasavvu­fa yönelmiş ve Celvetiyye'nin kurucusu Aziz Mahmud Hüdâyi'nin müridlerinden olmuştur. Bursalı Mehmed Tâhir'in bil­dirdiğine göre Aziz Mahmud Hüdâyî Türbesi'nin kapısı üstündeki Arapça tarih kitabesi onundur.

Eserleri. Atâî değişik konularda man­zum ve mensur pek çok eser vermiştir.
Başlıca eserleri şunlardır:
1. Divan. Şey­hülislâm Yahya Efendi'ye ithaf ettiği di­vanı orta büyüklükte bir eserdir. Yazma nüshaları oldukça fazladır. Yalnız İstan­bul kütüphanelerinde on sekiz nüshası vardır. Manzume sayıları çok farklı olan bu nüshalar karşılaştırıldığında divanda mensur bir dibaceden sonra bir mi'râciye, otuz bir kaside, 303 gazel, iki mer­siye, dört muhammes, dört müseddes, bir muaşşer, elli kıta, on üç rubâî, yirmi sekiz tarih ve yetmiş beyit bulunduğu görülür. Atâî orta derecede bir şair ol­duğundan şiirleriyle fazla tanınmamış­tır. Dili oldukça ağır ve külfetli olan şa­irin gazellerinde Fuzûlî, Nev'î ve Bâkî'nin etkileri görülür.
 
2. Hamse. Nizamiyi örnek alarak meydana getirdiği hamse­sinde Atâî'nin bu şaire bağlılığı sadece iki müsveddesinin adlarında ve dış görünüşlerindedir. Şair bu eserlerinde çok kullanılmış konular yerine yeni konuları ele almıştır. Yer yer mahallî hayatı, hal­kın yaşayış ve törelerini dile getirmiş, özellikle İstanbul'un değişik manzarala­rı ve güzelliklerini ortaya koymaya çalış­mıştır, hatta hikâyeler içinde bazı ger­çek olayları dahi anlatmıştır. Böylece mesnevilerine yerli unsurlar katarak İran mesnevi geleneğinden kurtulmayı dene­miştir. Hamse nüshalarına, Hilyetü'l-efkâr dışında divanı ile bir arada külliyat halinde çokça rastlanmakta, tamamı ise Topkapı Sarayı Müzesi (III. Ahmed, nr. 2650), İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 4013) ve Süleymaniye kütüphanelerinde (Esad Efendi, nr. 2872) bulunmaktadır. Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'nde bulunan (nr. 1989) dört sütun halinde yazılmış nüs­ha ise tezhipli, minyatürlü ve çiçekli bir yazmadır. Yazmalarının çokluğu mesne­vilerinin sevilerek okunduğunu gösterir. Bundan dolayı da Atâî daha çok mesne­vi şairi olarak tanınmıştır. Atâî'nin ham­sesini oluşturan beş mesnevi şunlardır-. I. Âlemnümâ (Sâkînâme). 1617 yılında "faulün faulün faul" kalıbıyla yazılan bu mesnevinin başında Atâî, Osmanlı şair­lerinin kaside ve gazel vadisinde geçtik­leri İran şairlerinin mesnevide hâlâ üs­tün oldukları hususu tartışılırken Fâizi’nin ve diğer bazı şairlerin ısrarları üzeri­ne bu mesneviyi yazdığını söyler. Âlem­nümâ yirmi dört "bahis" içinde 1561 be­yitle Boğaziçi'nin ve hisarların güzellik­lerini anlatmakla başlar. Ardından bir iç­ki meclisinde sırasıyla sâkî, şarap, asma, küp, kadeh, sürahi, pir-i mugan, mey­hane, şarkıcı, gece, mum, sabah ve ba­har anlatılır. Âlemnümâ, Hamsenin en çok tanınmış mesnevilerindendir. Yal­nız İstanbul kitaplıklarında kırktan faz­la nüshası vardır. II. Nefhatü'l-ezhâr. Atâî'nin 1625 yılında Nizâmî'nin Mah­zen ül-esrar'ına nazire olarak "müfteilün müfteilün fâilün" kalıbıyla yazdığı bu mesnevi 3200 beyittir. Baştaki tevhid, na't, mi'râciye gibi dinî şiirler ve eserin sunulduğu Sultan IV. Murad ile Şeyhülislâm Yahya hakkındaki kaside­lerden sonra mesnevi yirmi "fasl'a ay­rılmış, "nefha" ve "dâstân" başlıkları al­tında padişahlardan, aşktan, Anadoluhisarı'ndaki maskaralar, soğuk latife ya­panlar, âşıklar ve cömertlerden söz edil­miştir. Nefhatü'l-ezhâr dinî-ahlâkî ve öğretici bir eserdir. Arasına bazı küçük hikâyeler de serpiştirilmiştir. Sohbetü'l-ebkâr. Atâî'nin 1626 yılında Molla Câmi'nin Sübhatül-ebrâr'ından etkile­nerek "fâilâtün fâilâtün fâilün" kalıbıy­la yazdığı 3450 beyitlik bir mesnevidir. Eserin başında, bir kır gezintisinde dost­larının Câmî'nin eserini överek bunun Türkçeye çevrilmesi gerektiğini söyle­meleri üzerine bu mesneviyi yazdığını açıklar. Mesnevi kırk "sohbet" halinde düzenlenmiş, bunlarda aşk, ibadet, te­vazu, fazilet, çalışma, iyilik, bağlılık ve yalan gibi konular işlenmiştir. Yirmi seki­zinci sohbette de Nasreddin Hoca hikâ­yeleri anlatılmıştır. IV. Heft Hân' 1627 yılında Nizâmî'nin Heft Peyker'i örnek alınarak "feilâtün mefâilün feilün" kalı­bıyla yazılan mesnevi 2784 beyittir. Heft Peyker'de yedi ülkenin kızlarının anla­tıldığı hikâyeler burada yedi âşık tara­fından anlatılmıştır. İstanbul'da ansızın bir periye tutulan bir âşık gece gündüz yanıp yakılır, derdini ve sevgilisinin adı­nı kimseye açıklamaz. Kendisi gibi âşık olan yedi arkadaşı onu avutmak için sı­rayla yedi hikâye anlatırlar. Bu hikâye­ler Şam ve Edirne'de, Çîn ü Mâçin'de, Gazne, Bağdat, Rey, Belh ve İstanbul'da geçer. Hamsenin en tanınmış mesnevisi olan Heft Hân Turgut Karacan tarafın­dan yayımlanmıştır (Atâî'nin Hefthân'ı, İnceleme-Metin, Ankara 1974, XII + 349 s.). V. Hilyetü'l-efkâr. Hamsenin yakın za­manlara kadar ele geçmeyen bu mes­nevisinin eksik bir nüshası ilk defa Agâh Sırrı Levend tarafından ortaya çıkarıl­mıştır (Atâî'nin Hilyetü'l-efkâri, Ankara 1948). Sonradan üç eksik nüshası daha bulunan mesnevinin mevcut kısmında münâcât ve na't gibi başlangıç bölümle­ri yer almakta, asıl konu ile ilgili bölüm­ler bulunmamaktadır. Ancak A. S. Levend bazı karinelere dayanarak bu mesnevi­nin Hüsrev ü Şîrîn konusunda kaleme alındığını ve bazı küçük hikâye ve men­kıbelerden meydana geldiğini ileri sür­mektedir.
 
3. Hadâiku'l-hakaik' fî tekmileti'ş-Şekaik. Atâî'nin Üsküp kadısı iken 1634 yılında bitirdiği ve Zeyl-i Şekâik veya Zeyl-i Atâî diye de tanınan bu men­sur eseri, Taşköprizâde'nin meşhur eş-Şekâ'iku'n-Nucmâniyye adlı eserinin 965-1044 (1558-1634) yıllarını içine alan Türkçe zeylidir. Bu yetmiş altı yıllık sü­rede Osmanlı Devleti sınırlan içinde ye­tişen şeyhler, ilim adamları ve şairler hakkında bilgi veren eser, kendisini 1730 yılına kadar zeyleden Şeyhî'nin Vekâyiu'l-fuzalâ'sıyla birlikte Şekaik'in en önemli zeyli olarak ilim tarihimizin ana kaynaklarından sayılmaktadır. Türkiye'­de ve dış ülkelerde pek çok yazma nüs­hası vardır. İstanbul kütüphanelerindeki nüshaları Zahir Güvemli tarafından, tercüme ve zeyilleri ise Behçet Gönül ta­rafından (bk. Bibi.) tesbit edilen eser ayrıca iki cildi bir arada İstanbul'da basıl­mıştır (1268). Bu neşrin tıpkıbasımı, Mecdî'nin Şekaik tercümesi ve öteki yaz­ma zeyillerle birlikte bir indeks ilâvesiy­le 1989'da Abdülkadir Özcan tarafından yapılmıştır.

