Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ÇANAKKALE ZAFERİNİN TARİHTEKİ YERİ ve ÖNEMİ

Sayın kaymakamım, Garnizon Komutanım, Millî Eğitim Müdürüm, Kıymetli Öğretmen arkadaşlarım, Sevgili öğrenciler:

Şanlı tarihimizin altın sayfalarından birini oluşturan, sonuçları bakımından dünya tarihinin de akışına etki eden Çanakkale Zaferimizin 86.yıldönümünde, bu destanı yazan yüz binlerce Mehmetçiği rahmet ve saygı ile anmaktayız.

Zaman 1914’li gösterdiğinde yeryüzü iki kutupta saflaşmıştı. Almanya’nın, her an alevlenmeye hazır savaşın kıvılcımını ateşleyerek Rusya’nın boğazına sarılmasıyla birlikte Rusya, nefes alabilmek için müttefiki İngiltere’den Osmanlı üzerinden ikinci bir cephe açması talebinde bulunur.

İngiliz Savaş Konseyi’nin bu isteği kabul etmesinin üzerinden (2 Ocak 1915) çok zaman geçmemiştir ki, Çanakkale ufuklarında kıyamet habercisi olarak büyük bir filo belirir.

Savaş tamtamlarının sesi duyulduğunda bizim cephemizde çalkantılı bir dönem yaşayan Devlet-i Ali’nin durumu iç açıcı değildir. Bu durumu Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın cepheye gönderdiği şu talimat çok net bir şekilde ortaya koymaktadır: “...Nasıl tüketileceğine dair ayrıntıların bildirildiği gıda maddelerinden olan zeytin tanesinin gıda hususiyet ve üstünlüğü dolayısı ile kısıtlanarak yenilmesi şart olduğundan bir adedinin üç arı lokmada ekmeğe katık edilmesi kararlaştırılmıştır.” Devletin başında kimilerinin “üç beyinsiz kafa” dedikleri, fakat vatanseverliklerinden şüphe olmayan, uluslararası ilişkilerde tecrübesiz Enver-Cemal-Talât üçlüsü vardır.

İngiliz Savaş Konseyi, çıkartma planlarını tartışırken zaferlerinden hiç kuşku duymamaktadırlar. Akdeniz filo komutanı Amiral Corden savaş başladıktan sonra Londra’ya çektiği telgrafla “Havalar müsait gittiği takdirde iki hafta sonra İstanbul’da olabileceğimizi ümit ediyorum.” deme cesaretini ve güvenini göstermektedir. Zira Müttefik kuvvetleri Çanakkale önüne 18 zırhlı, 12 kruvazör, 27 muhrip, 12 denizaltı, 1 uçak gemisi, 1 balon gemisi, 36 mayın gemisi, 2 hastane gemisi, 86 nakliye gemisi ve 222 çıkarma gemisi ile 42 uçak getirmişlerdi. İnsan gücü olarak İngiltere ve avenelerinden Avustralya ve Yenizellanda’dan Anzak askerleri, Kanadalı, Hintli, Yunanlı Yahudi ve Yamyamlar’dan: 400.000, Fransa’dan 80.000 askerle saldıracaklar

İşte bu güçler 19 Şubat 1915"ten itibaren denizden, havadan uçaklarla bombardımana tuttukları Çanakkale Boğazı’nı 18 Mart günü geçmeyi denediler. Düşmanın üstün silahları karşısında Mehmetçiğin vatan aşkı bir kere daha üstün gelmiştir. Nusret Mayın gemisinin fedakârlığı ve Türk tabyalarından açılan atış, İngiliz ve Fransızlar beklemedikleri bir hezimete uğratmış, İtilaf donanması boğazı terk etmek zorunda kalmıştır. 18 Mart, “Çanakkale Geçilmez” destanının yazıldığı bir zafer günü olarak tarihimizdeki yerini almıştır.

