Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Yeryüzünde 2796 dil konuşuldu­ğu bildirilmektedir. Türk dili "Altay Dilleri" arasında yer almakta­dır. Dünya dilleri arasında Türk dili kadar geniş alana yayılmış başka bir dil yoktur. Bugün Rusya'da Türk dilini kullananlar Slav dilleri­ni kullananlardan sonra ikinci sıra­yı almaktadır.

Büyük milletlerin büyük dilleri olur. Türkler imparatorluklar ve devletler kurup yerleşmeye başla­dıktan sonra çevrelerindeki komşu milletlerin dilleri ile kelime alış ve­rişinde bulunmaya başlamıştır.

Goethe'nin dediği gibi, "Bir di­lin kudreti kendisine yabancı keli­meleri atmasından değil, onları yu­tup sindirmesinde kendini göste­rir." Zaman gelmiş artık "kent'in Sanskritçe, "köşe"nin Farsça, "hikâye”nin Arapça, "örnek" kelime­sinin Ermenice, "kaldırım" ve efen­di" kelimelerinin Rumca olduğunu bilen değil, hayal eden bile kalma­mıştır. Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami gibi fikir ve kalem adamları bu sadeleştirme akımının başını çekmişlerdir.

Türkçede "tasfiyeciliğin" ilk temsilcilerinin Şemsettin Sami, Ah­met Mithat Efendi, Emrullah Efen­di, Tepedelenli Kamil ve arkadaşla­rının olduğu görülmektedir. Bu akımın mensupları Tanzimatçıların "en sade Osmanlıca" anlayışına karşı çıkarak "Türkçülük" görüşü­nü benimsemişlerdir. Bu hareket dildeki bütün Arapça ve Farsça ke­limelerin atılmasını benimsiyordu.

Dikkat edilmesi gereken husus bu hareketlerin amacı yani "tasfi­yeciliğin amacı" dili kurtarma gay­retinden ibaretti, ideolojik bir mak­sadı yoktu. Nesiller arası bir kavga aracı durumuna gelmemişti.

Cumhuriyet döneminde dil hareketleri başlıca üç dönemde mütalaa edilir.

Atatürk, dil inkılâbında çalışmak üzere Yahya Kemal Beyatlı'yı da­vet eder. Türk dilinin büyük ustala­rından "Türkçe ağzımda annemin sütü gibidir" diyen, son devrin en büyük şairi sayabilece­ğimiz Yahya Kemal bu davete şu sözler ile karşılık vermiştir: "Lütfen Paşa Hazretlerine arz ediniz, benim yaşayan Türkçeye kar­şı bir vehmim vardır. Benim dilde ilmim yoktur, yalnız böyle bir vehmim vardır. Ben bu vehimle baş başa kalmak istiyorum. Beni affetsin­ler."

Tasfiyecilik denemesinin çıkma­za girdiğini ve fayda yerine büyük zararlar getirdiğini gören dahi kurtarıcı, dilimizi de bir defa daha kurtarmıştır. Genel toplantıda Atatürk ile Yahya Kemal Beyatlı’yı beraber görüyoruz. Atatürk, şairden birkaç şiirini okumasını ister ve şiirleri dinledikten sonra: "Beyler.... işte hakiki ve güzel Türkçe budur. Yah­ya Kemal Bey hatırlıyor musunuz? Sizi dil çalışmalarına davet ettiğim zaman 'Benim dilde ilmim değil vehmim vardır, müsaade edin ben vehmimle başbaşa kalayım.' de­miştiniz. Şimdi hep birlikte anlıyo­ruz ki, dil davasında siz haklı çıktı­nız." der. Yahya Kemal Bey'in ce­vabı "Paşam, size karşı haklı çık­mak çok tehlikeli değil mi?" ol­muş. Büyük Atatürk bu sözlerdeki nükteyi de çok iyi anlayarak konuşma­sına şöyle devam et­miştir: "Hayır... Asla... Çünkü bu aynı zamanda bizim millete ve tarihe karşı hak­lı çıkmamız de­mektir, sizin o zamanki vehmi­niz bizi bugün mes'ud ediyor... Görüyorsunuz ya Yahya Kemal Bey'in vehmi sizin ilminizi mağlup etti." Bu sözler ile çevresin­dekilere, tasfiyecilik gayretlerini ilim kisvesi altında yutturmaya çalı­şanlara ne güzel bir cevap ve derin bir istihza var­dır.

              Orwell   (1983) "Dil, düşüncenin aleti­dir. Dil ile düşünürüz. Bir insanın diline hâkim olan, onun dü­şüncesine de hâkim olacaktır." diyor. De­vamla yeni dilin ama­cının düşünce alanını daraltmak olduğunu belirterek, "Sizin gibiler yeni kelimeler türettiğinizi sanıyor­sunuz. Değil, hâlbuki kelimeleri kaldırıyoruz biz. Her gün yüzlerce kelimeyi dil­den atıp yok ediyoruz." diyor. Yeni dilin düşünce alanını genişletmek değil, daraltmak amacıyla geliştiril­miş bir dil olduğunu ileri sürüyor. Bilmem bu düşüncelere katılma­mak mümkün müdür?

60'lı yıllara kadar dil hareketle şiddetini kaybetmişti. 60'lı yıllarca tekrar başlayan dil hareketleri Atatürk devrindeki Türk dilini sadeleştirme gayret ve hedefleri ile ilgi değildir. Bu seferki amaç dilin sadeleştirilmesi değil, kültür devrimdir.

Bu tasfiyeciliğin temel felsefe: Türk Dili Dergisi'nin 334. sayısındaki şu açıklama ile özetlenebilir "Türkçeyi özleştirme, düşünsel ve sözlüksel düzeyde kalan bir olgu değildir... Özleştirmecilik genelde düşünsel ve duygusal bir değişimin dile yansımasıdır. Şöyle özetlene bilir: Dilimizin söz varlığını değiştirme yoluyla, toplumumuzun düşünsel ve duygusal evrelerini değiştirmektir. Bu etkileşim, dahi doğrusu bütünleşme bir kâğıdın iki yüzü gibi birbirinden ayırt edilemez."

Bu sefer dilimizde yapılmak istenen tahribat başlıca üç koldan he­define ulaşmaya çalışıyor.

1- Yeni ve uydurma kelimeler Türkçe diye kabul ettirilmeye çalı­şılıyor ve dayatılıyor. Böylece ne­sillerin anlaşma imkânı ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.

2- Birbirine zıt bir kaç kavra­mın bir kelime ile ifade edilmesi; tıpkı akıl hastalarının portmanto kelime icad etmeleri gibi bir kelime ile birden çok mana ifade edilmeye çalışılıyor. Bunun sonucunda da di­limizin, ifade gücünün zayıflatıl­ması amaçlanıyor.

3- Türkçenin ahenginin ve mu­sikisinin bozulmasıdır.

* Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Psikiyatri Klinik Şefi.

Kaynaklar:

Eren, H: Türkçe Sözlük. Türk Dil Ku­rumu Yayım, Milliyet Yayınlan, 1992.

Songar, A: Dil ve Düşünce, İstanbul, 1986.

Not: Karikatür, Bocurgat'tan alınmıştır.

SON EKLENENLER

Üye Girişi