Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 



SAYFA: 6/ 51-60

51-ŞEHİTLERİN DİLEKÇESİ

Haydi, Ankara’ya gidiyoruz, Meclis’e baskına!
Haydin hepimiz beraber gidelim Allah aşkına.

Bizler şehitleriz, nöbetçiler bizi engellemez,
Vekil torunlarımız bizleri görmezden gelemez.

Biz dilekçemizi verelim onlara hep beraber,
Diyelim ki; şehit olan dedenden bu acı haber!

Dağlar gibi süper güçleri göğsümüzde erittik,
Silahımız cephanemiz yoktu ama, mücahittik.

Kanlarımızla yaktık “Anadolu Meş’alesi”ni?
Süngülerimizle çözmüştük biz “Şark Mes’elesi”ni?

“Siper ettik  gövdemizi, durdu hayasızca akın”
Bu gün ilgisizlikten düştüğümüz hallere bakın.

Hatırlayın “Kanlarımızla kurtarmıştık tevhidi”
Nasıl unuttunuz, Çanakkale’deki mücahidi?

Nasıl methederdiniz, “Tarihe gömülsek sığmazdık”?
Bizi hatırlamıyorsunuz bile, yazık ki yazık!

Sizler gösterin gençlere buradaki ibretleri,
Tanısınlar Batı’yı da, açılsın basiretleri.

Ey vekil! “Onsekiz Mart” ta anmak yeter mi dedeni?
Görmez misin, çöp içinde kalmış dedenin bedeni?

İşgalci abideleri yüksek, mezarları temiz,
Zannedersin, onlar şehit olmuş da, işgalci biziz!

Bir abide diktiniz, kaidelerinde hep heykel,
Şehit kültüründe heykel var mı? Bulursan beri gel!

Mezarlarımız harap olmuş, tesisler hep yerle bir,
Çöplerle dolmuş tabyalar, girebilirsen gel de gir!

Gerçekleşmiş Akif’in dediği “İsteme benden makber”
Makberlerimiz yok, torunlarımız bizden bihaber.

Allah’a şükür, kavuştuk “Peygamber’in ağuşuna”.
Allah, Peygamber, ortaçağınmış; şuna bakın şuna!

Yüzbinlerce güneştik, batmıştık hep “Hilal” uğruna,
Hilale saldırılar dokunmuyor mu gururuna?

Durduk “Toprağın kara bağrında sıradağlar gibi.”
Haydi davranın, yüzümüze bakmayın ağlar gibi.

“Savaşmak değil ölmek”ti bizlere verilen emir.
Arkamızdan sizler geldiniz, emanet size devir.

İçinizde yok mu bizi anlayacak bir hevesli?
Biliriz temsil ettiğiniz nesil “Asımın nesli”!

Siz bırakın asilleri, vekiller geldi mi bize?
“Bakan” oldu mu içinizden acıklı halimize?

Dünkü gibi süper güçler bastırıyor, bakın hale,
Anlayın, cennet vatanın her tarafı Çanakkale…

Cihad ruhu yoksa, nasıl önlersiniz müstevliyi?
Hangi yüzle çağıracaksınız Bektaşı Veliyi?

Yeni  Haçlı Seferlerini durduracak sizsiniz,
Hangi ruhla yapacaksınız bunu, söyler misiniz?

Akif anlatırdı bizi, O şimdi rahmetli oldu.
“Akif Müzesi” kurdunuz da içi toprak mı doldu?

Çok vaat duyduk, unuttu Çanakkale’yi her gelen,
Unutup da ihmal etmeye gelmez, şehittir deden.

Ey Hasanlar, Hüseyinler, Mehmetler, Yahya Çavuşlar!
Çanakkale’den havalanıp cennete uçan kuşlar,

Gelin, beraberce gidip anlatalım derdimizi,
İlgilenen çıkmaz mı, anlamazlar mı  acep bizi?

Nihayet Meclis’e geldik, dilekçe sırası bizde.
Öbür tarafta görüşürüz, yakanız elimizde.

Kalkın şehitler! Meclis’teki vekilleri basalım,
İsteklerimiz olmazsa, vicdanlarından asalım!



ÇANAKKALE – BÜLENT ECEVİT

Söyle Arkadaşım' dedi Anadolulu Mehmet
yanıbaşındaki Anzak erine
'nereden kopup gelmişsin,
neden çökmüş bu mahsunluk üzerine? '

'DUNYANIN ÖBÜR UCUNDAN' dedi gencecik Anzak
'Öyle yazmışlar mezar taşıma.
doğduğum yerler öylesine uzak,
örtündüğüm topraksa gurbet bana.'
'Dert edinme arkadaşım'dedi Mehmet
'değil mi ki bizlerle birleşti kaderin,
değil mi ki yurdumuzun koynundasın ilelebet,
sende artık bizdensin,
sende bencileyin bir Mehmet'

Çanakkale'de toprağının
üstü cennet altı mezar
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.

