Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

DEHHANİ - SABREYLE GÖNÜL DERDİNE...

UMMA REDİFLİ GAZELİ-DEHHÂNİ

Od ile korkutma vaiz bizi kim lâl-i nigâr

Çanımız bizim oda yanmaya mu'tâd eyledi


 
GAZEL
Sabreyle gönül derdine derman ere umma
Can atma oda bî-hûde cânân ere umma
 
Gözün sadefinden nice dürdane dökersin
Şol dişi güher dudağı mercan ere umma
 
Gel vasi dilersen ko bu feryadı bülbül
Gül gonca gibi ağzı gülistan ere umma
 
İnceldise hecr ile karınca gibi belin
Firkat nice bir ola Süleyman ere umma
 
Feryâd ü figân etme bülbül dahi ağzın
Yum gönce gibi yine gülistan ere umma
 
Maksâd anın kim ele düşvâr erişir
Yırtma yakanı eline âsân ere umma

Bu resme Dehani dürer-i Şem' gibi zâr
Baştan ayağa ömrünü pâyân ere umma

vezin

Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
 
Metin İncelemesi:


Biçim Yönünden:
Biçimi: Nazım.
Nazım biçimi: Gazel.
Nazım birimi: Beyit.
Ölçüsü: Aruz.
Mef û lü/me fâ î lü/me fâ î lü/fe û lün
Sab rey le/gö nül der di/ne der man e/re um ma
 
Türü: Lirik şiir.
Konusu: Sevgiliye duyulan aşk ve ona kavuşa­nı am aktan duyulan üzüntü.
Temi: Üzüntü, umutsuzluk, mutsuzluk.
Kafiye şeması : aa/ba/ca/da/ea/fa/ga. Kafiyeli olan, 

"Derman ere umma/cânân ere um m a

mercan ere um m a

gülistan ere umma

Süleyman ere umma

âsân ere umma

pâyân ere umma"

sözcüklerindeki "ere umma" sözcükleri rediftir. Kalan bö­lümlerde ortak kafiye sesi "an" olup tam katiyedir.

Dil özellikleri:
1. Anlatım tutuk, dilde zorlama vardır. Aruz ölçüsü güçlükle uygulanmıştır. Bu, şairin Divan edebi­yatının ilk ürünlerini vermiş olmasından ileri gelmek­tedir.
2. Şiirde Anadolu halk ağzına yer verilmiştir: Ere umma, dilersen, yaka yırtmak, can atmak, baş­tan ayağa.
3. "İ" (ey), nice (ne zaman, nasıl), "şol" (şu), "ko" (bırak) anlamlarında, şairin yaşadığı dönemin konuşma dili özelliklerini gösteren sözcüklerdir.
4. "Ere umma" redif; "ereceğini, geleceğini, kavuşacağını, erişeceğini umut etme" anlamındadır. Kendinden önce gelen sözcüklerle bütünleşmektedir.
5. Şair, gözyaşı için "dürdane" (inci tanesi), sevgilinin dişi için "güher" (inci tanesi), dudağı için de "mercan" (değerli süs taşı) mazmunların kullan­mıştır.
6. "Bî-hûde" sözcüğündeki "bî", Farsça olum­suzluk ekidir.
7. XV. yüzyılda sözcük "bigi" biçimindeydi. Sonradan, "Metatez olayı" sonucu "gibi" biçimini al­mıştır.
 
 
Söz Sanatları:
Beyit: 2-Gözün beyaz kısmı sedefe, gözyaşları damlacıklar halindeki biçimiyle inciye benzetilmiştir. Benzetme, kendisine benzetilen ile yapıldığından istia­redir. Ayrıca sevgilinin dişi inciye,  dudağı mercana benzetilmiştir.
Beyit: 3-"Gül gonca gibi ağzı" sö­zünde sevgilinin ağzı goncaya;
Beyit: 4- "İnceldise hecr ile karınca gibi belin" dizesinde ayrılık derdi çeken insan karıncaya;
Beyit:  5- "Yum gonca gibi" sözünde, ağız goncaya benzetilmiştir. Ayrıca dördün­cü beyitte, sevgiliden ayrı düşen insanın beli zayıfla­ma yüzünden karınca beli gibi incelmiş olarak gösteri­lerek mübalâğa (abartma), "Süleyman ere umma" söz­cüğü ile İslâm mitolojisinde yer alan Süleyman Peygam­ber ile karınca olayına telmih sanatı yapılmıştır.
Beyit: 6- "Yırtma yakanı" sözü, asıl sözlük anlamında değil, acı çeken insanın döğünmesi anlamında kullanılarak mecaz sanatı yapılmıştır.
Beyit: 7-Şair, kendisini aşk derdi yüzünden eriyen muma benzetmiştir. Mu­mun eriyen damlaları ile gözyaşları arasında bir iliş­ki kurmuştur. İkinci beyitte "sedef, dürdâne, güher, mercan" sözcükleri birbiriyle anlamca ilgili kullanıla­rak tenasüp sanatı yapılmıştır.
 
İçerik Yönünden:
1. Ey gönül, sabırlı ol, derdine derman bulacağını sanma.
Canını boşuna ateşe atma, boş yere sevgili ge­lecek diye bekleme.
2. Gözlerinden inci gibi gözyaşları döküyorsun ama O inci dişli, mercan dudaklı sevgilinin geleceği­ni sanma.
3. Sevgiliye kavuşmayı istiyorsan bülbül gibi ferya­dı tırak. Gonca ağızlı sevgilinin gül bahçesine
4. Gonca ağızlı sevgilinin gül bahçesine geleceğini sanma.
5. Belin ayrılık kederiyle karınca beli gibi inceldi, Ayrılığın ne zaman biteceğini Hz. Süleyman'ın bile bileceğini sanma.
6. Ey bülbül, inleyip sızlama, ağzını da gonca gibi kapa.
Sevgilinin de gül bahçesine geleceğini sanma.
7. İnan ki, o senin eline güç geçer, bu nedenle: Yakanı yırtma, boş yere gelecek diye umutlan­ma.
8. Dehhâni! Bu suretle ağlayıp inci gibi gözyaşı dökersin,
Ama yoluna ömrünü tükettiğin sevgilinin geleceğini sanma.
 
Araştırmalar:
1. Şair, ilk beyitte gönlüne sesleniyor, "can atma oda" sözüyle, sevgiliye ilişkin beklentisinin umutsuzlu­ğunu dile getiriyor. Diğer bir deyişle, kendini aşk ate­şi ne düşmekten kurtarma isteğini belirtiyor. "Ağzın yum" sözünü, konuşmayı bırak, sesini kes, ağzını ka­pa anlamlarında kullanıyor. "Yırtma yakanı" (yaka yırtmak) deyimini de sözlük anlamı dışında, acı çe­ken insanın döğünmesi anlamında kullanmış oluyor.
2. Şiirde geçen "firkat, hecr" sözcükleri eşanlamlı olup her ikisi ayrılık demektir. Bu sözcükler ile "in­celme" sözcüğü arasındaki bağıntı şudur: Ayrılık acısı çeken insan, sürekli zayıflayarak erir, incelir. Şiirde bu durum anlatılmış, ayrılık derdine düşen ki­şinin belinin de karınca beli gibi inceldiği abartılı bir biçimde belirtilmiştir.
Şair, bu duygusunu dördüncü beyitte anlatırken, İslâmi mitolojisinde yer alan Hz. Süleyman ile Karın­ca o Tayından yararlanıyor. Olaya göre : "Süleyman, gazaya giderken bir dereye uğradı. Orada karıncalar vardı. Onların beyi karıncalara: Deliğe girin ki sizi Süleyman'ın askeri çiğnemesin, dedi. Süleyman, bu sözü işitince tebessüm etti, atından inerek karıncala­rın beyini çağırdı. Bey, bir çekirge budunu alarak Süleyman'a hediye etti. Süleyman, beyden öğüt iste­di, ondan nasihatlar aldı. Süleyman'ın duası ile hedi­ye but bereketlendi. Askeri,  bütün yarısını yiyerek karnını doyurdu. Arta kalanı Süleyman, karınca beyi­ne verdi. O da alıp yuvasına götürdü. "(A. Sırrı Le­vent, Divan Edebiyatı, 1943, s. 121)
Şair, bu mitolojik olaya telmih yapıyor, kendisi­nin belinin karınca beli gibi incelmiş olduğunu söyle­yerek ayrılık acısının büyüklüğünü anlatıyor.
3. Bugünkü söyleşiye uymayan sözcükler, "dil özel­likleri" bölümünde gösterilmiştir.
4. Gazelde görülen benzetmeler, "söz sanatları" bölümüne verilmiştir.
5. Şair, sevgilisine kavuşamamanın verdiği umutsuz­luğu, sevgiliyi elde etmenin güçlüğüne; isteğinin gerçekleşmesini de Hz. Süleyman'ın mucuzesine benzer gelişmelere bağlıyor.
Şair, çektiği acılara karşı, kendi kendisine sa­bırlı olmak, boş yere umutlanmamak, gereksiz yere ağlayıp sızlamamak ve duruma sessizce katlanmak gerektiğini söylüyor.

