Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 


Kitaptan hoşlanan, gittiği yere birlikte götüren, onunla olan ülfetini her zaman ve her yerde devam ettiren insanları, hareketlerinden ve tavırlarından tanırsınız. Zaten bunların sa­yısı, kelaynak kuşları gibi gittikçe azalmaktadır. Dolayısıyla ki­tap meraklısı olan bu kimselere, - deyim yerindeyse- 'Mut­lu Azınlık ' diyebiliriz. Mutlu azınlığın mutluluğunu daha da artıran mekânların kitapçılar, kütüphaneler, müzayedeler ol­duğunu biliyoruz. Özellikle nadir kitapların açık artırmayla satıldığı müzayedelerde heyecanların doruğa çıktığına, kitap kurtları arasında büyük bir çekişmenin başladığına şahit olu­yoruz.

Müzayede salonları sadece heyecanlara değil, enteresan gelişmelere, garip olaylara da sahne olur. Kitap medeniyeti­nin en parlak döneminin yaşandığı devirlere şöyle bir göz atarsak, böyle enteresan manzaralarla sık sık karşılaşırız. Bı­rakınız yerli kalem sahiplerini, Avrupalı yazarların bile büyük hayranlıkla anlattıkları ve hakkında ciltler dolusu eserler mey­dana getirdikleri öyle bir konu vardır ki o da gerek Emeviler zamanında, gerek Abbasiler döneminde, gerekse müteakip asırlarda ortaya çıkan Selçuklular ve Osmanlılar devrinde olanca şaşaasıyla parlayan İslam medeniyetidir.

Hiç şüphesiz böyle bir medeniyetin asıl unsurunu kütüp­haneler teşkil ediyordu. Abbasiler zamanında Bağdat'ta ku­rulan Beytü'l-Hikme (Hikmet Evi)'nden sonra, topraktan fış­kıran mantarlar gibi, kütüphanelerin çoğaldığını Sigrid Hunke 'İslam'ın Güneşi Avrupa'nın Üzerinde' adındaki eserinde canlı tablolar hâlinde gözler önüne seriyor. Yine aynı yazar, hem de bir kadın dikkatiyle, Necef gibi küçük bir kasabada bile kırk bin ciltlik bir kütüphanenin bulunduğunu; camilerin, hasta-hanelerin ve daha birçok sosyal kuruluşun kitaplarla do­natıldığını, Nâsirüddin- i Tûsi'nin Meraga'daki rasathanesin­de dört yüz bin ciltten oluşan muazzam bir koleksiyon mey­dana getirdiğini, büyük bir hayranlıkla belirtiyor.

İslam dünyasında kitaba gösterilen ilgiyi böyle küçük ha­cimli birkaç makaleyle anlatmak mümkün değildir. Bu muh­teşem tabloyu olanca ihtişamıyla seyretmek isteyenlerin; baş­ta Tahir Harimi Balcıoğlu'nun 'Medeniyet Tarihinde Kütüp­haneler' adındaki değerli eseri olmak üzere, konuyla ilgili di­ğer kaynakları ayrıntılı bir şekilde incelemeleri gerekiyor. Or­ta Çağ karanlığını aydınlatan kitap medeniyetinin dünyanın dört bucağına yaydığı ışık huzmeleriyle bugün bile aydınlan­mak istiyorsanız, Ali Emîrî'nin rehberliğini kabul etmeniz ve ünlü kütüphanesinde, mukaddes tozların kucakladığı kalın ciltlere merhaba demeniz icap ediyor. Allame-i cihan İsmail Saib Hoca'nın peşine takılarak, Beyazıd Devlet Kütüphane­si'ndeki asırlık eserleri temaşa ederseniz, yine aynı muhteşem tabloları seyretmenin hazzıyla gaşyolursunuz.

Ellili, altmışlı ve yetmişli yılların basın hayatında önemli rol oynayan Şevket Rado aynı zamanda büyük bir kitap me­raklısıydı. Nitekim gerek bizzat kendisinin çıkardığı dergiler­de, gerekse başka yayın organlarında kaleme aldığı yazılar­dan kitaba olan düşkünlüğünü, nefis koleksiyonlarla içli dışlı bir hayat yaşadığını öğreniyoruz. Birçok ünlü yazarın ölümle­rinden sonra, zengin kütüphanelerini vârislerinden satın aldı­ğını ve büyük paralar ödediğini biliyoruz.