'ya sen dedi Mehmet
oyun çağındaki İngiliz erine,
'yaşın ne senin kardeş
böylesine erken buralarda işin ne? '
'yaşım sonsuza dek onbeş'
dedi ufak tefek İngiliz eri.
'köyümde askercilik oynar
coştururdum trampetimle bizimkileri
derken kendimi cephede buldum
oyun muydu, gerçek miydi anlamadan,
bir sahici kurşunla vuruldum.
Sustu boynumdaki trampet,
son verildi böylece oyundan bozma işime
Gelibolu'da bana da bir mezar kazıldı
mezar taşıma ON BEŞİNDE TRAMPETÇİ' yazıldı.
Öyküm de künyem de bundan ibaret.'

Yağmur yağıyordu usul usul toprağa
gozyaşları düşerek üstüne sanki
damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa
sahibini yitiren bir trampet.

'ya sizler' dedi Mehmet
dünyanın dört kıtasından
mezarlar dolusu erlere,
'hangi rüzgâr savurdu sizleri
bu bilmediğiniz yerlere'

kimi İngilizdi, kimi İskoç
kimi Fransızdı, kimi Senegalli
kimi Hintli kimi Nepalli
kimi Avustralya'dan kimi yeni Zelanda'dan Anzak
gemiler dolusu asker
her biri niye geldiğinden habersiz
Gelibolu'nun oya gibi koylarından şizarak
tırmanmışlardı dağa bayıra
siper siper yara gibi yarılan toprak
mezar olmuştu savaş ardından onlara.
Kiminin BURADA YATTIĞI SANILIR
Kiminin ADI BİLİNSE DE MEZARI BİLİNMEZ
kiminin de mezar taşında
on altı on yedi on sekiz yaşında
EBEDİ İSTİRAHATE ÇEKİLDİĞİ yazılı.
Çanakkale topraklarında,
her birinin erken biten yaşam öyküsü
eski yazıtlar gibi taşlara böyle kazılı.
'Anlamaz mıyım' dedi 'halinizden kardeşler'
adına yazılı taşı bile olmayan asker
Anadolulu Mehmet
'ben de yuzyıllarca yaban ellerde
neyin uğruna bilmeden can vermişim
kendi yurdum uğruna can vermenin tadına
ilk kez Çanakkale'de ermişim.
Uğrunda can verdikce vatandı ancak
ekip biçtiğim padişah mülkü toprak
değil mi ki sizler alamasanız bile
bu topraklar almış sizi sizleri basmış bağrina
sizlere de vatan sayılır artık Çanakkale.

Çanakkale'de toprağının
üstü cennet altı mezar
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.

Bir garip savaştı Çanakkale savaşı
kızıştıkça kızginlığı dindiren
ara verildikçe ateşe
düşmanı kardeşe
döndüren bir savaştı.
Kıyasıya bir savaştı
ama saygı üreten bir savaş
yaklaştıkça birbirine
karşılıklı siperler
gönüller de yakınlaştı
düştükçe vurusanlar toprağa
dostlar gibi kaynaştı.

Savaş bitti.
Ölenler kaldı sağlar gitti
köylü köyune döndü evli evine
kır çiçekleri geldiler akın akın
çekilen askerlerin yerine
yaban gülleri, dağ laleleri, papatyalar,
kilim kilim yayıldılar toprağa.
Siper siper
toprağın savaş yaralarını örttüler
koyunlar koruganları yuva yaptı kendine
kuşlar döndü gökyüzüne kurşunların yerine.
Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle
silah yerine saban tutan elleriyle
geri aldi savaş alanlarını doğa
can geldi toprağa silindikçe kan izleri.
Yeryüzünde cennet oldu öylece
o cehennem savaş yeri
şimdi Çanakkale Gelibolu
bahçe bahce, ülke ülke
mezar dolu.

Üstü cennet altı mezar
Çanakkale toprağının
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.

Huzur içinde uyusun
vuruştukları toprakta
kavgadan kinden uzakta
yanyan dostça yatanlar.



ÇANAKKALE GEÇİLMEZ- ADNAN ARDAĞI

Düşman kokar Arıburnu,
Kan yürür Conkbayır'na
Durur mu Mustafa Kemal
Bırakır mı işini yarına?
Dayamış omuzlarını
Her biri dağ gibi
Bu vatan çocuklarına.

