Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

CEM SULTAN HAYATI ve ESERLERİ

Fatih'in en küçük oğludur. 23 Aralık 1459'da Edirne'de sarayda doğmuş olan Cem Sultan, kardeşi II. Bayezid ile süren iktidar mücadele­si sonucunda Rodos, Mısır, İtalya ve Fransa'da sürgün hayatı yaşadıktan sonra, 300.000 altın karşılığında Papa tarafından etkisini yavaş yavaş gösteren bir zehirle zehirlenir ve 25 Şubat 1495 tarihinde ölen bir şairimizdir. Henüz çok küçük yaşlarda iken Arapça ve farsça öğrenen Cem, aldığı eğitim ve yeteneği sayesinde çocukluk dönemlerinde şiir yazmaya başlamıştır.

Cem Sultan'ın Türkçe ve Farsça iki Divanı bulun­maktadır. Ayrıca, Fal-ı Reyhan-ı Sultan Cem isimli 48 beyitten oluşan bir mesnevisi, İran şairlerinden Selman Saveci'nin Cemşid ü Hurşid isimli eserini şiirleştirilmiş bir şekilde ter­cüme etmiş olup, tarihçiler bu esere Hurşid u ferahşad adı da verirler.


Demiştir ki:

"Gitmeğe azm itme şahım gitme gel
Çün yiğitsin alma âhım gitme gel


Sen sefer azmin kılıcak cân ü dil
Çağrışur kim âh şâhum gitme gel
 

Sînem üzre ger güzer kılsan sana
Dil uzadur her giyâhum gitme gel


Çün yanıldum secde-i sehv ola mı?
Kaşlarındur secde-gâhım gitme gel


Cem kulun sensiz olamaz rahm kıl
Gel kerem kıl pâdişâhum gitme gel.

*

Sağlığında, özellikle Konya'da bulunurken, çevre­sine çok sayıda şair, sanatçı, kültür ve fikir adamlarından bir halka ören Cem Sultan, ömrü boyunca kendisini seven ve ona bağlı kalan şairlerle kader birliği etmiş, onlarla yaşamıştır. Edebiyat tarihçileri "Cem Şairleri" diye bir ede­biyat topluluğundan bahsederler, işte o toplu­luk, Fatih'in en küçük oğlu olan ve ömrü gurbette, yâdellerde sürgünde geçen Cem Sultan'ın sevenlerinden meydana gelen bir topluluktur.

Divan Edebiyatı'na gurbet temasını ilk olarak sokan ve onu gayet mahirane bir şekilde işleyen Cem Sultan'dır. Hem Avrupa'da esarete benzer sürgünde bir hayat yaşaması, hem çok küçük yaşta oğlu Oğuz Han'ın öldürülmesi Cem'in şiir dünyasını çok hassas yapmıştır. Ayrıca, Ahmed Paşa, Necatî, Şeyhî, Hafız, Nizamî ve Salman'ın da Cem şiirlerinin mayalanışında etkisi olmuştur.


Anlatırlar;

"Papa'ya karşı dikkatli davranmalısın. Bütün padişahlar, Papayla karşılaştıklarında Papa'nın ayaklarını öperler. Sadece Alman bey'i dizini öper. Siz de Papayla karşılaştığınızda mutlaka ayağını öpünüz veya hiç olmazsa dizini öpünüz."

-Madem öyle, beyleriniz birbirleriyle buluşunca küçük beyler, büyüklerin ayaklarını niye öpme­zler? Papadan daha ulu beyleriniz var."

Cevap verirler:

"Bu bir saygı işaretidir. Bundan bir mağfiret umu­lur."
Kardeşi Osmanlı Sultan'ına bile boyun eğmemiş
olan Cem, bu söz karşısında hiddetlenir Ve der ki:

-"Ben, mağfireti ancak ve ancak Allah ü Telâlâ'dan umarım. Bu konuda Papa'ya ihtiyacım yoktur ve olamaz da ! Ölümüme razı gelirim amma, din­ime, imanıma ve inancıma ihanet yapmam, asla yapamam!"

