Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

Rasim Özdenören

Bir gün elimde yabancı bir yazarın bir kitabını gören biri 'Nasıl oluyor da sen hem bu kitapları okuyorsun, hem de di­ne inanabiliyorsun?' diye sormuştu.

Böyle bir soru sorabilen kimsenin kafasında sanırım kitap okumak sadece bir tek yaklaşımla mümkün olabilirdi; o da, okuduklarını aynıyla benimsemek. Yani insan okuduklarını ayrı­ca kendi kafasının süzgecinden geçirmeden, onları yeniden bir değerlendirmeye tâbi tutmadan, orada söylenenlere yeni bir anlam vermeden, ne söyleniyorsa onu benimsemek için okur­du. Okumanın anlamını böyle düşündüğü için de benim duru­mumda, izahını yapamadığı bir garabet buluyordu.

Hemen belirteyim ki, o kimsenin elimde gördüğü kitabın yazarı tanrıtanımaz biriydi. 1960 öncesinde bazı yazılan, bazı romanları Türkçeye aktarılmış, belli bir çevrede de bir hayli et­kinlik kazanmıştı. Buna rağmen o yazarın beni ilgilendiren bazı yanları vardı. İkinci Dünya Savaşı'nın yıkımını yaşamış, sa­vaşın acılarına katlanmış o yazar, bugünkü Avrupa uygarlığı üzerine bazı şeyler söylüyordu. Bir anlamda Batı'nın Batı'ya bakışını yansıtıyordu eserlerinde. Konuya yaklaştığı açı her ne kadar öyle kökten bir öz eleştiri niteliği taşımıyorsa da, hatta kendi 'kısır' yaklaşımının da bilincindeyse de, söyledikleri şey­ler gene de kendi değer ölçülerinin çerçevesi içinde irdelendi­ğinde günümüzde 'Batı bunalımı' denilen olgunun bir yanına ışık tutuyordu. Ayrıca onun: Avrupa'ya yeni bir uygarlık seçe­cek yahut toptan batmayı göze alacak.' deyişi beni ilgilendiri­yordu. Bu yazar için günümüzün düşünürlerinden birisi de: 'Bilmeden İslam'ı arayanlardan biri.' diye bir teşhis koymuştu.

Konumuz doğrudan doğruya o yazarla ilgili olmadığı için adını anmaya gerek görmüyorum. O yazarın söylediği şeylerin çoğuna da temelde katılmıyorum. Beni asıl ilgilendiren husus, Avrupa'nın önde gelen düşünürlerinin, günümüz Avrupa uy­garlığını nasıl gördükleriydi. Deyim yerindeyse bu hususta as­gari bir bilgi sahibi olabilmek adına, Avrupa'nın önem verdiği düşünürlerinin fikirlerini ilk ağızdan dinlemek gerekiyordu. Çünkü bu zümreye giren düşünürler, kendi ülkelerinin du­rumuna Batılılaşmış doğulular kadar güven beslemiyorlardı.

Gerçi bu adamları büsbütün bazı şematik kalıpların içine sığdırarak okuduğumu söylemem yanlış olur, öyle bir şey de­mek istemiyorum. Fakat bu çeşit okumaların, apayrı bir düz­lemde, benim uygarlık hakkındaki bazı kanaatlerimin pekiş­mesine, çeşitlenmesine yaradığını söyleyebilirim.

Bütün mesele, okuduğumuz şeye nereden, nasıl yaklaşa­cağımız hususunda bir bilince sahip olmanızla ilgili. Yakın za­manlarda, gençlerden birisi, kendisine okuyabileceği kitapların bir listesini vermemi istemişti. Düşündüm, taşındım bir tek ki­tap ismi bile söyleyemedim. Benim okuduğum kitapların adını öğrenmek istedi. O kitaplardan birkaçının adını verdim; fakat onlardan yararlanabilip yararlanmayacağından emin olmadığı­mı belirttim. O delikanlı beni anladı mı bilmiyorum. Eğer oku­manın ne olduğu bilinmezse benim işime yarayan bazı kitaplar, o delikanlıyı korkarım hiç istemediği yerlere götürebilir. Hele ki­taplardan bazı pratik reçeteler öğrenmek isteyenler o kitaplar­dan hiç yararlanamayabilirler. Romanın ne olduğunu bilmeyen birine ben hangi romanı okumasını salık verebilirim? Benim okuduğum kitapların bir kısmı, bir kısım insan için ayartıcı bile olabilir. O bakımdan herkes kendi seçimini kendi üstlenmelidir.

Rasim Özdenören, Ruhun Malzemeleri, Risale Yayınları, 1981

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi