Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 


SAYFA:10/ 91-100

91-İSTANBUL'UN HAZAN GAZELİ -SEZAİ KARAKOÇ  

Ne yapacaksın plaj yerlerini
Gidelim kâğıthaneye Sâdabad harabelerine

Şâd etmek için Nedim’in ruhunu
Ağzımızı dayayalım kurumuş çeşmelerine

“Sinemaya gidiyorum” de annene
Cuma namazına gidelim onun yerine

Bakalım hayranlıkla Süleymaniye’ye
Sultanahmed kubbe ve minarelerine

Sahaflarda kitapların sonbaharında
Erelim geçmiş baharın menekşelerine

İstanbul’un kaybolan geçmiş tarihini tabiatını
Son kez tadalım başlamadan ahiret seferine

Dünyadan daha dünya ahiretten ahiret
Bir kent ki benzer divan şairlerinin kasidelerine


KIZ KULESİ’NE GAZEL- SEZAİ KARAKOÇ

kızlar çıkar kule'den bir gün kızlar gelir
İstanbul'u yeniden bir ipeğe çevirir

bir gün bir uğurlu doğu saatinde
kızkulesi bir zafertakı gibi yükselir

gelecek oğullar için beşiklerin en güzeli
denizde sallanan o kulenin etekleridir

güneş der ki: yeniden doğmaya değer
o günü o kuleyi o çocukları görmelidir

gecenin çiçekleri değince kule'nin saçlarına
beklediği konuğun sırrı çözülecektir


İSTANBUL - SALİH POLAT

Bir gün sana şiir yazacağım
aklımın ucundan bile geçmezdi
Onca şairi hapsettin sen
duvarların arasında
zindanlarında çürüyüp gidende oldu
hakka yürüyende…
Ülkemin dörtte birini barındırdın
Ama ben sığmadım sana
kargaşalar kenti İstanbul…
Gökdelenlerine inat
gece kondular arasına top oynadım ben
ilk kez âşık olduğumda
Eminönü’nde yüreğimi suya döktüm
Galata’nda el oltasıyla istavritleri kandırdım
Taksim de bir fahişe soydu beni…
Bir mayıs günüydü
Evlatların yatıyordu meydanında
Emekçinin emeği ezilmişti
Oysaki ezenler bilmiyorlardı ki
Dünyayı var eden emekçilerdir…
İki kıtayı birleştirdin ama
İnsanları ayırdın birbirinden…
Ben hiç seni gözlerim kapalı dinlemedim
Sen bende o güven duygusunu yaratamadın
Şairin dediği İstanbul değilsin artık…


İSTANBUL - ÜLKÜ TAMER

Kadın ölür hiç bırakılmadığı kalabalıklardan.
Saçlarına gelip gelip kumrular konar ve sevinir ayrıldığına.


Belki evlenmişti ve yaşamıştı çocukların öldüğü kuytularda, her gece adlarını unuttuğu şehirlerde.
Hiç bilmediği dağları aramıştı o zaman, çocukluğunda dinlediği hazineleri.


Kadın ölür, yeniden saçlarına üşüşür kalabalık; uykusundan iki kişinin başlattığı eski bir karanlığa azalır, ölmekten hiç bıkılmayan çağlar geçer gölgesinden.


Gölgesinden haydutlar geçer, dönüp onu kuyulardan çıkarır bir tanesi, atların en iyisini ona verir; özlediği sulardan çıkar kadın, ama öteki haydutların çadırlarını görür birden, yorgun atına bakar ve ağlar belki.

Ve büyür uykusunda İstanbul
İstanbul


İstanbul bir denizdir lale gemileriyle taşınan,
Savaşlara, üzüntüye ve çocuklara taşınan,
Silahların sandıklara saklandığı evlere,
Ve insanlara, açıkça yaralanan;
İstanbul bir sudur akşamların aradığı.