Karadaki Türk tabyaları susturulmadıkça Boğazı geçemeyeceklerini anlayan İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915’te bu kez Gelibolu Yarımadası’na asker çıkardılar. 9 Ocak 1916’dc Gelibolu yarımadasını tamamen boşaltılıncaya kadar Türk tarihinin en büyük savunma savaşlarından biri verildi. Arıburnun’da, Anafartalar’da, Conkbayırın’da, Kilitbahir’de kısaca yarımadanın her tarafında Türk askeri tarihe bir destan daha yazarak “Çanakkale Geçilmez” hükmünü dünyaya kanıtladı.

Türk tarihinin olduğu kadar dünya tarihinin de en önemli muharebelerinden olan Çanakkale Savaşlarında; İtilâf Devletlerinin asker kaybı 252 bindir. Türk ordusu ise şehid, yaralı ve esir olmak üzere 253 bin kayıp vermiştir. Türk milletinin vatanı savunmadaki azim ve kararlılığı bu savaşta bir kere daha dünyaya ispat edilmiş, muharebeler sırasında meydana gelen olaylarda Türk milletinin üstün meziyetleri de düşmanlarımıza gösterilmiştir.

Ulu çınarlar fırtınalı diyarlarda yetişirmiş. Türk tarihinin bu fırtınalı, buhranlı zamanında ulu bir çınar olarak Mustafa Kemal ortaya çıkmıştır. Anafartalar grubu komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in burada kazandığı zafer, onun Anafartalar kahramanı olarak bütün Türk milletince tanınmasını ve sevilmesini sağlamıştır. Kurtuluş Savaşı’nda önderlik eden bu büyük komutan, Çanakkale Savaşı’ndaki başarılarıyla birlikte hızla yükselmeye, askerine ve milletine kendini sevdirmeye başlamıştır. İlerde o da bu büyük zafer için şunları söyleyecektir:

“Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak... Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerini alıyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkül ile biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kuranıkerim ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler kelime-i şahadet çekerek yürüyorlar, işte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”

Çanakkale Savaşları boyunca, hiç mi çirkin şeyler olmadı? Savaş Hukuku kurallarını çiğneyen hiç kimse çıkmamış mıdır? Elbette olmuştur. Çünkü sonuçta savaş bir kere başlamıştır ve savaş, adı üzerinde savaştır... Zayıf insanlar, ya da savaşı fırsat bilip bastıra geldikleri çirkin eğitim ve duyguları kusanlar, Çanakkale de vardır. Örneğin, esirlerin i öldürüp, kestikleri kulakları kolye yapan Gurka askerleri olmuştur. Aynı şekilde, günlüklerine: “.... Türk siperlerine girdiklerinde, yaralılar dâhil herkesi acımasızca süngülediklerini...” açıkça yazan Anzaklar vardır... Ama ne var ki, bu tür çirkin örnekler Çanakkale’de çok az yaşanmıştır, sayılar sınırlıdır. Nitekim gerek Türk gerekse Anzak ve İngiliz yetkililerince hazırlanan resmi raporlarda, bu durum açıkça doğrulanmaktadır. Kısacası oyun genel olarak, kurallarına göre ve mertçe oynanmıştır.

“Çanakkale müdafaası yapılmış, kazanılmıştır. Lâkin vazife yalnız askerler ve kumandanlar için bitmiştir. Bizim için bitmemiş hatta bitmeyecektir de! Herkes bilsin ki, burada kanlarını akıtanlar hep bu tarih, bu nâmus ve şerefleri için öldüler. Onların kan borcunu ödemek lâzımdır. Bunun için şâirler destanını yazsınlar, ressamlar levhalarını çizsinler, heykeltıraşlar âbidelerini ortaya koysunlar, hikâyeciler öykülerini yazsınlar, sağ kalanlar da rahmet okusunlar...”

Aziz şehitlerimizi rahmetle ve şükranla anıyor, sizlere de saygılarımı sunuyorum

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi