Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ŞEYHÜLİSLÂM BAHÂYÎ - DAĞITTIN HAB-I NAZ-I YARİ EY FERYAD NEYLERSİN

GAZEL


Şeyhülislâm Bahâyî Efendi, 17. Yüzyıl Divan şiirinin en usta şâirlerinden biridir. Çok az şiir yazmış olmasına rağmen, şiirleriyle büyük bir ün kazanmış bir Divan şairimizdir. Onun, “neylersin” redifli gazeli ise en çok beğenilen, ilgi gören ve diğer Divan şairleri tarafından nazîre yazılmaya lâyık görülen şiiridir. Aşağıda değerlendirmeye çalışacağımız bu gazel, hem üslup, hem âhenk hem de içerik bakımından, Divan şiirini sevdirecek örneklerden biridir.
Bahâyî gazeline, “Ey feryât! Ne yapıyorsun? Sevgilinin naz uykusunu dağıttın; fitneyle dünyâyı harâbe hâline getirip de ne yapacaksın.” dediği,


Dağıtdın hâb-ı nâz-ı yâri ey feryâd neylersin
Edip fitneyle dünyâyı harâb-âbâd neylersin
şeklindeki matla beytiyle başlıyor. Fitne, kargaşa demektir. Sevgilinin naz uykusundan uyanıp, uyku mahmuru baygın bakışlarıyla âşıklarına görünmesi, âşıklar arasında karışıklığa, kargaşaya sebep olur. Bundan dolayı, sevgilinin naz uykusundan uyanması, beyitte fitne sebebi olarak ifade edilmiştir. Bahâyî, böyle bir kargaşanın dünyayı vîrâneye çevireceği kanaatındadır.
Gazelin hüsn-i matla adını verdiğimiz, Divan şâirlerinin matla beytinden daha güzel yazmaya çalıştığı ve Bahâhî’nin “Ey sevgili!, gönlüm saçlarının tuzağına düşüp yaralandı; ona acı da, o tuzakta kalsın; (çünkü), kanadı kırılmış kuşu serbest bırakacaksın da ne olacak?” dediği,


Dil-i mecrûhuma rahmeyle kalsın dâm-ı zülfünde
Şikeste-bâl olan mürgi edip âzâd neylersin
ikinci beytinde, âşığın gönlünün kuşa benzetilmesi, dîvan şiirinin önemli benzetmelerindendir. Gönülün hareket edebildiği ve ilgi duyduğu unsurlara yöneldiği hayâli, gönül-kuş ilgisine sebep olmaktadır. Âşığın kuşa benzetilen gönlü, sevgilinin tuzağa benzetilen saçlarına yakalanmış ve kanadı kırılmıştır. Yaralı bir kuşun serbest bırakılması ise, onun ölümüne sebep olur. Bu sebeple âşık yaralı gönül kuşunun sevgili tarafından azad edilmesini istememektedir. Asıl sebep ise, âşığın gönlünün sevgilide bulunma arzusudur. Sevgilinin saçlarının tuzak olarak düşünülmesi, şekil ve renk ilişkisin yanında, gönül kaptırılan bir güzellik unsuru olmasıyla ilgilidir. Âşık, sevgiliye “Senden ayrılmak benim ölümümün sebebidir, ölmeden senden ayrılmam, buna izin verme” mesajını iletmek arzusundadır.
Şâirimizin, kendisini âşık yerine koyarak, “Tabib” olarak nitelendirdiği sevgiliye “Ey tabîbim! Gerçi her derde bir derman bulursun; ama, âşığın cinnet derecesindeki deliliği anadan doğma olunca ne yapacaksın.” diye hitabettiği,


Edersin gerçi her derde tabîbim bir devâ ammâ
Cünûn-ı ehl-i aşk olunsa mâder-zâd neylersin
şeklindeki gazelin üçüncü beytinin ana fikri ise, aşkın, çılgınlık derecesinde bir delilik ve anadan doğma bir hastalık olduğu, âşıkın bu çâresiz hastalığa yakalanmış olduğu hayâlidir. Aşk derdini tedavi edecek olan tek tabib sevgilidir ama, sevgili asla aşk hastalığını tedavi etmez. Tedavi ederse ortada âşık kalmaz; ancak, şairimiz burada sevgili tedavi etmek istese bile başaramıyacağı bir aşk hastasıdır. Onun bu hastalığı sonradan olma değil, anadan doğmadır. Anadan doğma hastalıkların tedavisi ise imkânsızdır. Kendini âşıkın yerine koyan şâirimizin sevgiliye asıl söylemek istediği ise, ona olan aşkından asla vazgeçmeyeceğidir.
Bahâyî’nin, “Ey rüzgâr! Varıp sevgilinin saçlarını (dağıtıp), birbirine kattın ve yine bir kargaşaya sebep oldun, sen ne yapıyorsun?” dediği,