Kocaçimen'den görünür deniz;
Denizde düşman gemileri.
Yürür üstüne üstüne mermilerin,
Kaçar gerisin geri düşman
Gelişini görünce Kemaller'in...
Anafartalar ana baba günü,
Dikilmiş Vatanın üstüne
Mustafa Kemal Çevirmiş bir avuç
Mehmet'le savaşı,
Anafartalar'da sanki
Gelincik düğünü...

Birden bir seğirten mermi,
Gelmiş de
Göğsünde durmuş Mustafa Kemal'in;
Anacığının armağanı Bir saatin üstünde.
Mustafa Kemal'le birlikte Ana bu
Gece demez, gündüz demez
Onun için duaya dururmuş.
Çanakkale bir büyük destan,
Çanakkale bir büyük destan,
Çanakkale geçilmez,
Kemal'den, Mehmet'ten Murat'tan...



ANAFARTALAR SAVAŞI- OĞUZ KÂZIM ATOK

Gelibolu yarımadasında
"Kilitbahir"deydi iş bütün
O kilit yeri açılsa
İşi dumandı Türk'ün

Düşmanlar geriden vurmak için o yeri
Toparladılar güçlerini, umutlarını
Bir sabah denizleri yara yara
Çıktılar Anafartalar'a

Görünür ölüm kalım saatlerinde hep
Türk'ün kaderinde bir baş
Sarı, dik kaşlı
Mavi gözlüydü bu seferki.


Duymuştuk keskin sesini onun ilk defa
Dipçik süngü büyüdü ellerimizde sanki
Büyüdü gözlerimiz, ellerimiz, ayaklarımız
Kocaman gemiler ufaldı karşımızda

Boğuşurken diş dişe, göğüs göğüse
Evren ürktü
Karşı koyan et, kan, kemik
Ve Atatürk'tü

Mehmet Akif'ten daha nicesinden
Ne yazılsa canlanamaz
Türk'ün destanı yaşanır
Dille destanlanamaz

Bir atom savaşı olursa
Gelibolu üstünde yarın
Göklerden almalı sesini, filmini
O gazi, o şehit toprakların



55-GÜN DOĞUSU DESTANI- FAZIL BAYRAKTAR

Besbelli son sözleri bu olmuştu Veli'nin:
"Yüzbaşım!
Karabina işlemiyor bu soğukta,
Buyruk ver de gayri süngü takalım;
Yüz binlerin karşısına on neferle çıkalım!.."
"Olmaz!" dedi Karakulak yüzbaşı.
"Bir mermide iki kâfir düşmeli,
Onbaşı Veli!
Bir mermide iki kâfir.."
Ve
Bir komutla başladı yaylım ateş,
Kâfir oğlu öyle ödsüz, öyle kalleş ki:
Bire karşı yirmi beşle geliyor...
Gelen düşüyor,
Kaçan düşüyor;
Yine saflanıp karşı siperlerde
Öylesine geliyorlar ki
Karabulut misali;
Tabur tabur,
Bölük bölük...
Sağ kanatta Boyabatlı
Hasan vuruldu:
Belli, duman tütmüyor mavzerinden...
Bir an, öylesine doğruldu,
Öylesine şahlandı ki:
Bir hamlede karşı siperlerin üzerinden
Aşacakmış gibi;
Gün batısına doğru baktı... baktı...
Bir kurşun daha yemeseydi Belki oradan
Orta Asya'ya atlayacaktı..
Gülle miydi, şarapnel mi,
Bu yağan neydi gökyüzünden öyle pervasız,
Öyle hayâsız?
"Hani Tâuna da züldür bu rezil istilâ"
Ve hâlâ,
Evet, hâlâ barut kokan ufuklarda gözleri
Şu garip dünyanın...
Olan oldu,
Ve bu süngü hücumundan bana bir hatıra kaldı...
Cephenin enkazını sırtladı, kalktı ayağa;
Bu onun son kalkışı oldu siperlerden.
Gök gözlü uğursuzları çığ çığ yiyecekti,
-Allah... Allah... diyecekti.
Diyemedi,
Gidenlerin arkasından gidemedi.
Ve kalbinin içinde coşan,
Kuduran intikam aşkıyla beraber
Yıkıldı, kaldı oracığa
Alınmadı boynundan künyesi bir daha
Nasibini almıştı bu savaştan;
Onbaşı Veli,
1982 Elbistan



ÖNSÖZÜ- FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

Çanakkale,
Çağlar üzre destanların özüdür.
Bayraklar dalgalanır ya,
Yel bayrakların hızıdır.

Yiğitlerin, sonsuzluk,
Ekmeğidir, tuzudur.
Gök uyur ya buralarda, gök uyanır ya
Yaşamanın gözüdür.

Hepsi de varır Ankara'ya ovalardan,
Kalanlar, ölenlerin izidir.

Deniz, deniz dağ dağ
Yazıldı.    

Çanakkale,
Yeni Türkiye'nin ön sözüdür.



ARIBURNU-CONKBAYIRI- SÜREYYA ENDİK

Ben çelikle imanın boğuştuğu bu yerde
Bir şan dolu tarihi çevirdim yaprak yaprak;
Daha iyi anladım niçin başım göklerde
Ve neden geziyorum yeryüzünde alnım ak.

İşte yılarca önce şu şahlanmış yamaca
Alaca karanlıkta çıkan çarpmış başını;
Şarapneller ölümden bir kucak aça aça
Bu diyarın taramış toprağını, taşını


İşte göğüs göğüse vuruşmadan çekinen
Bir düşmanın açtığı yer altı dehlizleri;
Nihayet gökyüzünden bir belâ gibi inen
Mermilerin yıllarca silinmeyen izleri

Atatürk'ün tarihe doğru yolu gösteren
Erkek sesi burada enginleri aşıyor;
Vatan için, şan için, namus için can veren
Mehmetlerin hayali önümde dolaşıyor.

Ben çelikle imanın boğuştuğu bu yerde
Bir şan dolu tarihi çevirdim yaprak yaprak;
Daha iyi anladım niçin başım göklerde
Ve neden geziyorum yeryüzünde alnım ak.



YARINKİ ÇANAKKALE- İBRAHİM ALAETTİN GÖVSA

Bugün tufan gibi köpüren kanlar
Yarınki hırsları hep dindirecek,
Bir gün gelecek şu bedbaht insanlar
Elbette sükûna, sulha erecek.

Vahşîlik tarihi eskiyip, solup
Her yanan kulübe kâşane olup
Her bir köy ümranla, neşeyle dolup
Şu bahtsız cihana talih girecek.

Efsane olacak o eski şanlar,
Kavgalar, zaferler, şerefler, şanlar,
Birleşip her yerde yüksek iz'anlar,
Tarihi saracak ve devirecek.

Fakat şu müstesna zafer eline
Koşanlar anacak bugünü gene,
Boğazda muazzam şan heykeline
Her sancak eğilip selâm verecek.



ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ –KALACIKLI HAKKI

Askerin gittiği soğanlı dere
Atma kâfir İngiliz şarapneli her yerim yare
Vatan şehitlerin vatanı nere
Gülleyi bombayı yak da gidelim
Süngüyü tüfengi tak da gidelim

Çanakkale bizim ateş hattımız
Orada şahin oldu bizim ceddimiz
Durmak olmaz arkadaşlar hücum vaktimiz
Gülleyi bombayı yak da gidelim
Süngüyü tüfengi tak da gidelim

Ordu gelip İstanbul'a dolunca
Başkâtipler mevcudunu alınca
Analar babalar öksüz kalınca
Ağla anam ağlayacak gün budur
Al kırmızı kanlar aktı o sine

Kışlanın önünde sıra söğütler
Oturmuş zabitler asker öğütler
Ağla anam ağlayacak gün budur
Al kırmızı kanlar aktı bu sine

Şimendifer seni yapan ne usta
Koyverin uğruna gidelim dosta
Ana babalar hep yasta
Ağla anam ağlayacak gün budur
Al kırmızı kanlar aktı bu sine



60-ÇANAKKALE GEÇİLMEZ- ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

Çanakkale'de çeliğe karşı et ve kemik
Nefrete karşı sevmek ve inanmak
Kaba kuvvete karşı hak dövüşüyordu.
Mehmetler yalınayak
Mehmetler aç ve çıplak
Düşman gemileriyse ateş ve ölüm kusuyordu.
Kana bulanmış toprak siperler
Koyun koyunaydı burada
Paşalar, yüzbaşılar, adsız askerler.
Ve bir gün yükseldi,
O ölüm sessizliğindeki siperlerden,
Bir zafer marşı kadar gür ve berrak,
Allah Allah sesi.
O köhne ve kahraman toplarımızın güllesi,
Çelik ve ateş yığınlarına kafa tutarak,
Bir bir hedefini buldu bu imanla;
Çelik yığınları gömüldü sulara.
Kalanlar bir fare gibi pis ve korkak,
Kaçtılar geldikleri yere.
Ve o gece sabaha dek,
Nur yağdı gökten siperlere.
Yorgun ve yaralı askerlerin,
Yüreğini uçsuz bucaksız bir sevinç sardı;
Geçilmezdi Çanakkale, anladılar,
Orada Mustafa Kemal vardı.

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

SON EKLENENLER

Üye Girişi