N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990

 

 



BİR GAZELİNDEN-2
1 Sabr ile gönül derdüne dermân ire umma
  Cân atma oda bîhüde canan ire umma

2 Gözün sedefinden nice dürdâne dökersin
   Şol dişi güher dudağı mercân ire umma

Vezni:
Mef’ûlü Mefâîlü Mefâflû Feûlûn

Günümüz Türkçesi
1. Ey gönül! Sabır sayesinde derdine derman erişeceğini, bu aşk ıstırabından kurtulacağını umma Sevgilinin geleceği ümidine düşerek nafile ateşe can atma.
2. Gözlerinden daha ne kadar mci tanesi gibi yaş dökeceksin? Şu inci dışlının ve mercan dudaklının geleceğini ümit etme.

İZAHLAR

1. İre; ere, ersin; demektir; gelmek yetişmek manasına gelen ermek mastarının dilek, istek kipidir.
Od, ateşin Türkçesidir. Bîhüde; boş, beyhude, nafile, faydasız manasına gelen Farsça bîhude kelimesinin hafifletilmiş şeklidir. Bu kelime, konuşma dilimizde beyhude suretinde kullanılır.
2. Bu beytin birinci mısraında gözyaşı, inci tanesine; gözkapakları da içinde inci bulunan iki kabuklu inci istiridyesine, sedefe benzetilmiştir.
Nice; ne kadar
Bunlardan sonra, ikinci mısrada inci manasına gelen güher ve kıymetli bir deniz mahsulü olan mercan kelimelerinin kullanılmasıyla tenasüp sanatı yapılmış oluyor.
Edebiyatta, herhangi bir maksadı manaca münasebetli olan kelimelerle anlatmak san atine tenasüp yahut mürââtı nazır denir.
Bundan sonraki metinlerde de görüleceği veçhile, tenasüp, Divan Edebiyatı manzumelerinde en çok kullanılan bir mana sanatıdır.
Bu çok kullanılış, birçok fikirleri ve hayalleri basmakalıp birer mazmun haline de getirmiştir. Herhangi bir hissin, fikrin veya hayalin dayandığı bazı kelimelerin hatıra getireceği diğer kelimeler muayyenleşip her şair tarafından bilinir ve bir kaide imiş gibi behemehâl kullanılır bir hal alınca, okuyan, şairin söyleyeceğini evvelden ve ezbere bilir ve bu suretle eserin vereceği zevk de kalmamış olur.
Hâlbuki muhayyile faaliyetine dayanan bu sanat, ancak o faaliyetin taze ve el değmemiş bir mahsulü olduğu takdirde esere sanat kıymeti veren bir şey olur. Bu sebepledir ki, tenasüp sanatının muvaffakiyetli ve zevkli örneklerine, daha ziyade, hislerinde, hayallerinde ve fikirlerinde bir hususiyet gösteren şairlerin eserlerinde rastlamak mümkündür.

N.HALİL ONAN, İZAHLI DİVAN ŞİİR ANT.


 

SON EKLENENLER

Üye Girişi