Varup gîsû vü zülf-i yâri biri birine katdun
Yine bir fitne tahrîk eylersin ey bâd neylersin
şeklindeki gazelin dördüncü beytindeki uyarılan yine rüzgârdır. Sevgilinin saçlarının dağılması sevgiliyi daha çekici hâle getirir; ayrıca, dağınık saçın kokusu etrafa daha çok yayılır. Bu durum da aşıklar arasında fitneye yani kargaşaya sebep olur. Şâirin sevgilinin saçlarını birbirine katan rüzgârı uyarmasının sebebi budur.
Gazelin,


Şehîd-i tîğ-i aşk-ı yârdir ser-cümle-i âlem
Urup şemşîre dest ey gamze-i cellâad neylersin
şeklindeki beşinci beytini “Ey cellat yan bakış! Bütün dünyâ zaten sevgilinin aşk kılıcının şehididir; bir de sen kılıcını çekip de ne yapacaksın?” şeklinde nesre çevirmek mümkündür. Bu beyitte uyaraılan ise, svgilinin gamzesi yani dayanılmaz yan bakışıdır.Beyitte “bütün dünyâ” ile kasdedilen bütün âşıklardır ve sevgilinin âşıklarının ne kadar çok olduğunu gösterir. Âşıkların şehît olarak vasıflandırılmasının sebebi ise, sahih olup olmadığı münakaşalı olan “Bir kimse âşık olur, aşkını kimseye bi-elli etmeden ölürse şehit sayılır.” meâlindeki hadistir. Beyitte, aşk ve sevgilinin yan bakışı, yaralayıcı ve neticede can olıcı özellikleriyle kılıca benzetilmiştir. Burada kılıçla öldürülmenin, şerefli bir ölüm olduğu şeklindeki kanaat da gözönünde bulundurulmalıdır.
Şairimizin, sevgilinin fizikî görünüşünü ifade eden “hüsn” kelimesi ile sevgilinin cazibesini ifade eden “ân” kelimesi üzerinde yoğunlaştığı ve “Ey Behzâd! Sevgilinin yüzündeki benleri ve ayva tüylerini çok güzel resmedersin; ama, sıra sevgilinin güzelliğinin büyüsünü ve kargaşlaya sebep olan davranışlarını (nazını, cilvesini, işvesini) çizmeye geldiğinde ne yapacaksın?” dediği,


Güzel tasvîr edersin hâl ü hatt-ı dilberi ammâ
Füsûn u fitneye geldikde ey Behzâd neylersin
beytinde, meşhur ressam Behzâd’a hitap etmektedir. Behzâd, tahminen 1537 yılında ölen İranlı bir ressam ve minyatürcüdür. Türk olması da muhtemeldir. Asıl adı Kemâleddin’dir. Tebriz’de gömülüdür. Şâh İsmâil ve Şâh Tahmasb’ın himâye ve ilgisini kazanmıştır. Sanatında çok meşhur olmuş ve övülmüştür. Adı, bu sanatta Çinli ressam Mânî’nin yanı sıra geleneğe geçmiş, üstadlık sembolü olarak söylenegelmiştir. Beyitte, sevgilinin fizikî güzelliklerini en güzel şekilde resmeden fakat onun câzibe, edâ, naz, işve, cilve gibi güzelliklerini resmetmekte âciz kalan bir sanatkâr olarak yer almıştır. Sevgili, füsûn ve fitnesi, Behzad gibi sanatının ustası bir ressam tarafından bile, resmedilemiyecek özelliklere sahip bir güzeldir.
Şâirimizin, “Ey hüzünlü gönül! Kabul et ve kendini zorlama, samimi ol; (çünkü), sen de Bahâyî gibi, safa yoluyla elde edilecek gelişmelere uygun bir yaradılışta değilsin bu böyle,yapacak bir şey yok, neylersin?” dediği ve kendi gönlüne hitap ettiği,


Bahâyî-veş değilsin kâbil-i feyz-i safâ sen de
Tekellüf berteref ey hâtır-ı nâ-şâd neylersin
şeklindeki beyit gazelin son, yani makta beytidir. Bahâyî bu beytiyle aşk konusundaki çârsizliğinin ve başarısızlığının sebebine değinerek, bu konuda yeteneksiz olduğunu ifade etmektedir.

http://www.duygununsesi.com

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi