Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

NECÂTÎ- LALE HADLER YİNE GÜLŞENDE NELER ETMEDİLER

GAZEL
1. Lâle-hadler yine gülşende neler etmediler
    Servi yürütmediler gonceyi söyletmediler

2. Taşradan geldi çemen mülküne bîgâne deyü
    Devr-i gül sohbetine lâleyi iletmediler

3. Âdeti hûbların cevr ü cefâdır amma
    Bana ettiklerini kimselere etmediler

4. Hamdülillâh mey-i can-bahş ile sâkîlerimiz
    Âb-ı hayvân ile Kevser suyun istetmediler

5. Ey Necati! yürü sabr eyle elinden ne gelir
    Hûblar cevr ü cefâyı kime öğretmediler

Vezin
Feilâtün (fâilâtün) Feilâtün Feilâtün Feilün (fa’lün)

Günümüz Türkçesiyle:
1. Lâle yanaklılar yine gül bahçesinde neler etmediler, selviyi yürütmediler, koncayı söyletmediler.
2. Dışardan geldi, çimen ülkesinin yabancısıdır diye, gül devri sohbetine lâleyi götürmediler.
3. Güzellerin âdeti, üzmek ve eziyet etmektir, ama bana ettiklerini kimselere etmediler.
4. Tanrıya şükür, sâkilerimiz can veren şarap la bize "hayat suyu"nu ve Kevser suyunu istetmediler (aratmadılar).
5. Ey Necati! yürü, sabret, elinden ne gelir. Güzeller üzmeyi ve cefa etmeyi kime öğretmediler ki...

İZAHLAR:
1. Lâle-had: (f. st) Lâle yanaklı.
Bu beyitte selvinin yürümesi ve koncama söylemesi mecazlı birer ifadedir; selvinin yürümesi tabiriyle nazlı nazlı sallanması ve koncanın söylemesi tabiriyle de açılması kastedilmiştir.
Selvi, eski şiirimizde, çok defa güzel ve uzun boy, yahut uzun boylu güzelin müsebbehûnbihi (kendisine benzetileni) olur. Bu ağaçtan başka, sanavber (çam ağacı), ban (sorgun ağacı), şimşad (şimşir ağacı), ar’ar (ardıç ağacı) ve sadece nihal (fidan) da boy teşpihlerinde (benzetmelerinde) kullanılır. Bir güzelin uzun boyu selviye benzetildiği zaman, selviyi mutlaka on beş, yirmi metrelik bir mezarlık selvisi diye değil uzunluktaki ahenk ve tenasübün bir timsali olarak düşünmek lâzımdır.
Selvi ile boy arasındaki bu münasebet dolayısıyla, bahçesinde gezip dolaşan lâle gibi al yanaklı güzellerin selviyi yürümekten, yani nazlı nazlı sallanmaktan alıkoymalarının da gizli bir sebebi vardır: selvi, o güzellerin boylarının tenasübü yanında kendi boyunun ne kadar biçimsiz kaldığını görerek utanıyor ve sallanmağa cesaret edemiyormuş.
Konca da, eski şiirimizde, “dudakları kapalı bir ağzın” (kendisine benzetileni) olarak geçer. Gülen bir ağız ise, yaprakları açılmış bir güle benzetilir.
Bu münasebetten dolayı, koncanın söz söyleyememesinin, yani açılamamasının gizli sebebi de, o güzellerin dudakları yanında kendi letafetinin azlığından utanmasıdır.

2. Lâle, soğanı başka memleketlerden gelen bir çiçek olduğu için, şair onu edep erkân bilmez taşralı bir zavallı sayıyor ve zarif gülün meclisine sokulmadığını söylüyor.
Biçâredürür kelimesinin sonundaki dürür, haber edatı denilen “dır”ın eski şeklidir.
Devr-i gül: (f. is. t.) Gül devri, gül zamanı, gülün şarap meclisi.
İletmek; göndermek, yollamak demektir.

3. Hûbların kelimesindeki hûb hecesini, vezinde bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumak lâzımdır.

4. Allah’a hamdolsun manasında Arapça bir tabir olan hamdülillâhın lâh hecesinde zihâf vardır: lâh hecesinin “a”sı aslında uzun sadalı bir harf iken burada vezin zarureti yüzünden uzatılmaksızın okunmaktadır.
İstemek: aramak. Aslı (izdemek). İstemek kelimesi, eski metinlerimizde, çok defa "aramak” manasına kullanılmıştır
Can-bahş. (f. st.) Can veren; hayat bağışlayan; cana can katan.
Mey-i can-bahş: (f, s. t.) Cana can katan şarap .
Âb-i hayvân: (f. is. t.) Hayat suyu.
Kevser suyun, Kevser suyunu demektir.

5. Bu beyitteki hûblar kelimesinin hub hecesini de, vezinde bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak tarzda uzatarak okumak lâzımdır.

İZAHLI DİVAN ŞİİR ANTOLOJİSİ, N.H.ONAN

Yukarıdaki gazelin tamamı


Lâle-hadler yine gül-şende neler itmediler
Servi yürütmediler goncayı söyletmediler

Taşradan geldi çemen mülkine bigâne diyu
Devr-i gül sohbetine lâleyi iletmediler

Âdeti hûblann cevr ü cefâdur amma
Bana itdüklerini kimselere itmediler

Hamdülillah mey-i can-bahş ile sâkilerümüz
Âb-ı hayvan ile kevser suyın istetmediler

Hele ol kaşları yâ okları peykânlarını
Sineden çekmediler yüreği oynatmadılar

Bin güzeller bulınur Yûsuf'a mânend amma
Bu kadar var ki bular kendülerin satmadılar

Ey Necati yüri sabr eyle elünden ne gelür
Hûblar cevr ü cefâyı kime öğretmediler

SON EKLENENLER

Üye Girişi