Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

M. Said TÜRKOĞLU

Şiir bir kazanç mıdır, bağış mıdır? Bu soruya, insanın sahip olduğu dünya görüşüne göre farklı cevaplar verilebilir. Çeşitli yorum imkânlarının zenginliğine ve derinliğine yaslanarak, bizi insan tarafımızın ışıltılı ve terennümlü ufuklarına götüren şairlik yeteneğini, insana bağışlanan bir nimet olarak görmek daha doğru olur. Öyleyse, kendisine talim edilen ?kelimelerin kalbi?ndeki mânâ tohumcuklarını gönül topraklarına serpebilenler bu ihsanın gerçek muhatabı olurlar, diyebiliriz.

İnsanın yetenekli ve gayretli olması işin ihsan boyutunu gölgelemez; çünkü yetenek de Allah?tan, gayretin madeni de Allah?tan, gönlün toprakların serpilen tohumların mânâ bereketine dönüşmesi de Allah?tan?

Şiirle varılan çeşitli dünyalar olsa da bizim bahsedeceğimiz, kendi dünyamızdır.

Efendimiz: ?Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır, şurası da muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır.? buyuruyor. 

Ömür ovasının eşiği sayılan çocukluk döneminden başlayarak şiirle tanışıp şiire dost olanlar ömürleri boyunca bütün ovanın mânâlanmasına, renklenmesine vesile olurlar.
Duyuş ve düşünüş sahibi insana öğretilen söz, üsluplu ve estetik bir forma bürününce kalıcı ve başvurulan değer olur. ?Allah güzeldir, güzel olanı sever.? Dışımızı, insanların bakışı için güzel göstermeye özen gösteriyorsak neden sözlerimizi kalıcı duyuşlara layık bir güzelliğe büründürmeyelim?

Aynı mânâları içerip de uyandırdıkları tesir, duyurdukları güzellik bakımından biri diğerinden üstün sayısız sözler vardır. Ve bu sözlere idrak ve bedii seviyelerine göre ilgi duyan insanlar?

Sözün değeri taşıdığı anlamla birlikte söyleyiş güzelliğine de bağlıdır. 

Söylemek istediğini en güzel şekilde söyleyen her söz şiir midir?

Elbette ki hayır! Hatta şiir bir şey söylemeli midir? Bu konularda sayısız görüş ortaya konmuştur. Söze şiir değeri veren unsurlar tek tanımda toplanamasa da, yani tek şiir tarifi etrafında birleşilemese de seçici dimağların gerçek şiirden aldıkları tat hep yüksek ve kalıcıdır. 

Şiir, sözün incesi, narini, katmanlısı, kalbe dokunanı, ruhu ışıtanı? 

Şiirle ilgili böyle ifadelendirmelere kimsenin itirazı olmaz; ama insana hitap eden çoğu besleyici gibi şiirin de iki cepheli yapısı vardır. 

Suyla ateş, hem hayat olabilir, hem hayat alabilir. 

Şiirin nefsi sürükleyen boş ve zararlı tarafına mı bağlanacağız, ruhu besleyen gönlü şevklendiren tarafına mı?

Şiirin süfli tarafı da mı olur demeyin. Elbette olur. Şiir gibi naif bir araç kullanılarak ince sözün lezzetine büründürülen süfli duygular, hissiyatlı dimağlarda daha kalıcı karşılıklar bulur. Süfli şeylerin kaba ve doğrudan telkini vasat bünyelerin bile tepkisini çekebilir ama ince üsluplara büründürülmüş süfli, her zaman cazip ve merak kamçılayıcıdır.

Resulullah [sallallahü aleyhi ve sellem] buyurdular ki: ?Sizden birinin içine onu bozacak irin dolması, şiir dolmasından hayırlıdır.?

Bu Hadis-i Şerif?in ışığında soralım: Sanat ve üslup niteliği olan her şiiri gönül ve ruh iklimimize buyur etmeli miyiz? 

Bir ülkede insanları zararlı maddelerden, yiyeceklerden korumak için bir sağlık politikası nasıl gerekliyse bünyeleri maksatlı sözlerin zararlarından korumak da en az o kadar gereklidir. Öyleyse, zararlıyı ayıklayabilecek sağlam bir bünyeye kavuşuncaya kadar genç dimağları zihin karıştıran sözlerden uzak tutmak gerekir.

Peyami Safa: ?Şairin ilahi bir misyonu vardır. Beşerî zıtlık ve çatışma planlarını aşıp kâinatı muazzam strüktürünün sırları içinde anlamağa yaklaşan bir vizyonerin işi.? der. Bu tarifi memnuniyetle benimseyebiliriz. Peki, ?kutsal sanat idealleri? adına her konuyu, her süfli duyguyu şiire katmaktan bilhassa kıvanç duyan kalem erbabının yazdıklarına karşı tavrımız ne olmalı?

Bu sorunun cevabı üzerine bugüne kadar pek kafa yormuş değiliz. İnanca duyarlı kesimin bile, ulaştırmak istediği durakları sorgulayarak, hâkim sanat-edebiyat atmosferini değerlendirdiği görülmemiştir. Hatta kendini de bu rüzgârın cazibesine kaptıranların sayısı az değildir. Ama artık hayatı dünyayla sınırlı görmeyenlerin de şiirle, sanatla ilgili duruşlarını yüksek sesle ve kararlılıkla ortaya koymaları gerekir. 

Bizim şiir anlayışımız, metafiziği ve keyfiyeti temsillerin, mecazların ve üslup inceliğinin kanatlarıyla idraklerimizin sahasına indirerek orada gönle ve ruha şifa, cila olacak bir yararlılık şeklinde tezahür etmelidir. 

Geniş çapta şiire müracaat edilen bir geçmişe sahibiz. Devlet adamlarımız, yöneticiler, din adamları, mutasavvıflar hep şiirle iç içe bir hayat sürmüşlerdir. Ve şiir ancak gelenekle, hikmetle, maneviyatla bütünleşerek hayatımızda yer bulabilmiştir. 

Mevlana, Yunus Emre, Attar, Sadi, Hacı Bektaş-ı Veli, Aziz Mahmud Hüdayî, Hacı Bayram-ı Velî, Niyazî-i Mısrî, Alvarlı Efe gibi gönül üstadları hep şiirin, sözün etkisini ve ayarını yükselten özelliklerinden faydalanmışlardır. Onların şiiri ısrarla tercih etmeleri, bu türün gönül dünyalarını en coşkulu şekilde ifade edebilme imkânı sunduğu içindir. Bu tercih, aslında gönülden gönüllere ulaşan söze güzellik katarken, şiirin değerini de yükseltmiştir. Böylece şiir, nefsin, hevanın muzır mırıltılarından uzak tutulmuş, insanı insan eden, öte tarafta da aziz eyleyen duyguların aracı kılınmıştır. 

Dünyadaki her şey, insanın mutluluğu, huzuru ve meyveli bir veda yaşaması içinse, demek ki bunun dışındaki her şey araçtır. Öyleyse hiçbir araca gereğinden fazla değer vermemeli.

Mevlana Hazretleri: ?Allah sanatına âşık olan, ışıklıdır, parlar durur. Sanat eserine âşık olansa berbat olur gider.? der. 

Bizim şiir anlayışımız, ne kuru bir sanat sevdasıdır, ne de tanınmak, bilinmek hatırına kalp hayatımızdan taviz verme bayağılığıdır. Şiir olmasa da varabileceğimiz dünya, bize şiir olduğunda daha şevkli ve renkli bir yolculuk sağlıyorsa neden bu coşku katığını hayatımızdan eksik eyleyelim!

Bir Hadis-i Şerif?le bitirelim: ?Amr İbnu?ş-Şerrid, babasından [Şerrid?den naklen] anlatıyor: ?Bir gün ben Resulullah?ın bineğinin arkasına binmiştim. Bir ara bana: 'Hafızanda Ümeyye İbnu Ebi?s?Sait?in şiirinden bir şeyler var mı?' diye sordu. Ben: 'Evet!' deyince: 'Söyle!' dedi. Ben kendisine bir beyt okudum. O yine: 'Devam et!' dedi. Ben bir beyt daha okudum. O yine, 'Söyle!' emretti. Böylece kendisine

http://www.yagmurdergisi.com.tr/archives/konu/siirlerle-varilan-dunya-ocak-2013

SON EKLENENLER

Üye Girişi