Kalabalık durmadan büyür, kumlar büyür,
Uzanır altın aşklar kulesinden kanlara,
Sevgilerin eridiği kanlara her yapıyla biraz,
Biraz ağladığı bazı kadınların;
Her kelime artar nice kelimelere.
Fenerlerin gerisinde sabahlar ışır
Bir parça sevişmenin anılarına,
Uyanır Osman’lardan bir Kara Osman,
Her yatağı o evlerin, memleketinden
Birer kıl aba olmuş sırtına karşı,
Ağarır saçları sırtına karşı, bulanır,
Oklar bulanır durur içindeki kişiye,
Biner tramvaya önce ayakları,
Bilet ister dudakları, elleri alır,
Kerpiç gölgesinden tanıdığı kadına,
Parasında Taşlıçay, her sayışta eksilen
Ama kutlu bir yalnızlıkta anılan.


Bırakırsa kazmasını, İstanbul bir kova kan.

İstanbul bir kuyudur geceleri büyüyen;
Yıllara bırakıp erkeğinin sesini
İner kadın karanlığa, nerde eski erkeği?
Yankılanır sular ve çığlıkları kadının,
İner bulamaz, iner ağlar, iner inilder:
Çelik bıçak kalk!
İliklerime kan doldu, uyan!
Azalır fısıltım yalnızlığa...

Kuzca’daki evi gider, gelmez artık,
Kuyuya indikçe taşlarda yosun;
Görünür surları yeniden İstanbul’un,
Gelir kocası her akşam mezarından,
Yeni taşlar dikerler çocuklarına.
Kadın her uykusunda biraz kin bulur.

Ve şehrin sokakları hep İstanbul’dur.

İstanbul bir çocuktur minarelerde ölen,
Her şeye karşı ve hiç durmadan ölen;
Kalsaydı ninesinin masallarına Çine’de,
Ne güzel saçlarına o perinin, hazinesine;
Hiç bilmeseydi annesini, yeni evleri,
Denizi ve balıkları, ara sıra boğulan,
Anardı bir kere yalnız, Allah bahsını.


Şimdi yalnız balıklar boğulmuyor İstanbul’da,
Şimdi çocuklar sıra olmuş giderler denize,
Ağır ağır boğulurlar, çünkü dalgalar İstanbul’a yakındır,
Görünür kayboldukları kulelerden, ağlanır anıldıkça,
Yüreklerden gemiler, kamyonlar, insanlar geçer,
Çiçek yüklü ölümler taşınır İstanbul’a.



95-SANA GELİRSEM İSTANBUL-YAHYA AKENGİN

Mavi bir sevdayla tutuşmuş iki yakan,
Hasretli şarkıları da güzel İstanbul
Karlı dağlar aşıp sana geldiğim zaman,
Boğaz köprüsünde kederim al İstanbul

Yürekte kalmış ne varsa hasretten yana,
Dindir İstanbul, avut beni diyeceğim
Ümidin mavi şarkısında kana kana,
Bir o köprüden, bir kendimden geçeceğim

Üsküdar'dan yanık Rumeli türküsüyle,
Oturup sabrın şarabını içeceğim
Gurbet bitiminde Anadol'lu güzelle,
Bir o köprüden, bir kendimden geçeceğim


İSTANBUL FETHİNİ GÖREN ÜSKÜDAR .- YAHYA KEMAL BEYATLI

Üsküdar, bir ulu ru'yâyı görenler şehri!
Seni gıbtayla hatırlar vatanın 'her şehri.
Hepsi der : "Hangi şehir görmüş onun gördüğünü?
"Bizim İstanbul'u feth ettiğimiz mutlu günü!
Elli üç gün, ne mehâbetli temâşâ idi o!
Şimdi, beş yüz sene geçmiş o büyük hâtıradan.
Elli üç günde o hengâme görülmüş buradan.
Canlanır levhası hâlâ beşer ettikçe hâyâl;
O zaman ortada, her sâniye, gerçek bir hâl.
 
Gürlemiş Topkapı'dan, bin yeni şiddetle daha,
Şanlı nâmıyle "Büyük Top” denilen ejderhâ.
Sarf edilmiş nice kol kuvveti gündüz ve gece,
Karadan sevk edilen yüz gemi geçmiş Halic'e;
Son günün cengi olurken, ne şafakmış o şafak!
Üsküdar, gözleri dolmuş, tepelerden bakarak,
Görmüş İstanbul'a yüz bin meleğin uçtuğunu;
Saklamış durmuş, asırlarca, hayâlinde bunu.

 


BİR BAŞKA TEPEDEN  - YAHYA KEMAL BEYATLI

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.


HAYAL ŞEHİR  - YAHYA KEMAL BEYATLI

Git bu mevsimde, gurup vakti, Cihangir'den bak!
Bir zaman kendini karşındaki rü'yâya bırak!
Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan;
Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan;
O ilâh isteyip eğlence hayalhânesine,
Çevirir camları birden peri kâşânesine.
Som ateşten bu saraylarla bütün karşı yaka
Benzer üç bin sene evvelki mutantan şarka.
Mestolup içtiği altın şarabın zevkinden,

Elde bir kırmızı kâseyle ufuktan çekilen,
Nice yüz bin senedir şarkın ışık mîmarı
Böyle mâmûr eder ettikçe hayâl Üsküdar'ı.
O ilâhın bütün ilhâmı fakat ânîdir;
Bu ateşten yaratılmış yapılar fânîdir;
Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı.

Az sürer gerçi fakîr Üsküdar'ın saltanatı;
Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına;
Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına,
Ezelî mağrifetin böyle bir iklîminde
Altının göz boyamaz kalpı kadar hâlisi de.
Halkının hilkati her semtini bir cennet eden
Karşı sâhilde, karanlıkta kalan her tepeden,
Gece, birçok fıkarâ evlerinin lâmbaları
En sahîh aynadan aksettiriyor Üsküdar'ı.


İSTANBUL UFUKTAYDI - YAHYA KEMAL BEYATLI
 
Gurbetten, uzun yolculuk etmiş, dönüyordum.
İstanbul ufukta'ydı...
Doğrulduğumuz ufka giderken...
Sevdalı yüzüşlerle, yunuslar
Yol gösteriyordu.

İstanbul ufuktan,
Simasını göstermeden önce,
Kalbimde göründü;
Özentili kalbimde bütün çizgileriyle,
Binbir kıyı, binbir tepesiyle,
Binbir gecesiyle.

Yıllarca uzaklarda yaşarken,
İstanbul'u hicranla tahayyül, beni yordu.
Yer kalmadı beynimde hayale.
İstanbul'a artık bu dönüş son dönüş olsun.
Son yıllarım artık
Geçsin o tahayyüllerimin çerçevesinde.

Bir saltanat iklimine benzer bu şehirde,
Hulya gibi engin gecelerde,
Yıldızlara karşı,
Cananla beraber,
Allah içecek sıhhati bahşetse...
Bu kafi...!


100-İSTANBUL'UN O YERLERİ- YAHYA KEMAL BEYATLI

Aşkın şeref diyarını gördümdü bir zaman.
Yıldızlarıyla başka bir âlemdi her gece.
Kıpkırmızıydı şanlı ufuklarda her şafak.

Cananla çıktığım tepeler...Başta Çamlıca..
Hala muhayyilemde parıldar, resim gibi,
Yârin dudaklarında bitip başlayan visal.

Cananla gezdiğim kıyılar, sürdüğüm hayat,
Öz mavilikle çerçevelenmiş o levhada,
Ömrün muradımızca geçen mutlu günleri.

Yaş bastı. Görmedim nice yıldır o yerleri.
Görsem de görmesem de bu indimde bir benim;
Mademki şimdi her biri kalbimdedir benim.

SON EKLENENLER

Üye Girişi