*

Dahi anlatırlar:

"Cem, eline geçen parayı, din ve milliyet farkı gözetmeksizin Roma'da fakir ve fukaraya dağıtmaktadır. Bunu gören Papa, "Mısır'dan oğlunu getir, ona kardinallik verelim, bizim dini­mize dönsün, olmaz mı?" der.

Cem, bu sözlerden incinir ve bunarı çok ağır bulur. Der ki:

"Ne günlere kaldık ki, bizi dininize dahi davet eylersiz. Ben sizden Mısır yolunu isterdim, siz bana batıl yol mu gösterirsiniz? Bilirsiz hod her kişiye kendi dininden gayrisi batıldır. İtikadımca şimdi Muhammed dini haktır, siz, kendi dininizden vazgeçip hak din olan Muhammed dinine geçer misiniz? Kardinallik değil, papalık değil, bütün Dünyanın imparatorluğunu da verseniz ben ve oğlum dinimizden dönmeyiz. Bu türlü sözler bize ezadır. Eğer bu su-i zan bizim Nasara fukarasına merhametimizden vaki oldu ise, bizim dinimizde fukaraya sadaka vardır. İster Müslüman, ister kâfir olsun; kim olursa olsun yoksula sadaka verilir."


Ölümünden duyulan üzüntü sebebiyle üç gün yas ilân edilir. Fakirlere sadaka dağıtılır. Gıyabî cenaze namazı kılınır. Konuşan bir Papağanı vardır Cem'in. Bu cenaze merasimleri sırasında papağan:

-"Allah'ım Cem Sultan'a rahmet et" deyiverir.


Cem, Papa tarafından para karşılığı zehirlenerek öldürülmüştür, ama, ölümü de siyasî olaylara konu olmuştur. Bayezid, kardeşinin cenazesini ülkesine getirmek isterken, çıkar hesapları peşinde koşmakta olan Papa' da Cem'in kabrinin kendi ülkelerinde olmasını istemektey­di. Uzun süren yazışmalar sonunda 1499 yılında Cem'in cenazesi Mudanya yoluyla Bursa'ya getirilip kardeşi Mustafa'nın ve Sultan Murad Han'ın yanına defnedildi.


Bir Şiirinde :

"Cefâların bana bildüm vefâyımış ey dost
Bu fikri kim ben iderdüm hatâyımış ey dost
 

Irağa salma kapundan beni ki Merve haki
Tavâf-ı Ka'be-i kuyun safayımış ey dost


Düşümde zülfüni gördüm diyu sevinmiş idüm
Gözüme hod görinen ejderhâyımış ey dost


Ümîdi zülfüne tutmuş idüm velî bildüm
O dahî ömr gibi bî-vefâyımış ey dost

 
İrişmek ister idi hân-ı vasfına lîkin
Hemen nâsib-i Cem âhir duâymış ey dost

 

Bir başka şiirinde de:

"Dün gice ol mâh-ı mihr-ârâyı mihmân eyledüm
Hüsnini dil mülkinin tahtında sultân eyledüm

 
Yaşlar akıtdum yüzüme yâr meyi itsün diyu
Sîm ü zer arz eyleyüp tezyîn-i dükkân eyledüm
 

Şol kadar kan ağladum kim dâr-ı dil dîvârınun
Bir taşın yakut ü bir taşını mercan eyledüm

 
Alnına sür bâri gel boynuna alma kanımu
Canumı çün kaşların yasına kurbân eyledüm


Sen aziz-i Mısr-ı hüsn olalı ey Yusuf-cemâl
Ben zenehdânun çehin gönlüme zindan eyledüm
 

Olamaz cevher ayarı hâk-i pâyuna ayar
Hüsnüne çün kefe-i çeşmümi mîzân eyledüm
 

Yâr geldi kim göre Cem gönünün viranesin
Bir ciğer kalmışdı anı dahi biryân eyledüm.

 

SON SÖZ DE BİZDEN OLSUN :
CEM SULTANA
(Gülce-Triyolemsi)
Biliyorum sen halâ Rodos'tan
Bakıyorsun yaşlı gözlerle cennet Anadolu'ya.
Kardeş kamasıdır sırtındaki
Emirgân bahçelerinde yüzü yanmış güllerin
Hıçkırmasıdır kulaklarındaki.
Manâ kıblede, kıble içinin içinde Cem
Yönel ona, bırakma ve aç avuçlarını semâya
Sıyır kara bulutları mora çalan düşlerinden
Yüzyılın sancısı vurmakta bak şakaklarını
Kopart gönül uçurtmalarının şiirden iplerini
Ölüme dost,
Ayrılığa can,
Gurbete yaran ol Cem...
Biliyorum sen halâ Roma'da ya da Nis'tesin
İçi kan kırmızı, dışı simsiyah bir sistesin
 

Biliyorum şehzade kaftanın yerlerde sürünmekte
Yâdeller içinde ağlamaklı bir vaziyettesin.
İyi bak Cem, iyi bak çeşmelere
Çeşmelerden dolan testilere iyi bak!
İçlerinde irin mi var, nur mu var?
Mecnun ol es yürek çölünde, Kerem ol yan
Dadaloğlu, Köroğlu ol, çal kılıcı haksıza
Fakat, Yunus olmayı unutma asla e mi?
Yunus olmayı Cem?!..
Altın işlenmiş kama, çıkar mı hiç kınından?
Şehzadeler geçende tarih aralığından


Bu şehr-i İstanbul ki, Yaradan'dan hediye
Serpilmiş pul pul işte, tepelerle vadiye.
Çekilir mi kılıçlar, kardeşlik bitsin diye?
Altın işlenmiş kama, çıkar mı hiç kınından?


Yalı bahçelerine bahar yağdır bakışla
Seferden dönsün gayri, metrisle, yedi kışla
Mahzun bir tebessümle, şiirini nakışla
Şehzadeler geçende tarih aralığından
 

Çelebiler geçende ufkumun çizgisinden
Sen gelirsin aklıma, melil mahzun, yetim sen
Yaradılmış canlının cümlesi Allah kulu
Dünya gelip geçici, acemiler okulu.
Mehterbaşı yeniden çalıversin davulu
Çelebiler geçende ufkumun çizgisinden


Yeditepe İstanbul, yedi göğe yükselir
Boğazda rüzgârımsın, gönül dağlarıma gir
Bir yâr sevsem Beykoz'dan, menekşe kokar gelir
Sen gelirsin aklıma, melil, mahzun yetim sen.
 

Biliyorum sen halâ konuksun
İstemeden yaban elde
Mecburi konuk.
Kır aynaların çılgın bakışlı yüzlerini
 

Parçala İstanbul kokmayan gecelerin
Esaret dolu gündüzlerini...
Çağ açıp çağ kapatan bir sultanın
En küçük oğlusun Cem, balasısın...
Öfke, nefret ve de şüphe
Sardı ise boydan boya sarayı
Kardeş kaması derin açar ,
Sırtındaki yarayı.
 

Bükme boynunu Cem, bükme
Mısraların dert ortağın, yâr zülfünde gül kokusu
Topla şairlerini çepeçevre, ör halkayı
Kaç okka yüreği Papaz efendinin?
Ve kaç para alır kefeninin cebi, oy anam?!
Osmanlı sultanına eyvallahın yok iken
Çan sesine değişmezsin ezanı
Değişmezsin biliyorum Cem, değişmezsin...
Adalardan gelen o yosun gözlü kızla
Seni bekliyorum hâla seni Cem,

 

Ahmet İDRİSOĞLU, Mustafa CEYLAN

SON EKLENENLER

Üye Girişi