Atâî'nin bunlardan başka, bir kısım külliyat nüshalarının sonunda, devrinde yaşayan bazı kişiler hakkında yazılmış 100 beyit kadar tutan Hezliyyât'ı (İÜ Ktp., TY, nr. 319), yarım kalmış bir Si-yer-i Veysî' zeyli, sekiz mektuptan olu­şan bir Münşeât'ı (İÜ Ktp., TY, nr. 4097), ayrıca Kudûrî, Kâdîhan, Dürer gibi bir­çok fıkıh kitabında yer alan bazı görüş­leri müellif ve kitap ismi vererek tenkit etmek üzere hazırlanmış el-Kavlü'l-hasen fî cevâbi'l-kavli limen adlı Arap­ça küçük bir fıkıh kitabı (Râgıb Paşa Ktp., nr. 576) vardır.

BİBLİYOGRAFYA:
Kafzâde Fâizî, Zübdetü'l-eş'âr, Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1877, vr. 66"; Atâî. Zeyl-l Şakâik, s. 496, 539; Riyâzî, Tezkire, Nu­ruosmaniye Ktp., nr. 3724, vr. 106b; Muhibbi, Hulâşatü'l-eser, IV, 263; Keşfü'z-zunûn, I, 724, 802; Seyyid Mehmed Rızâ, Tezkire, İstanbul 1316, s. 70; Âsim, Zeyli Zübdetü'l-eş'âr, İÛ Ktp., TY, 2401, s. 41; Şeyhî, Vekâyiu'l-fuzalâ, Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 2361, I, 4-7; Müstakimzâde, Mecelletü'n-Nisâb, Sü­leymaniye Ktp., Halet Efendi, nr. 628, s. 230; Muallim Naci, Esâmt, İstanbul 1308, s. 410-411; Sicill-i Osmâni 111, 475; Osmanlı Müellif­leri, III, 95; Ergun. Türk Şairleri, II, 541-543; Brockelmann, GAL, II, 427; Agâh Sırrı Levend, Atâî'nin Hilyetü'l-efkâr'ı, Ankara 1948; İstan­bul Kitaplıkları Türkçe Yazma Divanlar Kata­logu, İstanbul 1959, II, 283; Turgut Karacan, Atâî'nin Hefthân'ı, İnceleme-Metin, Ankara 1974; İsmet, Tekmiletü'ş-Şakâik, Giriş, s. V-VII; Zahir Güvemli, "Hadâ'iküt-hakâ'ik fî Tek mileti'ş-Şakâ'ik", Yeni Türk Dili, VI, İstanbul 1938, s. 66; a.mlf, "Hadâ'ikü'l-Hakâ'ik fî Tekmileti'ş-Şakâ'ik, İstanbul Kütüphanelerindeki Yazma Nüshaları", Yeni Türk Yurdu, VII, İstanbul 1939, s. 75-76; Behçet Gönül, "İs­tanbul Kütüphanelerinde Al-Şakâ'ik al-Numâniya Tercüme ve Zeyilleri", TM, VII-V1II (1940-42), s. 136-168; Tunca Kortantamer, "XVII. Yüzyıl Şairi Atayî'nin Hamse'sinde Osmanlı İmparatorluğu'nun Görüntüsü", TİD, I (1983), s. 61-105; Abdülkadir Karahan. "Nev'î­zâde Atâ'î", İA, IX, 226-228; J. Walsh, "cAtâ°î", £72(lng.), 1, 732-733.    
  Halûk İpekten, DİA

SON EKLENENLER

Üye Girişi