Yapı ve Kredi Bankası'nın bugün gerçekleştirdiği kültür hizmetlerinde Şevket Rado'nun büyük pay sahibi olduğunu itiraf etmek gerekir. Adı geçen bankanın kurucusu olan Kazım Taşkent'i kültür hizmetleri için yönlendiren, teşvik ve tavsiyede bulunan da odur. Nitekim kendisiyle yapılan ve Hayat Ta­rih Mecmuası'nda yayımlanan bir röportajda konuyla ilgili enteresan anekdotlara rastlıyoruz. Bazılarını şöyle sıralayabi­lirim:

Şevket Rado, bir ara, çoktan meçhul meşhurlar listesin­deki yerini alan Efdalüddin Tekiner Bey'in kitaplarının satıla­cağını duyar. Çoğunu, tarihî eserlerin oluşturduğu böyle zen­gin bir koleksiyonu topluca alarak bankanın kütüphanesine kazandırmak ister. Kâzım Taşkent teklifi kabul eder ve kitap­ları almak üzere Şevket Rado'yu görevlendirir.

Şevket Bey, adı geçen zatın Gedikpaşa'daki evine gider, büyük bir heyecanla içeri girer. Merhumun hanımına istenilen parayı ödedikten sonra bu zengin koleksiyonu bankanın kü­tüphanesine kazandırır. Efdalüddin Bey'in adını da bir plaka üzerine yazdırarak hatırasına gerekli saygıyı gösterir.

Aradan bir müddet geçtikten sonra Said Halim Paşa'nın kitaplarının da açık artırmayla satılacağını duyar. Tabi ki bu haber kendisini son derece heyecanlandırır. Çünkü Said Ha­lim Paşa yakın tarihimizin önemli bir siyasi şahsiyeti olduğu kadar da âlim bir zattır ve kim bilir ne büyük bir kütüphane­ye ne zengin bir hazineye sahiptir. Gazetede çıkan ilandan Paşa'nın kitaplarının Ümraniye civarındaki bir çiftlikte satıla­cağı anlaşılır. Ne kadar kitapçı, koleksiyoncu, komisyoncu varsa hepsi adı geçen çiftliğe üşüşür. Ünlü sahaflardan Nizameddin Bey de oradadır. Ve müzayede görevlisidir. Kitaplar onar, yirmişer paketler halindedir. Son derece kıymetli olan bu eserleri kaçırmamasını Nizameddin Bey, Şevket Bey'e hatırlatır. Müzayede başlayınca heyecan zirveye çıkar. Şevket Bey, bütün katılımcılardan daha çok para verir. Her paket açılışında kitaplar üzerinde kalır. Fakat bu durum orada bulu­nan esnafı fena hâlde kızdırır. Kitapları ucuza kapatmak için bir nevi aralarında anlaşan sahaf-ı biinsaf takımını hayli öfke­lendirir. Homurdanmalar başlar. Tam bu sırada esnaftan iki bıçkın delikanlı Şevket Bey'e musallat olur. Koluna girerler ve sürüklemesine bir ağacın altına götürürler. 'Be adam sen nerden çıktın? Bütün kitapları sen mi alacaksın? Neden bizim ek­meğimize mâni oluyorsun? Böyle devam edersen seni bura­dan sağ çıkarmayız!' diye tehdit etmeye başlarlar. Tabi Şev­ket Bey yalnız olduğu ve etrafta da polis bulunmadığı için bu tehditlere boyun eğmek zorunda kalır; minyatürlü eserleri ve son derece değerli yazmaları, kitaba sırf para getiren bir me­ta gözüyle bakan güruh, oldukça ucuza kapatır. Şevket Bey aldığı matbu kitapları bir kamyona doldurarak bankaya gönderir.

Ve zengin bir kütüphanenin hazin hikâyesi işte böyle so­na erer.

Dursun Gürlek, Çınaraltı Sohbetleri, Timaş Yayınları,

İstanbul, 2003

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi