Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

Türkülerle de hüznümüz Allah'adır bizim

İnsanoğlu türküsüz kaldığı zaman gurbettedir diyeceğiz. Tür­küler bitip tükenirse hatırasız, sevdasız ve yalnız kalır diyeceğiz.

Türküler ve şarkılar var. Türküler ve şarkılarda halk var. Millet var. İnsan var.

 

 

İnce, yüce, ulvi, afif taraftarıyla insan var. Hafif, çılgın, şeh­vetli ve avare taraftarıyla insan var. Kırılan, küsen, kaçan, dışına çıkmak istedikçe kendi içine büzülen, küçük ilgiler bekleyen yön­leriyle insan var.

Türkülerde ve şarkılarda şiir var, hikmet var, yaşama kuralları var. Türkülerde ve şarkılarda ahlâk var, töreler var, gelenekler var. Ve asıl en mühimi yüreğimiz ve gönlümüz var. Müşahhas olarak yürek, mücerret olarak gönül var.

Süfliyyetten ulviyete kadar, beşerin namütenahiler arasındaki raksında günahlar gibi, sevaplar gibi türküler ve şarkılar var. On­ların masalları var. Hikâyeleri var. Hikâyelerinin çoğalmaları, bü­yümeleri var. Türkülerde insanoğlunun yanıp yakılmaları, yalvar yakar olmaları var. Gelip geçici pişmanlıkları, edebi nedametleri var. Sabırları var. Sabırları ki muhkem, dayanıklı, kuvvetlerin ve takatlerin ötesinde. Sonra aceleci ve sabırsızları var. Telâş dolu. Fakat topu da beşerce, hepsi insanca. Türkülerde kütlenin resmi, malı, çehresi, eğrilik ve doğrulukları var.

Ağıtımsıları, kan basmış olanları, gözyaşında yıkanmışları, kıvrakları, oyun dolu olanları, sarhoşları, nara üstüne nara çe­kenleri, bir başına kalanları, tenhalarda dolananları, başını alıp alıp gidenleri var. Sonra açık saçık olanları, imanlıları, hicaplıları, hicapsızları var. Sonra dert ve kahır gelir. Çile ve endişe katar katardır, yüklü ve dolu.

Sonra kıskançlıklar var, şüpheler var, takipler var, tecessüsler ve tereddütler var. Sonra kan gelir. Kan gelir ama türkülerde kanı kanla yumazlar da onun peşi sıra hemen dostluklar, nefsini feda etmeler, vefalar, adak olmalar, cismini nezretmeler akın eder. Tür­külerde aşklar var. Suretlere aşk var. Siyretlere aşk var. Tabiat ana var. Dört unsur var. Toprak, su, ateş ve havaya çıkmıştır namla-n- Sonra ilâhi nizam var. Hasılı türküler var. Sözü uzatmamak 'Çin diyelim ki türkülerde insan var. Türkülerde Hakk var. Büyük 5ehirlerin hanlarında veya yıkılarında söylenenler var. Küçük ve unutulmuş kasabaların bir göz odalarında, damlarında, yazıların­da, ak doruklu dağlarında, sarıçiçekli yaylalarında, boz bulanık subaşlarında söylenenleri var. Rüya dolu olanları var. Yiğidine, erkeğine, hayalde olsa bile her gece yanına, soluğuna, saçlarına sokulana, ısıtana ve sımsıcak tutana yakılanlar var.

Aldı sazı eline desek de başlasak. Gözleri parlar, yalınlasın On­ları öylemesine bir noktaya diker ki. Hepten karartır veya hepten belertir gözlerini. Sevgili yüzüne bakar olur. Bir düzüye bakar da soluklanamaz. Soluk almadan yaşar böylece. Gözlerine yüreği dolar. Şevk dolar. Işık dolar. Başlar demeye artık. Saz gerilerde kalır, ona kavuşamaz. Bu ses güzel midir? Bu ses çirkin midir? Bu sesin bestesi, talimi, ezgisi var mıdır? Bütün bunlar nemize gerek. Bilinen şudur: Bu sesin yaşanmışlığı vardır, mazisi vardır. Öylesine yaşamış biri türkü söylemektedir. Uzun hava mı, maya mı, bozlak mı, bir şeydir işte. Adını bulup koyamazsınız. Aklınız yağmalanmıştır. Birisi yüreğinizi eline almıştır. Avuçlamıştır yü­reğinizi. Ama sevgili biridir bu, sevdalı biridir, yüreğinizi oğuşturup oğuşturup durmaktadır. Canınız çekilir çekilir, bir hoş olur. Canınız bir gider bir gelir. Ne ölmüşe benzersiniz ne diriye. Ne yıkılmışa benzersiniz, ne şenlikli ve abad olmuşa.

Sabah mıdır ışıl ışıl, bilemezsiniz. Nedir bu aydınlık, bu ana yüzü, bu sevgili yüzü aklık, beyazlık bilemezsiniz. Akşam mıdır? Akşam olmuş kareler mi basmıştır?' Yine bilemezsiniz. Dağ baş­larında mısınız? Uçurumlarda mı yürümektesiniz kan ter içinde? Yarlardan mı yuvarlandınız paramparça? Çeşme başlarında mısı­nız serin, dinlenik? Yoksa nur topu bir çocuksunuz da göğüslerin en güzeli sizi emzirmekte midir? Bir teneşire mi uzatmışlar sizi? Kollarınızı iki yanınıza mı sarkıtmışlar? Başınız kalbinizden yana hafif sola mı meyillidir? Sizi yıkarlar mı? Suyunuz soğuk mu, sıcak mı? Suyunuzu siz mi dökersiniz kendinize? Koltuk değneklerinizi mi unuttunuz? iki büklüm müsünüz?

Gözlerinizin ışığı mı sönmüştür? Bir şey mi, bir hıçkırık mı düğümlenip kalmıştır boğazınızda? Yoksa çakmak çakmak bir yanıp bir sönen gözlerinizi, ardından yağmurlar süzülen bir cama dayadınız da sular ve yağmurlar içinde birine mi bakarsınız? Ne­fesinizle iri bir dudak resmi mi çizmektesiniz buğulu camlara?

Sol böğrünüzden mi yaralısınız? Kaç kurşun yediniz? Gur­bettesiniz, hasrettesiniz, yitiksiniz, perişan olmuşsunuz, yayan yapıldaksınız. Bıyığınız, saçınız ağarmıştır. Sakalınız belinizdedir. Kocamışsınız. Genç kızsınız. Her yanı, yönü yöresi bahar tutmuş, tomur dolu bir kız. Taze ve güzel. Bir gelinsiniz yeni. Bir anasınız yıllanmış ve eski.

Babasınız, amcasınız, kirvesiniz, ağasınız, balasınız, bacısınız. Yeni göğse çıkmışsınız, bebesiniz. Ne olursanız olunuz türkü söy­lersiniz.

Türkü söylersiniz de, 'Yüzünde göz izi var / Sana kim baktı yârim' yahut 'Üstünde uçan kuşların / Tutup kanatların yolasım gelir' dersiniz. Artık kıskançsınız, içinize, yüreğinizin başına bir köz düşmüştür. 'Ben seni sakınırım / Yerdeki karıncadan' dersi­niz, bir buruk ve acayip erkeklik içindesiniz. 'Sen ağlama kirpik­lerin ıslanır' dersiniz, ağlamayı bilirsiniz. Gözyaşının sayısız defa daha insanı güzelleştireceğine yeminlisinizdir. 'Gitme Yemen'e Yemene / Yemen sıcak dayanaman / Tan borusu er vurulur / Sen cahalsın uyanaman' dersiniz, destanlar düzersiniz. 'Sağ göğsünün üstü benlidir madem / Sol göğsünün altı bensiz olur mu' dersiniz. Hoyrat mı, ağlamaklı mısınız, bilemezler. Yüzümüze bel bel ba­karlar. Sayısız sorgular vardır gözlerinde ve kafalarında. 'Ziyaret olmuşsun kurban istersin / Dahi malım yoktur candan ileri' dersiniz, ne iffetli bir can bezletiş içindesiniz. 'Bir yanım kurt, kuş, yemiş / Bir yanım bihaberdir' dersiniz, derdinizle derman ve deva olmuşsunuzdur. Şadlık ve sefa içresiniz. 'Çıktım Kozanın dağına / Karı dizleyi dizleyi / Yaralarım göz göz oldu /Cerrah gözleyi gözleyi dersiniz, şadlık gitmiştir. Şekvalar, şikâyetler üzeresiniz, 'ayrılmak olur mu taze geline' der, taze gelinler.

Taze gelindir de erini, erkeğini yitirmiştir çöllerde, yavruları omzunda sırtında ve göğsündedir. 'Ya kimlere baba desin / Senin bebek dillenirse' diye sorup sual eyler.

Evermişlerdir de bu birlikten, bu beraberlikten, bu alıp alıp vermelerden bir iz, bir nişane bile yoktur.

'Çerden çöpten yuva kurdum / Uçurmadım bala ben...' der. Boyuncağızı bükük kalmıştır.

Ötelerde, uzaklarda yaşın yaşın ağlayan biri de, 'Sular içmem kadınım sensiz' diye inlemektedir, iniler iniler de sonra felah bu­lamaz. 'Bu dert beni iflah etmez öldürür' der ve göçüp gider. Ama umutları onu bırakmaz ki. içi, sevdalığı, engin ve yüce olan bağlı­lığı onu içten dıştan kozalamıştır. Ölmüştür bir dileğini türkülere emanet ederek: 'Mezarımı yol üstüne kazsınlar / Yar geçerken bel­ki bana can gelir.' Türküler onun vasiyetine hıyanet etmezler ki. Ne yapalım ki türkülerle de, dualarla da hüznümüz Allah'adır bi­zim, imzası millet olan, halk olan, insan olan türküler... 'Hiç bit­miyor şu gönlümün kavgası' diyor. Ölüme olsa da yalnız gitmeye bakmamalıdır. Marifet de, hakikat de bu değildir. Önce sevgiliye, sonra onunla bir ve beraber kemal halinde asıl sevgiliye kavuşma­dıkça gönlümüzün kavgası dinmeyecek, dur durak bilmeyecektir. Bizler türkülerle gurbetli, türkülerle vuslatlıyız. Türkülerle analı babalı, türkülerle öksüz ve yetim kalmışız.

Varsa yoksa türküler, diyeceğiz. Dünyanın neresinde olursak olalım, türkülere özlem duyacak, türkülere güzellemeler düzeceğiz. Türkülere merhaba diyeceğiz ve can-ı yürekten selâm edeceğiz.

(Türk Yurdu, Nisan 1959)

Fethi Gemuhluoğlu, Dostluk Üzerine

SON EKLENENLER

Üye Girişi