Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 


Mutsuzluk babadan oğula kalan mirastır ailede.

 

Bir adam.  K.

Ağacın kesitine benzer tenindeki çizgiler. Derinliği acının derinliğine eşdeğer.  Yıllarca çektiği sıkıntıları saysan yaşından fazla eder.

Ülkenin hali ile paralellik gösteren yaşamına sıfırdan başlar çocuk yaşında. Cumhuriyetle yaşıttır. Altı yaşında kaybeder babasını. On üçünde annesini. Abisini de alırlar yanından, o çok sevdiği, her hatırladığında hiçbir zaman göremediğim ve hep kendine sakladığı bir damla yaşı. Bilirim ki o yaş bir kez yerçekimine yenik düşse arkadaşları yalnız bırakmayacak kendisini. Koskoca evde kalakalmıştır yaşlı dedesi ve üç kız kardeşiyle. Köy yeridir gidenler bilir. Tarlayı sürmezsen ekip biçmezsen kısacası bakmazsan o da sana bakmaz ve ölmemenin tek yoludur tarla. Yaş on beş kalakalır ortada. Köy yeridir gidenler bilir. Üç yaş büyük yazdırmışlar nüfusa,  on yedisinde çağırırlar askere dört sene kalır.  Acılarla çocuk yaşta tanışır ve bir daha bırakmaz peşini. Şartlar farklı olsa belki de okuyup çok farklı bir yerde olabilirdi sarışın mavi gözlü çocuk ama okuma yazması bile yoktur.

Kız kardeşlerini evlendirmiştir o yoksullukta, hayvanlar alıp satmıştır, rençberlik yapmıştır. Her zorluğa ailesi için ayakta kalabilmek için meydan savaşı vermiştir parasız pulsuz. Ve hâlâ o günlerden kalmadır anlayamadığım birçok alışkanlığı. Sanırım hiçbir zaman da anlayamayacağım. Para çok önemlidir herkes için ve tabi K. için de. Para, Lidyalılardan bu yana dünyanın tek hakimi. O yoksul günlerine dair söylediği bir cümle hep takılır kalır aklımın kenarına. “Ah bir param olsaydı...”

Geçenlerde evde televizyon izliyorum; annem, babam, ben ve dedem varız odada. Bir ara dedeme bakıyorum gayri ihtiyari. Pür dikkat yere bakıyor, oturduğu yerden eğilmiş elleriyle yeri yokluyor. Belli, bir şey arıyor. Soruyorum “Dede ne arıyorsun? ” Serde erkeklik var ya laf ettirmeyecek önce doğruluyor sonra “Bir şey aramıyorum.” diye geçiştiriyor. Çocuk gibi şu dedem, yaşlanınca insanlar çocuklaşır derler bekli de ondandır, yine kendini ve gözlerini yere veriyor. Çok geçemeden babamın da dikkatini çekiyor bu sefer babam soruyor. “Baba ne arıyorsun öyle?”. Utana sıkıla cevap veriyor ”Cebimde para vardı düşürdüm onu arıyorum. Herhalde çekyatın arasından aşağı düştü ” diyor. Dedemin hayatı boyunca parayla alakası olmamıştır hiç. Aslında alakası olmuştur ama hiç parası olmamıştır. Yere düşen para alt tarafı en fazla bir lira, çektiği eziyete bak şu yaşlı halinde diyorum kendime. Nerden bilirdim o bir liranın bana vereceği dersin değeri tonlarca bir liradan fazla olduğunu.

Babam tekrar soruyor. “Baba parayı nereden buldun?”. Okuma yazması olmadığından dedem kaç lira olduğunu bilmez paranın. Kaç liraya ekmek alınır bilmez. Yaşlı olduğundan dolayı hep evdedir. Çok nadirdir dışarı çıktığı. Evde de para taşımaz. Bu sefer mahcupluk var üstünde “Geçen gün camiden eve gelirken yolda buldum.” Hazır cevabım ya hemen atlıyorum lafa “Boşver o para zaten harammış arama boşuna.” Tekrar dalıyorum televizyona. Kanalları değiştiriyorum hıphızlı izleyecek doğru düzgün bişey var mı diye. Derken babam mutfağa gidiyor dedemin gözleri eşliğinde. Kanallarda bir şey yok bilgisayara mı yönelsem belki iki üç satır kod yazarım diyorum.

“Buldum.” Bilgisayar – televizyon arasında sıkışıp kalan ben sesin geldiği yöne çeviriyorum kafamı. Arkası bana dönük, yerde eğilmiş dedem. Bir elinde sımsıkı tuttuğu para diğer eliyle de koltuktan destek alarak yeniden oturmaya çalışıyor. Bir çift mavilik; sönmeye yüz tutmuş yıldız kadar uzak ve silik, bu kadar mı parlar? Oturuyor usulca üzerine sinen yılların yorgunluğuyla. Yavaş yavaş yüzünü bana doğru doğrultuyor. Şimdi gözlerini dikmiş, bakıyor belli belirsiz bir tebessümle. Sanki imkânsızı başarmış mağrur ifade sirayet etmiş dedemin cemaline. “Helal paraymış buldum işte. Gördün mü bak haram değilmiş buldum.”      

O kısacık an beynime tonlarca baskı yapıyor buldumla başlayıp biten cümlesi. Bir anda dedem oluyorum. Bulanıkken yavaş yavaş netleşmeye başlıyor düşüncelerim.  O kısacık anda fark ediyorum birçok şeyi. Zamanında kuruş için verdiği mücadeleyi canlandırmaya çalışıyorum kafamda. Yokluk diz boyu. Tarlada kırılıp kalan saban, öşür vergisi, bire hiç veren buğday, yakıcı Anadolu sıcağı...  Bir kuruşa muhtaç ülkenin kaderine ortak varolma mücadelesi. Zamanından önce devredilmiş aile reisliği yükü omuzlarını parçalasa da onurlu mücadelesinde bugünlere kadar getirebilmenin tebessümü var belli belirsiz.  Dedem tam karşımda bana bakıyor. Hiç olmadığı kadar mavi, hiç olmadığı kadar helâl parayı elinde tutarak.

Fuat KAMİL, 18.05.2009

SON EKLENENLER

Üye Girişi