Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 



KANTO-10

Kış buğusunun camları terlettiği vakitte
Balıkçıların balıktan eve döndüğü vakitte
Dip dalgaların denizi dövdüğü vakitte
Aradım bulamadım Kevser’i sularda

Sekreter kızların evlerine döndüğü vakitte
Maden işçilerinin maden ocağına indiği vakitte
Trafik ışıklarının söndüğü, suların akmadığı vakitte
Aradım bulamadım çiçek öpüşlü sevgiliyi

Burası Mersin, kimse çeviremez güneşimizi
Kimse alıkoyamaz gülgillerden kendimizi
Bunları diyorum, arka sokaklarda pars dolaşıyor
Önce arka sokakları dolaşıyor sonra

Sonra bahçemize giriyor Kevser – neredesin?
Türkçe sapak, dilim tutuk, sözcükler yırtık
Bekliyorum minibüsler getirmiyor sesini
Tıka basa dolu çarşılardan, ölü sulardan

Akşam şala sarılı inerken bulvarlara
Yarı tenha sokaklarda aradım Kevser’i
Bulamadım, ne yaparım ben şimdi?
Ne yaparım sapı kalınca elimde leylağın?


KANTO-11
 

Azer Yaran’ın anısına

Gitmiyor sonsuzluk denizi üstünden rüzgâr
Gitmiyor Azer’in çan çiçeklerinden sesi
Demek ölü otları aşarak geliyor
Demek can çekişen taşlardan nefesi

İnmiyor sekili atlar çılgın bulvarlara
Vitrinlerin göz kamaştıran ışıkları yandığında
Kenti bir orman yalnızlığı sardığında
Dünya içinde bir başka dünyayken insan,

Azer Yaran öldü, hadi indirin dolunayı!
Azer Yaran öldü, bu denizin albatrosları nerede?
Azer Yaran öldü, sekili atlar çılgın bulvarlara indi.
Azer Yaran öldü, kalmadı hiç kimse insanın derinliğini ölçecek.

Köpükler içinde uyanmalıyım
Denize gece çiçekleri atmalıyım anısına
Uzun uzun yürümeliyim dünyaya doğru
Başımda akıtmalı fötr bir şapka

Ah ölüm yine ayağıma pranga oldu
Ah ölüm yine bomboş oldu ruhum
Yürüyemiyorum, demek safkan kederim
Yürüyemiyorum, demek gün sağır dilsiz uçurum


KANTO-12

Portakal ağaçlarının dansı döne döne
Toprağın üzerinde denizin yanı başında
Uçup gidiyor Zaman güneşin balçığında
Bastırıyor denizden yükselen buğu özgüvenimi

Ama derinliğini veriyor ruhuma
Bu yaz sabahı bakıyorum dünyanın kıyısından
Mersin İskenderiye Londra Paris
Uyanıyor varoşlarında Mağribi bulutlar

Ama işte tam şurada can sıkıntısı
Hep yanımda anlaşılmaz gözleriyle
Hep yanımda yürüyor kuru otlara basarak
Parmağımı uzatsam dağların ötesinde

Gözne ufak harflerle yazılmış, dağların arasında
Bir türkü ki bağlar kuru otlar arasında
Yürek yıkık Kudüs, yürek kör kuyu
Doluyorum bu sabah boş sarnıçlara

Martı görmemiş bir sokağa giriyorum
Bu lâleler senin için Kevser
Portakal ağaçlarının çiçekleri senin için
İçimde yıkılan kuleler, ormanlar bile

Bu gök kıyıları bu dağlar senin için Kevser
Bu bekleyen bin göz, bu kuş gölgeleri
Yaz yağmurunun yanık yüzü
Bu serin pasajlar senin için

KANTO -13

Kapılar pencereler çatısı dünyanın
Sardunyaları balkonu vardı açık
Koşacak bir bulutu, çatlayacak göğü
Saatleri vardı denize ayarlı anahtarlı
Denizin köpüğü ormanın ateşi şimşeğin mavisi
Akşam akşam gözlerinin karası vardı

Bacakları vardı bacaklarının ısısı
Ormanın içinde silahsız kalmış ordu

Uyanıklık belki yamaçları omuzlarının
Saçlarının göğü denizin üstündeydi
Gecenin ıslaklığı, parsın soluğu üstündeydi
Sonrası bu güzellik çiçekler saksılar boyu

Elleri deniz bahçelerinde şamdanlardı
Görkemli bitkiler vardı iri gözlerinde
Kış günlerinde yağmurdan kuğu
Taşı tekerleyen rüzgârdı olgunluğu

Çayırları vardı ağaçları vardı dünyanın
Yoktu belki bir başka Kevser’i
Biçimini alan koşan ırmağın

Otursa şarkılar söylese açık saçık
Yüzünün yarısı dünyanın kenarıydı


KANTO-14

Bazen daha fazlayım kendime
Ağaçlara kuşlara göre
Dalınca sözcükler denizine
Cebimden her gün nergisler çıkarırım

Upuzun ağaçlardır Zaman, dipte,
Bütün gece daldım sözcükler denizine
Işıktanmış dikey yüzen balık
Suda parıldayan günebakan tarlaları

Düş kuyusu deniz vardı gemiler vardı çiçekli
Bütün gece yağmurun yalımı vardı yüzümde
Bütün gece yağmurun ışığındanmış
Yoksul ağacın yıkanan kolları

Gölgelerden fışkıran ışıktanmış kolları
Ağaca düğümlenmiş suları getirdim
Yer aç bu arılığa, yabanıl suçsuzluğa
Göğün konuşkan madenini getirdim

Keman sesli kenti, ayçiçeği damlı evleri
Parlayan iğneleri, bozuk günleri
Bırakıp geldim acısında tuzu
Deniz bahçeleri getirdim derinlerden

Sokaklar örümcek ağı sular kanlı
Geç mi kaldım geldim işte Kevser
İçimdeki hüzün anıtlarını yatıştırdım
Buğulanıp taşan göğü getirdim

 

KANTO -19

Dağ ormanının uzun sürer dumanı
Öyledir yüzünde yorgun akan su
Gök bitince arı sular uçar gölgeliklerden
Çayırlar gölgelikler dalgın denizler için su

Bahçe duvarının üstünde şimşeğin kılıcı
İzler bırakır çözülmüş dalgınlıklarında
Yabanıl otlar, kökler büyür gölün kenarında
Duru bir gök ve yaz gölleri için su

Yaz göllerinin serin olduğu söylenir
Çekildik sıcaklardan dağ göllerine
Yanaklarımızı solduran dünyadan kurtulduk
Yanaklarımızı solduran sıkıntılar için su
Yangın yerine döndürdüler dünyayı güller için su

Uzun süre parsı unutturduğu söylenir bize
Ağaç denizleri ile iğreti duruşu insanın
Günlerin zambağı karanlık, tek çiçek yok
Günlerin karanlık zambağı için su
Utançlarımızın örümceği için su

Kış bahçesi bitince iç çekişlerimiz başlar
Düzlükler sahiller konumlandığımız her yer
Acı verir güneşler sabahlar ikindiler
Suyun yüzeyi şimşeğin tadı ısırganın öpüşü
Ağrıyan yanlarımız şakaklarımız için su

KANTO-50

Oturmak için deniz kıyısını seçiyorum
Bugün yağmur yağmıyor nedense
Bir yağsa ferahlayacak içim
Belki kokusunu verecek otlar da

Hiçbiri olmuyor ama, acısıyla kalıyorum
Bileklerini kesen genç kızın
Kim bilir nasıl da umarsız kalmış
Yok anlaşılan denize açılan kapısı

O kadar sıkıldım ki o kadar olur işte
Söyleyin kim hayat verir bize
Bilsem kanat takıp uçacağım
Bulutları değiştiren güneşe

Kıyıda oturmuş bunları düşünüyorum
İstediğimin hiçbiri olmuyor ama
Başkasının acısı kül ediyor ruhumu
Bileğimde sızlıyor dile gelen dünya

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

AHMET ADA ŞİİRLERİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi